2 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

2 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA : 1 IKTIBASLAR | Faşizm'in mavi meleği Edda Ciano'nun —ğ- MUSSOLİNİ VE KLARA'NIN ÖLÜMÜ rtık Faşist rejimi, son da- kikalarını yaşıyor, — İtal- yyan ordusu, hemen bütün cep- helerde ricat halinde — bulunu- yordu. Edda Ciano, bu elim va- Ziyet karşısında İtalyadan — ka- çıp, İsviçreye iltica etmek mec Buriyetinde kalmıştı. — Fakat o bu şehre daha adım atar atmaz, İsviçre emniyet teşkilâtının a- janları tarafından derhal tevkif edilmiş ve bir manastıra hapse- dilmişti. Edda, bu karanlık gün- lere ait hatıralarını bana göyle anlattı: — İsviçredeki manastırda bü tün günümü, kitap okumak ve- ya radyo dinlemekle geçiriyor- dum. Hiç unutmam bir pazar Babahı, yine küçük radyonun başında, Monte Karlo istasyonu 'Oun birisinden naklen — verdiği bir konseri dinliyordum. Konser bitince, İtalyayı arayıp bulmuş- tum. Birdenbire radyodan — bir İtalyan spikerinin gür sesi çın- lamıştı: «Burası tekrar hürriye tine kavuşan Milano radyo mer kezi.. Bu arada müthiş bir ka- dabalık; Benito Müssoliniye, 0- 'hun metresi Klara Petacci'ye ve daha birçok faşist hainlerine ait cesetlerin teşhir edildiği Lorete meydanına doğru sel halinde a- kıyora> Edda, babasının hayalile kar gı karşıya gelmiş gibi bir müd- det, hüzünle boynunu bükerek, Bustu. Sonra alelâde bir futbol maçını hikâye ediyormuş gibi tekrar gözlerine heyecanla de- vam etti: — Bu hâdise üzerinden — bir kaç ay geçmiş; yakın dostlarım dan biri bir gün bana, babamın Blümünü gösteren bir fotoğraf yermişti. Bu fotoğraf Benito Müussoliniyi, başı metresi Klara- mın göğsüne dayalı olarak, can “verirken gösteriyordu. — Zavailı babamın ölü çehresinde, garip- tir ki bir nevi huzura benziyen bir tatlılık vardı. Bundan sonra Edda, polis ta- rafından tevkif edildiği aylara işaret ederek, İsviçreden — bah- setmeğe başladı: — İsviçre, modren bir gözlük Çü mağazasına pek benziyen a- caip bir diyardır. İstisnasız he- men bütün İsviçrelilerin bir dür bünü veya hiç olmazsa bir çift gözlüğü vardır. Burada hüküm diğer bütün memleketlerden hic birisinde rastlamamıştım. Cena- bi Hakkın, tÜşenmeden, İsvici yi neye bu kadar güzel güller, yeşil vadiler ve yeşil dağlarla #üslediğine daima hayretteyim. * Edda, akıl hastahanesinde İsviçrede bulunduğum — aylar zarfında farkında olmadan bir gün, hizmetimi gören bir İsviç- reli kadına âsabımın — bozuldu- Bundan bahsetmem, bana, pek pahalıya oturmuştu. — Vaziyeti- min güya tehlikeli olduğuna hükmeden doktorlar, beni der- hal bir akıl hastahanesine kal- duırmışlardı. — Burada, röportaj “yapmak Üüzere ziyaretime gelen birçok İsviçreli gazetecilerle ta- mışmak - fırsatını — bulmüştüm. Bende birer ahmak intibar bı- rukan bu gazetecilerin hepsi, ciddiyet taslıyan sakallı kimse- lerdi. Onları görenler, doktor veya profesör olduklarına hük- medebilirdi. Halbuki bu zaval- hlar, bayatlamış havadisler ya- zan birer uşaktan başka birşey değillerdi. Bunlardan bazıları, — benden, İtalyanın Habeşistana —harp i- lân ettiği sıralarda, Eden'in ba- hatıraları Çeviren: Nazım Kemal bama neler söylemiş olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Diğec birçokları da, babamla Hitlerin başbaşa kaldıkları zaman neler konuşabildiklerini merak — edi- yorlardı. Herhalde, bu efendiler benim işimi gücümü — bırakıp, Hitlerle babam — Mussolini'nin muhaverelerini kapı arkasından dinlemekle vakit geçirdiğimi sa niyor, aldanıyorlardı. * İsviçreye veda Mussolininin kızı Eddaya da- Jma güpheyle bakan İsviçre hü- kümeti, gimali İtalyanın hürri- yete kavuşması üzerine, onu, derhal Amerikan askert makam larına teslim etmişti. Amerikalılar, vukuü — melhuz herhangi bir suikasd hâdisesin- den korktukları için olacak ki, zavallhı Eddayı, zirhli bit - oto- mobile bindirerek İsviçre hudu- dundan dışarıya çıkarmışlardı. Gariptir ki onlar, von Ribben- trop için bile, böyle bir tedbire baş vurmağa lüzum görmemiş- Terdi. (Devamı var) Yapı Kredi'nin piyangosu 'Yapı ve Kredi bankasının dün yapılan 1 Mayıs 949 keşidesinde ikramiye kazananların listesi u- sağıdadır: 15.000 T.L. değerinde 5 oda- h yazlık ev kazananlar: İstanbulda Bohara Refka, İz- mirde Kenan Toprak, 1000 lira kazananlar: İstanbulda Bay Hamit, yyan Aliye Hacıbekir. 