Sahife 6 Akşam 24 Teşrinievvel 1931 Ankara mektüpları Dört ciltlik bü ük Türk tarihi basılıyor Bu eserde yepyeni bir çok hakikatler meydana ; Ankara 19 (Hususi) — Büyük cumhur reisimizin bir tarih yaz- mak fikrinde olduğunu iki üç senedir işidiyorduk. Bizdeki tarih yokluğu acısını duyanlar arasında Türkiyenin büyük kurtarıcı ve yaratıcısının da bulunduğu bu haberden de anlaşılıyordu. Geçen sencdenberi bü iş Halk fıkasının sinesi içinde çalışan bir beyete tevdi edilmiş bulunuyor. Türk tarihi | tetkik (encümeni, çalışmağa başlar başlamaz, yeni ve mühim bir vaziyet önünde bulunmuştur. O da tarihin Milli bir hars işi olduğunun »tezahürü- dür. Tarihin © malümatını . aldığı menbalar ilmi usullerle (tasnif olunur.. Fakat bir kere bu menbalar (o sıraya (konduktan, vakalar tesbit edildikten sonra, bunun umumi medeniyet çerçivesi içindeki kıymet ve mahiyetini tayine sıra gelir. İşte burada milli harsın kiymetini takdir etmek icap eder. Kendini Türk tarihini tetkike veren tetebbü adamı, bu milletin en eski varlığına doğru gözünü çevirdiği zaman, şimdiye kadar Avrupadan tercüme yolile elimizde bulunan tarih kitaplarına göre, adeta şaşırtıcı bir vaziyet önünde kalıyordu: Eski zamanlar tarihinin içinde Türkün yeri belli belirsizdi. Mısır tarihine karışan Hyksuslar, Iran tarihinde adı geçen Skythlar, Makedonyalılara karşı şarkta mü- cadeleleri söyleyen oSeytler, Yu- nanistanda Helenelerin varisi ol- dukları Plasgesler kimlerdir diye düşünülünce zihinler duruyordu. Tarih kitapları bunların Turani olmaları ihtimalini söyler, geçerdi. Fakat bir taraftan İranın şarkında diğer taraftan Kafkasyada, Tuna ve Meriç boylarınea, Filistin top- rağında görülen bu kabilelerin nasıl bir irtibatla birbirine bağlı olduklarından kimse bahsetmezdi. Tarihi eski eserlerin tetkiki ve lisanların mukayesesi yolu ile isticvaba başlayan yeni âlimler, Andolunun oşarkında | Hytitler, Elcezirede OSummerler, Akatlar, Elamlar gibi milletlerin de Türk aslıne mensup olduklarını tespit ettiler. Bunların eserleri, biline- bilen dilleri hep orta Asya malı olduğunu gösteriyordu. Yunanlı- ların yazdıkları İran tarihlerinde Parthelerle Medigueler arasında geçtiği yazılan muharebeler, mü- nasebetler, şehnamede İran ile Turan cenkleri ve rabıtaları olarak gösterildiğine (o bakılırsa tarihin bize Medyalılar diye takdim ettiği halkın da Türk olması lâzım geliyordu. Türkllüğün eskiliği ve böyle her tarafa yayılan Türk medeni- yetinin bilinen bir çok medeni- yetlere takaddümü kararını da bir ecnebi âliminin etütlerinden bek- lemek Türkler için “affedilmez bir kusur olmaz mıydı? İnsân kendi evini bile kendi zevkine göre süs- ler. Hattâ başka biri işimize faz- laca karışsa canimiz sikılır. Öyle iken kendi milli tarihimizin sırla- rını başkaları keşf etsin de biz iştifade edelim demeğe nasıl razı olabiliriz? Türk tarihinin hakiki menbala- rını aramak ve bulmak vazifesi böylece milli bir vezife olarak ! Iran i hun'un çıkarılıyor üstümüze düştüğünü takdir eden encümen, bu mesele etrafında mevcut bütün bilğileri toplamaga ve bir araya getirmeğe çalışmıştır. Hakikaten (o eldeki (omalümat insana bir sual daha sorduruyordu: | Mısırda, Filistinde, Elcezirede, | yaylasında, Anadoluda, Kafkas eteklerinde, Tuna buyunda dağılmış görülen bu Türk mede- niyetinin asıl menbaı ve ittisal hatları neydi? Türkün