Akşam 28 Mayıs 1929 ı* ABDÜLHAMİT ııııııııııııl VE AFRODİT NFKT AŞ A T Rki N SAŞITSI Yazan: İskender Fahreddin Padişahın rovelverinden çıkan kurşun | | Kâzım beyin alnına isabet etti. Genç zabitin başı Melâhatin omuzuna düşdü. — İki gözüm! Vallahi — bilmi- im, masıl oldu da burada buluştuk.. Melâhat, ilk defa böyle güzel ve sevimli bir erkekle karşılaş- Kendisile “tanışmak — için e Hü Si Dbiülhattt gideceyi yeri bi “için Nazikteri kendi odasına gön- Padişah Baş musahibin daire- eki “salona - geldi; hat ile kâzım bey de bir ğa oturarak başbaşa vermiş onuşuyorlardı. — — Nereye arzu ederseniz oraya idelim, elm: — Çok. rica ederim, “evvelâ " kısaca - maksadınizı söy- 1 : — Maksadım mı? — Öyle ya... Beni bmy. niçin davet ettiniz? rşıya geldiği zaman yekdigerile Konuşması lâzım — geldiğini elbette siz benden iyi takdir eder- im fena halde çarpıyor Şimdi birisi gelir de bizi burada gnııım — Kiyamet kopar, değil mi?! Kı)ıınel kapzcag ı — Nihayet sizi udıgımı ve üze talip olduğumu söylersem. — Fakat, benim efendimize mit olduğumdan haberdar di — Hayı a verirseniz ben sizi buradan.. / Genç zabit sözünü ikmal ede- Mamafih siz kalbinizi Padişaha ga) him bir meseleben bahsediyordu.. memişti. Salonun kapısı birden açıldı ve Abdül- hamit kapıdan içeriye girdi. — Hai i dinliyordum.. Dedi ve büyük bir soğuk kan- tükk Glinden Tovarei VZ rarak yaverinin üzerine boşalttı. Rovelverden çıkan kurşun yüz- başı Kâzım beyin başına isabet etmişti. Genç zabitin başı derhal Melâhatin kucağına düştü ve alnından akan kanlar genç - kızın üstünü lekelemeğe balladı. Hünkâr yaveri baygın bir halde, Melâhatin dizleri üzerinde yatı- yordu. Padişah bir kaç hatve daha yaklaşarak Melâhata sordu : — Kız, bu hain senden ne istiyordu ? Melâhat şaşırmıştı. Ne cevap verecegini düşüniyordu. Hakikat namına bu feci sahneden başka bir şey bilmiyordu. Rovelver sesine Başmusahip koşmuş, fakat salon kapısında Padişahı görünce gerl çekilmişti. Kâzım beyi niçin vurduğunu — anlayamıyan — saray müntesipleri — salonun — önün koridora toplanmışlardı. Herkes büyük bir korku içinde yekdigerine AA ee D Melâhat kendisine bir tuzak tertip edildiğini tahmin etmişti... Padişahın, kendisine mühim zifeler tevdi ettiğini hatırlıyarak yavaşça cevap verdi. h—oxnıı baklanda yaverden zi öğrenmek isti lum, a%.f üt e Abdülhamit, genç kızın çehre- sinden, Bu sözün yalan olmadığını fi Mmuhaverelerden de, aralarında bir münasebet bulun- madığını öğrenmi — Haydi benimle gel. ve sana taarruz etmek istiyen bu küstah hakkındaki şüphelerini bana birer birer izah et! Diyerek - Melâhatın - kolundan tuttu; birlikte döndüler. Koridorda Başmüsahiple Serasker Rıza Paşa ayakta duruyordu. Padişah bir saat evel mühim bir mesele hak- kında görüşmek üzere Seraskeri saraya çağırmıştı. (Mabadı var) deminden Tarafından Laypzig konser- yatuarı profesörlerinden “ Pe- ichmüller , in meşhur metodu ile piyano dersleri verir. Mektupla şu adrese müra- caat: Beyoğlu kabristan soka- Şında No &i Pandasopulo 5 numaralı daire. hile faciası Hem karısını çaldı hem kocasını vurdu! Bayramın üçüncü günü İzmirde Trablus Garp lokantası kanl mücadeleye sahne oldu. Gö yerinden fırlamış gibi korku ve telaş içinde lokantaya iltica eden bir genci vücudundan kanlar sızan| bir şahıs takip ediyordu. Bir kaç el gilah atıldı. Lokantanın — mü: terileri baskına uğramışlar - gibi kaçışmağa başladılar. — Yalnız yas ralı adamın ağzından ” boğuk, acı | feryat halinde