i we — Merak etmeyiniz, misl Ben de uyuyamıyacağım.. Bana yedir- mek istedikleri uyutucu macunu tamamile gömleğimin içine boşalt- tm. Ağzıma bir lokma bile gir- medi... — Peki ama buna nasıl mu- vaffak oldunuz? — Bir kaç sterlinle.. Mis Morgan sevinerek : — Öyleyse, dedi, bir daha gelince ben de para vereyim... — Hacet kalmıyacak.. Çünkü kaçacağız... — Kaçacak mıyız? — Tabii... Mademki ufak bir para ile bu işe muvaffak olduk. Paranın miktarını arttırınca bura- dan çıkmak ta mümkün olacak... Ertesi gün para ile böyle bir tecrübe yapmağa karar vermiştim. O vakit bundan başka bir istinrtgâhım yoktu. Para... Bununla her şeyin yapılması mümkün olduğunu bir dada öğrenmiştim. Mis Morgan ümitsizdi: — Gizli komiteye mensup olan- lar paraya kıymet vermezler! diyordu. — Ümidinizi kesmeyiniz, Misl dedim. Hele bir tecrübe yapalım. Ertesi sabah bizi yoklamağa gelen Hintli uşakla anlaşmağa muvaffak olmuştum. Uşağa yüz adet sterlin verdim. Bir saat sonra, ev sahibi sok: » çıktığı bir sırada, mis Morga..4 beraber, bizde serbest kalmıştık. .. Bombayda cereyan eden, bu hâdiseyi (o hatırladığım (zaman cebimde yüz elli adet birer liralık Türk banknotu vardı. Bu parayı Kemal için saklıyordum. Ona muhtelif siparişlerim vardı. Kemal benden ayrıca bir miktar harçlık da istemişti, Ona yüz elli lira ve- recektim. Yanımda ayrıca 25 erlik banknotlar da vardı, fakat bu paralar, aç gözlü ve bilhassa fakir bir Adamın gözüne hafif görünecekti. Bombayda ki Hint- iyi o sterlinlerle (Onasıl (o teshir ettimse, Muradiye köşkü bekçisi Mehmet ağayı da Türk bank- notlarile öylece elde edeceğim- den emindim. Mehmet ağa para lâfını duyunca fazla vakit geçirmemişti. Bir saat sonra, bana yemek getirmek ba- hanesile avdet etti. — Kızıltoprağa kadar inece- ğim dedi, yazdığınız mektup ha- zırsa, veriniz de postahaneye gö- türeyim! Mehmet ağa yola gelmişti. Tefrika No 21 5 Mart 1932 LEKE Aşk, macera ve fen romanı Nakili : (Vâ- Na) Ahmet Ferit, “yakışıklı deli- kanlı ,, denilmeğe lâyık insanlar- dan değildi. Buna rağmen iri ve mütevazindi. Yüzünün eşkâli hoş- tu. Alnı yüksekti. Hulâsa göze gözel gelen bir hututu umumiyesi vardı. Erkek içinde bundan fazla aranan bir şey mevcut değildir. Babası ve bhususile annesi, onu evlendirmek için, ne uğraş- mış, me uğraşmıştı. İstanbulda, Izmirde, Ahmet Feride birçok kızlar göstermişlerdi. Ahmet Ferit, bunların biç birini tabına muvafık bulmamıştı . Babası, bir akşam, annesinin yanında, fena halde hiddetlene- A Selma hanım kapıyı açarken birdenbire yüzünü Kapadı: “Ahhh.. nerden çıktınız böyle..? Vallahi gözlerime inanamıyorum, Kres bey !,, Hemen cebimdeki yüz elli liralık banknot demetini çıkardım. — Şu paraları al, Mehmet ağa! dedim, ve beni serbes brak! Çünkü bu iş seninde başını yi- yecek,. Sonra pişman olursun! Görüyorsun ki ben bir zabitim! Yarın, hükümet, beni burada hapsettiğinizi - nasıl olsa - haber alacak. O vakit sende, Nevzat ta ipe gidersiniz! Mehmet ağa epeyce düşündü: — Bu adamlar beni öldürürler, beyim! — Sen hiç merak etme.. Ben çıkar çıkmaz Nevzadı yakalata- cağım. Amcası benim serbes kaldığımı haber alınca izini kay- betmeğe mecburdur. Istanbulda bile duramaz. Bir yüzbaşıyı - el- lerini kollarını bağlayarak - hap- setmeğe kim cesaret