biline bilen en eski yuvası olan Orta Asya steplerin- den ne sebeple ayrıldığı, neden bir taraftan Çine, Hinde, diğer taraftan İrana, Elcezireye, Ana- | doluya, (oMısıra, Obir oüçüncü yoldan da Volga, Ron, Diniyeper, | Dinyester, Prut, Tuna vadilerine yayıldığı çok merak edilecek bir mesele . teşkil etmez mi? Eski ozaman medeniyetlerini tetkik eden en maruf âlimlerin tereddüt içinde kaldıkları bir nokta daha vardır: Oda bu medeniyetlerde asıl medeniyet unsurlarını ifade eden bir takım kelimelerin ne Sami, ne de Hindu Avrupai cezirlere bağlanamama- sıdır. Acnba bu kelimeler Turani cezirlere de bağlanamaz mı? Avrupada eski zamanlar ve şark tarihleri ile uğraşanlar, bil | hassa türkiyat ile tevaggül eden- ler arasında bu ihtimali kuvvetle göz önüne alanlar, hattâ böyle bazı tecrübeler yapanlar olmuş- tur. M. Outranen eski Yunan dilinde mithologie'ye denizciliğe, ziraat ve sanayie ait bir çok ke- limeleri ne sami dillere, ne de Hindu Avrupai dillere bağlamak mümkün olamadığını isbat ederek bunların Turani asıllardan gel- diklerini iddia etmesi Leon Ca- eski cenubi Fransadaki şehir isimlerile Türk cezir ve lâhikaları arasında münasebetler keşf eylemesi hep bu yolda tetkikler cümlesindendir. İşte bütün bu meseleleri milli hars gözü ile araştırarak mey- dana çıkarmak gibi yüksek ve güç bir vazifeyi omuzlarına alan Türk tarihi tetkik encümeni, toplaya bildiği ( delillere göre meseleye verilebilecek şekli tespit etmiş, geçen ilk baharda buna dair yazılan eserin ilk şekli mü- talâaları alınmak için encümen haricindeki mütehassıslara gön- derilmişti. Bu mütalâalarda tetkik edilmiş, şimdi eser mektep sınıflarına göre taksim edilerek Devlet matbaa- sında basılmakta bulunmuştur. Dört: büyük cilde ayrılan bu tarih, yalnız Türklerin ve yalnız Türkiyenin tarihi değildir. Türk gözile görülmüş bir cihan tarihidir. Eserin yüksekliği ve orijinalliği de buradadır. Böyle mühim bir eseri nispeten kısa bir zamanda ve bu kadar muntazam bir şekilde vücuda “getirebilmenin sırrı Büyük Gazi- mizin bu mesâiyi bizzat teşvik ve himaye etmeleridir. Cihan tarihine Türk gözile ba- kilınca ortaya çıkan yep yeni ha- kıkatları umumi surette halkımıza da bildirmek ve bu yoldaki me- sainin esaslarını göstermek için .bu mesele ile yakından meşgul olan zevat ile görüşerek elde et- tiğim malümatı bundan sonra ki | ken, - Eski damat Kayın pederini sokak ortasında öldürdü İzmirin Salihli kazasında” feci bir cinayet olmuştur. İzmir gaze- teleri vaka hakkında şu tafsilâtı veriyorlar: Salihli'de Ali usta isminde bir zat vardır. Ali usta kızile dama- dının geçinemediklerini görerek bir boşanma davası ikame ediyor. Muhakeme neticesinde boşanma kararı veriliyor, Damat bu halden çok mütees- sir oluyor. Mahkeme kararı tef- him edildikten sonra avdet edilir- damat istasyonda postane önünde kayın pederi ile boşandığı kadının önüne geçerek onu ceb- ren götürmek istiyor ve kendisin- den ayrılamıyacağını söliyor. Bunu gören ihtiyar kayın peder, elindeki bastonla sabık damadının kafasına vuruyor. Bunun üzerine damat da tabancasını çekerek ihtiyarın ayağına ateş ediyor. Zavallı ihtiyar sabık damadını korkutmak için elini beline götür- düğü bir sırada ikinci bir kur- şunla kanlar içinde yere yı- varlanıyor, ikinci kurşun ihtiyarın tam kalbine isabet etmiştir. Ihti- yar derhal vefat etmiştir. Eyip