5 Mart 1932 Akşam — Sirkeci tramvay istasyonunda yarım saat.. Kırmızı bereli kız, çocuğa seslendi: “Bize on üç tane nargile doldur,, “Efendim.. Börek fırından gelince kar gibi beyaz, tertemiz bir patiska örtüye tepsiyi sararsınız,, Istanbulun en şayanı dikkat, en eğlenceli (o yerlerinden biri Ode tramvay ıstasyonlarıdır... Bilhassa üstü kapalı büyük ıstasyonlar.. Meselâ (oEminönünün (meşhur tamekânlı istasyonunda o yarım saat kadar durup etrafı tetkik ediniz... Kendinizi bambaşka bir dünyada zannedersiniz.. Sirkecide, İstanbul tr.xımvaylarının gelip te tekrar geriye döndükleri, Liman hanının yanındaki büyük tahta istasyon da kezalik bambaşka bir dünyadır. Saat akşamın altı Tahta istasyonun en kalabalık zamanı... Gürültü itibarile halt etmiş Parisin meşhur Sen Lazar istasyonu.. o Tramvay çan çanı, otomobil sesi, ve uğultu halinde birbirine karışan bağrışlar: — Akşam.. Akşaml!. Yazıyor.. 16 sahifeli Akşam... — Cinayeti yazıyor.. !lavadis.. Capon muharebesini yazıyor. — Efendi oğlum bu Yedikuleye ğider mi?. — Gitmez gitmez.. araba.. Beyaz tabelâlı.. — Haydi hanım çabuk bin.. Kalkıyor.. — Akşam simidi.. gevreecek.. buçuğu... Arkadaki — Ka Hayğanuş.. Şut yeğir.. Şut yeğir.. — Eyvahlar olsun a dostlar.. Gördünüz mü şimdi başıma gelen- leri.. Kıza aldığım basma paketini yağcıda unutmuşum.. Koş Sıdıka.. Koş.. Ay şemsiyem de yokl. Yğcı dedinizde hatırıma geldi.. İşte ellerindeki şeffaf yağ kâğıt- lerile yapılmış paketler olduğu halde yağcılar sokağından gelen memur beyler.. Dairedeki derece ve rütbelerini ellerindeki opa- ketlerin o küçüklüğünden, oo bü- yüklüğünden (o tahmin (oetmek pek âlâ da mümkün... Paketlerin kimi yüz dirhemlik, kimi yarım okkalık.. Bir okka alanlar pek nadir... İçlerinden biri istasyonun köşesinde dostuna anlatıyor: — Efendim yarım okka Halep aldım... Evde biraz kuyruk var.. Eritip karıştıracağız.. Kayın valde söyledi içine biraz süt karıştırmak da pek münasip olurmuş... Fakat kuyruğun kıkırdağına da bayr- lırım.. Hele kıkırdak böreğine, hele kıkırdak böreğine... Altın çerçeve, kelebek gözlüklü memur efendi kıkırdak böreğinin zevkıni öyle tarif ediyordu ki şeyh Galip meşhur “Hüsnü aşkı,. nı bu derece lâtif anlatamamıştır. Onu dinlerken insan âdeta böreğin kokusunu burnunda, lezzetini damağında zannediyor ve ağzı sulanıyor: — Efendim şöyle fırından gel- dimi tepsiyi bembeyaz, kar gibi, tertemiz bir patiska örtüye sarar- sınız. Bir köşeye bırakırsınız. Börek kendi buğusu içinde aheste aheste soğursa nefis bir yumu- şaklık iktisap eder. Sofraya otur- madan evvel elinize bıçakları alırsınız. Böreğin beyaz temiz kundağını yavaş yavaş açarsınız. Mis gibi, misler gibi bir koku buram buram genzinize delar.. Oooohl. Efendim ne rayiha, ne rayiha.. Böreği kesmek te ayrı bir hüsnü tabiat meselesi, ayrı bir zevk işidir. Musikiden anlamayan, gençliğinde bir Saç divan ezberlememiş olan, biraz, resimle.peydayi münasebet Sirkeci tramvay istasyonundan iki manzara etmemiş olan, alelümum edebiy- yattan bibehre bulunanlar kıkırdak böreğini muvaffakiyetle kesemez- ler.. Bendeniz vaktile bahriye mektebinde biraz.yağlı boya resim tahsil etmiştim.. Yasdıkların üze- rine yağlı boya ile kuş, manzara, grup ve tulü resimleri yaparım. Bunun için elim sanayii nefiseye yatıkcadır. Baklava böreğini iyi keserim. Acizleri börek dilimleri- nin fevkalâde muntazam baklava- lar şeklinde olmasına taraftarım. Bunun için gayet dikkat ederim. Efendim one zevktir!. Böreği baklava baklava kestikten sonra kenarlarınıda el dokundurmaksızın bıçığın ucile kaldırır, tabağa yer- leştirirsiniz.. | Dumanlar havaya buram buram yükselirken tabağı sofraya (o koyarsınız... (o Nefis koku bütün yemek odasını kaplar. Kıkırdak böreğinin zevkı şöyle bir kenarda dursun biz birazda etrafınıza dikkat edelim. Işte vaktin geç olmasına rağmen istasyonun önünde bir sürü boyacı