Geçirdiğimiz kışın çok karlı günlerinden — biriydi. Yolda bizim yengeç Ahmede ras> | geldim... - Ahmede takılan bu yengeç lakabı, kabadayılığından kinayedir. Külhan beyliği ta uzaktan belli olsun diye, Ahmet, yengeç gibi yan yan yürür. Beni görünce kolunu kal- |) — dırdi, koltuk altından tükürdü, sonra afili bir sesle: | — — Merhabal dedi. (( — — Merhaba Ahmetl.. Ne | İW — var ne yok — İyilik... iyilik ama, sonun- | da kötülük olacak. — Sebep? — Şunlara bak. Elinde büyücek bir paket vardı. — Nedir bunlar? — Bir brovnik tabancasile kurşun. — Ne olacak? — Hani Ayı Murat derler bir serseri vardır ya... Bugün onu geberteceğim, ondan son- ra da domuz avıma gidecej Kıvrak bir kahkaka bastım, Yengeç Ahmedin kabadayı- iye kadar tavuk bile ö lürmemişti. Avcılığ Şi di | gi | sinek avladığı muhakkaktı. | —Ulan Amet, dedim, ken- | dini sıkmal.. Ayı Murat, yarın gene sıhhat ve afiyetle ara- nızda turp ğibi dolaşacaktır ve Şişli sırtlarında, senin attı- ğın kurşunla bir tek domuz eksilmiyecektir. Yengeç kızdı: — Bahsa girer misin? 25 | lirasına? | — Girdim. — Sökül paraları. Elli lirayı tamdığımız bir tütüncüye — bıraktık. Ahmet git Ertesi gun, Büyükdere tel- grafhanesinden çekilmiş şu tel- grafi aldım : * Ayı Murada kurşun attım ama isabet ettiremedim. Fakat kurşunum tesadüfen bir domu- za isabet etti ve gebertti. Şiş- li sırtlarında benim attığım kurşunla bir domuz eksilmiş | oldu. | Bahsın yarısını kaybettin demektir. Kızmadım - dersem - yalan söylemiş olurum. Fakat asıl canımı — sıkan ikinci telgraf oldu. Bakın yengeç ne yazır — yordü: “Bahsın hepsini kaybettim. Akşam domüz avına çıktım. Karşıma ilk çıkan domuza ateş ettim; tutturamadım. Kur- şunum, o sırada, aynı yerde — | avlanmakta olan Ayi Muradı yaraladı. Murat, bahsa girdiğin gibi yarın kemali sıhhat ve afiyetle, turup gibi aramızda dolaşamayacak!,, Bğlcııı;e — Cuma günü sen de beraber gelir misin? — Nereye? — Yakacığa, — Ne yapack- sinız orada? — Yakacık cennet gibi yer- dir be.. Ayaz- maya "çıktık mı dünya bizim demektir. — Canım dün- yagın kimin ol- duğunü yorüm, ne yapa- cağız, diyorum.. — Bu da sual mı?. Şarkı söy- leriz, dansederiz, gramofon dinle- riz, gezeriz, köşe kapmaca, — sak- Tambaç oynarız, kızlara kür ya- pariz.. Her halde — Sen gelir- sen iki kişi ola- Bİ «« Bir bey eksik! Var... Yok. Hanım efendi hizmetçiye tenbib etti: — Behi kim ararsa arasın yo- kum... — Peki efendim. — Beni kimse aradı mı? — Nuriye hanım aradı efendim. — Canım sana kaç kere söy- ledim. Nuriye hanım için daima yarım. — Peki efendir Geçen gün banım efendi soka- Za çıktı. Biraz sonra Nuriye ba- mım geldi, hizmetçiye sordu. — Hanım burada mi? — Burada efendim. | Nuriye hanım 20 dakika bek- | ledi, sonra kalktı: — K, hanım yok galil — Yok ama efendim, sizin için daima vardır! Satınız! | Meşhur saraflardandı. Borsada, spekülasyonlariyle meşhardu. Son ingiliz lirasının tereffüinde de çok para kazandığını söyle- yenler var. Yaz,hanesine gittiniz mi telefon başında bulursunuz. Ağzından şu sözler düşmez. — indi mi?.. Çıktı mı?.. Geçenlerde hastalandı. Şiddetli bir gripe yakalandı. Doktor geldi. Derece koydu. Hararet” mütema: diyen yükseliyordu: | — 391.. 