edebilir? Hele bir düşün: Bu cürmün cezası ne ağırdır. Ben söz veri- yorum: Seni dışarıda himaye ede- ceğim. Onlar senin kılına bile dokunamazlar. Mehmet ağa, bir yüzbaşıyı ora- da hapsetmenin cezası çok ağır olacağını tahmin ediyordu. — Beyim, biraz durunuz, dedi, mademki bana yüz elli lira veri- yorsunuz! Ben de eşyalarımı top- lıyayım. Zaten burada sekiz lira aylıkla oturuyordum. Bu para ile memleketime gider, bir iş tutarım. Bu köşkte cinlerle arkadaşlık etmekten usandım. Dört duvar arasında ben de bir mahpus gibi, senelerce burada yaşadım. Hiç olmazsa son günlerimi memleke- timde geçiririm. Yarım saat sonra, köşkün bek- çisile beraber konuşarak, Haydar paşaya doğru gidiyorduk. Selma hanımın evinde. Ey. Bomonti (ocaddesine geldiğim zaman ortalık alaca karanlıktı. Kapıyı tereddütle çaldım. Acaba karşıma kim çıkacaktı? Üst kattaki pencereden bir kadın başı göründü. Ve arkadan bir çığlık işitildi : — Kresi bey gelmiş.. Selma hanım kapıyı açarken gözlerini uğuşturuyordu. — Nereden çıktınız böyle..? Vallahi gözlerime inanamıyorum... (Arkası var) Yakında SEBA MELİKESİ BELKIS Tarihi roman Yazan : İskender Fahrettin rek, ona, evlenmemekte ısrarının sebebini sorduğu vakit, delikanlı, dedi ki: — Sizlere son derece hürmet ve muhabbetim var. Sizler beni dünyaya getirdiniz, büyüttünüz, tahsil ettirdiniz, bana servet ver- diniz, çalışmanın usullerini öğret- tiniz, beni tecrübelerle teçhiz ettiniz. Ayni zamanda, şerefle isminizi taşıyorum. Elbette, mürüv- vetinizi görmek arzusunu besler- siniz. Benden başka evlâdınız olup ta neslinizi üretemediğiniz için çok müteessifim. Fakat, ben, kat'iyyen evlenmek taraftarı de- ğilim. Evlenmek için sevmem lâ- zam. Yalnız sevmek de değil, sevilmek.. Fakat, şimdiki manada, öyle sathi sevdaları anlamıyorum. Esaslı bir surette sevip sevilmeği istiyorum. Bu ise kolay kolay olmaz. Bir tesadüf lâzımdır. Uzun | tecrübeler iktiza eder. Rica ede- Kari'lerimizin mükâfatlı fıkraları — 447 — Idarebanenin bi- rinde iki genç “ kâtip arasında bir fransızca kelime- nia imlâsı müna- kaşa ediliyordu. Kâtiplerden biri iddiasını şiddetle müdafaa ediyordu: — Vallahi de billâhi de iki elle yazılır... Köşede oturan ihtiyar muhasip- lerden biri gözlüğünün üzerinden ba karak : — Dâhi çocuklar, hiç iki elle yazı yazılır m? Siz gençler bakikaten işi avıttınız... Nihat Muhip — 448 — Hoca geç gelen talebeye sordu: — Neye vak tinde ogelmiyor- sun? — Bey babam- la işimiz vardı. — Evde sen den başka babana yardım edecek kimse yok mu? — Kabil değil, hocaefendi, bensiz olmaz? - Neden ? — Çünkü yaramazlık ettiğim iiçin babam bana dayak attı. Yıldız | — 449 — —ş Zi A Bir hekimi epice > uzak bir yere ça- gırmışlar, çağıran: e — Sizi bu ka- dar uzak yere çağırdığımdan dolayı canınız sıkılmıştır! Diye itizar etmek sözünü keserek: — Yok acamm! Zaten isteyince hekim bu semtte ağırca bir hastam daha var. Bir taşla iki kuş öldürmüş olurum! demiş. Selâhattin — 450 — Bir ressam man- zara yapmak için bir çifiğe | git mişti, Çifçi hay- ret vö merakla seyrediyordu. Ressam güldü: — Hoşunuza gidiyor mu? — Elbette... Siz burada durdukça kuşlar gelip tohumları çalmıyorlar. Gündüz Mz — 451 — Iki softa konu- şuyorlardı. Birisi dedi ki: > © <a — Peki ma TAN demki güneş