çocuğu.. Hepsi de Miltonun bedavacılar kralına söylediği şarkıları “ J'ai ma combin ,, ve “ C'est pour mon papa ,, şarkılarını hep bir ağızdan terennüm ederek fırçalarile kutu- larının üstünde trampet çalıyorlar. Ne zaman öğrenmişler hepsinin ağzında Milton... Şu Milton bizim memlekette yavaş yavaş Nasrettin hoca gibi halk arasında büyük bir şöhret alıyor.. Nasrettin ho- canın asri rakıbi.. Istasyonun yarısını memurlar dolduruyorsa | yarısını da işci kız- ları dolduruyor. Bunlardan kimisi Topkapıya kadar tramvayla, ondan sonra şehir haricine Mevlânakapı- ya, kimi Edirnekapıya kadar tr- m- vayla ondan sonra Ramise giüe- cekler.. Fakat hemen hepsi de şen.. Konuşuyorlar, gülüşüyorlar, şakalaşıyorlar... Hele içlerinden biri bütün arka- daşlarını kahkahadan kırıp 'geçi- riyor... Bu kırmızı bereli genç ve güzelce bir kız... Şik görünmek “için: tuvaletine fevkalâde itina et- tiği belli.. Bir aralık evde yapıl- dığı pek belli olan örme çantasını açtı, Içinden bir gaz boyaması çıkardı. Tükrükledi.. o Çantasının kapağındaki yaldızları dökülmüş, eskilikten — sarı, donuk o bir renk almış o çatlak oaynasında dudaklarını iyice (o boyadı.. Bu manzara, filim ( başlanğgıçlarını hatırlatıyordu.. Parisin kalabalık istasyonlarından birinde, Kolin Mor tipinde bir işçi kız.. Dudak- larını çikolata kâğdı ile boyamış. Kalabalık arasında biletsiz olarak metroya kaçmış... Fakat günün birinde bir sinema yıldızı oluyor, eski günlerini unutuyor.. Kırmızı bereli Istanbullu işçi kız da kimbi- lir bir gün büyük bir tali kuşunun başına konacağına ve refaha eri- şeceğine kaildi. Şakacı kız bir aralık avaz avaz bağıran küçük müvezziini gazete çağırdı ve sordu: — Sende ne var.. Müvezzi » elindeki ( gazetelerin isimlerini birer birer saydı.. Fakat kırmızı bereli kız (o bunlardan hiç birini beğenmedi. Müvezzie: — Bize 13 tane narkile doldur da getirl.. dedi.. Tabii müvezzide dehşetli bir hiddet, küfür.. Genç kız aldırış bile etmiyor... Köşe- deki işçi grupu, genç kızın arka- daşları gülüşmekten katılıyorlar. Müvezzi her geldikçe içlerinden biri soruyor: — Nargile hazır-mı?.. Müvezzi zamanına göre bu suale kâh dilini çıkarark, kâh burnunun ucunu baş parmağile yukarı kaldırıp yüzüne garip bir şekil vererek, kâh gözlerini şaşı- laştırıp acaip acaip sesler çıkara” rak cevap veriyor. Müvezziin bu hali işçi kızları hasta edecek derecede güldürüyor... Biri mü- wezziin. fevkalâde güldürme kabili | Askeri bahisler Şanghay muharebelerin- den alınan dersler Şanghay muharebesi bize, bir çok terakkiyata ve tabiyedeki değişikliğe rağmen iyi bir mevziin bugün de yarın da çok büyük bir ehemmiyeti haiz olduğunu bir kere daha gösterdi Bir telgraf haberi Çin mevziinin iki cenahının bataklık olmasından Japonların merkezden hücuma mecbur kaldıklarını bildiriyordu. İşte bir haber ki Şanghay harp- lerinin cereyanında askerlikçe izahı kolay olmıyan bir çok noktaları bir anda tasrih ediyor.. Bu ha- berden anlıyoruz ki Çin siperleri bir mevziden aranan en büyük hassaya (o maliktirler: İki yanı müstenit bir mevzi.. Şimdi Japonların nasıl olup da hep merkeze çattıklarını biliyo- ruz. Eğer her iki cenah ve hassa- tan şimal cenahı bu suretle en emin bir maniaya müstenit olma- saydı Japon filosunun müzahare- tile burada iş daha çabuk halle- dilirdi. Bu haber ve muharebenin cere- yanı halen en büyük ve esaslı sevkulceyş maniası olan bataklık ve suni bataklamaların ne büyük bir kıymeti haiz olduğinu da isbat etmiş oldular. Bir çok mütehassıların iddia ettik- leri üzerc gerek nehirleri şişirme ve gerekse makine ve elektrik kudretile suları arazi üzerine atma suretile yapılacak bataklıklar çok mühim sahaları orduların hareket edemiyeceği o bir hale koyuyor. Billassa Fransızların şimal hudut- larını muhafaza için bataklıktan vâsi mikyasta istifade ve bir “su seferberligi,, vücuda getirmeyi