17 Kânunuevvel 1931 Tefrika No: 6 WE İngiliz Cas 0? LAVRENS İSTANBULDA! 17 Kânunuevvel 1931 usu Makieden: İ. F. Italyan gençleri: “Roma'yı esaretten kurtaracağız!,, diye bağırıyorlardı. O gece mühim bir haber aldım: Cemal paşa, Filistin cephesinden taarruza geçecekmiş..! Sinyor Balbo Isviçre zabıtasile istibza etmeği çok severdi. | Mamafih o esnada kimseye gözünmedik .. OKlüpten içeriye girdik. O gece Lozanda mühim bir hadise ceryan etmişti. Akşam gazeteleri kısaca şu haberi neş- rettiler: “Türkler Filistin cephesini yeni kuvvetlerle tahkim ettiler. Ordu kumandanı Cemal paşanın Ka- ı nalda bir taarruz hareketi yapa- cağı şayıası o kuvvetle etmektedir., Bu haber beynimi kurcaladı. Faşist kulübünde rahat edemedim. Italyan gençlerile bir İsviçreli gibi devran sükünetle (o konuşmama (imkân yoktu. Filistin o cephesine ( yetişmek, orada arap kabileleri (arasına karışmak, teşkilât yapmak lâzımdı. Faşistlere hulül etmekten İngil- tere için büyük bir faide tasavvur etmiyordum. Bu işi muavinlerimden her hangi birine havale etsem, onlar da arzu edilen neticeyi elde edebilirlerdi. o Italyan kulübünde oOderhal şu kararı verdim : — Yarın Filistin cephesine 'gi- deceğim... Kararı verdim amma kulüpten nasıl ayrılacaktım? Sinyor Balbo yanımdan ayrıl- miyordu. — Dostum, bu gece size, yarın Malyayı idare edecek olan Gran- dileri, Ciyolinileri tanıtacağım. Diyordu. İsimlerini saydığı gençler, kulü- bün içtima salonunda yumrukla- rını sıkarak: — Romayı esaretten kurtara- cağız! Diye haykırıyorlardı. Sivri sakallı bu tecrübesiz gençlerle temas etmek arzusunu izhar ettiğim halde, orada muttali olduğum bu yeni haber zihnimi alt üst etmişti. Garip bir neşesiz- lik içinde bunalıyordum. İ Italya nihayet bir idareden diğer idareye geçecekti. Mufrit milliyetperverler mevkii iktidara gelirse İngiltere'nin bu neticeden kayib edeceği bir şey vardı: Faizler mes'elesi. Italyada vaki olacak böyle tebeddül, nihayet (o İngiltere'ye müteahhit olduğu senelik bor- cun -muvakkat bir müddet için- teehhürle tesviyesine sebebiyet verecekti. Ben, esascı umumi sulhun Tefrika numarası 76 Denizlere dehş m Sal şarktan geleceğine kanidim. Bü- tün dünya hadiselerini göz önünde bulundururken, Italyadaki mukad- der tahavvüle ikinci derecede ehemmiyet veriyordum. Türklerin Çanakkalede zaman zaman temin ettiği muzafferiyetler Ingiliz deniz kuvvetlerinin mane- viyatını zaiflatıyordu Bence yapılacak en mühim iş, Türk cebhesinde gizli bir teşkilât i yaparak Arap askerlerini elde etmekti. Gerçi bu tasavvur, pek de zan edildiği gibi o kadar ko- laylıkla sahai file çıkamazdı. Ku- dus havalisinde Arap kabilelerine bir kaç milyon altın tevzi etmek lâzımdı. Bülün bu teşkilâtı yaparken, Türklerin taarruza geçmesine mani olmak ve Türk münevverlerini memleketi müdafaa hislerinden uzaklaştırmak lâzımdı. Zaten harbi kazanmak için, evvelâ, harp eden milletin maneviyatını bozmak, ve kahramanların kalplerindeki mem- leket aşkını muhtelif vasıtalarla söndürmek şarttı. Hervakit muvaffakiyetten eminim çünkü Bromural alarak sinirlerimi hüsnüidare ediyorum. Bu ilacın hiç bir mahzuru yoktur, sinirlerimi kuvvetlendirir ve zihnimi açar. (Ludwigshafen a.Rh., Almanya) KnollA.