500 lirn kazananlar: Bayan Nurünnisa Sunol, Bay Kadri Alp, Bayan Sacide Ulu- sayan, Bayan Eser Diren, Bay “Arman Ohanesyan, Bayan Ev- lanbiya Teker, Bay Bayram Öz- baysal, Bayan Hayriye Eryiğit, Bayan Ayşe Arbak, Bay Aziz Dinçer, Ba- Yeni yılın kömür tevzii erken başlıyacak İstanbul köcnür satış ve tevzi mü| ensesesi tarafından yapılan 1948— 1949 yıl teslim kömürü tevziatı so 'na ermiştir. Yeni yıl tevziatı baş- Jayıncaya kadar yalnız sanayi ve- sair mülesseselerin kömür - tevzi yapılacaktır, Diğer taraftan 1948—1950 tevzi devresinin de bu yıl geçen yıllara nazaran daha erken — başlıyacağı haber verilmektedir. Buna göre yeni tevziat bir aya kadar başlıya Caktır. Aşk yüzünde1 Filistin yolundan dönen Yahudi genci Panama bandıralı <Anna Marla: vapuru evvelki akşam limanımız - dan 800 Musevi ile Hayfaya hare- ket ettikten sonra Leon Şahin adın da bir Musevi kendini denize at miş ve yüzerek rıhtıma çıkmıştır, Yapılan tahkikatta, numaralı Galatada — 58| dükkânda eskicilik ya- kendisini denize attığı anlaşılmıştır. Türkıyeden 30bin Yahudi ilistine gitti Memleketimizde, 949 yılı Ekim ayından itibaren — başlıyan Yahudi an'ihacereti devam etmektedir. Şim diye kadar yalnız Şehrimizden 26 bin — Yahudi — Filistine gitmişar. Bir kısım Yahudiler daha peyder- Pey göç etmeğe hazırlanmaktadır lar, Bütün — Türkiyeden — gidenlenin miktarı takriben 30 bin kadardır. Türkiyede — bulunan — Musevilerin mecmuu 60 bin kadar olduğuna gö sahr HÂBER LERİ Gençliğin komünizmle | mücadelesi —— Türk Kültür ocağı halka hi- taben bir beyanname neşretti Türk Kültür Ocağı, Milliyetçi- Jiğ düşman - fikirlerle — mücadele kolu hir. beyanname neşrederek, ikomünizmle mücadele için — bütün yatandaşları birleçmeğe davet et miştir. Neşredilen beyanname göyle başlamaktadı: «Büyük Türk Milletine: Utuklar yine kararmağa başladı Cihanı tehdit eden kudurgan komü nizm karşısında — insanlığın ölüm- Kalım savaşı — sür'atle yaklaşmal tadır, Dünya kızıl alevlerle — ka rulmak tehlikesi — geçirirken mil- Jetler istiklâl kaygusu içindedir - ler, Mukaddesat - tanımıyan, vatan daş hak ve hürriyetini çiğneyen; in sanı, insan, ferdi bir milletin men subu yapan bütün kıymetleri İn- kâr eden Moskof silâhi komünizm meyvalarını vermeğe başlamıştır, Beyanname şöyle bitmektedir: «Türk Alemini tehdit eden komü nizm tehlikesi karşısında istediği- miz şudur: Zülmün, — istibdadın, Harbarlığın kudurgan timsali - komünizm karşı sında partl ve fikir anlaşmazlıkla rını bir yana bırakarak tek bir vü cud, tek bir cephe halinde alıra bir ve beraber olarak savaşacağı- mızı belirtmek ve neticeleri hedet tutan sembolik — tedbir'erden — ileri geçerek — memleketimizde — romli- nizmin — gelişmesini haz sliyan Fe- beblerle mücadele etmektir Zurk gençliğinin, söz silâha Ula tüğü zaman volkanlaşa.alr Türki- şeyi komünistlere cehennm yapa- Câşı bilinmelidir. Allaha olan iman vatan, millet ve mukadde.uta buğ- Llığımız bu yolda bize yeter enerji yı veriyor ve verecektir,» Türk Kültür ocağı (Milliyetçiliğe düşman fikirlerle mücadele) kolu- nün hazırladığı (Komünizmi tel'in toplantısı) yarın saat 14 de Beya zad Marmara Lokalinde yapılacak tır. 