tasavvur ettikleri malümdur. Şanghay mevzii bundaki: isabeti meydana koyuyor. Diğer taraftan kudretli Japon zırblı ve motörlü vasıtalarının ne- den büyük işler göremediği se- beplerini de gene mevzi yanları- nın müstenit olmasında aramalıyız: Zırhlı otomobil ve tankın en bü- yük kudreti süratindedir. Bu iti- barla yanların ihatasına elverişli en iyi silâhtır. Çin mevzinin iki yanının müstenit olmasından mo- törlü vasıtalar bu mühim vazife- lerinden mahrum kalmıştır. Diğer taraftan bu silâhları taar- ruz edecekleri sahanın tahdit edil- miş olmasından hareketlerinin aka- ann eee yetini görünce kendisine mühim bir teklifte bulundu: — Ulan gel seni Naşide kay- dettireyim.. Bu teklif onları büsbütün ka- tılttı,, Eh işten sonra birazda eğlence... “ Âlemde mihneti zevk etmededir hüner ,, tarzında bir söz vardır. Buradakilerin hepsi sefaleti komikleştirmişler, eğlence haline sokmuşlar.. Faraza havanın dehşetli soğuk olmasına rağmen kunduracılardan birinin ayakları çıplak... Zaman zaman çıplak ayağını oyanındaki arkadaşının kutusunun üstüne koyuyor ve emrediyor: — Boya... Amma rengini uydur ha.. İstasyonun bir köşesinde çenesi çatkılı ihtiyar bir hanım: — Of. OF. oOoooofl. diye inliyor. Gözlerinden ateş fışkırıyor. Yanında genç bir taze... Gelin, kaynana dişçiden geliyorlarmış... Kayın valde yirmi seneden beri gürük olan kök dişini çıkartmiş: mete uğradığını görüyoruz. Ne- tekim cepkenın birçok yerlerinde Japonların tank hücumlarını Çin- liler müdafaa lâğımlarile bertaraf etmişlerdir. Keza diğer bir çok yerlerde tankların Çin yakın muharebe (o topçusu (tarafından saftan hariç bırakıldığını öğre- niyoruz. Gerek fenni kıymet- lerde ve gerekse topçulukta çinlilerin hayli geri olduğunu ka- bul zaruretinde olduğumuza göre bu muvaffakiyeti de Çinlilerin kendi mevzilerinin iyiliğine med- yun olduğunu kabulde muztar kalırız. Bu gibi silâhların hareket saha- ları tahdit edildi mi mazarratlarını bertaraf etmenin pek kolay oldu- ğunu bu bâdiseler de ısbat etmek- tedir. Yoksa bir çoklarının zan- nettikleri gibi motörlü vasıtalar ve hassatan tanklar en mühim mevzileri de derhal ıskata muk- tedir olmuş olsalardı dünyanın en kıymetli silâhlarına ve tank- larına malik Japon ordusunu taarruzu o karşısında © Çinlilerin çoktan mevzilerini bırakıp (o kaç- maları lâzımdır. Halbuki meselâ öyle olmadı, bilâkis bugün dahi kıymeti lâzimeyi haiz mevzilerin iyi müdafaa edil- dikleri takdirde en yeni silâhlara karşı da eski ehemmiyeti haiz olduu meydana çıktı. Netice olarak (denebilir ki, tayyareler gibi tanklar da hâlen iyi mevzileri düşürmekten âciz- dir. O halde bugünde mü- him bir harbe şahit olsak gene oumumi harbin mevzie yapışma ve mevziler etrafındı boğuşma sahnelerini, göreceğiz. Halbuki motörlü ve seri hareketli vasıtalar ancak mevzilerden kaç- mak ve hareket harbini temin etmek için icat edilmiştir. Japonların yeni kuvvet celbe- derek yaptıkları yeni hareketler ise mevzilerin haiz olduğu kıymeti bir kat daha tebarüz ettirdiği için bu moktadan çok şayanı tetkiktir. M. Ş. Gelin hamın zaman zaman kayın valdenin ağzına elindeki şişeden bir su akıtıyor, kayın valde başını havaya kaldırıp lakırda lakır gargara yapıyor. Edirne kapı tramvayını obekliyen hepsi çar- şaflı bir hanımlar gropu kayın valdeye ne ilâçlar tavsiye ediyor- lar, ne ilâçlar... Biri: — Yağlı kazan karası al diş etinin üstüne bastır... diyor Biri: — Dişin çıktığı yere ağaç tozu ile biraz örümcek koy, biraz da üstüne tütün.. ne ağrı kalır, ne sızi.. tavsiyesinde bulunuyor.. Nihayet içlerinden biri daha fenni bir iş yaptı.. Tabakasından bir sigara sardı.. sigaranın ucunu bayrak gibi yırttı ve tükürükle- medi: — Al valde.. Dişe iyidir.. Çarşaflı hanımlar biraz sonra mahallelerindeki dedi kodu faslına başladılar. Ne yazık ki, başka bildikleri diş ilâçlarını öğrene medim.. sHikmet #eridun ANAMA