5 Nisan 1929 Sahte miralay meğer genç bir kızla evlenmiş! Kadının genç zevcesi rezaletten korkarak ses çıkarmadıg'mı soylıyor İngilterede bir çok seneler er- Sı kıyafetinde yaşayan ve ken- ine Miralay Barker namını teren bir kadının tevkif edildiğini fazmıştık. Bu kadın son zaman- 'da Londranın en büyük otelle- ginden birinin müdürü iken bir iflâs meselesinden dolayı tevkifi İcap etmitştir. Tevkifhaneye gönderilen maz- nunların evelâ doktor tarafından sezer edilmesi — İngilterede tsuldendir. Doktor Miralayı muayene ettiği zaman zabitin kadın olduğunu hayretle görmüştür. İflâs muhakemesi — esnasında liralay Barkerin asıl ismi madam a Şmit olduğu bir zamanlar M. Şmit isminde - birile evlenmiş bulunduğu meydana — çıkmıştır. Bu kadın mühakemede - iflâs Meselesinden beraet ederek kor- fulmuş ve tahliye olunmuş idi. Fakat şimdi yalan yere yemin ettiğinden ve kendisi kadın oldu- ga halde bir kızla resmen evlen- diğinden dolayı Londra Polis mah- &mui tarafından mubakeme al a alınmıştır. Madam Şmit 1928 senesi 29 haziranında bir mahkemede, ismi — Müralay Viktor Barker olduğunu we barbı umumide süvari zabiti alarak hizmet eylediğini yemin ederek söylemiştir. Miralay Barkerin evlendiği Mis Alfereda Havart ismindeki genç kız da mahkemeye celbolunarak Wadesine müracaat edilmişt Bu kız Miralay Barkeri erkek — gannederek kendisile 1923 senesi 15 teşrini evalinde Brayton kilise- #inde evlendiğini, sonra işi anlayınca Fransada kadın polisler genç bir kız şube müdürü oldu Erkeklerle her cebhede boy ölçmeğe kalkışan kadınlar son larda zabıta işlerinde de âde — meharet göstermeğe başlamışlardır. Berlinde kadınlar, erkekler gibi Polis vazifesi gör- mekte, hırsiz yakalamakta, sabıka- hları takip etmektedirler. İngil - tere zabıtasında kadınlar daha - giyade sivil işlerde kullanılmak- tadır. İnce zekâları ve şeytar kornazlıkları sivil Polis vazifesini göret iyi görmektedirler. 'ransada kadın Polis neferi ye Tefrika numerosı MATA Hayatının ve Tevkifinden bir az evel İspan- yyaya yaptığı seyahat esnasında (Neuiliy) deki villasında terkettiği | Muazzam kütüphanede Almanca, İngilizce ve Fransızcaya tercime edilmiş bir çok (Samiskırıt) kitaplar bulunmuştur. Bu kitapların hep- aide aşk üzerinc yazılmış eski lint eserleri idi. Ölümünü mütca- ÜZ 0 dam e daen #linde kaldı. Tekmil bu tercüme- lerin kenarlarında Matanın kendi & yazisile haşiyeler vardı ve Rak- kasenin bütün hayatınca bunlarla meşgül olduğn anlaşılıyordu. Arkadaşlarından birinin elinde Zabit kı_;rafı;tğnıiğ gezen kadın Sahte erkeğin genç zevcesi Alireda Havart rezalet çıkmasından korkarak ses çıkarmadığını söylemiştir. Mürurü zaman olduğundan ka- dınm kızla evlenmesi davası sukut eylemiştir. Lâkin sahte miralay mahkemeye yalan yere evlendiği meselesinden yakayı kurtarama mış,Polis mahke- mesi tarafından cinayet mahke- mesine verilmiştir. tur. Lâkin Polis idarelerinde ka- dınlardan gayet