'Toplantıda bazı cemiyet temsilci leri başka Nihal Atsız ve Doç., Dr. Nüreddin Topçu — konuşacaklardır, Eyüp verem dispanseri çalışmaları arttırılacak Belediye, Eyübdeki Verem — Dis- panseri teşkilâtını genişletmiye ve eksiklerini tamamlıyarak faaliyet lerini arttırmağa karar vermiştir. Muhitin daha — ziyade az kazançlı allelerden mürekkep olması ve sem tin İşehre uzak bulunması dolayısile dispanserin civar için daha faydalı hale getirilmesi arzu edilmektedir. Ev kazanan talıhliler 'Yapı ve Kredi bankasının 2 inci ve muhtelif para ikramiyeli kurası dün saat 15 de Galata şubesinde ik ramiyeli aile cüzdanı sahiplerinin huzuru ile çekilmiştir. ç Bu çekilişte iki evden birisi İstan bulda 99835 Kura numaralı Bohora, Refkâya diğeri de İzmirde 68376 kura numaralı — Kenan — Toprak'a, çıkmıştır. Bundan başka bir çok cüzdan sahiplerine —muhtelif para ikramiyeleri isabet etmiştir. 16 yaşında çocuk ağır surette yaralandı KY orR ” Bdi aciledekl Üirük nücaarak tak, öyyelalak' ? am köprü tizerinden - geçerken 16 Yaşnda Lalftüyalçakpikak ilullle- BK yedeilii #B0cü Ykralllin hına sebep olmuştur. 'Gorür Haklanda takibat yapıl - maktadır. Denize yuvarlanan otomobil Şoför Kenan idaresindeki 2719 plâ- ka numaralı taksi, evvelki gece Ki reçburnu ile Kefeliköy — arasındaki virajı dönerken, şoför sarhoş oldu- ğgundan elektrik direğine çarparak denize düşmüştür, Taksinin içinde bulunan Turan Bar garsonlarından BSait, karısı — Nimet ve kızı Aysel) ile komşularından Seher ve şoför| Kenan etraftan yetişenler tarafın ddan kurtarılarak Balta Limanı hı re, bir yıl içinde bunların yayısı gitmiş demektir, , YENİ Şark ve Garb U Sayfalarda birçok vesi- ıfıuıo Türk ve İslâm me- deniyetinin müesseselerini Garp müesseseleriyle karşılaştır- dık. Bu tarzda bir araştırma, is- ter istemez, bizl eskidenberi üze- rinde çok durulan Şark ve Garp) meselesini düşünmeye götürecek- tir. Şark ve Garp bazan Asya ve Avrupa, bazan Yakınşark ile Av- rupa, bazan da çok daha genişle- tilerek Avrupa medeniyeti ile o- nun dışında kalan medeniyetler ânasına kullanılmaktadır. Garp «Şarklı» kelimesini zaman, hla zaman esrarla dolu bir lem, mi: sitsizm kaynağı, yahut da exo- tigue bir sempati ile egiir ve ha- yal âlemi>, fakat çok defa da tenbellik ve gerilik mânalarında kullanmışlardır. Bununla beraber bu mefhumun nereden - başlayıp nerede bittiği de pek kat'i değil- dir. Eski Yunanlı ve Bizanslı gö- zünde İran, Şarktır. Fakat Avru- pa gözünde Bizans da —bir dere- ceye kadar— Şark sayılır. <Şark» mefhumunu coğrafi — değil, içti- mai bir mefhum olarak alınca, onun hakkında bir takım kıymet hükümleri verince bunu - açıkla- mak lâzım gelir. Bunun için de «Şark eski ve yıkılmış medeni- yetler sahasıdır», «Şark tabiatin Jütufları yüzünden kolay ve ten- bel bir hayat sahasıdır», «Şark, insanın kendi içine katlandığı â- lemdir>, yahut <Şark, büyük step leri yüzünden mutlak otoriteye bağlı cemaatler halinde yaşamış bir âlemdir.> diyenler var. Bu ta- rifler arasında sosyolojik izaha en yakını sonuhcusudur. Bu gö- rüş Şarki ferdçilikten — mahrum, cemaat ruhuna bağlı medeniyet- ler sahası olarak görür. Fakat bu mânada steplerin rolünü yalnız Asyada değil, başka kıtalarda da hesaba katmak lâzım gelir. Garbın, Şark hakkında verdiği bu hükümler kendilerine Şarklı denenler üzerinde türlü türlü tepki yapmaktadır: Ya bu kusur- ları görerek onlardan silkinmek için büyük gayretlere girmekte, Garpçılık, «Garplılaşma» hamle- leri yapmaktadırlar. Meselâ ya- kın ve uzak Şark milletlerinden bir çoğunu 19 - 20 nci asırlarda meşgul eden esaslı dâva bu ol- müştür. Yahut bu kusurları red- dederek, hattâ kusur diye - ileri sürülen vasıfların Şark medeni- yetine mahsus orijinal — vasıflar olduğunu söyliyerek Garbın tek- niğinden Başka hiç bir şeyini &b mıya yanaşmamaktadırlar. Böyle düşünenler Şarklılıkla iftihar et- mekte ve Şarkın kendi nev'i için- de yaratıcı