Sahife 8 Eski defterdekiler “Senede 15 kat elbise, 20 potin, 80 kıravat alırdık! “Bir brik arabam vardı, bütün masrafı ayda 120 kuruşun içinde idi..,, Hikmet bey (şair Nâzım Hikmet beyin pederi) beni, Süreyya sinemasının (antre) sinde; büyük bir nezaket ve samimiyetle karşı- ladı; büfenin yanındaki “kapıdan sol köşedeki küçük odaya götürdü. Burası vapur kamarası kadar bir yer, fakat ne hoş, kutu gibi, ferah, aydınlık, Meğerse Hikmet bey ne kadar meşğulmüş. Başını kaşıyacak vakti yok. Boyuna telefonla aranıyor. Odaya girip çıkanın ardı arası bitmiyor. Ya bir misafir geliyor, yahut bilet gişesindeki hanım birşeyler verip çıkıyor veyahut bir başkası, kulağına bazı sözler fısıldıyor. O, başta olup idare etmese, onun faaliyeti olmasa bu işin kolay kolay dönmeyeceğine kana- at getirdim. Âdeta tetik üstünde bulunma- sına, muttasıl işgal edilmesine o > Hikmet bey 3 — Mektepte iken tarihi çok rağmen silsilei kelâmı bozmayarak,| severdim. Bende tarih iptilâsı ne tatlı tatlı anlattı: 1 — O zamanlar, Fenerbahçe, Çiftehavuzlar, (aristocratie) nin mevidi mülâkatı gibiydi. Rağbet esbabından biri, bütün vükelâ, rical, erbabı servet, yaz mevsi- minde bu taraflara, yani Erenköy, Göztepe, Feneryolu semtine ge- lirler. Fenerbahçede 500, 600 araba- nın sıralandığı daima vaki olurdu. Bu gün 500 otomobili bir yere toplayabilir misiniz? Şimdi, Fener- de 25 araba bulamazsınız. Bu- rası eskiye nisbetle ölmüştür. O devirde, (&guipage) ler moda idi. O zamanın, insanı merak ve tecessüse sevkeden bir (cachö) si © mevcuttu: Arabacının yanında, bir harem- ağası veya ispir bulunan kupa arabaları. Benimde kendi kullan- dığım bir brik arabam vardı. Seyise 50 kuruş maaş verirdim; 60 kuruş da hayvan yerdi. At, araba ayda 120nin içinde.. 40,50 lira arasında en güzel Macar atları alınabilirdi. Dediğim havaliye, rağbetin ikinci sebebi de maişetin ve ev kirası- nın da ucuzluğu idi. Bostancıda, 9 odalı, koça bah- çeli bir evde 150 kuruşa oturur- dum, Maaşim 25 lira idi. Söyle- diğim veçhile, köşküm, atım, ara- bam, seyisim hattâ çocuğumun mürebbiyesi bile vardı. Kışm, Beyoğlunda Tokatlıyan alamoddu. Bazı günler burada oturacak yer bulunmazdı. “Yani,, , “Löbon,, ve müteaddit pastahanelerde rağbette idi. Bir de, - Konkordiya tiryatrosu Karnaval mevsiminde, “Odeon,, daki Balmaske (bal masguöjler hıncahınçtı. - pe 2 — Ben, semt itibarile, daima Istanbulun Asya tarafın tercih etmişimdir. Beyoğlunun kozmo- polit hayatından, levanten halkın- dan, firenk imtiyazlarından nef- retle kaçardım. Bu tarafı ailemin yeri telâkki ederdim. Fakat bugün Beyoğlu benimdir. Cumhuriyetin verdiği en büyük nimetlerden biri memlekete sahip oluşumdur. Evi severim fakat bugünkü hizmetçi yokluğu itibarile apartı- mani tercih ediyorum. Vakıa, bahçeli, ogeniş, eski konaklar, evler âlâ; neylersin ki bugün konfür ötekilerde, hâlâ devam eder. Bugün, ibtilâsı vakit ettikçe hâlâ tarih okurum. Hikmet bey, önündeki çekme- celerden birini çekti ve ( Umumi Tarihi göstererek dedi ki: —Cumhuriyetin bize verdiği eser- lerin en (instructif)i bu kitaptır. 