9 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

9 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

k . O Sahife 6 --. Feneryolu bugün ne Gençliğinde güzel, çapkın, şuh, eğlenceye düşkün kadınlar var- dır... Birdenbire çökerler, ihtiyar- larlar, saçları beyazlaşır. Yüzde senelerin çizdiği derin çizgiler. Gurbete doğru uzanan demiryol- ları gibi insanın içine garip bir hüzün verir. Fakat bu ihtiyarla- mış buruşuk çehrede iki şey vardır ki hâlâ yirmi yaşındadır: Gözler... Senelerin birer birer önünde resmi geçit yaptığını gör- mesine rağmen iki göz 20 yaşının bütün güzelliğini, bütün gençliğini muhafaza edebilmiştir. Ben Feneryolunu işte böyle bir kadına benzetirim. Gençliğini neşe ile, çapkınlıkla, eğlence ile geçirmiş, fakat artık ihtiyarlamış maceraperest bir zevk kadını. Vaktile yaşmaklı, çarşaflı dilber- lerin arabalarla dolaştığı meydan- da, âşıkların göz süzerek, bıyık bükerek, iç çekerek dolaştıkları yollarda bu gün otlar bitmiş.. Bü- yük ağaçların koyu gölgeleri âşık- ların, maşukaların yüzlerini gör- miyeli hanidir!, Yalnız deniz, ağaç- ların su üzerindeki titrek gölge- leri, ak saçlı buruşuk (o çebredeki yeşil gözler gibi bütün güzelli- gini hâlâ muhafaza ediyor. Zaman zaman eski bir hatıradan bahsederken “baki kalan bu kub- bede bir hoş sada imiş.., deriz. Bu kubbede de hoş bir manzara- dan başka baki kalan birşey yok... Vaktile şairelere (oilham veren, edebiyatı! cedide romancılarının eserlerine dekor olan sahilin hali üç Perdelik bir facia... Yosun, kifflenmiş konserve kutuları, limon ve yumurta kabukları.. Bütün bunlardan çıkan ekşi bir koku... Biraz ilerledim... Vaktile âşık- ların altlarına oturup da, göz yaşı dektükleri , o birbirlerine | şiirler söyledikleri bol gölğeli ağaçlar- dan birine iki eşek bağlamışlar ... “Hikmeti hüda şiir yerine eşek- lerden biri muntazam fasılalarla anırıyor... Ötekide şıpır şıpır göz yaşı döküyor.. “Tarih tekerrürden ibarettir! , derler.. İşte Fener- yolunda bugün de bir aşk sahnesi varl.. Ötede iki küfeci boylu boyuna yere uzanmışlar, sıcak güneşin altında derin bir uykuya dalmış- İdeğ. İbtiyar arabacı arabasını sürerken: “Hey gidi hey! ne zamanlardı o?,, Onlar ne efendice, ne çelebice takiplermiş!. “Meleğim!,, , “Gıdayı ruhum!,, gibi iltifatlar.. Feneryolunun bugünkü hall olsun diye muşlar.. Yanımdan tıngır mıngır bir kupa arabası geçti,. Birdenbire kendimi eski Feneryolu âlemlerinde zann- ettim. Ben Istanbulda artık kupa başlarını içeri sok- arabası kalmadı zannediyordum. Meğer banlardan Kadıköy iske- lesinde dört tane daha varmış.. Araba da, arabacının üstü başı da mümkün olduğu kadar eskimiş, her iki taraf yer yer yamanmıştı. Ibtiyar arabacı, kendisi gibi ihti- yar arabasını sürerken: — Hey gidi hey.. Ne zamandı onlar!. gibiye etrafına yarı tahas- sür, yarı merhametle bakıyordu.. Bir an hayalimde arabacıyı gençleştirdim.. Onun 20 yaşındaki halini gözümün önüne getirdim... Iki sıra parlak döğmeli redingot, kozmatiklenip (o yukarıya odoğru kıvrılmış bıyıklar.. Ayakta pırıl pırıl yanan rugan çizmeler... Bu günkü canlarından bezmiş, zayıf- lıktan kemikleri dışarıya çıkmış ihtiyar, miskin beygirler yerine, genç, iri, talimli yagız atlar... Araba yeni fabrikadan çıkmış gibi pırıl pırıl... Koşumlar ışıl ışıl yanıyor. Ben okadar dalmışım ki ityar araba gıcır gıcır önümden geçmiş ve uzaklaşmış... “Artık burada aşk meşk, araba seyranları, araba