-G. Kumpanya: &inin Bromural'ı çeyrek asırdanberi halkın aradığı ve heryerde muhtaç olduğu bir ilaçtır. 10 ve 20 komprimelik tüpler içerisindedir. 17 Kânunuevvei 1331 et: an tahtelbahir Bir Alman bahı bahriyelisinin hatıratı NMuharriri: Max Valentiner Bütün cesaretimi kaybetmiştim. rm kendi kıymetim kendi nazarımda düşmüştü. İ Birdenbire, meseleyi anladım: | | Bu kumbara, bir tayyareden atıl- mış olacaktı. Evet,evet.. Bunun böyle olduğu muhakkaktı. Ben, tayyareyi gö- remezdim. o Periskopla havaya bakmama imkân yoktu. (Peris- | koplarda havayı görmek tekâmülü bilâhare keşfedildi. ) Tahtelbahrin teknesi çatırdı - yordu. Bu, hiç te hoşa gidecek bir şey değildi. Havada, bir tek tayyare olsa, İ Mütercimi : (Vâ - Xü) canımı o kadar sıkamazdı. Onun sebebinden yetmiş metre derinliğe inmek lüzumu yoktu. Bir tayyare, bir tahtelbahri, ancak tahtelbahir dokuz metre derinlikteyken göre- bilir. Şimdi asıl beni endişeye düşüren motörlerdi. Biliyordum ki, itilâf devletleri, epice zamandanberi, bu nevi motörleri, bir amerikan icadı olan dinleyiş tertibatile techiz etmekteydi.Bu dinleyiş ter- tibatı, suyun derinliklerine sarkı- tılır; en hafif gürültüleri bile yukarıya nakleder. Yukarıda da söylediğim gibi, tahtelbahirler, ! Çolakların Ibraam'dan habar var Her akşam bir hikâye nüshamızdaki | Akşamdan bu. hikâyenin mukad Üçüncü sahifeye (Bugünl a fıkrası, si kabilindendi. Ak din müracaat.) Bazan, öğleyin, matbaadan | çıkıp taze balık yemek üzere, Balıkpazarı'ndaki lokantalara gir- dim. O < de karnımı Balıkpa- zarı'nda rdum. Ağıraksak geri Ni mahut kapıdan, Yenicami'nin Ooarka (avlusuna girdim. Huyum kurusun, bil- hassa (Suriye (o seyyahatından sonra, onargileye pek alıştım. Gene, tok karnına, kâfiri canım istedi. Etrafa bir göz attım. Kışa rağmen, hava günlük güneşlikti. Çimli tarhların öte yanındaki kahve beni cezbetti. O tarafa yürüdüm. İlk masaya çöktüm. Çok geçmeden bir elimde mar- puç, ötekinde kallâvi fincan sade kahve, gurul gurul, höpür höpür, gel keyfim gel... Ta yanı başımda, meydanın rençper kılıklı hazırunundan biri , çimli tarh parmaklığına dayanmış güneşliyordu. İlkönce kendisine hiç ehemmiyet verip dikkat etme- dim. Hattâ, aynı şeklüşemailde biri onu gürüp yanına yaklaştığı vakit bile ehemmiyet vermedim. Yeni gelen: — Vay, emmi oğlu, memle- ketten ne vakit döndün ülen? - dedi. Sarmaştılar; iki taraflı göğüs göğüse verip öpüştüler; derken ikisi de aynı yere çömeldi: “ Gara Memiş'lerin Hasan nasıl? ? Ak Sü dalış vaz'iyetinde stop edemezler. mütemadiyen yol almak mecbu- | riyeti vardır. Bundan dolayı da | gürültü çıkar. Evelemirde, gürültü eden bü- tün alâtı durdurmak teşebbüsün- de bulundum. Havanın saflaştırılması için pek faydalı olan vantilâtörler durdu- ruldu. Ne yapalım? Varalım | azıcık gazakarbonik teneffüs ede- lim. o Gyroscopik o pusulalarımızı kullanmağa (o başladık. oŞimdilik magnetik