civarında 4 hırsız yakalandı Zabıta Şevket, Süleyman, Recep ve Ali isimlerinde dört kişiyi tev- kif etmiştir. Bunlar müşterek bir kumpanya halinde Eyip civarında bir çok ev ve dükkânlar soy- makla maznundurlar. Bu dört maznun, haklarındaki polis tahkikatı ikmal edilerek evraklarile birlikte adliyeye veril- mişlerdir. Farelerle mücadele Fransada avcı kediler yetiştiriliyor (Farelerle mücadele) cemiyeti- nin ikinci kongresi bu sene Fran- sanın Havr şehrinde toplanmıştır. Ziyankâr hayvanlar arasında en zekisi, en pisi, en oburu, ve en çok doğuranı hiç şüphesiz fare- dir. Pastör enstitüsü doktorların- dan Adriyen Loir bu pis hayvan- ların ne gibi hastalıkların siraye- tine vesile olduklarını uzun tetkik- lerden sonra ilân etmiştir. Fareler veba, tifüs, şirit, kanser, kuduz, ibtilâtlı grip, ve bunlar gibi daha bir çok hastalıklar nakletmektedir. Geçen sene farelere karşı açılan mücadelede, öldürücü gazler, türlü türlü zehirler, kapanlar kullanıl- mış, fakat bunlardan hiç birinin büyük faidesi görülememiştir. Doktor Adriyen Loir farelerin en büyük düşmanı olan kediler- den istifadeyi düşünmüş ve geçen sene açtığı (kedi harası) nda bir çok avcı kedi yetiştirmiştir. Gayet avcı dişi ve erkek kedi- lerden yetiştirdiği yavruları daha pek küçükken avcılığa alıştırarak bunlardan istifade etmektedir. Yalnız Fransada farelerin yap- tıkları zarar bir milyar altın fran- ga baliğ olmaktadır. Doktor, ha- rasında yetiştirdiği avcı kedileri bir çok mağazalara bilhassa Havr şehrinin doklarına satmıştır. Bir sene zarfında bu avcı kedilerin beş tanesi sayaesinde doklarda bir tek fare kalmamıştır. Avcı kediler arasında müsabaka yapılmış ve en çok fare yakala- dığı için birincilik madalyasını (Mut) ismindeki kedi almıştır. Mut, Parisin büyük bakkaliye mağazalarının birinde bir tek fare bırakmamıştır. İkinciliği (Liko) ismindeki kedi kazanmıştır. Liko, Havr şehrinde büyük bir zahire mağazasında otuz milyonluk malı farelerin ye- mesinden kurtarmıştır. Doktor Fransanın mühim şe- hirlerinde birer hara açacaktır. İleride dünyanın her tarafında mektubumda arzedeceğim. birer hara açmak fikrindedir. 7 AKŞAM'ın tefrikası: No 14 24 Teşrinievvel 1931 KIVIRCIK PAŞA Büyük Mi Milli Roman — O kerte temiz edeceğim ki hiç tınma, suratına bal dök te yala! diyor, hanımefendi de: — Aman sus dudu! Midem altüst oldu; şimdi istifra edeceğim! diyip öğürüyordu. Paşa ise ne gözlerini açabiliyor, nede birsöz söyliyebiliyor, boğu- lacak gibi soluk almadan öksü- rüyordu. Bir aralık, güç belâ, bir yutum su ! diyebildi. Dudu başını bırakır bırakmaz, hanımefendi : — Ne bekliyorsun ? diye kızdı. Agucuk, sakallı bebek bir de naz ediyor. Sürpik Dudu hem: — Karnının içi hort hort diye bağıroor; onmaz ilem öksüroor diyor, hem de emirden çıkmıyarak yumruklarını sıka sıka yıkamakta devam ediyordu. Hanım efendi eteklerini toplı- yarak, tiksinerek kiraz yaklaştı; paşanın başına doğru baktı: — Bari saçına, sakalına bu bo- yayı koyacaksın, herkes gibi koy- sana. Bak dipleri iki parmak apak! Hiç farkında değildim; meğerse el âleme karşı maskara gibi ge- ziyormuşsun! Hürmüz hanımla Hüsnü Cemal hanım kapının önüne gelmişlerdi. Hürmüz hanım Hüsnü Cemal hanımın kulağına eğildi, yavaşça; — Kişi arlanmaz, soyu arlanır derler; hatun yerden göğe kadar haklı dedi. Hüsnü Cemal hanım da: — Bir şeye yanmıyorum; yü- rekceğizi