mühim memur- vardı. Bilhassa Paris Polis müdiriyeti memurlarından Matmazel Fransu- az kendisine verilen işlerde çok muvaffak olmaktadır. Matmazel Fransuvazın bu . mu- vaffakıyeti nazarı dikkati celbet- miş ve kendisi Paris zabıtası cinci şube müdiriyetine tayin edil miştir. Matmazel Fransuvazın va- zifesi tutulan mevkufları hapisha- 'neye sevketmektir 5 Nisan 191 münün esrari Nakleden: M. Şevki | bulunan bu kitaplardan birisi bir vakit sahifesinin bu mevzu üze- rinde ne kadar meşpul olduğunu | gösteriyor. Mübalâğa — etmeden denile bilir ki, şarkın ve hindin aşkı onun için bir kitabı mukaddes şeklini atmıştı. Kırmızı ipekten —murassa bir kap içinde bulunan bu kitabın kabında altın bir hükümdar tacı vardı ve her halde onun temayü- lâtını bilen Hükümran aşıkların- dan biri tarafından hediye edil mişti. Bunda — başiyeler, hususi fikirler dan: yazılmıştı. — | Yeni ve Sultan Abdülaziz (Nasıl hal'edildi? Nasıl intihar etti? ) Kıymetli arkadaşımız AY HANın yuakarıki serlâvhayı taşıyan eserini bilmiyen yoktur. Koskoca bir | mevsim zarfında, okuyucu kütle- sini arkasında — sürükleyen — ve hâlâ devam etmekte olan bir tarihi roman modası ihdas eden bu eseri tefrika halinde takip etmiyenler varsa bile birinci cildini kitap geklinde elbette — okumuşlardır. Güzide nasirimiz ve muktedir popülarist tarihçimiz AY HAN, eserinin ikinci eildini de, 567 sahifalık bir cilt derununda ahiren neşretmiştir; arap harflerinin bu son eşerini / karilerimize / tavsiye Mış, miş, muş, müş... | Filipin adalarında bir kadın ikiz çocuk doğurmuş, ikizlerden birinin burnu — ötekinden yarım milimetro uzunmuş... Avustralyada kedilerin fare av- cılıklarını tekemmül ettirmik için bususi bir «kedi mektebi» açılmış. İspanya kıralının oğlu evleni- yormuş; aldığı kızın sol yanağında 0.2 milimetro kutrunda, 0,1 mili- metro irtifamda bir beni varmış. Amerika sinema yıldızlarından Osi Oscali daimi bir inkıbaz- dan mütcessir olduğu için her sabah aç karnına soğuk bir bardak — su — içermiş — ve bu suretle müz'iç hastalığını mü- dayimleştirirmiş —. » Daha neler de neler!.. Ne me- | ralklı dünya baberleril.. Gazeteler| bu mühim havadisle dolu... Fakat. Türkiyede eli kalem tutan (ve tutmiyan ) ne kadar hikâyeci varsa, hemen” hemen- hepsi bir sene zarfında yazdıkları hikâyelerin en güzellerini seçerek bir. kitap halinde çıkarmışlar. Bu kitabın ismi “1928 En gözel hikâyeler, miş.. Bundan kimsenin haberi yok! Gazeteler yazmaz, münek- kitler beyamı fikir etmezler.. Halbuki bu eser, iyi ve ya kötü bir senelik fikir faaliyetimi- zin bir. şubesinin pilânçosuymuş. Her münevver Türkün bu pilan- ço ile alâkadar olması lâzımmış kime nel, Asıl mesele: Fransada bir köpek bir kadını asırmış; fakat kadın — ölmemiş; Almanyada bir adam (40) şişe bira içmiş. Fakat çatlamamış: çünkü (40) şişeyi bir ayda içmiş. Portekizde bir adamı iple ken- dini asmış amma ölmemiş, çünkü | ip kopm | çünkü pöpek