Sahife 7 Gn Paris mektupları Hollivutta şöhret kazanan bir fransız yıldızı: Jeanne Helbling.. Sevimli artist, yeni filimler çevirmek üzere bir kaç hafta —e e o ens Paris 22 ( Hususi) — Fransız- lar gizli istidatları keşfetmekte Alman ve Amerikalılar kadar muvaffak olamıyorlar... Amerikada ve bilhassa Almanyada bir artist- lik istidadı en küçük bir rolünden anlaşılıyor ve derhal müstait artist elinden tutularak yıldızlar sırasına çıkarılıyor... Bu iki memlekette fiküranlar arasında kalan ve yahut uzun müddet küçük roller yapan istidatlı bir artist yoktur. Halbuki vardır. Buvlar mevkilerinden inme- dikçe yerlerine kimse çıkamıyor. Daha doğrusu filim şirketleri yen yıldız yetiştirmeği döşünüyorlar, Sesli film çıktıktan sonra bu fena usul bir derece terk edildi, yeni ve genç bir kaç artist daba yetişti. Fakat elân Fransız filim sitüdyo- larında, diğer memleketlerde ol- duğu kadar, bol artist yoktur. Bunun sebebi muktedir ve müstait sanatkâr mevcut olmaması değil, yukarıda söylediğimiz haleti ruhiyenin elân tamamile terkedil- memesidir. Bu hususta iki şayanı dikkat misal vardır. Biri Suzy Vernon diğeri de Jeanne Helbling'dir. Suzy Vernon sesli filim çıkmaz- dan evvel senelerce Fransada küçük roller yapmış, bir türlü terakki edememişti. Almanlar bu artistin istidadını keşfederek kendisini Almanyaya davet ettiler ve derhal yıldızlar sırasına çıkardılar. Suzy Vernon Imanyada bir çok güzel filimler çevirdi. Sonra Amerikaya gitti. Bundan sonra iktidarı anlaşılarak artist Parise davet edildi. Ikinci misal bundan da şayanı dikkattir: Jeanne Helbling sine- maya heves ederek filim çevirmek için Paris civarındaki sütudyolara müracaat etmiş, burada uzun Fransada vaziyet ak- ( sidir. Burada tanınmış bir kaç yıldı; ! Jeanne Hefblingiın başka bir resmi müddet kendisine üçüncü, dör- düncü derecede roller verilmiştir. Jeanne hiç şüphesiz daha çok zaman -bu vaziyette kalacaktı. Bereket Amerikalılar, uzaktan kendisinin istidadını keşfettiler ve artisti Hollivuta davet eylediler. Jeanne bu daveti memnuniyetle kabul etti ve geçen sene Ameri- kaya gitti. Amerikada çevirdiği filimlerde o kadar muvaffak oldu ki, diğer çağırılan artistler birkaç filim çevirdikten sonra Fransaya döndükleri halde Jeanne Helbling | uzun müddet Hollivutta kaldı ve kendisine büyük bir şöhret temin eyledi. Jeanne Hellelbing gayet mun- tazam vucutlu, uzun boylu, koyu sarı saçlı, yeşil gözlü bir güzek sonra tekrar Paristen Amerikaya gidiyor dir. Hollivuta gittiği zaman sık- leti kaç kilo olduğu anlaşılmış, ve konturatına daima bu sikleti muhafaza etmeğe mecbur olduğu kaydediliniştir. e Zayıfladığı veya toplandığı takdirde mukavelenin bozulacağı kendisine bildirilmişti. Zaten Hollivutta bütün artist- ler böyle bir kayit altındadırlar, Glorya Svansonun hiç bir zaman ekmek ve et yemediği, Norma Şhearerin ise yalnız meyva ile süt yediği herkesin malümu- dur. Bu mahrumiyet ancak mu- kavelelerindeki sikletlerini geç- memek içindir. Jeanne Helbling, Ingilizce bil- diği için, Hollivuta gider gitmez sinema şehrinin en kibar, en zen- gin artistleri tarafından davet edilmiş, onların sosyetesine dahil olmuştur. Glorya Svanson, Marion Davies, Norma Şhearer, Dolores del Rio, Douglas Fairbanks, Mary Pikfort, Charlie Chaplin, her biri Jeanne Helblinği evlerine davet etmiş, onunla beraber lokantaya, eğlence yerlerine giderek Obu fransız artistini tanıtmışlardır. Jeanne, Amerikada kaldığı müd- detçe ( Divler kervanı ) (Ispanya gecesi ) (Haydut Lopez) ( Serseri) (Hür kadın ) ve (Mukabil tahki- kat) isimli filimleri çevirmiştir. Fransadan uzun müddet uzak kalmağa (tahammül o edemiyen Jeanne, Paramuut şirketi hesabına ( Ahçı güzeli ) filmini çevirmek üzere Parise gelmiştir. Bu filmi bitirdikten sonra Saint - Granier ile (L'assurance) Roger Treville ile (Durand, Duranda karşı) filimlerini çevirmiştir. Şimdi bir iki hafta istirahatten sonra yeni filmler çevirmek Üzere gene Hollivuta avdet edecektir, En meşhur alman komiği ... Max Adalbert.. Iptidaları faciaya heves eden artist az daha kendini Berlin 20 (Hususi) — Sesli filimle | beraber ortaya yeni bir takım şahsiyetler çıktı. Bunların bir kısmı eskiden sahnede kalmış sanatkârlardır, sesli filim onlar için yeni bir saha açmıştı. Almanyada da sahne sanatkâr- larından bir kısmı böylece filime geçti. Bunlar arasında Max Adal- bert de vardır. Max Adalbert o vakite kadar en meşhur sahne komiklerindendi. Almanyada ve almanca konuşan, yerlerde temsiller vererek kendini sevdiren bu sanatkârın, sessiz filimde oynamamış olmasını, onun sanatinin şeklinde aramalıdır. Onun asıl sibri ve cazibesi sesinde ve konuşuşundadır. Bu yüzdendir ki, konuşmayan filimde, onun için yapacak çok iş yoktu. Ilk defa Ufanın “Çalınmış çehre,, filmi ile, sesli filim âlemine giren Max Adalbert birdenbire en meş- bur filim komiklerinden biri oldu, ve bilâ fasıla filim çevirmeye başladı. Son eserlerinden biride AHFA hesabına çevirdiği “Kal- bim aşka hasret ,, filmidir. Gerek bu iki filminden, gerek diğer bazı eserlerinden, ilk gös- terilmeye (o başlandıkları ( sırada, “Akşam,, okuyucularımıza bahs- etmiştim. Max Adalbertin tamamen ken- dine mahsus hususiyetleri vardır. Onun konuşuşu, jestleri, daima bir parça mükemmel hareketleri, ince bir istihza taşıyan nefis mizahı vardır. Onun asıl muvaffakiyetinin sırları bunlardır. Halbuki kendisi, komikliğe olan bu kabiliyetini pek geç farket- öldürecekti miştir. Danzigli bir Zabit oğlu olan Max Adalbert ailesinin riza ve arzusu hilâfında sahneye inti- sap etmiş ve facia oynamaya başlmıştır. Bu facia oynayış, onun hayatını da az kalsın faciaya tahvil ediyormuş. Çünkü bu rolde muvaffak (o olamadığından oher tiyatrodan ilk oyunu müteakip kovulmuş. Günün birinde son pa- rası ile bir tabanca alarak intihar etmek üzere ormana gitmiş, ve berayi tecrübe bir el havaya at- mıştır. Sesin gürültüsünden ürken intihar heveslisi, arzusundan vaz geçmiştir. Bu tabancayı elân saklıyormuş. Nihayet tesadüfen komikliğe olan istidadı keşfedip, yeni roller oynamağa başlayınca, ken- dini tanıtmağa ve sevdirmeğe muvaffak olmuştur. Sesli filimlerin sessiz nüshaları Sesli filim çıktıktan sonra bü- yük sinemalar hep yeni aletler almaya mecbur kaldılar. Bu alet- ler çok pahalıdır. Müşterisi az, ve pek ucuz duhuliye ile oynayan ufak sinemalarla kasaba sine- maları bu aletleri tedarik edemi- yorlar. Onun için Amerikalılar, iyi ve müsait filimlerinin bir de sessiz nüshasını yapmaya başlamışlardır. Şimdi Almanlar da böyle sesli filimlerin sessiz nüshalarını yap yorlar. Bu meyanda Ufa, geçen seneki en: büyük filmi olan “Sanssoucideki flüt konseri,, nin bir sessiz nüshasını yapmış ve bu da çok rağbet kazanmıştır. Max Adaibert