Müthiş şey Bizim çaycı Abbas ağa anlattı, Yalansa günahı boynuma. Geçen sene Urumya gölü sahi- linde bir köye gidiyorum. Buram buram kar yağıyor, so- uk etrafı kasıp kavuruyordu. Gece idi. Elimdeki görüyordum. Nihayet hana vardım. İçeri girdim. Herkesin gözleri dört açıldı. Hayretle elimdeki fenere baktılar. Meraklandım. Fenerimi kaldırıp gözüme tuttum. Aman allab!.. Inanılacak şey değildi bu: Fenerin içindeki mu- mun alevi hiç kımıldamıyordu. Feneri açtık. Üfledik. Sönmüyordu. Dim dik duruyordu. Ateşe tuttuk, güç halle soğu- tup yumuşattık. Alev, soğuktan donmuştu! GEAR AK KANDİLLİYE Boğaziçinde ay, Bizlere petek olsun; Yatacağın her saray," Anlarsın ya, tek olsun! fenerle etrafı güç Zenginlikmiş bal ayı, Bırak kuzum alayı, Terkedersen abayı, Manzumen peltek olsun ! Ruhumda aşkım tüter, Hicran her şeyden beter, Bana sevgilim yeter, Altınlar yedek olsun ! Beykoz Doğru Köyün karanlık yollarında de- laşıyorlardı. — Amma yalancısın ha... Hani <öyünüz elektrikle aydınlanıyordu? — Aydınlanır, amma fırtınnlı gecelerde... — Anlamadım. — Şimşek çakar da... Koku — Neden bu karanfiller beşer kuruş da, bunlar kırkar para. — Onlar kokusuzdur. — Öyleyse şu kokusuzlardan beş tane ver. Karım nasıl olsa nezleli, koku almaz! Bu vaka İstan- bulda değil Kudüs- te cereyan etmiştir. Cereyan ettiği ta- rih yeni değil çok, çok eskidir. Haham - efendi ıssız bir yoldan geçerken karşısına bir adam cıktı, — Sökül bakalım paraları! Salamonun ahfadı para sökülür mü? Haham da ölüm tehdidine rağmen para vermedi. Ada- mın kulağına bir şey söyledi. Ertesi gün adam havrada iane top- lamağa memur edilmişti! — Ayşenin' verdiği iskarpinler mademki dar geliyor giyme. — Nasıl giymem, ayaklarım onunkilerden küçük diye deli oluyor ! HEDİYE — Size annem yarın bir hediye yollıyacak. — Deme, ne yollıyacak? — Bir tavuk. Ertesi gün çocuk eli boş geldi. — Hani benim tavuğum? — Siz tavuğun başına — gelenleri bilseniz? —Ne oldu, geberdi mi? — Hayır, bilâ- kis, iyileşti, kü- meste gezip duru- yor! — Doğru söyle beni param olduğu için mi seviyorsun ? — Hayır param olmadığı için... Fark nedir? I Eski zaman, yeni zaman müna- kaşası yapılıyordu. ' Biri dedi ki: — Eski zaman kızları ile yeni zaman kızları arasında dağlar kadar fark var. Sorduk: — Meselâ? — Meselâ eskizaman kızları utanınca kızarırlardı, yenizaman kızları kızarınca utanıyorlar! Kaynana — Fatma hanım iki kızını ev- lendirdikten sonra nerede oturuyor? — Sorma. Onun yüzünden da- matları kavga ediyorlar. Biri An- karada, öteki Izmirde oturmasını istiyor. — Ne iyi damatları var. — Amma İzmirdeki Ankarada diyor, (o Ankaraki de N otursun İzmirde.. BİRLEŞİNCE Hayat zevkli bir yokuş, Kaşlarım ince, ince; Saadet doğuyormuş, Gönüller birleşince / Ey sonsuz yuca dağlar Şair beyhude ağlar; Kalplerde neşe çağlar, Gönüller birleşince | Yaz olur kuşlar gelir, Sahillere yar gelir; Dünya bize dar gelir Gönüller birleşince !.. Beykoz izin Kırda gezerken karşıma bir bostan çıktı. Yolu uzatmamak için bostandan geçmeği düşündü. Fa- kat bostanın kenar duvarında bir köylü oturduğundan, belki bosta- nın sahibidir diye müsaadesini istedi: — Buradan geçebilir miyim? — Bunu bana değil, ilerdeki çoban köpeğine sor. Bazen geçi- liyor, bazan geçilmiyor! Yumurta — Bir yumurta dört kuruş hal Heyğidi günler, harpten evel dört tanesi bir kuruşa idi. — Geç kaldınız, harpte evel topladığım yumurta stoku daha dün bitti. — Dargınlık Darılırsa yarim eğer bir şeye Kaşını çatarak geçer köşeye. Gül yüzü andırır mor menekşeye Dudakları solar, dolar gözleri / O zaman zehrolur aldığım nefes | Oynayıp gülerken yarile herkes Bizim evimizde ne sada, ne ses... İşte biz böyleyiz kaç aydan beri : Şimdi barışıklık, şimdi dargınlık! Ben birşey dedim mi, haydi dargınlık! Vallahi canıma değdi dargınlık / N ll İ ç İ | İN ( İl N İK N N iv eN NX N — Acaba yangın mı var?.. — Neden? — Gelip geçen buraya bakıyorl Onu için oldum böyle serseri / Akşamcı — İlk tanıştığım gün mükemmel adam olduğunu anladım — Gönlünü mü açtı? — Hayır cüzdanımı !