| i 12 Nisan 1932 la Akşam Tefrika No. 32 12 Nisan 1932 SEBA MELİKESİ | BELES i Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Yılan neler anlatıyordu: “ Hazreti Süleyman, Bel- kıs'ı bana emanet etti. Sebaya avdet ettiğimiz zaman ben derhal öldüm ve bir yılan olarak tekrar dünyaya geldim! Hint şairi, birdenbire, bastığı taşın arasından kendisine uzanan bir yılan başı görmüş.. Korkmuş. Fakat, Mukaddes yılan, kendisini ziyarete gelen Hintliyi (Utethiş etmemek için, başını dizlerine sürerek selâmlamış. Yatuma'nın harabeler arasında bulunan evrakı metrukesi meya- nında, yılanla yaptığı mülâkat, Sebanın sırrını kısmen olsun mey- dana çıkarıyor. Şimdi, Hint şairi dinliyelim: “... Mukaddes yılanın ağzı ile benim ağzım arasında bir buçuk karış kadar bir mesafe vardı. yeişil toparlak gözlerini gözüme dikerek evvela fasılalı ıslıklar çaldı.. Ve başını üç defa dizime sürdü. Bu esnada ince bir ses işittim: “Nereden geliyorsun, Kimi görmeğe geldin?,, derhal cevap verdim: “Hindistandan geliyorum. seni görmeğe geldim!, aynı zamanda da korkudan dizlerim titreyordu. Yılan başını yere indirdi. Artık, iki insan gibi, Hint lisanile szrbestçe konuşuyor- duk: Yatuma'yı Şair! Beni niçin görmeğe geldiğini anlat bakalım! — Seni (Hüdeyde) de yakala- mışlar, : Firar Oederek buraya kaçmışsın! Bu uzun mesafeyi nasıl katederek buraya avdet ettiğini öğrenmek istiyorum? — Bunu öğrenmekle ne elde edeceksin? — Bir hakikate vakıf olacağım.. (Seba) nın sırrını öğrenmek iste- yorum. — Allah ile büyük melike ara- sında kalan bu hakikati öğrenmek, seni hayattan uzaklaştıracak kadar tehlikelidir. — Ben, Hint diyarından buraya gelirken, her tehlikeyi göze aldım. — Ya ölümü..? — Onuda. — Demek memleketine dönme- mek üzere geldin ?1.. — Hayatım pahasına bu haki- katı öğrenmeğe azmettim... Fakat sen bana hayatımı bağışlarsan, memleketime döndüğüm zaman beşeriyete bir haber müjdeliye- ceğim... — Beşeriyete mi?... — Evet... Hiçbir âlimin elde edemediği bir hakikata ben vakif olursam, beşeriyet, şimdiye kadar meçbul kalan bir ölkenin sırrını keşfetmiş olacak. Tetrika No 59 12 Nisan 1932 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Nü) “Vesime, bana, ilirafatta bu- lunduğu vakit, kendisine sükütu muhafaza edeceğime dair vaitte bulundum. oVesime'nin toprağa düşmüş bir bedbaht olduğunu biliyordum. Pakize sordu: — Size ne zaman bu itirafatta bulundu ? — Ahmet Ferit beyle evlem- mezden evvel. — Ahmet Ferit beye hakıkati itiraf etmesini kendisine tavsiye etmediniz mi? Jülibe, tereddüt etti. — Böyle bir şeyi bir nişanlıya bir genç kız — söyler?... Hayat- Yılan başını salladı: —Binlerce senedenberi mücadele ettiğimiz insanlara, kolayce, sırımızı faş edecek kadar budala bir hayvan değilim. Hüdeyde de beni yakaladıkları zâman kulaklarımla işittim: İngilizler benim dişlerimi sökecekler, derimi yüzüp doldura- caklardı. Siz o kadar hain ve gad- dar mabluklarsınızki... Büyük orman- lara bile sığmıyan mağrur arslanları bin türlü bilelerle yakalıyarak demir kafesler içinde hepseder.. sonra da, izzeti nefsini kırmak için onları para ile herkese teşhir edersiniz! Sen de benim sırrımı öğrenip düşmanlarıma haber ve- receksin.. Hindistandan buraya bunun için mi geldin, miskin, mendebur hafiye? Mukaddes yılana söyliyecek söz bulamıyordum. OBu esrarengiz mahlükun elinden