olacağını iddia etmek- tedirler. Hattâ böyle düşünen- ler arasında Garbin tereddi halin- de olduğuna, yakında çökeceğine, yeni medeniyet güneşlerinin Garp medeniyetinden büsbütün farklı ruh ve mânalarla tekrar Şarktan doğacağına — inananlar — vardır. Şarkla Garp arasında medeniyet anlayışı bakımından uzlaşmaya razı olanlar olduğu gibi, Şarkın artık düzelemez bir halde olduğu- 'nu söyliyerek ondan ümidini ke- senler de vardır. Bedbinler, nik- binler, iradeliler, gevşekler, tek- nikçiler ve hayalciler diye ayır- mak mümkün olan bu görüşlerin esaslı hatası bugünkü medeniye- tin başarılarından gözleri kama- şan bazı Garplıların acele hüküm- leri ve tamimlerine kendilerini —müsbet veya menfi gekilde— kaptırmış olmalarından ileri gel- mektedir. 1 — eŞark> kelimesi içine sı- kıştırılmak istenen — memleketler ve milletler arasında o kadar fark lar vardır ki, bu bazan bizzat şark ve garbın iddia edilen farkı ka- dar büyüktür. Aralarındaki din ve eski medeniyet birliğine rağ- men Masir, İran ve Türkiye ara- sında milli karakter ve kabiliyet- ler bakımından esaslı — ayrılıklar, vardır. Bu ayrılıklar bugüne mah sus değildir: Tolon'lar, Eyyubi- tahanesine kaldırılmışlardır. ler, Memlük'ler idaresi altında, SABAH / Yaz Sosyolog Göziyle an: N Proi Hilmi Ziya ÜLKEN yahut l_..ı/.ııovılcr, Selçuki'ler, İl- hani'ler, Safevi'ler zamanındaki Mısır ve İranda da vardı. O za- manın içtimat bünyesi — bakımın- dan Türkiye ile bu memleketle- rin bariz içtimaf farklarını gös- termek mümkündür. 2 — «Garp> mefhumu içine sı- kıştırılmak istenen milletler ara- sındaki fark da bazan yine Şark - Garp farkına yakındır. Hepsi Hı- ristiyan ve Garplı olan bu millet- lerden İspanyollarla - İngilizleri, Birleşik Amerika ile Meksikayı, İsveç ile İtalyayı zümreye koymak tamamen imkânsızdır. Garplılaşma — tâbiriyle Garbın bütünü kastedilirse, bu kelime mânasını kaybeder. Hattâ daha ileri giderek Fransızlarla İngili: ler ve Almanlar arasında bile mü- him farklar gösterilebilir. Şarkın derin bir mistisizmi ol- duğu söylenir: Fakat Garbın or- taçağda, hattâ bugün mistik te- mayülleri ondan aşağı değildir. Garpta pratik zekânın hâkim ol- duğu söylenir: Halbuki Çinlilerin pratik zekâsı eskidenberi herkci çe bilinmektedir. Garpda, tekni- ğin üstünlüğünden bahsedilir: Al- tı asır önce bu üstünlük eŞark» dediğimiz İslâm medeniyetine, daha önce de başka Yakınşark medeniyetlerine aitti. Şarkta me- deniyetlerin çabuk teşekkül edip zevale uğradığından — bahsedilii Halbuki Mısırın 5000 Mezropotam yanın hiç değilse 3-t bin senelik ömrü vardır. Bu sırada Garp —bütün tabif ve ırki imkânlariy- le beraber— barbar kavimlerden ibaretti. Nihayet Garpta da me- deniyetin ağırlık merkezinin Ak- denizin doğu kenarından ortası- na, Batısına, daha sonra asıl kı- taya, nihayet Atlas denizi açık- larına doğru açıldığını unutma- malıdır. Medeniyetlerin - doğuşunu ve gelişmesini, bir içtimai bünyeden daha Üstün bir içtimai bünyeye geçmesini, tek âmille izaha çalış- mak boşuna bir gayrettir. Dünya- 'nın muhtelif yerlerinde, birbirin- den farklı zamanlarda iptidai ce- miyetlerden âşiretlere, âşiretler- den gtelere, âşiretlerden aşiri im- paratorluklara, siteden site ir paretorluklarına' ve feodal ce yetlere geçiş dalma bir âmiller kompleks'inin neticesinde meyda- 'na gelmiş olduğu için birbirinden farklı türlü türlü neticeler doğur- muştur. Aşiretlerin toprağa yer- leşmesi, köyler ve Ssegmentaire şehirlerin teşekkülü bile her ye: de aynı tarzda vukua gelmemiş- tir. Bu teşekkülde yerleşen a: ri çemiyetlerin bünye hususiyet- leri, yerli kavimlerle yerleşenle- rin tecenüssüz tabakalar - teşkil etmesi veya kaynaşması, boş a- razi üzerine yerleşme, eski bir, medeniyet üzerine yerleşme, ilâh.