yükselen sözlerdi genci behemehal vurmak istediği anlaşılıyordu. Bu kaçan, saklana- ukışyzi, arayan genç kimdi. acaba? İsminin — Abdullah — olduğunu öyrendiğimiz genç tezgâh başın- da bulunan lokanta sahibi Hasan efendinin bacakları arasına / sak- lanmak istediği sırada her ikisi birden yere — yuvarlandı. Yaralı adam Silâhını mütemadiyen yer- de yuvarlanan vücutlar üzerine boşaldıyordu. - Mermilerden üçü lokantacının - bacağına ikisi de Abdullahın göğsüne isabet etti. Etraftan yetişenler ne yaptığını bilmeyen betbaht adamın kolunu tuttular. Elindeki silâhı aldılar. Hadisenin birinci kadayıfçı İnebolulu Hüseyin nn dükkânında ceryan etmiştir ısında börekçi Nuri ustanın dükkânında çalışan Taşköprülü Abdullah namında bir genç Hüseyin ustanın düşmanı, maruftur. — Hüsümetin saiki bir âile facıasına dayanır. Zira Abdullah Hüseyin ustanın küçük, sakin yavs saadetini ihlâl ' etmiş, onun — karısını elinden çalmış bir serseridir. Ge- çen remezan bayramında Hüseyin ustanın memleketine — gitmesini fırsat bilerek onun kansı ile hemşebri olmasından istifade ede- rek kadını igfal etmiş ve tanıdık- ları Hüseyin ustayı memleketinden müstacelen davet etmeği vazife bilmişlerdir . adam derl Mahkemeye mür: cesinden ayrılmağı istedi. Bu talâk davasının görülmekte olduğu sırada her fırsatta Hüseyin ustayı tahrik etmekten zevk alı- yordu. Bayraftın üçüncü günü de fayni mahiyette tahrikler devam etmiştir. Abdullah, Hüseyin usta- mın dükkânına gelerek “Burnuma kan kokuyor. Karını elinden aldım. Canını da alacağım,, demiştir. kaçınan — kadayıfçı sadece " Haydi oğlum, musallât olmaktan vaz geç. Ben zaten karımdan tâlâk davasında bulundum. — İnşaallah “mahkeme kararını verir de — kurtulurum he isterseniz yapınız, demiş- tir. Abdullah tahkirâtımı çoğ. karakola gitmek bu sefer souk bir cismin bir kaç kerre vücuduna girip çıktığını duymüştur . — Abdullah elindeki ini bir kaç yerin- şeyin usta can b MASRABU sefer Abdullah kaçmağa başladı. İşte Trablusgarp lokantasındaki kanlı hadiselerle nihayet firar ve takip burada başladı. Yaralıların memleket hastaha- nesinde ifadeleri alınmıştır. dullahın yarası tehlikededir. Ein lüks Mecmua HAZİRAN İPTİDASINDA IKIYOR — Afrikanın garbinde, geniş bir fransız müstemlekesi — vardır şayet burasını parayla almak lâzım gelmiş bulunsaydı, -hükü- mete, pek pahalıya mal olacaktı. Müstemlekeye ayak basar bas- maz, bir çalılıktasınız! Çalılık am- ma, öyle bildiğiniz gibi değill Alçak, uçsuz bucaksız bir ormanl.. Senenin 9 ayında, — yaprakları, güneşin harareti altında, öyle yanar, öyle kavrulur ki,çalılar,bizim kış mevsimindeki kadit ağaçları- mıza benzer. Ancak, senenin 3 ayı zarfında, tufan gibi bol yağmurlar yağdığı mevsimlerde yeşerir. Nihayetsiz çalılığın ötesinde be- yepyeni şehirler. belirmiştir. Bun- | lar, yerli kulübelerinden - hayırl - | kümeslerinden mürekkep köy mın- | takalarını aralarında pay etmişler, bölüşmüşlerdir. İşte size: bir koloni sergisi binası halinde pırıl pi ve yep- yeni ışıldıyan Bamako şehrinden bir kaç yüz kilometro uzakta bir köyl. 20 yi aşmıyan kulübeleri, saçak- larına kadar yere batmış külele- lerin sivri damlarına benziyor. Köyün adı, Dialakoudur. Eski- den, burada, zenciler, az çok mebati, fakat, sağlam ve sakin bir ömür sürüyorlardı. Hem çalı- şıyorlar hem keyif çatıyorlardı. Hayat, aşağı yukarı, bütün iptidai cemiyetlerdekine benziyordu. Köylülerden ihtiyar Ahmedou- 'nun ve karısı Dsetenin saadetlerine payan yoktu. İki oğulları Tike ile ğokobe, adeta aile efradı me- yanına giren koyunları, keçileri, öküzleri güderler; arada sırada, palnielere tırmanırlar; ve, bu ağaçların tepelerini bıçakla kese- rek usaresini emerlerdi.Sürülerinin ve ormanın mahsullerile de karınlarını doyururlardı. Bazı bazı, uzaklara doğru açıldıkları, seyahate edebilirler. 