nasıl kurtula- cağımı düşünürken, o başını taşa dayadı: — Mademki buraya kadar gel din, dedi, sana kim olduğumu anlatayım : Ben, sevgili Melikem Kudüse giderken, onun yanında Hamiriler kabilesine mensup bir muhafızdım. (Belkis) de benim mensup olduğum kabilenin son Melikesiydi. Beni çok sever, nereye gitse yanında götürürdü. (Hazreti Süleyman) kendisini Kudüse da- vet ettiği zaman, o güne kadar, Yemenle Filistin arasındaki me- safeyi altı ayda bile katetmek hiç bir ferde nasip olmamıştı. Arada birde uzun bir Bahrıahmer vardı ki, onun coşkun dalgalarile mücadele etmek hiç kimsenin hatırından bile geçmezdi. (Belkıs) maiyetini topladı.. Kudüse nasıl geldiğimizi bilmeyorum. Bir ande kendimizi (Kudüsde bulmuştuk. (1) Muhteşem bir sarayda, çok şairane bir hayat yaşayan hazreti Süleyman beni çok sevmişti. Kah- ramanlığıma bayran oldu. Melikemle izdivaç ettikten sonra onu tekrar Sebaya gönderirken : “ Zevcemi sana emanet ediyorum; onu ilelebet muhafaza ve himaye edeceksin! ,, dedi. Ben o vakit çok cahil bir gençtim, Süleymanın yüzüne baktım: “Bu ağır vazifey: muvaffakiyetle ifa edemem. Çünkü Sebada melikenin bin tane âşığı, hayran vardır | , Demek istemiştim. muhabere etti, onu Kudüse Belkıs gi ni kapadı ve biranda kendisini Kudüste Süleymanın huzurunda derhal ( görülüyor. Demek ki, erkeklerin ruhlarının derinliğini gururlarının o çayansızlığını o hiç tetkik oetmediniz?.. (Böyle bir samimi itiraf karşısında taham- mül gösterebilecekler, ender midir enderdir ! Binde kaçtır, tayin edemiyorum. Korkarım ki bu nadir istisnaların da ekserisi izdi- vaç sebebile servet oumanlara rastlamasın... Bir kusurunu sevdiği bir adama itiraf etmek güzel, bir harekettir, evet ! Fakat ekse- riya, bu asilâne hareket, büyük bir şiddetle, biçare bir kadının | aleyhine döner; onu mahveder! diğer bir gibi, meçbul bu arkadaşı- Vesime'nin o mazisi çok okadınlarınki kalabilirdi. Zira, miz, : kocasını seviyordu; ona ihanet etmesine imkân yoktu. Tabiat, kabahatli birçok kadınları cezasız bırakırken, cezalandırmak | için bu biçare > Vesime'yi niçin Yumurta oyunu! Fransada çıkan bir oyun çok rağbet görüyor Bizde paskalya zamanında yu- murta tokuşturmak ve kabuğu kırılan yumurtayı vermek âdettir. Fransada, yumurta tokuşturması oyununa benzer, başka bir oyun oynanıyor. Bu oyun mailen konulan bir döşeme tahtasının cu yüksek nok- tasının en yüksek noktasından bırakılan o yumurtanın, ( tahtanın dibinde çarptığı yumurtaları ka- zanmasıdır. Bu oyunun en fazla hararetle oynandığı yer, Fransanın Mosuan şehridir. Bu şehirde yumurta yuvarlayan- lar oklupları teşekkül etmiş ve âzası otuz bini geçmiştir. Geçen paskalya ( yortularında, (küçük Mosuan kasabasınm caddeleri ve sokakları (o döşeme tahtaları üze- rinden yumurta yuvarlayan bin- lerce halk ile dolmuş, tramvaylar, otobüsler, otomobiller seferlerini kesmeğe mecbur kalmışlardır. Mosuan şehri halkının bu oyunu, Fransanın diğer tarafla- rında da süratle taammüm et- mektedir. Amca Bey'in-—— Güzel bir albumunu meccanen (| almak isterseniz: AKŞAM'a abone olunuz! Cemal Nadir bey arkadaşımız Amca, Bey'in gazetemizde intişar etmiş en güzel karikatürlerini bir araya topladı; bunları renkli, -zarif bir kapak içinde güzel bir album balinde neşretmiştir. Nisan 1932 zarfında gazetemize bir senelik, 6 aylık, 3 aylık abone kaydedilecek karilerimize İ) veya mevcut abonesini Nisan içinda asgari 3 ay için temdit ettirecek olan abonelerimize, abone bedelleri Nisan sonuna kadar idarehanemizce $i kabzedilmiş olmak şartile, bu güzel album'dan bir nüsha hediye edilecek ve posta ile adreslerine gönderilecektir. 