pusulamızla idare ede- cektik. Lâkin, bu pusulalar, mik- natisi tesirlerden âzade değildir- ler. Hele dalmış vaziyette, bu | magnetik pusulanın kullanılması hiç de boşa gitmez. Tahminim : Vapurun şimdi üze- | rimizde olduğuydu. Hakikaten de öyleydi: | Ilk humbara patladı. lerdi, sahi mü? > a konuş- mağa başladılar; gene muhavere- lerine pek kulak asmadım; konuş- tukları, şöyle, bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Lâkin, yeni belirenin: — Cimri Mehmet nidiyo? - de- mesi üzerine, eskisi ansızın upuzun ve akordu bozulmuş bir kahkaha kopardı : — Kah! Keceh.. — Ne oldun ülen, emmi oğlu? Ne gülüyon geri gerih ? Sorma Cimri Mehmed'in nittüğünü? Kah! Kah! Kah! Keecch !! Anlatayım da bak.. Cimri Mehmed'in başına neler geldü.. li Kah! Keceeh.. Kah! Kah! Kah! Kiril b sekkadidi Sibürik dikkatimi celbetmişti. Takip ettim: — Cimri (Mehmet, çömleğe goyduğu baraları gaybetti ülen! Kah! Kah! Kah! Keeecel. Yeni beliren, eskisinin suratını karışladı: — Haydi ülen sen de... Ben de teeze bir haber vireceğüm sandum idü? Cimri Mehmed'ün zömlektekü baraları itürdüğü (1) gaç yılın habarı? sığırtmaç Ali damda çömleğü bulmuş idü de içindekülerü alup geçmiş idü... — Yok ülen.. Anlatacağum o deği — Ötekinü de biliyon.. Cimri Mehmet, yimedü, içmedü, gine para biriktürdü.. Çömleğü bu se- fer de dolaba goymuş.. Oğlu haylaz Mıstık dolaba inehter uy- durmuş.. Bereket, Cimri Mehmet tam Mıstık dolabı açarkana üstüne gelmüş idü.. — Anlatacağum o da değül. — Yangın çıktı idü de, kâgut baraları döşeme gaplamaları al- tında yanmuş idü. Onu mu diye- vereceğüm? — leh... Baraları paltarınm cebinde yıkatıp hamur ittiğünü de dimiyeceğüm. — Yane diyivireceğün? Di de görek.. — Yangundan zonram, Cimri Mehmet gine baraları yığmuş, yığmuş; gotürmüş, efendüme diyi- vireyin, tarlanın bir yerine gom- müş. Emme, giceliyin kimseye göstermeden gomeyin dir iken aceleylen yere eyü nişan mı go- yamamuş, ne hal ettü ise yerini şaşartturmuş.. Kah!. Kah!. Kah!. Kececeb!.. — Eeece? — Kah! kah! kah! keceeh!. Böyle işte... Efendime diyivireyin; ferdası gün, aramış darlayı, eşe- lemiş, eşelemiş.. Yok.. Daha öbür gün bize vardı.. Yarım kâğıda reçper tuttu bizi.. On kişi darlayı belledük, belledük de, gine bula- madık çömleğü.. Kah! kah! kah! keeeh!. On kâıdu reçper barası gettü.. Kah! kah! kah! keeeh!. Bu sefer muhatabı da aynı usul -kendi tabirince “gerih gerih,,- kahkahalar atmağa başladı: — Kah! kah! kah! keeeh!. tmek demektir, Bütün vapur sarsıldı. Her tedbire rağmen, bizi keşf etmişlerdi. Bavvv. Ikinci, cü, dördüncü, beşinci darbeler biri birlerini takip etti. Kendimizi müdafaa etmekten âciz bir halde, suyun içinde sağa sola gidiyorduk. Bu sefer, infilâk daha uzak oldu. Yeni yeni patlayışlar oluyordu. Şimdi, artık, sükün iade olun- muştu. Kararımı vedim: Şayet bir saat müddetle hiçbir humbara taarruzuna maruz kalmazsam su İ sathına çıkacaktım. Fakat kararımı verdiğim sani- yede bir humbara taarruzuna daha uğradım. Bu sefer, infilâk, dikkati celp edecek derece yakın gelmişti. Dört saat müddetle, evet tam dört saat müddetle bombardıman edildik. ! Ecce... Ne diyola koyde şimcik | Cimri Mehmed'e? | İ İ — Diyola ki: “Ülen aptal Cimri Mehmeti, - diyola. - Bara çömleğe biriktirilir mi? - diyola. --Çömlekte bara helbetteküm, çalını da, yana | da, ıslanı da, gaybolu da.. -diyola.