tükeniyor, bağrı şişiyor, ona acıyorum; boşuna nefes tüketiyor ! diyordu. Yıkanma faslı nihayet bulmuştu. Paşa havluya başını sarmış, nefes nefese , sık sık adımlarla sofaya fırladı. Âdeta koşar gibi merdi- venden yukarı çıktı, odasına girdi. Sürpik Dudu, gözlerini açmış, ellerile göstere (göstere tarif ediyordu : — Hanımım, doğru lâf edoor- sun amma koca gövde Pangaltı- daki oÇürükdişyanların Yervant efendi gibi hucceten gidiyordu. Yüreği odun gibi vuruordu; soluğu kesilmişti ne; Sana belli etmiye- rek o takke durmasa idim damla tepesinde idi. Hürmüz hanım atıldı: — Ayol, sana da olmuş olacak! Yıkanmaktan bir şeycik olmaz. Tendürüstlük getirir; daha iyi damarları yumuşar. Hanımefendinin: — Acı patlıcanı kırağı çalar mı ann A Müellifi: Sermet Muhtar hiç? diye tutturduğu “Kâfikâhalar içinde sofaya çıktılar. “. Ortalık karanlık olmuş, lamba- lar. yanmıştı. Hanımefendi yukarı çıkmadan, Paşa, ayaklarının ucuna basa basa yavaşcacık merdivenden indi. Kim- seye görünmeden ara kapıdan geçti, selâmlığa çıktı. Hiç bir tarafta ses sada yoktu. Taş merdivenin başına geldi. Ne İsmail ağa, ne bahçıvanlar, ne ahcılar görünürde yok. , Herzaman durmadan, yüz kerre İsmail! diye çağırır, havuzun etra- fında, « kameriyenin © yanlarında gezinir, bitişikten konağa ilâve edilen arsanın kirizmesire bakardı. Bimdi, ne Ismail! diye seslene- biliyor, ne de bahçeyi dolaşabili- yordu. Şehri efendinin odasına gitmek için aşağı kata inmek üzere iken Ismail ağa ile karşı- laştı. Ismail ağa da ustura gibi kur- nazlardan değil mi, & meseleye iyiçe vâkıf değilsede paşanın vaziyetinden, Şehri efendiyi sorar- ken aldığı hallerden. İŞ içinde bir iş olduğunu sezmişti, Daha paşa sormağa vakit kal madan Şehri efendinin el'an gel- mediğini söyledi. Keyfiyet hakikatan mer lecek gibiydi. Hatıra bin türlü şeyler geliyor- du. Acaba başka biri zannile ve yanlışlıkla, (o müfsitlerden birine benzetilerek yakalanmış mı idi? kahvede, mahvede, farkında olmı- yarak, mimlilerden birile tavla oynamış da sigaya çekmeğe mi götürülmüştü? (Yoksa ( başına bir kaza mı gelmişti? i Bunlar hiç yoktan sinek küçük amma mide bulandıraca kşeylerdi. Yoksa içkiyi fazlaca kaçırmış ta onun için mi gecikmişti. Çünkü Şehri efendi Balıkpaza- rındaki meyhaneleri gençliğinden beri pek severdi. Arasıra, Istan- bul yakasına geçti mi, mutlaka oraya uğrar, işi acele ise ayak üstünde bir iki tane parlatır, vakti çoksa, gözünün önünde kıza- ran balıkların envaindan mezeler getirterek yatsıya kadar geciktiği de olurdu. Akşamki mühim karar üzerine paşanın sabırsızlıkla onu bekliye- ceği omuhakkaktı. Binaenaleyh meyhanede gecikmesi ihtimali de pek azdı. . edi- (Devamı var) ananın Kaçak radyoları keşfeden otomobiller İngilterede 75 bin kaçak radyo bulundu Şimdiye kadar kendi o kendine bir radyo yapıp ta bedava dinle- yenleri o yakala- mak kabil olma- dığından bir çok- ları .hiç ücret vermeden neşri- | yatı takip ede- biliyordu. Şimdi İngiltere polis dairesi işi eline alarak (o hususi otomobiller yap- tırmıştış. Bunlar sokak sokak do- © laşmakta ve hangi evde radyo ahizesinin olduğunu hassas aletlerle derhal sokaktan keşfetmektedir. Gizli Radyo aletleri için ceza yüksek olduğundan şimdi halk hücum ederek abone olmaya çalışıyorlar. Şimdiye kadar 75,000 müsaadesiz abone yakalanmış ve 30,000 lira ceza toplan'rıstır.