7 Süleyman kulağıma yaklaştı: “ Seba'ye vardığın dakikada öleceksin. Sonra büyük bir yılan olarak zevcemin sarayında kala- caksın! Hem de ebedi bir hayata nail olarak.. Zevceme fenalık etmek isteyenleri, kimseye hisset- tirmeden sokup öldürürsün! Bu sırrı kimseye o faşetmiyeceksin! Hattâ sevgili zevceme bile., işte ben o vakittenberi yaşı- yorum. Ona ait hatıraların muha- fızıyım. Öyle bir bekçiyim ki, burada onun elinin temas ettiği taşlar eriyip toprağa kalbolursa; o topraklar eriyip suya kalbolun- cıya kadar bekliyeceğim. Mukaddes yılan, bu esnada, taşın altından kalın ve uzun vücu- dile süzülerek etrafımda çörek- lendi.. Ve başını başıma dayadı. (Arkası var) intihap etti, bilinemez... Murtaza beyin zevcesinin göz- lerinden yaşlar akıyordu. Pakize de ağlıyordu. Lâkin, niçin ağladığını bizzat itiraf ede- mezdi. Yoksa genç kızlığı esna- sında kendinin de başından geçen bir faciayı mı hatırlamıştı ? Yoksa, Velid'in kendisini al makla bahtiyar ettiğini düşünüyor; sıcak göz yaşları mı döküyordu?. Belki de, bir çok kadınların hatasını, o farzı Okifayeyi oOöder neviden üzerine alan Vesime için ağlıyordu. Bunu, Pakize, kendi de tayin edemezdi. Sordu: — Fazıl Alkasdi bey yeğenimi niçin almadı? Jülide: — Fazıl beyi bırakan bizzat vesime oldu! - dedi. — Peki, öyleyse, Vesime nasıl bir hikâye Vakti evailde bir derebeyi var- dı ki, şöhreti, gayet garip bir tarzda çıkmıştı. Bu derebeyinin çifliği yol üze- rinde olduğu için, misafir odasına bir çok yolcular, dervişler ve di- lenciler inermiş. Malüm olduğu üzere Anadoluda yolcu gelip geçici misafirlerden birkaç gece konaklamağa mukabil ücret falan alınmaz. Derebeyi de, misafirle- rinden para almazmış. Onlara, istedikleri ikramda ( bulunurmuş. Lâkin, sabahliyin veda edip ayrı- lacakları esnada, eline kamçısmnı alır: — Seni gidi iki yüzlü, edepsiz berif! - diye onlara dayak atar; salverirmiş, Bu dayağın sebebi bilinmezmiş. Günün birinde, bektaşinin biri- nin kulağıma derebeyinin bu garip adeti irişmiş. Bektaşi o sıralarda pek mustar vaziyetteymiş. Karıncağızına sıcak aş gittiği yok.. Düşünmü, taşın- mış; terazinin bir kefesine sıcak aş yemeği, bir gece sultan gibi yaşamağı koymuş; öteki tarafına sabahleyin müthiş bir dayak ye- meği koymuş; ilk kefe daha ağır basmış... Bektaşi, sabahleyin dayak yiyecek ama, yirmi dört saat müddetle epicene ağırlanacakya... Bu karan verdikten sonra, heybeyi omuzlamış. — Esselamunaleyküm! — Vealeykümüsselam! Derebeyinin çiftliğine düşmüş! Derebeyi sormuş: — Kahve ister misin, mevlâna! Bektaşi, dayak yemeği nasıl olsa göze almış ya.. Cevap vermiş: — Rica ederim, ganice olsun.. Mekke işi büyük fincanla lütuf buyurun | Kahveler gelmiş: — Ciğara kullanırmısın, erenler — Ne demek... Elbette... Fakat, şayet şöyle iyi bır çubuk varsa? Derebeyi onu da getirtmiş. — Demlenir misini, hazret. — Bektaşi olduğumu görüyor- sunuz... Şayet iyi mezeler olursa bayılırım. — Ne mezesi istersin, birader? — Çerkes tavuğu, envai peynir, sardalya, istakoz, karides, turşu, fasulya pilakisi, midiye, beyin