| gibi farklı şartlar yerleşmenin türlü türlü tipler almasına sebep olmaktadır. Nitekim - âşiretlerin | pazar yerleri, müşterek tapınak- lar etrafında toplanması, müşte-; rek tehlikeler, istilâlar karşısında sık sık birleşme imkânlarını bul- maları, pazar yeriyle tapınak ve kalenin aynı yerde birleşmesi gi- bi birçok şartın bir araya gelme- si de onların yalnız toprağa yer- leşmekle kalmayıp büsbütün yeni bir içtimai teşekkül, yâni Site ha- lini almalarına sebep olur. Fakat bu şartlar daima bir araya gel- mediği için üşiretlerden - sitelere geçiş türlü şekillerde ve derece- ZAR P BİR MOBİLYA VE SON SİSTEM BİR MAKİNA: CRİSTAL — GRANDİN VE ORA RADYOLARI lerde gerçekleşir hişi- retler ise hiç bir zaman site ha- lini almıyabilir. Sitelerin istilâ- sından doğan imparatorluklarla âşiretlerin istilâsından doğan im- paratorluklar görünüşte aynı tipe girdikleri *halde birbirinden «çok ayrı içtimai bünyeleri vardır, Ce- miyeti bütün olarak görecek yer- de onun hakkında yalnız iktisadi faaliyeti ile hüküm vermeye kal- kanlar bu farkları ehemmiyetsiz Bayabilirler. Fakat iki tip impa- Tatorluk arasında yalnız içtimaf meratip, manevi hayat bakımın- dan değil bizzat ekonomik hayat bakımından da esaslı farklar ol- duğu görülmektedir. Sitelerden doğan imparatorluklarda — cemi- yetin temelini site bünyesi, onun kanunları, zadegânlı ve meclisl idaresi, sitelilik ruhu teşkil eder. İmparatorluğun her tarafında ana siteye benzer siteler kurulur; onlar kendi bölgelerini aynı tarz- da idareye başlarlar. İmparator- luk parçalandığı zaman da bu si- teler serbest şehir veya commune ler halinde muhtarlıklarını muha- faza ederler. Kendi kendilerini ida re ederler. Göçebe istilâlarına rağ) men onlara üstün içtimai nizam- larını kabul ettirirler. Bu suret- le daha erkenden zadegân, rahip- ler ve tüccardan ibaret her biri kendi haklarını ötekine karşı mü- dafaa edebilecek muhtar tabaka- lar teşkil ederler. Aşiretlerden doğan imparator-| luklar, göçebe karakterlerini mu- hafaza ederlerse mülkü parçala- mak suretiyle çabuk dağılırlar. Eski medeniyetler üzerine yerle- şirlerse veraset sistemi kazanmı-| ya başlarlar, şehirler kurarlar, yahut eski şehirleri devam etti- rirler. Fakat arazi idaresinde, za- naatların teşkilâtında âşiri ordu hiyerarşisine dayanırlar. Bu tarz- da kurulan imparatorluklar feo- dalların nüfuzunu kırar, muhtar şehir idarelerini kaldırır; — arazi ve lonca teşkilâtını imparatorlu- bağlar. Osmanlılar «kadı> lar vasıtasiyle bütün zirai ve sınai faaliyetleri, onlardan doğan me- seleleri hallediyor ve bir elden idare ediyorlardı. Bu tarzda im- paratorluklarda zadegân, ruhban ve tüccar sınıfları teşekkül ede- mez. Bunların Garpda başardık- ları ferdi iktisadi - teşebbüslere imkân yoktur. Buna karşılık feo- dalin tahakkümüne, toprak köle- liğinin teşekkülüne de meydan verilmemiştir. İmparatorluk hiye- rarşisi sayesinde, devlet nüfuzlu olduğu zaman memleketin her ta- rafını aynı gi idare ve kon- trol etmek mümkün olmuştur, bahsedildiği bir kıisım Şark ve Garptan zaman çoğu kere karşımıza bu iki tip imparatorluk ve - onların gelişmesinden doğan Garp mil- letleriyle Yakınşark milletleri çık maktadır. Bu teşekkülün Garpta da umumi olmadığını, merkezi ve Garbi Avrupa cumhuri teşekkül- leriyle İtalya, Fransa ve bilhas- sa İspanyada farklı manzaralar aldığını evvelce görmüştük. Nite- kim Osmanlı İmparatorluğunun ; parçalanmasından doğan millet- ler arasında, bir kısmı imparator- luğun dış ticaretii bazı zanaat- larını ellerinde tutan kavimler tarafından kurulduğu için — istik- rarsız küçük burjuvaziye daya- nan teşekkülleri, fakat Türkiye, imparatorluğu idare eden hü- kim unsura dayandığı için teşki- lâtçi ve merkeziyetçi teşekkülü vücuda getirmiştir. Bizde burju- vazinin, zadegânın, bulunmaması- m, ferdi teşebbüslerin zayıf olma- sını, buna