kuduz değilmiş! — | İniz arada - sırada bazı cümle ve ibarelerin altı ince bir kalem- le çizilmişti. Bu altları çizilen ya- | zılar o kadar şayanı dikkat o ka- dar düşündüren noktalardı sergüzeşten bütün - tabiratları ve zevkleri kendisini gösteriyor. Mesela kitabın- zevk kadınları- nın süreti. hareketleri hakkında esasat bahsında altlarını - çizdiği satırlar şunlardır. Eğer bir kadın kendisini teslim ettiği erkegi seviyorsa harekâtı | tabiri bir şekildedir, eğer ona sirf menfaat için teslim oluyorsa sun'i- dir. Bu sonuncu taktirde de kadınlar — kendilerine — doğruluk süsü vermelidirler, çünkü erkeğin ancak kendisini seviyor görünen kadına karşı itimadı olur., ehvet kadını kendisini daima güzel ve sevimli göstermek mec- | buriyetindedir. — Seadetini - elden | menbai malüm olmayan bir yedi Ferit Halidun bey, 20-21 yaş- larında.... Hayatını kismen İeyli mektepte, kismen / Aksaraydaki hanımnesinin evinde geçirmiş genç.. Şimdiki çarlstonlardan de- . Ciddi.. Alaturka bir hayat sürer.. Dansetmez.. Salonlara, bar- lara, marlara uğramaz.. Sinemaya bile pek öyle gittiği yoktur.. Hissi romanlar okumayı tercih e) tedir.. Mamafih, mürteci değildir; asri hayata, binnazariye taraftar- dır.. Hattâ, kendisine: — Seni — Hamiyet —hanımlara | götüreyim , gelir misin ? - diye | sorduğum — vakit, teklifimi mem- nuniyetle karşıladı. Aynı zamanda, mahsus derecede kızardı da... Çünkü, evdeki hanım-| ninesi, büyük teyzesi ve ihtiyar dadısı, bir de, arada sırada gör- düğü kocakarı komşu hanımlar bertaraf edilecek olursa, - haya- tında ilk dela olarak bir kadınla yüz yüze gelecekti Sesi titreyerek sordu: Hamiyet - hanımlarla mi ? İşittiğime nazaran, bu genç, gü- zel ve zengin kadın pek şeymiş. Pek alafrangayımış... Sakın bir pot kırmıyayım diye korkuyorum. — Allah Allahl Ne var kor- | kacak, canım?... Sen, münevver, e bilir bir gençsin. Ferit Halidun, bu sözlerimden cesaret aldı. Evine koştu. İtina ile tıras oldu. İtina ile saçlarını taradı. İtina ile giyindi. Hamiyet hanımlara gittik. Ferit, yarım adım arkamda yü rüyor; ben ne yapsam - takl, ediyordu. Şapkasını benim gibi çıkardı. Paltosunu, hizmetçiye benim gibi verdi. Dudaklarmın kenarına. be- e benzer bir tebessüm iliş- e Salona girdik. Hamiyet — hanımla — hemşiresi , bizi, güler yüz ve tatlı sözle kar- şıladılar. Benim pek ahpabımdılar. Her sefer yaptıkları gibi, ellerini, öptürmek üzere, bana uzattılar. Arkadaşımı, onlara tamıttım — Frit Halidun bey. Hamiyet hamım, ona da elini uzattı. O ande, delikanlının şa; kınlığı nazarıma çarptı. Hani, futbul, boks maçlarında hareketlerin tafsilâtını göstermek in, filimi zalanti, yani, tabiiye etle gayet ağır çevirirler; — Ferit Halidunun dimağını ralanli göstereceğim: “Aman bir pot kırmıyayıml “Aman dikkatl “Aman gözet! “Vayi kadın, bana elin uzattı! “Acaba sıkacak mıyım, öpecek öyle kaçırmak istemezse teslim olduğu erkeklerin eyi hassalarını da gör Halvete zevkle girmel ve her halde erkeğin zevkını evelden anlamalıdır. Kendisinde ince bir zekâ ve sanata karşı büyük bir inhimak olduğunu gös- | termek için zuhur eden fırsatları | mamaktır. | bu şark kitap- melidir. asla k: Mata Harinin darına ve ilmine karşı ne kadar büyük iman v& itikadı var idi ki, onun bu. vadideki harikülâde inkişafını hakiki bir aşkın eseri olarak görmemek haksizlik olur . Ruhunun esrarı Bizzat kendisinin hikâye ettiğine ve yazdığına göre, bütün sanat hayatı sihirkâr bir elin, ve aşk kudretin sevkile husule gelmiştir. ve o da gayri ihtiyari bu. yolu miyim? “Öpmeli her halde... Zira, bizim arkadaş öptü... Aksi tak- irde müthiş bir pot kırmış ola- iml * Hah, işte, dudağıma götürü- yorüm. * Genç kadının eli serbest... Mukavemet göstermiyor.. “ Demek ki, pot kırmıyorum. * Fakat, nasıl öpülecek?.. Bun- da da o kadar bir harikülâdelik olmasa gerek!... Çünkü, el öpmek, bilmediğim bir şey değil ki.! Her akşam, eve döndüğüm vakit, ha- zümnemin, büyük teyzemin ve dadımın ellerini öperim. İşte öpüydrasü. R “Şappppl ö “Tuvut.. “Dalgınlıkla, daha doğrusu, se- nelerden beri alaturka el öpme- nin verdiği bir itiyatla, Hamiyet hanımın elini öptükten sonra ab mıma koydum! “Tuwu! “Göndün mü gafı? Gördün mü rezaleti? “Tuvul «Renkten - renge girdiğimi far> kediyorum; aldım, morlaştım; mor- düm, - sarardım, gene kızardımı; gene morardım! “Bari öbür hanımın elini öperkee aynı hatayı tekrarlamıyayım. * İşte parmaklarının ucundan. tuttum... “Eli dudaklarıma götürdüm. Aman şapırtılı bir ses çıkması Amanlı.. * Fakat: şap! — dudaklar alış- Şööööyle, eli yukarı * Şöyle... doğru kaldırarak alınma koymuya- yım... Şöyle.. şöyle... Şöyle * Hay Allah belâmı versin! Yapmıyayım derken gene yap tım... — Genel! * Yerlere geçtim... Mahvoldum, mahv.. Şööööyle.. Yani, Bt sepleri gel e Nai selerdi. Tek misafirleri 'mahçup tıncayadek isırdilar. Gülmediler! Mamafih, meclise, soğuk bir hava yayılmıştı. Bir çeyrek, yirmi dakika kadar oturduktan sonra, müsaade istedik. “Bu sefer hatamı tamir edeyim aman! “Aman ellerini öptükten sonra başıma koymiyayım .— Aman ! Tuwwul Gene almıma koydum. Bari ötekini koymyayım. Şöyle, şöööyle — yapmıyayımı.. — Tuwuul.. Tuuuu!.. Gene alnıma kodüm!,, (Hatice da bir haşyet ve korku hissede- derek. şöhretinin cn yüksek mer- tebeye vasıl olduğu ve avrupanın en meşllur. adamları ayağınn kapandığı vakitler de o hayat ve ve istikbalini emniyette görmiyı du. Bunu da dostlarına yazdığı ve sonradan pek azı ele geçebilen ve ya rakipleri tarafından mey- dana çıkarılan — mektuplarından anlayoruz. En çok sevdiği dost- larından birine yazdığı bir mek- tupta diyordu ki “Beni korkutan, geceleri uyku- darımı haram eden, gündüzleri ise çalışmama mani olan bir derden muhafaza ediniz,, yazan kadının ayakların lerden yapılmış halılar bastığımı ve onun müla- olmak için hususi Prenslerin ( Mabadı var ) yalnız katına nail kabul - odasında