pm 15 Teşrinievvel 1931 “Tarih sahifeleri Düzenli cariye alış verişi; Kabadayılar. Bir cinai roman zemini. Dağıstan gü zeli. Zevk müesseslerinin en garibi. Üçüncü Sultan Muradın validesi Nurbanu ve haremi Safiye sultan- ların içli, dışlı mahremi olan yahudi Hıraça kadın ailesine “kabili islâm olmıyan kâfir esirlerini, kullan- mağa ta Kanuni zamanında ferman ile müsaade edilmişti. (1) Böyle ferman alamıyan zengin hıristi- yanlar ve hıristiyanlardan ziyade yahudiler“mahbube cariyeler, elde etmeğe çok düşkünlük gösteriyor- lardı. Kaç defa bunların para ile satın alınmış cariyeleri İstanbul kadıları marifetile müslümanlara sattırılmış, hattâ teftiş ve taharri vesilesile evleri yağma edilmişti | Kendilerine esirci süsü veren bazıları yanlarına aldıkları kadın- ları satılık cariye diye esir paza- rma getirirlerdi; talip olan levent- ler bunları ucuz fiat ile güya satın alır, odalarına götürür, günlerce tutar, “hilâfı adet şena- atlerde,, bulunur, sonra begenme- diklerini söyleyerek iade ederlerdi! Diğer bazı tellallar da esirci kadınlardan cariyeleri muvakkaten alırlar, müşteriye diyerek levent odalarına götürürlerdi. Fakat iş her zaman böyle gönül rizasile alışveriş mahiyetin- de kalmazdı. Sokaklarda kadınlara, hattâ genç çocuklara sarkıntılık nadiren görülen bir şey değil, zamanın âdi ve cari hergünlük bhadisele- rinden idi! Bir karıyı birisinin elinden almak için cana kıymaktan çekinmemek te mertliğin, şahbazlığın şanmdan sayılırdı. Böyle kavgalarda kan olmamak hayata sokak ve mey- hane kabadayılığı âr ve namusun- dan ziyade ehemmiyet vermek olurdu! Nameşru münasebtler yüzünden az cinayetler de ika edilmezdi! Bu cinayetlerden mühimce birisi bir kaç gün efkârı işgal ederse mutlaka bir yenisi çıkar, evelki- sini unuttururdu. Meselâ şu vak'a bir cinayet ve ihtiras romanına iyi bir zemin olamaz mı? İznikli Cimri Çingene deye ma- ruf bir macüncünün oğlu olan Abdülbakı Bekayi efendi ilmiye tarikine süluk eylemişti; otuz ak- çe yevmiye ile Manisa medrese- lerinden birinde müderrislik ey- lerken Sultan Murat kapısına in- tisab eylemişti. Sultan Murat Pa- dişah olunca Bekayı efedi de te- rakkilere nâil olarak Galata ve Üsküdar gibi mühim kadılıklarda istihdam ediliyordu . Defterdar -Maliye nazırı - Oğlan Memi Çelebinin bir oğluna var- mış olan mekkâr ve fettan bir kadın var idiki zavallı genci “bir lüb ile helâk, eylemişti. “Edani ile ülfeti ihtiyar, eyle- miş olan Bekayi efendi bu kadın ile evlendi; Evine karı değil, sanki belâ getirdi. Rahat durmak ne olduğunu bilmeyen bu kadın H. 1003 senesi kışında bir gece Bekayi efendi tandır yanında uyuklar iken dos- tunu eve alır; bu herifle birlikte efendinin üstüne (oçökerler ve biçareyi bogarlar; sonra örtülere ateş verirler, cesedi yakarlar. Kadın etrafa vak'ayı şu suretle tasvir ve işaa eyler: — Bekayi efendi “ gülfüsune ,, (2) mail, rakıya müptelâ idi. Ha- dise gecesi kitaphanesinin kapısını kapayarak tenhaca “şürbül