tavası, yeşil zeytin, havyar... Tepsi kurulmuş. — Rakıdan sonra yemek te yeyecekmiyiz, baba efendi? — Eh, fena olmaz... — Ne yemek emir buyurur- sunuz, Canımen ? — Estağfurullah... Kuzu dol- ması, zeytin yağlı enginar, su ği... Bunları pek severim. düştü? — Size tekrarlayorum: Asriliği anlamadan asri olmak kaygusile yetişen kızların fena bir tarzı telâkkileri (o var: . “Hayattan her ne bahasına olursa olsun kâm almak... Akıllarına gelen şeyi, ber şeye rağmen yapmak isti- yorlar. Bütün hukukun kendi- lerine ait olmasını arzu ediyorlar. Hiç bir şeyden feragate razı olamıyorlar. Üzerlerine bir kon- trolun (o bulunması mı? (o Asla! Buna kail değiller! O İçlerin- den bazıları da, maddeten afif olmağa kıymet vermiyor. — Doğru! — Başkalarının “saf bir aşk, ile kendilerine bağlı olmasını isti- yorlar. Bu, onları eğlendiriyor. Fakat, saf aşkın kendilerinde bulunmasını istemiyorlar. Birinin j i e beyi ve bektaşi Halk hikâyesi — Tatlılardan, mirim ? — Kadın göbeğine bayılırım. — Yemişlerden ? — Muzla portakal. Yemişler, içmişler. Yatma zamani gelince, beyi sormuş : — Yer yatağından mı hoşla- nırsın, karyoladan mı, kardeşim? — Yer yatağını severim amma, üç beş tane şilte konulsun.. Pufla döşek olsun. Yatmış; güzel güzel uyumuş. Sabahleyin, uyanınca, iyice gerinmiş; vücudunu dayağa hazır- ladıktan sonra, Derebeyinin huzu- runa çıkmış. — Efendim, müsaadenizle... — Güle güle... Gene buyurun... Şaşırmış. Kapıya doğru ilerlemiş; dere- beyde ses sada yok... Bektaşi, mütereddit: — Birşey unuttunuz galiba... - diye sormuş. — Ne, arslanım? Diş kirası mı?... — Yok, vallahi... O aklıma gelmediydi... Maamafih, diş kirası verseniz de fena olmaz... Söyli- yeceğim o değildi... Öğrenmiştim ki, siz, misafirlerinize izaz ve ik- ramda bulunduktan sonra, sabah- leyin giderlerken kendilerine da- yak atarmışsınız. Unuttuğunuz dediğim bana atacağınız dayaktı. Derebeyi gülmüş : — Hayır. dayak sana göre değil, babalık... Ben, dayağı kime atarım bilir misin? — “Kahve içermisin?,, diye s0- rarsın, “yok, bayır... Teşekkür ederim, içemem... Fakat haydi bir içeyim, der.. cıgara sorarsan, kullanmadığından bahseder; bir tanede usulla kulağının arkasına sokar. Rakı içmediğini söyler; sarhoş olur. İştiham yok der, yağı (parçaları kendi önüne çeker... İşte ben, böyle dailere dayak atarım... Yoksa seni niçin döveyim?... Haydi, al diş kiranı da git yoluna.. Allah selâmet versin! Nakili: (Hatice Süreyya) 23 Nisan: Çocuk Haftasının başlangıcıdır. dere- Bugün de Diyorlar ki... Edebiyat Anketleri Muharriri : Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi Yakında. çıkıyor. metresi olmak! Bu ları ya hiç heyecana düşürmiyor; yahutda pek az düşürüyor. Ta- nıdığım genç kızlar arasında iki, üç ve daha fazla erkeğe metreslik etmiş olanlar var. — Bunlar, evlenmek niyetinde- ler mi? — Şayet fırsat düşersel.. Ka- çınılan şeyler, gayri meşru çocuk kazanmak ve'yüz kızartıcı bir hastalığa yakalanmaktır. İşte bütün bu düşünceler, birçok Ahmet Feritler tarafından öldürülen bir- çok Vesimeler bir zenci çocuk doğuruyor demeyorum, hayır... Kiminin felâketine bir imzasız mektup sebebiyet veriyor; kimi- ninkine bir fotograf... llh... Ve bu fenalik yalnız bir tek şehre, bir tek memlekete has değildir. Cihanşumuldur! Eâakal, bütün medeni memlektlere hasdır! ( Arkası var ) ği