aşkları,, kalmemış derken yanım- dan tozu dumana katarak şık bir spor otomobili geçti... Otomobili rüzgârdan saçları dağılmış bir genç kız idare ediyordu... Arkasından “vıjjij!,, diye bir otomobil dahal,. Belli ki arkadaki otomobil önün- dekini takip ediyor. O zamanın hovardalarından dinlediğim eski Feneryolu takip- leri aklıma geldi... Onlar ne ya- vaş, ne efendice, ne çelebice takiplermiş... Aheste aheste giden arabaya mektup atmalar: — Sultanım!,. Meleğim!.. Gıdayı ruhum |.. gibi nazigâne, zarifane kelime- ler fısıldamalar... Beylerin akşam üstü bastonlarını sallıya sallıya sahilde piyasaları.. Halbuki şimdi saatte bilmem kaç kilometre gi- den otomobillerle Feneryolundaki âşıkane takipler tamamile Amerikan-. laşmış... Eski araba seyranları ile şimdiki otomobil takipleri ara- ha | doğru beyaz. dalgaları püskürte | matbuata düşmektedir. Bu düşünce sında ne büyük fark var.. Insan- lar gibi Feneryolu da çok de- gişmiş.. Nitekim uzaktan Fener koyuna | bir omotör Vaktile ufuklara karşı şiirler okunan bu sahilde motör sesi, insan kulağına âdeta bir garip tesir bırakıyor... Bir aralık meydanın ortasından geçen yolun üstünde saçı sakalına karışmış bir insan peyda oldu. Üstü başı pejmürde idi. Pantalo- nunun patlak diz kapakları görü- nüyordu, ayakları çıplaktı... Ya- nımdan geçerken iki tarafa | sallanıyordu. Leş gibi bir ispirto kokusu.. Gözler kan çanağı. Ağız burun bir tarafa kaymış... Insanın bazı günleri hayalata pek müsait oluyor.. Bu saçı saka- lına karışmış perişan sarhoş ta beni epice düşündürdü. Belki de o zamanın paşalarından birinin oğlu idi.. Vaktinde şık, çok güzel, zengin bir adamdı.. Kim bilir bu sahillerde, bu yollarda ne mace- raları vardı.. Arabasının bir köşe- sine yan gelip piyasa ederken kaç genç kadının kalbi siyah pelerinin altında güm güm atmıştı. Sonra babası ölmüş olacaktı.. O zaman genç mirasyedi büsbütün har vurup harman savurmağa baş- lamış.. Feneryolunun altını üstüne getirmiş olacak.. Belki de o vaktin yosmalarından bir saraylıya tutul- muş, aşk yüzünden) kendisini ge- cehi gündüzlü işrete vermiş, itibar- dan düşmüş, nihayet bu hale kadar| gelmiş... Şimdi yine başı dumanlı | püskürte geliyor... | bir halde Feneryoluna gelmiş eski günlerini, eski hatıralarını yad- ediyor... Bu düşüncelerime âdeta kat'i- yyen olmuş nazarile bakıyordum. Zaten sahile doğru sallana sallana ilerleyen adam âdeta etrafta bir şeyler aranır gibi idi. Ihtimal eski hatıralarım,. Nihayet dayanama- hildeki çöpleri okarıştırıyordu.. Sordum:! — Ne aranıyorsun? Yayvan yayvan cevap verdi: Eski Satacağıml.. Sonra durdu ilâve etti: — Ne yaparsın 35 zenaat bu.. paçavra arıyorum... senelik | | | | dım.. Ona yaklaştım.. Ellerile sa- | Hikmet Feridun | 9 Nisan 1932 Askeri bahisler — Halkın hava taarruzuna karşı korunması Büyük erkânı harbiye bu hususta mühim bir talimatname neşretti Tekmil müterakki memleket- i ler şimdiye kadar vücuda getir- dikleri cemiyetler, resmi teşkiller ve neşriyatlarile halkı bir harp esnasında hava taarruzlarından korumak için tertibat almakla meşguldürler. Son Çin - Japop harbi bu faaliyetlerin ne derece omusip olduğunu da ispat etti. Dört aydan beri Japon tayyareleri müdafaasız Çin halkı üzerine bomba savurmaktan asla çekin- memiştir, Halbuki henüz harp de ilân edilmemiştir. Tekmil bu vakayii ve diğer memleketlerin hazırlığını nazarı itibara alan Büyük erkânı harbi- yemiz “son