1—Ti verebilmek. bulunduğu tebeyyün eylemek. ait kaptaj ameli, usulü ile münakasaya konulmuştur: projelerini, evrakı keşfiye Münakasaya i; ve ya vezne makbuzu, yeti fenniye vesikasını, dairesinde lef etmeleri lâzımdır. ÂN İstanbul Tramvay Şirketi biletçilik vazifesi için talip aramaktadır Bu vazifeye talip olanlar Cuma ve Pazar günlerindan maada her gün sabahleyin 9 ile 12 arasında ve akşamları saat 15 ile 18 arasında Galatada Hayneman hanında Şirketin hareket kalemine müracaat Bedeli keşfi ( 225,000 ) iki yüz yirmi beş bir i, şartnamei fenniyı mesini görmek isteyenlerin İstanbulda Türbe civarında Sanayi ve Mesai müdürlüğüne Ankarada şehremanetine ve Edremit Belediye riyasetine Müracaat etmeleri ve yevmü ihale olan 1 haziran 929 tarihinde saat on altida Edremit belediyesinde hazır bulunmaları lâzımdır. k edecek talipler yevmü mezküra kadar 1 — Bedeli keşfin *07,50 mıktarında teminatı muvakkate mektubu üsse (- çıktıkları vaki olurdu; zira, zenci- cikler | neşeli oldukları kadar meraklıdırlar, mütecessistirler. Ahmedowun oğulları, hemşire- Teri Bala ile beraber, ateş etraf- 'na toplanırlar ve ellerini çırpa çırpa dansederlerdi."-Akşamları, babaları imam olur; cemaatle na- maz kılablardı : Dinlerine -sadık müslümandılar. Başka bir eylenceleri de, çalı- lıklarda dolaşan köpek — başlı, maymun vücutlu hayvanlar, yani, eynocöphale (— sinosefal ) lardı ki, ansızın gürültü çıkarır; biçareleri papuçsuz kaçırır ve arkaları sıra basarlardı gevrek gevrek kal- kahalar Ahmedou , — köyde , istikameti ile meşhurdu. ona emniyet ederdi. İşte, Dialakou köyünde, bu minval üzere yaşandığı - sırada, Fransa burasını istilâ etti; müstem- leke haline getirdi. Hükümat, esa- sen bir haylı müddetten beri, civara, askerleri ve memurlarile yayılmış bulunuyordu. Nihayet, yayıla ya- yıla, işte Dialakouyu da aldı.. Şimdi bana diyeceksiniz ki (Ve ben de sizinle aynı fikirdeyim:) Alim, münkeşif, medeni bir millet, kendinden — daha az bilgiç, daha az münkeşif, daha —az medeni bir kavme, tecrübelerini nakleder, ona ağabeylik ederse, onu elinden tutup yükseltirse, fena mı? - Elbette iyil Fakat, Fransanın, bu havaliyi müstem- leke haline getirme tarzı, hiç de bu şekilde değildi ; hiç de resmi ziyafetlerde ve mebus inti- haplarında söylenilen nutuklarda- kine benzemiyordu. . Bir memleketi müstemleke haline getirmek bundan daha pek başka bir şeydir; anlatayım: (Sonu yarına) Mütercimi: ( Hatica Süreyya ) is ) den Herkes Biletçi olmak isteyenler atideki şartlan haiz bulunmalıdırlar irkiye tabaasından olmak. 2 — yaşı 20 den fazla ve 40 dan aşağı bulunmak. 3 — Askerlik vesikası yolunda olmak. 4 — Yeni harfler ile okuyup yazabilmek ve hesaptan imtihan 5 — Hizmete girmezden evel tıbbi muayene neticesinde sihhatte Edrdmit belediyesinden: Edremit kasabasına mevcut projeleri mucibince isale olunacak suya e istasyonları ve şebeke tesisatı bu kerre İ haziran 1929 tarihinde ihale edilmek üzre kapalı zarf liradır. Bu tesisat, ve münakasa şartna- 2 — Münakasa şartnamesinin bu baptaki maddesine tevfikan ehli- İhzar ve teklif mektuplarına münakasa kanununda münderiç şekil