şark- , tan doğuyor, garp- ta batıyor.. Ertesi sabah şarka hangi yoldan gidiyor ?. — Ayol onu bilmiyecek ne var.. Gece gene geldiği yoldan dönüyor, fakat karanlık olduğu için görünmüyor... Doğan Fıkra mükâfatları Fıkraları dercedilen kari'lerimizin idarehanemize müracaatla mükâfat- larm almaları rica olunur O gece sıçırayarak uyandım, hâkim beyefendi... Evvelâ, nerede olduğumu topar- layamadım. Zira, tam sekiz aydır şehir şehir dolaşıyordum... Iş pe- peşindeydim... Otel odaları, otel odalar, otel odaları... Bunlar, biribirini takip etmişti... Müte- madiyen degişip durmuştu... Onun için, hangi şehirdeyim, hangi oteldeyim... Onu bile (Ouyku sersemliğimle anlayamadım. Yanımda bir ses: — Adnan! - diye mırıldandı. - Adnan'cığım! Canım... Cannnım benim ! Bir kadın sesi... Karımın sesi... Sekiz aydır ayrı kaldığım, ve nihayet buluştuğum sevgili karr- cığımın sesi | Anladım, oh yarabbi şükür... Demek ki, artık bu yorucu, üzücü seyahat sonuna ermişti. Işlerimde muvaffakiyet kazanarak vatanıma dönmüştüm.. Şimdi, yeni kiralan- mış apartımanda, karımla yan- yanaydım. Fakat, karım da ne sayıklıyor: — Adnan? Adnancığım! Cann- nım diye tekrarladı. Hayretle sordum: — Hanki Adnan? — Sar Adnan! - cevabını verdi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Karımın bir âdeti vardır, hâkim beyefendi. o Lüzum görülürse bir hastahanede tecrübe tekrar edil- sin: Uyurken kendisine bir sual sorulunca bülbül kesilir; hakikatı olduğu gibi anlatır. Esasen, bir çok insanların uyku sersemlikle- rinde bu irade zâfı tecelli eder. Demek ki bir şey var: Benim ismim Adnan değil, malümu âli- niz, Ohâkim beyefendi... Benim ismim Halit... Bu Sarı Adnan... Onu da tanıyordum... Doktor... Karım, sayıklamakta devam etti: — Niçin odamızda idare lâm- bası yanmıyor, Adnan'cığım.. Hani sen, ışık olmayan yerde uyuya- mazdın. Odamızda şimdiye kadar.. Sordum: — Odamız dediğin yer nerede? Karım: — Garsonyerimizde diye, bülbül gibi öttü. — Sokağını söyler misin? — Hacı Niko sokağı 17 numara. Garsonyer'lerinin adresini bu suretle öğrendim, hâkim beyefen- di... Mektuplarının saklı durduğu yeri de, yene bu suretle öğrem- dim. İşte mektupları oradan aldım, Huzuru adaletinize takdim ediyo- rum. Bunun her biri, bir biyanet vesikasıdır. Lâkin, dayanamadım. Karıma o gece başka sualler de sordum, canım | - rim, beni sıkboğaz ederek müna- sebetsiz baraketler yapmağa sevk- etmeyin. Lâalettayin bir kızla ev- lenemem. Benim, büyü kbir aşka, o aşktan doğacak çocuğa ibtiya- cım var. Böyle bir izdivacı nihayetün- nihaye yapabilmeği umuyorum. Am- ma, bu zamanlar olur. Aksi takdir- de, evlenmemeğe yemin ettim. Size ve kendime lâyık bir kız bulmadan evlenmiyeceğim. Beni mesut gör- mek istiyorsanız, işime karışmayın. Zevcemi kendim seçeyim. Benim seçeceğim kız, size lâyık olacaktır, göreceksiniz. Onu sizde beğene- cek, hakkında söyleyecek tek menfi söz bulamayacaksınız. Anne, oğlunun bu sözlerindeki manayı anlamıştı. Lâkin, Ahmet Ferid'in babası olan Denizci Zade Nuh diyor, Peygamber demiyordu. Delikanlıya, ancak bir sene mü- | sade verdi. Bir sene zarfında ne yapıp yapacak, kendine muvafık bir zevce bulacak. Tahsil hayatı esnasında, Ahmet Ferit, Berutiu bir mektep arka- daşile can ciğer dost olmuştu. Velit