zamanlarda “ memle- kette mevcut resmi ve hususi tekmil (o müesseseler ve halkça tatbik edilmek üzere ,, ve “ halk için havaya karşı korunma, namile bir talimatname neşretti. Bu talimatın halkça tatbik edile- bilmesi için evvelâ halkça bilinmesi ve hattâ icap eden yerlerinin izah edilerek anlatılması lâzımgel- diğinden bu iş de her şeyden evel ile ve neşrolunan talimattan ilham alarak umumiyetle halkın bilmesi ve öğrenmesi lâzımgelen şeyleri izaha gayret edeceğiz: Halk neden havaya korunma tedbirlerini bilmeğe mecburdur? Talimatın birinci maddesi bunu şu suretle izah ediyor: Bugünkü harpler millet harbidir. Eskiden ordular o birbilerile herbederler, bunların gerilerinde kalan millet- ler harbe iştirak eylemezlerdi. Şimdiki muharebelerde bu mümkün değildir. Bundan sonraki harplerde memleketin her tarafı ve hattâ en ıssız köşeleri bile düşman hava kuvvetlerinin (o taarruzuna uğrayabilecek ve harp tehlikesi ilân edildiği dakikadan itibaren memleketin her tarafında bir (hava muharebe cephesi) teşekkül edebilecektir. Binaena'eyh daha muharebenin ( ilânından evvelki gerginlik zamanlarında başlıyabi- lecek olan hava taarruzlarına karşı korunma ve gizlenme ted- birleri harbin ilk tedbiri olacaktır.,, Zannederim yukarda yazdığımız sualin bundan daha vâzıh bir cevabı olmaz. Talimat sarahatan bize ögretiyor ki daha harp ilân edilmeden evvel memleketin en uzak köşelerinde bile tekmil halk bir (hava cephesi karşısıda) bulu- nuyor. Kara cephesi karşısında olanların kendilerini korumak için bu harpten anlamaları nasıl tabii ve zaruri ise hava cephesinde bu- lunan efradı milletin de hava harbi icaplarını bellemesi o kadar tabii ve zaruridir. Aksi (takdirde verilecek (o zayiattan (o sarfınazar harbi kaybetmek tehlikeleri baş gösterir. Çünkü talimatın 3 üncü maddesinde denildiği gibi “bu- günkü harplerde yalnız ordunun değil bütün memleket ahalisinin haleti ruhiyesi büyük rol oyna- makta ve cephede harbeden ordunun kuvvet ve kudreti cephe gerisindeki halkın haline tabidir.,, Binaenaleyh, ohalk (havaya karşı kendisini korumayı bilmez ve bu taarruzlar neticesinde kuvvei maneviyesi sarsılırsa senelerden beri emek ve milyon- larca para sarfederek yetiştirdiği ordu işini göremez, Bunun en büyük misalini umumi harpte ve Alman ordusunda gördük. Dünya- nın bu en muazzam ordusu har- bin son günlerine kadar zaferden zafre koştuğu halde cephe geri- sindeki halkın açlık, sefalet ve ümitsizlik dolayısile düştüğü yeis nihayet orduya da sirayet etmiş ve onu çürütmeğe başlamıştı. Cephedeki bütün müşkülâta ve felâketlere rağmen ruhan zinde kalan askerler bir kere memle- ketine gittikten sonra bitkin ve ruhan harap bir vaziyette avdet ediyorlardı. Çünkü dahili memle- kette olanların hepsi düştükleri yeis dolayısile ve hep bir ağızdan onu zehirlemeği azmetmiş gibi idiler. O halde her şeyden evvel milleti, çoluğu çocuğu ve bütün efradile birlikte harbe hazırlamak icap eder. Bunu da gelecek ya zılarımız izah edecektir. M. $. Benzin yerine beygir! Ingilterede hariçten gelen eşyaya karşı ağır gümrük tarifeleri konduğundan başka memleketlerden gelen bütün eşya, bu meyanda benzin de pabalılaşmıştır. Bunun için ingiliz çiftiçileri otomobillerinde bazı tadilât yaparak bunları araba haline koymuşlardır. Şimdi çiftçi pazara giderken otombiline atını koşuyor ve atlı otomobille seyahat ediyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: