20 Kânunuevvel 1931 Tefrika No: 9 Ke) — Lübnan güzeli yanıma İngiliz Casusu >? LAVRENS İSTANBULDA Nakieden : sokuldu: “ Habibenin. şöhretini işitmediniz mi?,, dedi. Genç kadın, Cemal paşanın elinden kurtulmak için Kudüse kaçmıştı... — Bir tane de edemez misin? — Sende bu para varken, bir tane deği, de satın alabilirim. Vesikanın sahte, olduğunu am | layıoca geniş bir nefes aldım. | Maamafib, bir tuzağa düşürülece- | ğine tamamile kanaat getirmiş olsaydım, tehlikeyi bertaraf et- mwek için Şeyh Salihi, Hebron , dağının zeytinlikleri arasında, bir bançerle öbür dünyaya gönderi- | verecektim. Kudüs'te bir gece.. | Yahudi mahallesinde, antikacı | on tane (Yosef mizrahi) nin evindeyiz.. Burası gayet emin bir pansiyon. | Yosef Mizrahi efendi iki türlü | ticaret yapıyor... Gündüz mağaza- sında, gece de pansiyonunda alış verişi ile meşgul. | Şeyh Salih ile karşılıklı iki odayı işgal ettik. Benim odam caddeye nazır.. o Arkadaşımın Oodası da arka tarafta bir viraneliğe bakı- yor.. Her iki odanın vaz'iyeti de girip çıkmağa ve icabında kim- seye görünmeden kaçmağa mü- sait, Gittiğimiz akşam pansiyon sa- hibi yanımıza geldi. Fevkalâde zeki, anlayışlı ve bilhassa tecrü- beli bir adam. Mizrahi efendi, şeyh Salihin yanına oturdu: — Şeyhim, pansiyonumda her- kes emrinize amadedir! Dedi. Herkesten maksadi ne olduğunu anlamakta gecikmedim. Şeyh Salih gülümsiyerek yüzüme baktı: — Ne sevimli bir musevi, ğil mi? —Musevileriu hepsi sevimlidir., Mizrahi bu iltifattan memnun: —Bnu sene sayenizde çok para kazandık, dedi, bele sizin gibi zengin müşterilerimiz sık sık ge- hirse.... Ev sahibi bir az konuştuktan #onra, pansiyonda ne kadar müddet kalacağımızı sordu. Şeyh Salih: — Bir hafta kadar... Diya cevap verdi. Mizrahiye on adet Türk altını uzattım: — Hele şimdilik şunu al... Kudüsün bu babriyeli yerlisi yerlere kadar eğilerek teşekkür etti ve yanımızdan ayrıldı. de- bana tedarik | Mirzahı efendi bizi orada genç | T etrika numai Denizlere dehş — salan tahtelbahir kızlarla gizlice vakit geçirmeğe | geldiğimizi zannediyordu. Zaten bolluğu | şeyh Salih te beni oraya bu mak- satla götürmüştü. Arkadaşıma | İ neşesini kaçırmamak için: — Haydi, eğlenelim! dedim, madamki buraya kadar geldin.. Boş durmıyalım. Ne yapacağımızı konuşurken, birdenbire, odamızın kapısı açıldı. Odamızın diyorum, bu oda pansiyon sahibinin misafir odasıydı. Yanımıza uzunca boylu iki genç kadın geldi. Iş üstünde sefahati sevmediğim için, o gece, İ senelik prensibimi bozmuştum. vererek tatlı | Kadınlar selam ve cazip bakışlarile bizi sözmeğe başladılar. Bizim birer arap şeyhi olduğu- muzu anlayınca hem bizimle | arapça konuşuyorlar, hem de ara sıra başbaşa vererek fransızça: — “Sen hangisini tercih eder- sin?, Diye gülüşüyorlardı. Kadınlardan biri iri siyah gözlü ve zeki bakışlı bir Lübnan güzeli idi. Arkadaşına beni göstererek : — Sen esmer ve kuru yüzlü erkeklerden hoşlanmazsın, onu bana bırak, olmaz mı? Bu kısa muhavereyi müteakip, beni gözüne kestiren Lübnan güzeli yanma sokuldu: — Kudüse yeni mi geliyorsunuz? — Hayır... — Her halde Beyti Yusufe yeni geldiğiniz muhakkak.. Çünki beni tanımıyorsunuz! — Hakkınız var.. Kudüse daima gidip geldiğim balde şimdiye kadar sizi tanımadığıma (oçok müteessifim! Arkadaşı lafa karıştı: — Habibenin şöhretini de mi işitmediniz? Müsbet veya menfi bir cevap vermek işime gelmedi. Sadece güldüm. Şeyh Salihin kucağına oturan kadın ilâve etti: — Habibe Kudüsün en meşbur | muğanniyelerindendir. Ayni zamanda | çok güzel de ut çalar. Bu gece taliiniz varmış.. — Ben taliiden o kadar mem- | numki... — O her zaman kolaylıkla ele geçmez ama.. Bir az yorgundurda bir iki gündenberi nasılsa burada oturuyor. (Arkası var ) 20 K Kânunuevvel 1931 et Bir Alman san bahriyelisinin hatıratı Nuharriri : Max Valentiner Harp zamanının o kumandanlarına nisbetle, teşekkülleri daha mü- kemmeldi, Maamafih hepsinin sinir- leri, enikonu sarsılmış bulunuyor- du, Bunlar, karada bir takım va- zifelere tahvili memuriyet ettiler. Filolarmızın yahut yarı filolarmızın kumandanlıkları da bunlara verilir- di, Vazifelerin böyle tecrübeli insanlara verilmesi elbete mürec- cahtı, Bizim U38'in mülâzimi Heller, vapur değiştirmişti; şimdi, oda, Wendlandt gibi bir tahtel- babır idare ediyordu. Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen vazife- olan Mütercimi (VA * NO) sinde bir gevşeklik gürünmedi. Istanbul'dan Karadeniz'e mütevec- cihen bir sefer yaptı. Neticede, tabtelbahirinir kay- bolduğunu haber aldık. Meğerse, Rus minlerinden birine çarpıp mahvolmuş. Biçarenin ölümü fev- kâlade teessürümü mucip oldu. Zira, kendisini fevkalâde sevmiştim. | boylu, sarışın Arkadaşı Bu Heller, uzun ve zaif bir oğlandı. Wendlanda derin bağlı bulunuyordu. Heller, arka- daşı Wendland'dan daha eski ol- makla beraber, onun bütün pratik meselelerdeki faikiyetini illk defa olarak on | bir dostlukla | tastik- | Akşam Ganj'ın kenanuda mermer mer divenlerle çıkılan Siva mabedinde yedi kollu Vişnon'un karşısında yetmişlik rahip mukaddes kita- bin sarı yaprakların çevirerek okudu: “Gökte giden kartalın, Deniz- i de giden geminin ve bir kadının hayatından geçen erkeğin izleri belli değildir... z Genç Hintli kadın, âşıkının boy» vuna kollarını dolamış ona, Dar- i ta'nın Şastra'nın aşk düsturlarını Vinson isminde bir İngiliz ile | Tahiti adah Etera isminde bir yerli 929 senesinde başladıkları 4, devri âlem seyahatini bitirmişler- dir. Bu seyahati 32 ayak uzunlu İ ğunda bir tekne ile yapmışlardır. Gemi 30 bin mil mesafe kat etmiştir. Seyahat esnasında 435 ! şehiri ziyaret etmişlerdir. Resim- | de iki seyah küçük teknelerinde | görülüyor. i — Alman kadın tayyareci Hindistana hareket etti Basra 18 (A. A, ) — Alman kadın tayyarecilerinin en meşhur- larından matmazel Beinhorn dün Bağdat'tan Uzak Şarka doğru hareket etmiştir. Mumaileyha Istanbul Bağdat - Hindistan tarikile şarki Hindistan Felemengine gitmek üzere 4 kânu- nuevvel taribinde Berlinden müfa- rakat eylemişti, Raşit Rıza ve arkadaşları bir tiyatro kiralamıştır. temsillere başlıyacaktır. den geri durmayordu. Filhakika uzun seferler için, Wandland'dan daha üstün kimse bulunamazdı. Tecrübesi öyle yük- sekti ki, muhtelif meseleler hak- kında birinin fikrini danışmak lâzım olunca daima onu yanıma | çağırır, kendisile münakaşa ede- rim, Onu, tahtelbahir ğına ben inha ettim, Fakat o do, bir mine o çarparak mahvoldu. Lâkin, bu, birşey ifade elmez. İçimizde herhangi birimiz mine çarpip kurban gidebilir. On dokuzuncu kısım Bir tahtelbahir kruazör'de... Krkân harbiyol bana umumiyede yapılan munmelo — Sürat komik dene cek derecede az olan devâsn bir tahtel | bahir İşidilmemiş bir kan banyosu Büyük bir kahramünlık gösteren zenci | bir küçük zabit, Berlin'e, erkânı harbiyei umu- | tüne Anadoluda seyahatten dönerek Beyoğlunda Fransız tiyatrosunda temsillere başlar mışlardır. Temsiller çok rağbet görüyor. Tiyatro heyeli Şehizadebaşında Yakında o tarafa geçerek Şehzadebaşında kumandanlır | anlatıyordu. Hintli erkeğin o damarlarında yalnız aşk değil yedi ihtiyarı çık dırtacak kudrette bir alev dola- şıyordu. Dışarda geniş ve uzun havuzda kuğu kuşları yüzüyor, suların üs salkımsöğütler sarkıyordu. Hindin bu sicak bahçesinde kuğur lar, bülbüller âşık, salkımsöğütler bile havuzun berrak sularına mef> tundu. Genç adam sevgilisine daha çok yaklaştı. Mukaddes yazıların bile ifade edemiyecekleri bir kuvvetle: — Bana kendinden bir şey ver, - dedi. Gözleri bir kıvılcım, dudakları bir ateş, kendi bir âlihe kadar güzel olan genç kadın Aşıkının dudaklarının arasma, dudaklarını verdi Hindin bu sicak bahçesinde © anda kuğular, bülbüller, salkım- söğüt bir aşk ürpermesile saadet- ten titreştiler, “ Bu iki genç nice zamandır se- vişiyorlardı. Raşit Rıza ve arkadaşları ve Balkanlarda yaptığı miyeye gittim, Orada, son derece iltifatkârane ve dostane karşılan- dım, Bildirdim ki, U 38 tahtelbabri- nin tamiri için, lânkal iki üç ay lâzımdır. — Bir komandanlığım kabul etmek ister misiniz? Bu gemi, U 157 tipindedir. U 157, evel emirde, ticari bir tahtelbahir olsun diye düşünül | mliştü. O gayeye göre İmal edilmişti. Malümdur ki, osıralarda, Almanya, itilâf devletlerinin ikti- | sadi muhasarasına karşı mücadele etmek istiyordu. Zira, Amerika cemahiri o müttebidesi, / iktisadi muhasaraya henüz İştirak etme- | miş bulunuyordu. Devasa tahtel- bahirler inşa Etmek © suretile, Amerika ile ticarete girişilecekti, tabtelbabir Deutahland (Almanya “) isimli İ bu tahtalbabrin Bahr muhiti kruazörün | Sahile © Fakat birbirlerine bu aşkı iti raflan, mabut kadar güzel olan | kadımn ihtiyar ve awber yutan bir Raca ile evlenmesinden birde çocukları olmasından sonra vukua gelmişti. Genç adam, bir değil on Racayı boğacak kadar kollarında kuvvet kafasında azm olduğunu hissedi- yordu. Genç kadın ancak heye» can istiyor ve ancak halecanlı zamanlarda saadetten kapıyordu. Onun için sevgilisini, bazen, kocasının sarayına aliyor bazan daha siyade teblike arayarak kendini genç adamın kollarına wukaddes timsahların bulunduğu havuzun kıyısında atıyordu. Bir taraftan vahşi hayvanların boğuk sesleri duyarken öte ta- rajta alev kadının haris âşıkı bir saadet havası içinde mukaddes yanların ifade ede- wiyeceği obir kudretle bana kendinden bir şey ver derdi. Hiesh bir aşk kadar kısa ömürlü ne vardır? Kalpten damarlara geçen bu sevgi de mukadder akibete uğra» dı. Mukaddes Ganj'a sonbahar ye dökülmeden, kuğu birbirinden uzaklaşmadadan, ufak bir münakaşa, yaradanın birbirine eş yarattığı bu iki vü- cudu bir daha birleşmemek üzere ayırdı, Genç kadın kendine yeni bir âşık buldu mu? - bilmiyorum amma, delikanlıyı o gece elâ görlü bir kadının teselli ettiğini gördüler, Ihtiyar bir kuğu büyük havuzun en kuytu yerine çekilerek boynu- nu büktü, Salkım söğüt, dallarının ucunu berrak havurdan çekti ve hem beyaz sakallı rahip büyük mabette mukaddes kitaptan şu satırları okudu: “Neden Ganj setlerini yıkarak ovalarda yeni doğan kuzuları boğdu? “Neden kartal Himalaya'nın uçurumlarını — braktıda > kuytu ağaçların altında yuva yaptı? “Ve neden güzel kraliçe Taliat bir zencinin koynuna girdi? Çünkü Ganj, çünkü kartal, çünkü aşk kanun tanımazlar... ş Mütercimiz ŞAZA Yerli tabaklar Tuğla ve kiremit fabrikaların» dan biri çanak ve tabak yapa caktır. Bu fabrika şimdiye kadar bir kaç teerlibe yapmıştır. Neticede tabakların parlak ol madığı görülmüştür. Fabrika cilâ meselesi için bir mutahassıs getire tecektir. amp geçmesi, bütün dünya Üzerinde fevkalâde ulâkayı mucip olmuştu. Bu tahtelbahrin kaptanı olan M. König derhal büyük bir şöhret | kazanmıştı. | Benim tabtelbalırim U Bayer İ ismini taşıyacaktı, Kezalik Ame- | vika seyahatine çıkacaktı, Lâkin, Amerika cemahiri müt tebideri'nin harp ilân etmesi üzerine, bü proje suya düştü ve ücaret tabtelbahirleri harp tahtel- bahirlerine tahvil edildi, Evvel emirde, bu tahavvulün bir tenkidini yapmak isterdim, Bun» ların takriben ili bin tonluk bir deplacement'lar (yani, mai mah» reçleri) vardı, Tesisatları, büyüle bir gatafatla yapılmıştı, Kaptanın muhteşem bir kamarası vardı, Kaptan, U 38 de olduğu gibi küs bir inde oturacak değildi. ( Arkas var) çük aim ia