Nasuhi isminde olan bu genç, aslen Berutlu olmakla be- raber, Türkten farkedilmiyecek derecede türkleşmişti. On sene müddetle, iki arkadaş, birlikte tahsil etmişlerdi. Içtikleri su ayrı gitmemişti. Velit, Berut'ta gayet zengin bir ailenin evlâdı idi. Üç beş sene evvel, babası vefat etmiş; o da, vatanına avdet ederek, iş başına geçmişti. İki arkadaş, dünyanın her ne tarafında bulunursa bulun- sunlar, yekdiğerile mektuplaşmağı, fırsat zuhur edince görüşmeği vadetmişlerdi. © Vaatlerini Aşkile beni nasıl aldattığını o derece tefsılâtile anlattıki, tepem attı, işte, bu cinayeti işledim: Yasdığımın altında ki tabancayle ona bir gere aleş ettım. Taban- canın patlaması üzerine, o da, ben de kendimize geldik. Çok şükür, yarası tehlikeli de- ğilmiş. Şimdi hastahanede yatıyor. Yakında iyileşecek Talâkımızı istida ettim. Takdim ettiğim mektuplar ve sair vesikalar, bunun için kâfidir. Cömlesini kendi itiraf etti. Lüzum görülürse, hastahanede, karım uyuduğu esnada bir tecrübe ya- pılsın efendim. Mustantiğe bin dereden bin su getirmiş. İşi çevir- mek istemiş. Inkârları beyhude- dir. Şayet bir beyet onu uyku- dayken ansızın uyandırarak sual- lere maruz bırakırsa, herşeyi, uyku sersemliğile anlatır. Öteden- beri, karımda, bu, hastalıktır. Uyku sersemi iken hiçbir sırnm gizliyemez. Bu hastalık birçok kimselerde daha vardır, hâkim beyefendi. Adliye istintakları esnasında bahsettiğim (istifade edilebilir. (o Kocalarından yahut karılarından şüphelenen kıskanç- larda, aynı usulü tatbik etsinler diyecektim ; fakat çok aile bozu- lur diye korkuyorum. (Hatice Süreyya) Yarın sahibile mesul müdürünün muhakemeleri Yarın gazetesi sahibi Arif Oruç ve mesul müdür Süleyman Tevfik beyler hakkında İzmit valısi Eşref bey tarâfından davada Izmit mah- kemesi tarafından verilen mah- kümiyet kararını temyiz mabke- mesi son defa maznunların lehine olarak nakzetmişti. Izmit mahkemesinde bu dava nakzen rüyet edilmiştir. Mahkeme bu celsesinde temyizin nakz kara- rwa ittiba etmiştir. Bilâhare esas dava hakkında karar verilmek üzere muhakeme başka güne bırakılmıştır. Belediye hasta ve cenaze nakline mahsus otomobilleri Istanbulda belediyenin hasta nakli için yalnız üç otomobili vardır. Halbuki bu ihtiyaca kifa- yet etmiyor. Bir çok kimseler hastaların taksi otomobillerile, arabalarla nakletmek mecburiye- tinde kalıyorlar. Bazı hastalar bu suretle nakil vasıtalarını kirleti- yorlar. Bunun için belediye be sene yeni hasta nakliye otomo- billeri alacaktır. Diğer taraftan çenaze nakil otomobilleri de ibti- yaç nisbetinde çoğaltılacaktır. tutarak , senelerinde, mektuplarının arkasın kesmemişlerdi. o Velit, öteden- beri, (o Ferid'i “Berut'a (davet ediyor, duruyordu. Güzel Lüb- nanlar'da bir kaç ay geçirmenin çok hoş olacağını yazıyordu. Ahmet Ferit, babası ve anne- sile evlenme münakaşasını yaptığı esnada da, bu nevi davet mek- tuplarından birini aldı. Esasen, babasının mezuniyet zamanı bit- miş, kendi mezuniyet zamanı gelmişti. Lübna'a kaçarak, bu evlenme dedi kodusundan uzak bulunmayı canıua minnet bildi. Denizci Zadeler, (oğullarının arkadaşı olan Velidi pek iyi tanırlar ve çok severlerdi. Onun için, OFrid'in seyahatine mani olmak şöyle dursun, bu seyahati hoş bile gördüler. (Arkası var)