mukabil devletçilik te- mayülünün kuvvetini devrin sıya- sİ cereyanlarında, şahsi kararlar- da değil içtimat - teşekkülümüzün bu hususiyetlerinde — aramalıdır. Yazan: Esat Mahmut KARAKURT * Tahammülüm yok benim bu boşluğa, bu ayrılışa!. Yumruklarını sıkıp, yastıkla- Tın üzerine vuruyor. — İnanın bana Ekrem bey; islerimde samimiyim, Eğer be- ni terkedip giderseniz yarın bu- radan, kendimi öldürürüm mu- hakkak!... Hayatınızın sonuna kadar bedbaht - olursunuz son- Ta!... Ekrem, bir erkeği daha fazla mes'ut edemiyecek baş döndürü cü bir heyecanın tesiri altında, bütün vücudünün tatlı bir ürpe- Tişle yandığını duyarak, kızın, üzerinde ağladığı yatağa doğru Yürüyor. Karanlığın içinde kol- larını uzatarak, kızın omuzlarını tutuyor. — Gelin Gülseren hanım di- yor, yürüyelim sizinle biraz!... Nerede ise ay çıkacak gimdi!.. Köğke kadar gideriz berabeı Kuşların sesini dinliyerek, top- . rakların kokusunu — duyarak, dertleşe, dertleşe, konuşa konu ga yürürüz. Burada — sizinle yalnız bir odada kalmamız, ne de olsa, nazarı dikkati celbede- bilir. Haydi kalkın, silin gözle- Tinizin yaşını da, gidelim!... Ekrem onu omuzlarından tu- tup kaldırmağa çalışğırken, kız, hiç bir mukavemet göstermek- Bizin, ellerini yatağın üstüne ko yarak, doğruluyor. Mendili ile gözlerinin altındaki yaşları sili- Tefrika No. 7, gor. — Peki diyor Ekrem bey gi- delim Kapıya doğru yürüyorlar ve merdivenlerden iniyorlar, Tam avluya çıkacakları sırada, elin- de tuttuğu küçük bir idare lâm- bası ile, kendilerine doğru gelen Gülgonca ile karşılaşıyorlar. Ço cuk, Gülserenle Ekremin, dışarı gıkmak Üzere olduklarını görün Ce şaşırıyor. Elindeki lâmbanın ziyasından, daha ziyadar olan iri lâcivert gözlerini hayretle a- garak, onların yüzüne bakıyor: — Lâümbanızda gaz kalmadı- ğını zannettim de efendim, bir idare getiriyordum diyor!... Ekrem, yaklaşıyor. çocuğal — Hayır Gülgonca diyor, lâm bada gaz var kızım! Ben mah- sus söndürmüştüm lâmbayı! — Öyle mi efendim! Kız o zaman, idareyi taşlığın bir tarafına bırakıyor. —Sonra, çıplak ayaklarının parmakları ucunda titreşen kendi gölgesi i- le, göğsünün heyecanlı sarsılış- larını birbirine karıştırarak, şöy le bir adım öne doğru yürüyor. Dışarı mi çıkacaksınız efen dim diyor? — Evet Gülgonca! Hanımefen Çocuk, hayran olunacak göz- rini, bir saniye Ekremin göz- nde tuttuktan sonra, gaşkın- lk ifade eden bir bakışla: — Sizi bekliyeyim mi efendim diyor? — Hayır Gülgonca, sen yat kızım, bekleme beni — Yemiş yemiyecek misiniz bu gece? — Sen yemişleri masanın üze- rine birak, ben alırım kızım!.., — Peki efendim! Kız, çıplak ayaklarının par- makları ucuna basarak, avlu ile evi birleştiren tahta kapının ö- nüne geliyor. Sanki üzeri güller le örtülmüş büyük bir yatağa, arka üstü yatıyormuş gibi, başı ile sırtını kapının açık kanatla- rı üzerine koyup, öyle hareket- Biz duruyor. Ekremle Gülseren, ağladığını göstermemek için gözlerini, yıl- dızların bulunduğu — tarafta tu- tan, kızın önünden geçip gidiyor dari... Gülgonca, onları toprak yolun sonundaki ağaçların arasında kayboluncaya kadar, olduğu yer de hareket etmeden gözleri ile takip ediyor. Sonra, birdenbire dönüp, sırtını dayadığı kapının kanadı üzerine kolunu koyuyor. Başını da kolunun Üzerine alı- yor, başlıyor hıçkırıklarla boğu- larak ağlamağa!, < Ağlıyor..