- | Mademkü -diyola- bara biriktiri- yon. -diyola.- gumbara alİş bax | gasundan! -diyola.- Ne yana, ne ıslanu, ne kırılu, ne de kimse çalmağa galgışu, açamıyacağından | ötürül -diyola.- Eğerliğim biri çalsa bile, - diyola. - yalnuz gum- bara gider; asıl baran gine İş bangasında galu!. -diyola.. Bu sözleri dinliyen ikinci adam, Yeni cami meydanının tam yanı- başında duran İş bankasının binasına bir kere baktıktan sonra gene, avucile arkadaşının suratını sıvazladı: Yuuuf.. Haydi ülen enai; - dedi. Senin İş bangasu didügün bize göre mü be!. Banganun gapusun- daı goyivirmezler senün benüm gh Cimri Mehmet gibi gılıksuzları e Öteki, karşısındakinin şemsisi- perini tutup kasketini suratına geçirdi. — Asıl sana yuuuf!. Sonra, elini koynuna götürdü. Bir cüzdan çıkardı. Bu müddet zarfında, ikinci suratını kasketin hapsinden kurtarmıştı. | o — Nah! Işte gumbarada birik- | türdüğüm baraların hesabı. — Gaç bara biriktürdün ki? — On iki buçuk kâğıt. — Ülen, benim kemerimde on yedi lira var be.. — Göste bakıyın? Reçperler, ihtiyata riayeten et- rafa bir göz gezdirdiler. Gözetlenmediklerine (o emniyet hasıl ettiler. Kim kime, dum du- maydı.. Ben hiç oralı değilmişim gibi, nargilemi guruldatıyordum.. Reçper, belinden bir kemer çr- kardı. Hani, içinde altın sakla- mağa mahsus, göz göz ve kılıf içinde kayış kemerler vardır a.. Onlardan biri. Ucundan gösterdi: Içinde çil çil yirmi beşlikler.. — Vay avanak vay! Baran varda niçin belinde saklıyon? Çaldıracağın Cimri Mehmet gibi. Heni fayız da viriyola.. Düş önü- me ülen.. Dört olmadan yürü bangaya... Safdil delikanlı, hâlâ tereddüt- teydi: — Benim baramı bangaya al- mazla ülen!. Bana fayız virmezle ) ülen. — Yürü ülen.. Birbirlerini kalabalıkta kaybet- mekten sanki korkuyorlarmış gibi, serçe parmaklarını toka ettiler. Kellarını sallıya sallıya iş ban- kasına doğru yollandılar... Bi vak'ayı dinledikten, bu hadiseye şahit olduktan sonra, mucizeye inandım. Köyle şehir arasındaki Seddi- çin yıkılıyor.. Itimatsızlık kâbusu dağılıyor. (Vâ - Nü) Ah, yarabbi, hiç olmazsa, deniz dalgalı olsaydı.. Biliyordum ki, dinleyici aletler, fırtınalı denizde, hattâ fazla dalgada hiç ses naki- etmemektedir. H#f#FFFF PPPP RRRREMMM! Bir humbara daha... Makine dairesinde, adamların kan ter içindeler. Bu zehirli hava içinde çalışmak, üstelik vantila- törsüz çalışmak belâyi aziri... Bataryam, takriben boşalmış gibiydi. U 3'ü düşündüm. Bundan daha evvel,Findandiya körfezinde, başımdan, buna yakın bir hadise geçmişti. Hesaplarımı bir kaç kere daha | rüyet ettim ve şu nihai karara | geldim: Her ne olursa olsun, gece saat İ 11 de su sathına çıkacaktım. Bütün ibtiyatlara rağmen, U 38'i tuttuğum derinliğe rağmen, takip- ten kortulamıyordum. (Arkası var) ik