yahut!,, eyleyordu. (3) “Sermesti la yakil,, i olduğu sırada tandırdan çıkan ateş esvabına sirayet (etmiş olacak ki odada yangın göründü; ben kapıyı O kırarak girince rakı şişelerini su gibi ateş söndürür ozannile üstüne döktüm; fakat çare olmadı; felâ- ket vukua geldi! Subaşı ve İstanbul efendisi kim bilir ne mukabilinde işi tamik eylemeğe lüzum gömediler. Bu işten yakasını kolayca kur- taran bu karı bundan mütenebbih olmadı; Bekayı efendiden sonra diğer bir adamcağızı da “zülfüne bent,, ederek onuda mekir ve hile ile öldürttü. “ Sergüzeştleri emsilei rüzgâr ,, olan bu koca katili kadın nihayet “akrabasını kurbiyetinden bizar eden bir marazı haile, tutularak ölmüştür. (4) Kanlı vakalara sebebiyet ver- mese bile güzellikle iştihar ka- dınlar ve tazeler için başa belâ olurdu. Özdemir oğlu Osman paşa İran seferi esnesında Dagıstan hakim- lerinden emir Şimhâlin biraderi tocelâv beyin bir kızı ile evlen- miş, h. 992 senesinde avdetinde Ni karısını İstanbula getirmişti. Bu kadın güzelliğile İstanbulda büyük şöhret kazandı, hak- kında o zamanın “ehli hevası, Dagıstan güzeli deye şarkılar söylediler ve “murabbalar bağ- ladılar,, Bu şarkılar bir iki sene hanendelerin ağızlarında dolaştı, durdu. Osman paşanın vefatında Da- gıstan dilberi Padişahın iradesile Bosna valisi Hasan paşaya tezviç edilerek İstanbuldan uzaklaştı da bu “erbabı hevanın, dillerinden kurtuldu. Esnaf arasında güzel delikanlı- lerin ise dillerden, ellerdeen çek- tikleri ezaler destan ve masallara haylı sermaye hazırlamıştır. Bir takım gözü açık fasıklar zamane temayülâtından istifade fırsatlarını kaçırmıyorlardı: Eğerdir Kasabasında üç dört sene sıraya mukataa iltizam eden mubaşır oŞah Mehmet yanına topladığı onbeş, yirmi ehli fesat levende “bazı müslümanların sa- deru oğlanların çektirmektel, , bazı ehli ırz kimselerin kızları arasına girerek bunları küfüvleri olmıyan, fakat kendisine para veren adamlara tezviç etmekte idi. Bu mukataacı hakkında edilen şikâyetler H. 985 te divanı hü- mayuna kadar dayanmıştı. Fasıkların reislerinden kuklacı Mustafa isminde birisi ise istan- bulda katırcı hanında garip bir müessese açmıştı: Mustafa ( açdığı “Kârhanede şabemret dokuz oğlanı avret gibi (1) Hıraça kadın, Üçüncü Sultan Meh- met zamanında Yeniçeriler elinde parçala nacağı sırada ihtida etmiş olacak ki sonra sadır olmuş bir fermanda adı (merhüme Fatma hatun) diye zikrolu nuyor. (2) Cenap Şahabeddin Bİ. bn tabirin fâriside şarabın bin bir adından biri ol duğunu beyan eylemişlerdir. (8) Yahudilerin içkiyi gizli içmeğe mecbur oldukları zamanlardan kalma bir tabir. (4) Bundan 35, 40 sene evveline ka- dar İstanbulda «Yeni camili> denilen eli biçaklı bir fahişe zümresi görülür idi ki her biri bir kaç erkeğe meydan okurdu. Bu misal bize bu uri kadınların Üçüncü Sultan Murat de e de eksik olmadığını gösteriyor. içeriye » in büyük vapur Beş bin yolcu alacak bir vapur inşa ediliyor Dünyanın en süratli vapuru