39,21... 39,1l.. * Barsacı doktora döndü Hatayi tıbbiden bahsediliyor- du. Bir hanım sordu. — Siz doktor hiç bir hata yap- tınız mi? — Yaptım efendim. çok zengin bir ingilizi ç günde tedavi ettim. fahiş faizle köylüyü mahveden bir adam, bir gün köyün cami- sinde vazeden hocayı bulup : — Hoca efendi, demiş, şu te- fecilik Aaleyhinde bir kaç varz versene. Hoca şaşmış: — Galiba demiş aldığın fahiş faizlerin hayrımı görmedi para kazanmaktan vazgeçtin artık.. — Hayır; köyde başkaları da | tefeciliğe başladı. Belki varzların- işten vazgeçerler, meydan gene bana kalır deye söylüyorum! Dul Hanım efendi tepesinden tırna- iğna kadar siyahlar giymişti. Ken- lisini çoktanberi görmemiş olan ahbaplarından biri yamna yak- laştı, müteessir bir sesle sordu: '— Vah vahl.. Siyahlara bürün- düğüne nazaran, kıymetli birini kaybettin galiba. — Hayır, ,hiç bir şey kaybet- medim; sadece dul kaldım! ö dih 0 Sizindir W Eski zamanda Napoli şehrin; bir adet varmış. Eğer her han; bir kimsenin üstünd- bir şey gö- rür de beğenir ve: ! — Ah. Ne güzel! derseniz: | beğendiğiniz şeyin sahibi derhal beğendiğiniz şeyi uzatır. —— — — Buyrunuz, sizindir! sözüle hediye edermiş. Bir gün o devrin kralı Napo- Tiye gelmiş. Bir köyde iki çocuğa rasgelmiş. Babalarına: — Ne güzel çocuklar! deyince, | köylü derhal cevap vermiş: — Buyrunuz, sizindir! Kral düşünmeğe başlamış. — Allah Allah!.. Evelden bu | köye geldiğimi hiç katırlamıyo- | Trende | Tren son süratla - gidiyordu. Biletçi telâşla bir beye seslendi. — Karınız büşdü efendim. — Ebemmiyeti yok, dönüşte alırım, biletim gidip gelmedir. | memyal İktisat | Mişon - efenç silmem söylem ğe hacat var fevkalâde mük- , tesitti. On para- ) yi hesaplı. sarf- || ederdi. | Günün biriz de — hbastal. | ve bi de de öldü? Üç oğlu baş- | | başa l verdiler. | ü dedi araR ze büyül servet biraktı. | | ©| Cenazesini mü- | kellef kak &| hyiz. < Ortanca itiraz etti: —Babamız isr sevmezdi, şöylece “Ü bir cenaze m - |Büy Hamm — efendi. — kocası: memnun — değildi. Mütemadiyen şikâyet ediyordu. | Beyefendi de karısından mem- J nun değildi. Ama karısını sözlerine kulak kapıyordu. 1 Bir gün karı koca müthiş bir kavga ettiler. Hanmm — efendi. haykırı j — Gidip kendimi denize ata- cağım! — Güle gülel $ Çılap gitti. On dakika sonra geri geldi. Bey sordu: — Ne o, kendini denize at madım mı? — Biraz — sonra — atacağım... | yağmur yağıyor, ıslanarak - gidı iyi j Bir zata tiyatro dönüşü sorduk — Nasıl, oyunu beğendin mi? — Vallahi, oyuncular aralarıne