4 — Kadınlarla bir ebedi ha- yat yoldaşlığı;vardır; bir de Liber Mariyaj (libremariage) dedikleri anlaşma şekli, Ben, evlenilecek kadınla geçici kadını arıyorum. oEvveldenderi evleneceğim kakında ilkedüşün- düğüm şey: Ruhunu arayım, iyi bir yuva kurayım, bir ana gibi onunla dertleşeyim, kusurlarımı ona söyleyim. Hiç (beaut&) aramadım. Onun o kadar geçici olduğunu bilirim ki. Bir kaç zaman geçince insan gü- zelliğe alışıyor. Rub, ahlâk, terbiyei evveliye ve en başta olarak şefkat aradım. Ben, muhabbeti şefkatle tefsir ederim. Karımı şefkatla sevmek onun da beni öyle sevmesini isterim. Fakat kadınla olacak rabıta, demin dediğim ikinci şekilde, yani muvakkat bir zaman için ise o başka. Ojzaman, eşkâli veçihiyeyi ararım, Meselâ, açık, gök mavi gözler vardır, billuri bir beyazlık olur, onu sevmem ve anlamam. Şarkın kendine mahsus buğdaysı rengini isterim, Kadın denince kadınlıkta tahay- yül ettiğimiz şeyler her halde ol- malı. Meselâ zaif, yanakları çök- müş, bacakları ince.. Onun zara- feti eksik olsun. Yaşı tahdit etmeyeceğim. Bil- mez misiniz, Fransızlar (OLefam Nonpa daj (Lesfemmes n'ont pas d'âge) derler. 5 — Bugün hasret kaldıklarım: Kaybettiğim arkadaşların husu- siyetleri ve âlemleri; o zamanki hayat ucuzluğu dolayısile her is- tenileni yapabilmektir: (Meselâ, senede 15 kat elbise, 20 çift potin, 80 kıravat alırdık. Fakat, siz bana hasret kaldık- larımdan ziyade nefret ettiklerimi sorunuz. o Memuriyetlerimde ve Selânik umuru ecnebiye müdür- lüğünde, İmtiyazatı ecnebiye deni- len belâları, Konsoloslarin ve ecnebilerin türlü türlü tahakküm- lerini pek yakından görmüş ve çekmişimdir. Ben, bu memleketin Akşam Biraya boykot! Almanya içki yasağı olan memleketlere benzedi! Berlin 2 — Bugün Berlin âdeta içki yasağı cari olan memleketler gibi kupkurudur. Amele ve me- mur ucret ve maaşlarının tenzili nispetinde yiyecek ve içeceğin de fiatleri cebren indirilmekte olduğundan Bombay'da biranın fiyatı indirilmişti. Fakat Alman- ya'da” meyhanecilerin (teşkilâtı kuvvetli olduğundan bunlar derhal hükümete meydan okudular. Hü- hümet gelecek Nisanın birinde biranın maliyet fiyatını indirece- ğini vadetti, Lâkin bu vaad mey- anecileri tatmin etmedi. Bunun üzerine omeyhaneciler biraya boykot yapılmasına karar verdi ve bugün tek bir bira fıçısısının açılmasını emretti. Bu emre şiddetle riayet ediliyor. 13,000 meyhane, birahane, lokanta ve kahvehane müşterilerine bir kadeh bile bira vermiyor. Şimdi o meyhanecilerin boyko- tuna şişe içinde bira satman bakkkal ve sebzeci gibi mües- sesat iştirak etmiştir. Bira fab- rikaları ber gün 7,000 varil bira zayi etmekte, hükümet her gün 60,000 mark vergiden zarar gör- mektedir. Boykota umum Silezya eyale ile Kiel şehri dahi iltihak etmiştir. Berlin'de biraya boykot yapı- lırken Hamburg'ta da fiyatı art- tırılan elektriğe karşı boykot ilân edilmiştir. (o 10,000 Omüessese, sinema ve dükkân elektriklerini kesmişlerdir. sahibi iken, bu vatan için ecda- dım kanını dökmüş iken o, evime geçmiş, kurulmuş, bana tahakküm ederdi. En büyük mukaddesatıma dokunsa beni dinliyeçek, şikâye- timi anlıyacak kimse yoktu, Sonra, devrin hafiye ve jurnal- ları, mimlenmek meseleleri de ne belâyi uzma idi. Misal olarak başıma gelen bir vakayı anlatayım: Şimdi, bu binanın olduğu yerde bulunan bir evde otururdum. Ara sıra, Selânikten tanışık olan bazı ehibba evime gelir, giderlerdi. O esnalarda, Selâmlık yerindeki bomba hâdisesi oldu. Suikastçilerin başında Belçika'ı Jores isminde biri bulunuyormuş ve mahut bom- balı paytonda güya Selânik tarikile gelmiş imiş. Köçoğlu Andon na- mında biri paçaları sıvayıp, Joresi Istanbula getirtenlerdendir diye ; Tepedelenli Kâmil beyle beni Jurnal ediyor. Gece, sekiz kişi beni evimden kaldırıyorlar, Beşiktaş karakolunu boluyoruz. Fehim paşa, Vâsıf paşa: — Nefsi nefisi hümayuna sui kast ile müttehimsiniz | diyerek isticvabı tutturdu. 