Amerikada inşa edilmektedir. Vapur 1932 senesi sonunda bite- cek ve 1933 de sefere başliya- caktır. Vapurun 200 bin beygir kuv- vetinde makineleri olacaktır. Yeni vapur Nev Yorktan Şerburga üç buçuk günde gelebilecektir. Sürati saatte 34 mil olacaktır. Inşaatına 30 milyon dolar sarfedilecek, içerisinde (caddeleri, (o parkları, sinemaları, tiyatroları, çarşısı, tele- fonu bulunacaktır. Vapurun uzun- luğu bin ayaktır. Bacaları, iyi havada yükseltile- rek dümanın yolcuları rahatsız etmesine mani olunacak, fırtınalı havalarda ise bâcaları indirilerek mukavemet arttırılacaktır. Vapurda tayyare istasyonu da bulunacaktır. Yeni vapur beş bin yolcu ile iki bin kişi mürettebat alabilecektir. Tavuk bolluğu Son günler zarfında şehrimizde tavuk ( bollanmıştır. Sokaklarda 20 - 30 kuruşa kadar piliç, 70-80 kuruşa tavuk satılıyor. Resmimiz tavuk satan bir kadını gösteriyor. ingiltere sefaretindeki müsamereler İngiltere sefiresi Lady Clerk, Türk umuru hayriyesi menfaatine üç müsamere tertibini kararlaş- tırmıştır. Beyoğlundaki İngiltere sefareti sarayında verilecek olan bu mü- samerelerde Avusturya sefareti müsteşarı Müsyü Von Bischoff'un iki eseri sefaretlere ve şehrimiz kibar mahafiline mensup bazı ha- nımlar ve beyler tarafından temsil olunacaktır. Müsamereler: o Teşrinievvelin 22 inci perşembe ve 24 üncü cumartesi günleri akşamları saat 22 de ve 25inci pazar günü saat 16 da verilecektir. Duhuliye beş liradır. | Arzu edenler (İngiltere £sefaretinden bilet alabilirler. düzüp, koşup, saçlarm boyadıp peçeler ile, ısmarlanan yerlere gönderiyordu! Bunlarla hembezm olanlardan £ “avretlerin boşayıp hanemanların viran,, edenler bile oluyordu | Hükümet H. 985 senesinde Istanbulda “bu makule evzâ ve etvar ile gezen oğlanları ve sair menahi ve melâhiyi irtikâp, ede- leri payıtahttan defeylemeğe mec- buriyet hissetmişti ! Fakat bunların gittikleri yerleri de ifsat edecek- lerini hiç düşünmemişti. Süleyman Kâni AKŞA Büyük Mili Rome Milli Roman Müellifi: Sermet Muhtar Halis kayık düzü; rakı bulmağa gelince köpoğlu kurt mu kurt! Lâf anlıyan biri gelsinl.. Paşa, rakı şişesini ağzına gö- türdü: — Hergele, mergele amma do- muz heriftir bel Diye yüzü gülü- yordu. Bak Şebriciğim şundan bir yutum ağzına al; halis kayık düzü. Rakı ilmen gelince köpoğlu kurt mu kurt?... Sıftahı çek, at bakalım bir tane! Şebri efendi temennahı sallaya- rak ve “afiyeti âlilerine!, yi basarak ilk kadehi sineye çekti. Kameriyenin dışında muhave- reye kulak misafiri olan İsmail ağa yoğurtlu patlıcan salatasinı getirmişti. Paşa memnundu: — Ulan İsmail! Yalnız arkan- dan değil, yüzüne de söyliyorum. Hergeleliğine uyar olmadığı gibi kurnazlığına da diyecek yoktur. Domuz heriftir vesselâm! İsmail ağa, bermucibi erkân göğsünü ilikleyip gözlerini önüne indirerek, biraz da boynunu bü- kerek yerden temennahı dayadı. — Amma şımarma, marsıvan- lığın da tutarsa tamam tutar. İsmail ağa yine temennahı savurdu. Elpençe divan