« ğliyor!... * «Ömrümün tek gecesi!..c Ayni gece... Ay bütün yükseliyor şimdi.. Her taraf gündüz gibi Hafif bir rüzgâr esiyor. Bütün tabiat; uçsuz bucak- sız çiçekler, ve gölgelerle dol- du.. Bir canlı mahlük yok, kuş larla böceklerden başka!.. Yal- nız, bir de Ekremle Gülseren!. Onlar da başka bir sel, başka bir duman gibi, ayaklarının altında ezilen otların Üzerine, piriltil gölgeler bırakarak, 18- 81z yollarda yürüyorlar. . Göğün bütün yıldızları, kı- zın saçlarının Üzerine İniyor. . Nihayet, küçük bir derenin önüne geldiler. Kız birdenbire duruyor.. ihtişamile gökte (Devamı var) Bu vasıfların Şark - Garp farkın- dan ileri gelmediğinin bariz misali de bizzat Osmanlı imparatorluğu- nun parçalanmasından sonra do- gan başka milletlerde aynı husu: siyetlerin ve kabiliyetlerin bulun- mamasıdır. | Bu vasıflar bizim meziyetleri- mizi olduğu kadar, kusurlarımızı da meydana getirmektedir. Onlar- dan sıyrılmak, yâni bazı Garp milletleri gibi müteşebbis insan yetiştirmek, muhtar belediye Tü- hunu kuvvetlendirmek, gahsiyet- leri geliştirmek için o milletlerin tarihini tekrar etmek kabil değil- dir. Kendi meziyetlerimizi göre- rek onlardan en çok faydalanma çarelerini ararken, eksiklerimizi tamamlamak için de yine kendi imkânlarımıza dayanmak mecbu- riyetindeyiz. Müteşebbis ve hür ferdlerden ibaret olalım demek- le, hattâ bunun için bütün kanu- ni müsaadeleri vermekle bu neti- ceye ulaşılamaz. Evvelâ bu kal liyetleri nasıl kazanabileceğimizi bilmek için memleketimizin — her köşesini içtimai monoğrafilerle inceden İnceye tetkik etmeliyiz. Ondan sonra da bu bilgiye daya- 'nan bir terbiye sistemi ile müte- şebbis ve hür vatandaşları yetiş- tirmeye çalışmalıyız. Fakat bütün bunları yine ancak, elimizdeki im kânlarla, devletçi ve teşkilâtçı o- lan kabiliyetimizle hazırlıyabili- riz... Hilmi Ziya ÜLKEN Hademei hayrat (maaşına 15 lira zam yapıladı Vakıflar Genel Müdürlüğü gön -| derdiği bir tamimde, 949 Mart a- yından itibaren, geçen yıl maaşı el| l lira olup da zam görmemiş bu 'dunan hademei hayrata on lira zam yapıldığını bildirmiştir. Bu suretle hademci hayratın bir) kısmı 39 lira 90 kuraş, bir. kısmı da bu yeni zam ile beraber 47 lira 55 kuruş alacaklardır, Yaralama vak'aları her yıl biraz daha azalıyor İstanbul Emniyet Müdürlüğü- nün istatistiklerinden öğrenili ğine göre şehrimiz Belediye hu- dutları içinde cinayetler her yıl azalmaktadır. 1944 - 1940 yılında 159 cina- yet işlenmiş olup bunun 28 i Be lediye hudufları — dahilindedir. Sekiz yüz bi aüfutlu bir belde için bu mikta? alâkalılarca pek fazla görülmemektedir. 1945 - 1946 senesinde Beledi- ye hudutları içinde ölümle biten 26 cinayet işlenmiş olup, faille- rinin hepsi tutulmuştur. 1946 - 1947 senesinde 28 cin: yet işlenmiş Faillerden yal- nız bir tanesi henüz ele geçme- miştir. Fakat hüviyeti zabıtaca malümdur. 1947 - 1948 senesinde 28 ci- nayet işlenmiştir. İstatistik Takamlarına — göre her ne kadar cinayet adedi azai mamış gibi görünüyorsa da ya- ralama vak'alarında bir azalma görülmektedir. Sabahaddin Âlinin katili bugün geliyor Solcu muharrir Sabahaddin Âliyi| öldürmekten sanık bulunan Ali Er| tekin, Kırklareli Ağır Ceza mahkel mesi tarafından verilen karar ge- reğince Adli Tıbda müşahade altına| alınmak üzere bügün şehrimize ge tirilecektir. rKlSA HABERLERî U—— ———7 Ortaköy Halkodası Başkanlığın- dan: — Öğrencileri - yetiştirmek Ü- zere odamızda Matematik ve İngi| lizce kursları açılmıştır, Kayıt olmak — İsteyenlerin — her| gün saat 16 dan 17 ye kadar Oct iköy Gürcü Kızı Sokak 8 No: Halk| odasına müracaat etmeleri 4 Geçenlerde sisli havada — Bo: gaz dışında <Dumlupinac» Yapurul na çarparak hasara uğrayan «Ço- Tüm> vapurunun tüzniri bitmiş ve gemi evvelki gün havuzdan çıkmış| &. Dün saat 17,00 de vapur Kara deniz seferine çıkmıştır. <Dumlupinar> in tâmiri bir müd| det daha devam edecektir. , 4 Kadıköyde Sarayardı sokağın da oturan Mehmed Ali Girgin ile yine ayni semtte oturan Yakub E- libol dün, bir alacak meselesinden kavga etmişler ve neticede Yakub, Mehmed Aliyi biçakla sağ bacağın dan yaralamıştır. Terkos Fabrikasında — yapıla- cak takviye ameliyesi — dolayısila bugün ve yarın Beyoğlu yakasının 3 durüumünün zayıflıyacağı Sular | İdaresinden bildirilmiştir. e Son on beş gün zarfında Yü nanistana on bin sandık yumurta| ihraç edilmiştir, e Temmuz ayı içerisinde bir A- merikan filosu İlmanımızı ziyaret edecektir. Marshall yardım plânının An karadaki — komitesinin — relsi — Mr, Dorr, yarın şehrimize gelerek tet- kikderde ve temaslarda bulunacak .