20 gün beni karakolda alıkoydular. Istanbulda Kâmil adlı kim varsa hepsini getirdiler. Tuhaf değil mi, bu Tepedelenli Kâmil beyin kim olduğunu hâlâ bilmem. Nibayet, güç belâ evime döndüm. Içeride kapalı kaldım ve bir ay kapımda iki polis bekledi. Kayın pederim bile içeri o giremezdi. Neticede mesele şu şekilde hal- ledildi : Iki buçuk, üç sene Halep valisi bulunan babamıv yanımda ikamete memuren oturdum. Bunlar hatıra geldikçe o zama- nın ne arabalarını, ne konaklarını ne ucuzluklarımı, hiç bir şeyini aramıyorum; hepsi ziyade olsun. 6 — Bundan 30, 40 sene sonra dünya âleminde vukua gelecek terakkıyatı fenniyeyi göremiye- ceğime yanıyorum. Zamam öyle gidiyor ki bundan belki 30 sene sonra olacak şeyler beşeriyeti hayrette bırakacak. 25 yaşında olsam, dev adımlarile ilerliyen bu terakkıyatı belki göreceğim diye memnun olurdum. Sermet Muhtar — Ah kızcağızım, daba ilk gördüğm günden beri sana kanım kaynadı doğrusu. Gece gündüz hiç aklımdan çıkmıyorsun. Inan ol ki, senin halin beni çok dü- şündürüyor. Maşallah çiğden gibi tazesin. Bu genç yaşta iki mini- mini yavrucakla kocaman evin içinde oturuyorsun. Yazık değil mi sana?.. > — Ne yapalım, sandıkta, sepette olanla idare edip gidiyoruz. Artık işimiz Allahın kısmetire bağlı. Artık teyze hanımın işi kolay- laştı, faaliyet zamanı geldi. Şimdi bütün dirayetini görtermek lâzım. Derin derin içini çeker: — Ah, der, (H..) hanımınki gibi bir şey rasgelirse ne iyi olur. Bizim bildiklerden böyle bir teyzecik vardı. Sizlerden iyi ol- masın az çok endamlıcadır da. Iki sene dul bekledi, geçenlerde Allah bir kısmet verdi, baş göz ettik rahata kavuştu. Bir seneden beri kari koca gül gibi geçini- yorlar. Hayırlısından böyle bir kısmet çıksa da seni baş göz etsek çok iyi olacak. — Eksik olmayın efendim. Ha- yırlısı Allahtan. Teyze hanım bundan sonra daima göz kulak olacağını, müna- sip bir sey çıkarsa derhal gelip haber vereceğini söyliyerek ayrı- lıp gider. Bir iki gün sonra teyze hanım beşuş bir çehre ile kapı dan girer. Ne sevinç, ne sevinç! Keyfinden ağzı kulaklarına varı- yor. Ş — Aman iki gözüm, çok yo- ruldum, bana iki yudum su verin. Biraz nefesimi toplıyım da söyli- yecek çok havadislerim var. Mağrurane köşeye kurulur. Du- dakları arasından bir şeyler oku- yup bardağın üzerine üfliye üfliye suyu yudum yudum içtikten ve gürültülü bir kaç geğirmeden sonra mühim havadislerini döker. —Ayol ben kadir gecesi doğdum amma talim bu kadar açık de- ğildir. Cenabı Allah bir adamın önünü açarsa artık her işi ırmak gibi akar. O gün burada konuş- tuk, meğer Allah kısmetimizi aya- ğımıza getirecekmiş. Aman efen- dim, bir delikanlı, bir delikanlı ki, dil ile tarif edilemez. Bunu haber alınca bemen ak- ma sen geldin. Ne yaptım yap- tım adamı buldum. Velhasıl iş oldu demektir, Görseniz siz de münasip bulacaksınız. Kaş, göz, endam yerinde, otuz beşinde var yok. Civan gibi delikanlı. Dışa- rda bir yerde memur imiş, geçen sene karısı vefat etmiş. Adamcağız her şeye kabretmiş, basmış istifayı gelmiş buraya. Şimdi tüccarlık yapıyor. Haniya, büyük iş yapıyor. İşi gücü yolunda, bekâr evlerinde sürüne sürüne bıkmış, usanmış. Şöyle başını sokacak bir dam, eli ayağı temiz bir tazecik bulup rahat etmek istiyor. Yüzü yerde, utanğaç bir şey. Lâf söylerken yüzü kızarıyor., Eh, bundan daha mükemmeli can sağlığı. Kadıncağızın yalan söylemeye ne mecburiyeti var?. Ertesi gün için bir saat tayin edilir ve müstakbel damat pence- renin altından geçer, beğenilir, iş Hırsızlar nasıl çalışırlar? “İnan ol ki senin halin , beni çok düşündürdü, 5 Mart 1923 > Bir haftada bin lira kâr, kelepir hiç kaçırılır mı? olur biter. Artik düğünü yapıp bitirmeli, Teyze hanım artık evden, çık- mıyor, mütemadiyen hazırlık. Günün birinde meyus bir çehre ile gelir. — Zaten her işe muhakkak şeytan karışır. Dün damatla bera- ber nikâh konağına gittik, kâğıt- ları hazır ettik ve lâkin damadın nüfus kâğıdı evvelce memur ol- duğu yerde kalmış. Hemen mek- tup yazdı ısmarladı, amma şimdi onu beklemeye ne lüzum var?. Ben bir kolaylık düşündüm, Şim- dilik kendi aramızda eski usul bir imam nikâhı kıyıveririz, işimiz geri kalmaz. Sonra nüfus kâğıdı gelince evlenme konağında da büyük.nikâhı yaptırırız olur gider. Şu teyze hanım hakikaten tam bir çöp çatan. Her şeyi kendi başına hallediverdi. Komedyanın birinci safhası bu şekilde bitti. Ikinci safha Damat bey hakikaten teyze hanımın anlattığından daha mü- kemmel bir adamcağız. Bir iki gün böylece geçer. Bir akşam, mutattan biraz daha geççe eve gelir. Neşesi kaçmış, keyfi bozuk bir vaziyette düşün- meye başlar. — Ah- der işler ne iyi gidi- yordu, Bugün bir aksilik çıktı. Çok mühim bir fırsat düştü. Ufacık bir zahmetle külliyetli kâr var. Bir tüccarda iki bin Jiram vardı. Ha- ber gönderdim istedim, hazırda paraları yokmuş. Halbuki bana şu iki gün içinde beşyüz lira muhak- kak lâzım. Dehşetli bir işi kaçır- mak istemiyorum. Şu beş yüz lirayı bulabilseydim bir hafta içinde bir lira kâr avucumda olacaktı. Eh, evde kadıncağızın bir kaç beşibirliği, ziynet altınları, az çok parası da var. Artık düşünülecek mesele kalmadı. Şimdilik bunlar bozdurulur, .bir hafta sonra bin lira kâr alınınca iki misli beşibir- lik yaptırılır. Kadıncağız bu tek- life derhal muvafakat eder. Ko- casının fazla para kazanmasını hangi kadın istemez?. Beşibirlikler ve saire sandıktan çıkar, damat bey hepisini bir torbaya doldurur. Ve fazla ticaretle satacağı malları almak için Yalova veya İzmit gibi yakın bir yere gideceğini, ancak iki gün sonra döneceğini söyliyerek evden çıkar, Bu iki gün bitmek tükenmek bilmez. Iki hafta, iki ay geçer hâlâ ne gelen var, ne giden. Damat beyin hakiki ismi bilinmez ki aransın. Yazıhaneler, mağaza- lar da tabii uydurma şeyler. Teyze hanımın evini ararsanız size söylediği mahallede kendisini tanıyan bile yoktur. İşte kadın dolandırıcıları bu şekilde çalışırlar. İşleri oldukça zordur. Fakat iyi bir fırsat düşü- rürlerse bir partide külliyetli para vururlar. Kadın dolandırıcılarinı nen maru- fu, herkesin bildiği Eyipli Halittir. Halit bu şekilde muhtelif dolan- dırıcılıklardan 8 sene hapse mab- küm olmuştur. Elyevm hepisba- nede bulanmaktadır. Halidin mu- hakemesinde on beşi mütecaviz kadıncağız davacı sıfatile bulun- muştur.