durmuş, dinleyordu. — Bekle, biraz dişini sık şelr- riciğim; bir kaç tane parlatalım; şu senin işi adam akıllı, yağlı ballı bir anlatacağım ki gör... Bu Yoğurt teresinin içinde nenin sarmısağı var yahu? Kokusu sinmemiş bile. Getir oradan bana iki baş. Kadehler art arda boşalmağa başlamıştı. Çene sallamp duru- yordu: — İçki, içki rakıdır. Bira imiş, şarap imiş, şampanya mi, me karın ağrısı imiş, benden yana paso. Bira içeceğime, hamallık değil mi, sırık hamallığı ederim be. Şarap desen baş ağrısı. Şam- panya teresi de sözüm yabana kalantor içkisi imiş. Vay gidi kalantor içkisi vay. Eloğlu, şaraba gazozu katmış, enayi boğuyor. Şehri efendi bir gözünü kırpa- rak ve başımı sallayarak tastik ediyordu. — Abdi âciz bira denilen nesne acı mıdır, ekşi midir, tadmı, tuzunu (o bilmem, ayıp değil a çahiliyim. — Bak konyağa sözüm yok. Deleri, meleri anlamam; tok karnına rakı içilmez. Âlâ üç yıl dızlı Martel yahut Metaksa kom- yağı olursa akar sular durur... Yalın kat gidiyorsun Şebriciğim, kadehe boy göster bakalım |. Şehri efendi paşanın laklakiya- tından istifade ederek kirlihanım peynirini temizlemiş, Kalamata zeytinini bitirmiş, çürük dişlerir' arasinda pastırmayı geveleye ; veleye, başını sallıyordu. Paşa, elinde bitmek üzere olan sigaradan bir tane daha yaktı; bir tane de Şehri efendiye fırlattı. (o Ensesine vurarak ve göğüsünü & şişirerek (o tefahüre başladı! — Bak şu enseye, çek bakayım! Kollarını gerip göğüsüne vu- ruyordu: — Buna eski toprak derler, Kaça alırım şimdiki mahallebici beyleri? Şu kola bak; nasıl, ba- zuyu gördün mü? — Maşaallah deyiniz velinimet, nazar insan için. — Kol değil, demir; nasıl bir el enseye hazır mısın? — Aman paşam, cüssei devlet- leri nerede, abdı ahkar nerede? Birden yerinden kalktı. Şam hır- kasını fırlattı; entarinin eteklerini beline dolayarak, pehlivanlar gibi ellerini birbirine çırpıyor, boy- nunu kıvrıyordu. — Çekinme be, gören yek. Lâfın altına gidecek benim; dese- ler deseler ayı bilmem nesile oynayor derler. Kahkahayı atarken bir öksü- rüktür tutturdu. Alı al, omoru mor bir hayli öksürüp tıksırdık- tan, arkasından da şimşek gibi aksırdıktan sonra, göğsü inip çıka çıka, mefes nefese söze devama çabalıyordu: — Gel gelelim bu teres tuttu mu hacı gemisi gibi şapa oturu- yorum. Domuz, adamda iler;tutar yer bırakmayor... Şaka değil amma sen de az yere bakarlardan değil- sindir hal... — Ufacık tefecik görüyorlar da Karamursal (o sepeti (o sanıyorlar, velinimet! — Boy bos kaç para eder, sen anasıra bak. Sırm gibisin bel yirmi beş yaşındakilere taş çıka- rısınl Karşıki evlerden birinin pençe- resinden (silindirli fonoğraf ta tamburi Cemil beyin yanık yanık Hüseyni taksimi aks ediyordu. Bir lahza ses seda kesildi. Paşa da, şehri efendi de yerlerinden kımıldamıyarak dalmışlardı. Paşa, durup durup derin bir içini çektikten sonra dert yan ğa koyuldu: vi (Devamı var) ua tperatör Gemil Paşa Maçka: Vehbi Gey apartımanı Telefon: Beyoğlu 3204