| rine aldılar 2 MAYIS 1549 (Çin ve Rusya... B in sekiz yüz doksan altı yılında Çin ve Çarlık Rus- yası arasında bir demiryolları an- Taşması yapıldı; Mançurl - Prog- ranlçaaya ile Çankçuv - Harbin hatlarının imtiyazı Ruslara veril- | di; bu mülkiyet altmış senı cekti ve Çin hükümeti dilediği zaman satın almak hakkını haiz- di. Bolşevik Rusya ilk zamanlar- da Çarlık Rusyasının başka mil- letler üzerinde baskı yaparak el- de ettiği bütün haklardan — vaz- geçtiği halde kuyvetlenince iki kartallı imparatorluğun mirasçısı olduğunu iddiaya başladı; birçok milletleri esaret altına aldı; kur- tarıcı rolünden istilâcı rolüne geç ti; 1896 anlaşmasının devamını istedi; bu isteğini 1924 de kabul etti ve Ruslarla Çinlilerden ! mürekkep bir idare kuruldu. Bol- İ şeviklerin hareket tarzları Çin hükümetini o kadar bıktırdı. ki 1929 da hiç bir diplomasi yoluna başvurmadan Rus memurla; ve müdürlerini kollarından tutup attılar; önce telgraf ve telefon; sonra bütün işletme işlerini elle- Moskova hükümeti, Çinde men- faatleri olan Japonya ve Fransa gibi devletlerden yardım istedi; kimse aldırmadı, yalnız Japonya birçok notalarla sadece fikirleri. ni bildirdi, Çinliler bu notaları o0- kumadılar bil Ruslar için Vilâdivostok y iki gün uzamış, bu şehirdeki tica- ret üçte iki azalmıştı. Ruslar, Çi hükümetinin «Sakız çiğnemesine cevap olarak» askerlerini Çin hu- dudundan elli kilometre İçeriye soktular; istilâ sahası tahrip edil kaçan halk arasında facialar oldu. Çin hükümeti boyun eğdi ve demiryolları meselesi eski şek- line sokuldu. Bu askeri hareket vaktile bir demirci amelesi olan General Bluher'in komutasında yapılmıştı. 1930 da bu hâdiseden bahse- den meşhur Fransız devlet ada- mı Dö Monzi şu satırları ekliyor «Çin, Rus bolşevikliği için büyük | manevralar sahnesidir; bu yolda en yüksek ümitler beslediği geniş bir ihtilâl ufkudur.» Rusya o zamandanberi durma- dan Çinde komünist ihtilâlini kâ- rükledi; şimdi mülteciler çok ge- rilemiş bulunuyorlar; başh başı- na bir dünyaya bedel olan bu memleketin en kalabalık, en ve- rimli ve zengin toprakları komü- nistlerin ellerine geçti. Bununla beraber Çin iç savaşı henüz sona ermekten uzaktır, bu İş çok - su kaldırır. Şimdi ne olacak? Üç yüz mil. yona yakın insan kaynağına ma: lik Çin komünist hükümeti mi ı Moskovanın emrine girecek; seksen milyona tahakküm — eden Moskova mı Çin hükümetine em- redecek? Bence her iki taraf da diğerinin mutlak otorilesine bo- yun eğmiyecektir, Her müstebid rejim gibi komünizmin de kuvve- ti tek diktatörün emrinde olmak- la mümkündür. Faşizmin üç bü- yük devleti Almanya, Japonya ve ' İtalya tam bir birlik kuramadık- Ti gibi komünist olan büyük devletler de birlik kuramazlar; zira böyle devletler son derece bencil olurlar. Moskova şu küçük Tito'yu bile kaçırdı; bir daha ele geçiremiyor. Çindeki komünistlerin zafer gün- lerinde Batı demokrasilerine kar- şı daha dik başlı davranması bek- lenen Moskovanın Berlin mesele- sinde uysal görünmesinin sebebi budur. Tekrar ediyorum: — Fazla kuvvet daima sürçer, Iki canbaz bir ipte oynamaz. Kadircan KAFLI ( Nöbetçi eczaneler S 2-65-949 j Aksarıy —: Ethem Pertev Alemdar Divanyolu Bakırköy —: — Hilâl Ec. Beşiktaş —: &. Recep Beyant —3 Kumkapı Beyoğlu — : Güneş Ec. | Eminönü —: Ankara Ec. Byüp 1 Arif Beşer Fatih 1 Çarşamba Be. Galata —— 2 Doğrüyol | Kadıköy : Yeni Moda | Küçükpazar : Necati Ahmet Şişli Halk Ec. Artin Barınak Taksim — y Batla TNilbentç Üsküdar Ahmediye tr.

Bu sayıdan diğer sayfalar: