BAYFA 1 4 K ABUS SULTAN HAMEDEN| DALAL YAYHAN KARIE İki erkek pencereye abanarak ellerini gözlerine siper ettiler. 'Tefi a Ak mermerden yapılı Çırağan sarayı, bol güp seli altında ağarı yordu. Ardında hareketsiz du- ran kocasına ve kemikli sarışın yüzünde gök gözleri mavi denize dalan Kleanti Skalyeriye döne- rek: «Yok, bir işaret yok! de- d Ümitsiz Ümitsiz — bakıştılar. İşte, civardaki minarelerden ge len öğle ezanı da bitmek Üzere bulunuyordu. «Kız Nuri beyin hânımının muvaffak olamadığı- n düşündüler. Saraylı kadın gehzade Kemaleddin - efendinin Barayına — gidememiş ve çakıl taşlı kâğıdı atamamışsa, bunca amek boşa gidecek demekti. Sİ Buavi efendi boş sandalyeler - den birinin üzerine çöküvermi ti. Altın saçlı İngiliz kadını e- Hindeki dürbünü bir daha gözi me uydurarak karşı yakaya bak masile beraber bir sevinç çığlı- & attı: İşaret veriliyordu. İki erkek pencereyeye abanarak ellerini gözlerinin üzerlerine siperledi- ler, Mermer sarayın üst kat pen cerelerinden ortaya düşen birin den al bir cisim sarktığını gör- düler, İraktan, gemilerin arka- larında dalgalanan Osmanlı bay rağı büyüklüğünde görünüyor- du. Sevinç ve heyecandan ya- nakları dalga dalga allaşan genç kadının elindeki dürbünü gekerek nöbetleşe baktılar. Gök gözleri parıl parıl yanan Kle- anti Skalyeri: «Bravo ga Nuri beyin hanımına!> dedi, — Yiğit kadınmış! Büyük teh Vke atlattık. — — Harekete geçmekten baş- ka yapılacak İş ve gidilecek yol Kalmadı. Oda ortasında örtüsüz, masa başına geçerek sacayağı kurdu- lar. Hazırlıklar tamam, muha- tirler alesta bekledikleri halde MÂlâ müsbet karara varamamış lardı. Tasarladıkları ihtilâl plâ ma kör ebe oyununa dönmüştü. Serasker kapısını basıp Süley- man paşayı başa mı geçirecek- ler, yoksa doğrudan Sultan Mu Tadın mahpus bulunduğu sarayı hasarak padişahlığınımı Hân ede ceklerdi? İşte, bir türlü karar- Jaştıramamış, gitmişlerdi! Par- mak boylu köse ihtilâlei, Çıra- ğan sarayını basıp kestirmeden hedefe ve maksada — ulaşmak fikrinde idi, Skalyeri ise, hâlâ Süleyman paşa İle anlaşmak fikrine sımsıkı yapışmış görü- nüyordu: «Acele etmeyiniz dos tam.> dedi: — Acele etmeyiniz. Yarın pa- var- Akgam geç vakit - Süley- Hman paşa ile son defa görüşü- lecek! n — Bir şey çıkmıyacak, — Benira ümidim var. Takunyalı Alinin bir tepsi i- ginde getirerek masa Üstüne bı- Taktığı öğle yemeğine göz atti- lar; Kenarlı küçük bir sahanda Deş altı yumurta sarısı kubbele- Biyordu. Başka bir tabakta da #iyah pürüzlü kabukları hamam böcekleri gibi parlıyan bir öbek teytin tancı Nelli hanım çayı hazırlamak kçin, konsol üstünde duran ( Pirtoluğu uyandırmıştı. Birer Wöşer lokma yiyebildiler. Buruk çay daha hoşlarına gitmişti. Pazartesi sabahı mut- lak hareket kararında idiler, Tatbik plânı, Süleyman paşa - dan alınacak cevaba göre pazar gecesi yassı Üzeri kararlaşacak- tı, Hayal ve heyecan deryaları enginlerinde yüzüyorlardı, Biri, Yazan: BEHÇET SAFA “Ali Şeref bey, zeytinyağı üze rine iş yapıyor, hattâ ihracat işlerile de meşgul oluyordu. Fa- kat büyük kârlar getiren bu iş- de (Ali Şeref beyif hesabı par- lak değildi. O, gelen paranın ta mamını kendi hesabına çekmiş- . Cinayetin "işlendiği pazartesi günü kasada pek az para var- dı. Defterler onu gösteriyordu. Bununla beraber bir ticaretha- nenin kasasındaki paranın azlı- ği büyük bir şey ifade etmez. Bankalarda cari hesabı olabilir. Fakat defterlere nazaran Ali Şi ref beyin bankadaki hesabı da pek cüz'i idi. Bununla beraber Ali Şeref beyin işleri fena değildi. Büyük mikyasta sipariş alıyor, kârı yüksek, masrafı asgariye inmiş ti. Arada bir borçlandığı da gö- Tünüyordu, fakat büyük satış- larla borçlarını kapattığı anla- gılıyordu. Asıl mühim olan gu nokta I- di? On beş gündenberi kasa def terinin masraf hanesi varidat banesinden daha kabarık idi ve İKBAL KALFANIN » 41 Sultan Muradın iktidara getire ceği İlk hükümet heyeti arasın- da Maarif Nâzitı olarak katış- mayı, öteki, dünya Masonluk f- leminde kazanacağı büyük göh- reti düşünerek gözlerini yum- Muşlardı. Ayrı düşünce ve baş- ka başka gayeleri olan iki cüret kâr ve haris adam, güzel başını açık pencerö pervazına dayıya- rak kendilerini seyreden İngi- K kadınından birer kahve rica ettiler. All-Syavi, «Basiret> gazetesi- ne Üç beş satırlık bir şey yaz- mak-niyetinde idi; Ateşli ve ten kidel yazılarını tereddüt etme- den basan gazete sahibi Ali e- fendinin, göndereceği ilân mahi yetirideki yazıyı da neşredeceği neemindi. Hodbin ve kendisini dünyanın en bilgin adamı sanan köse allâme, İstanbulda günlük olarak yayınlanan avuç İçi ka- dar bir gazetede çıkacak muam malı bir kaç satırdan medet u- macak kadar ihtirasının körlü- ğüne kapılmıştı. «Herkesin me- rakla-bekliyeceğini ve ertesi sa- bah Çırağan baskını hâdisesi patlayınca, o cüretli işi kendisinin tertip etmiş olduğunu anlıya- caklarını> —Basiretçi Ali efendiye bir ilân göndermeyi — düşünüyoruz. Üç beş satırcık! — Anlıyamadık? — Umumun dikkatini celbet- mek için! Bu gece makineyo ve- rirse yarın sabahki Basirette intişar eyler ve münevveranı memleket pazartesi sabahını me rak ve heyecanla içinde bekler! Cevap beklemeden kaleme sa- rılmıştı. Bir mektup kâğıdı üze- rine çabuk çabuk yazarak oku- mıya başladı: «Herkes ve hep evrakı hâ disi hali hazırın - tehlikesinden bahsetmektedirler. Hakkı âciza- nemde mevcut olan emniyeti üm meye mebni” söyliyeceğim şeyl herkesin dinleyeceğine - şüphem yoktur. Müşkülâtı hazıra pek büyük- tür. Lâkin çaresl kolaydır: Yarınki nüshanızda cümlenin Mmüsaadesiyle bu çareyi kısacık Berh ve beyan edeceğim. Bugün gu mektubum, yarınki neşre en- Zari ümuümiyeyi celb içindir. efendim.» Cümle bitince, daha yüksek sesle bir daha tekrarladı. Deli deli bakan simsiyah gözlerinin parlak bebeklerinde Üürküntü veren büyüme vardı. Hafif ür- perti geçiren Kleanti İskalyeri, başile tasvip işareti yap' — Basiretçi Ali efendi bu ya- zyı basar mı? — Bize emniyeti “mahsusası vardır; elbette basar. (Gülümse- di) Yeni bir münakaşal kale- miye- açacağımızı zannederek memnuniyetle basar! — Çok iyi olurdu dostum. Gazete Süleyman — paşaya da gösterilir ve ikaz edilirdi. Gözleri daha delice büyüyüp parlıyan bol sakolu köse adam birgey -&öylemeden oda kapısı- na kadar gidip dönmüştü. Göz vcu bakışile takip eden üstadı Azamın önüne gelerek, ellerini düşük paçalı, bol pantalonunun ceplerine soktu: — Yarın pazardır. Mektubu- muz neşredildikten sonra gece Ali efendiyi bizzat görmeği dü günüyorum. — Başka ceksiniz? birşey mi — vere- — Devamı var — Tefrika No. 33 bânka muamelesinde büyük bir girdi, çıktı yoktu. Yine rapordan anlaşıldığı göre on yıl önce karısının ölü- müne kadar Ali Şeref bey aile- Binden tevarüs ettiği paraya el sürmemiş, olduğu gibi muhafa- za etmişti. Karısı öldükten son- ra servetinin yarısını kızına ter ketmiş, Melâhate vermişti. Fa- kat sonra yavaş yavaş bütün bu Bervet erimiş, bir kaç yıl içinde mühim bir servet yok olmuştu. Şimdi, ticarethanesinin getir- diği kâr, Ali Şerefin geniş mas- rafını karşılıyacak derecede de- ğildi. Onun sürdüğü hayat şart ları daha büyük varidata lüzum gösteriyordu. ununla beraber kendisi de kızı Melâhat da sade yaşıyan, orta halli bir hayat süren insan lardı. Fakat Ali Şerefin çek def teri karıştırıldığı zaman para- nın nerelere ve kimlere gittiği anlaşılıyordu. İkide bir fatura- larını Ali Şerefe dayıyan Melâ- hat fşıkına pek * pahalıya mal olmuştu. Köşkü, mobilyası, ara- zisi, mücevherleri, kürkleri, tu- SPOn Bu hafta yapılacak maçlar 2/4/049 Cumürtesi İNÖNÜ STADİNDA: 14 Fenerbahçe - Kasımpaşa 16 Galatasaray - İst, Bpor 8/4/949 Pazar ŞEREBF STADINDA 10 Beşiktaş - Vefa Gençler 12 Beyoğlu - Beylerbeyi 14 Beykoz - Süleymaniye 16 A, Hisar - Topkapı VEFA STADINDA: 10 Alemdar - Haliç 12 Karagümrük - Tarabya 14 Ortaköy - Sümerspor 16 Anadolu - Eyüp İNÖNÜ STADINDA: 16 Beşiktaş - Vefa Ordu Donatım Okulu Kurs ilk mezunlarını verdi, dün bir tören yaptı Ankara, 31 (Hususi) — Bu sabah Etlik civarındaki yeni Or- du Donatim Okulunun ilk me- Zuniyet merasiminde Türk — ve lAmerikan subayları ve — Milli Müdafaa Bakanı Hüsnü Çakır hazır bulunmuşlardır. Ordu Do- natım Okulunda Türk ordusu- nun tyeleri ilk defa olarak cep hane Üzerinde ihtisasa dayanan bir tâlim ve terbiye görmekte- dirler. Tâlim ve terbiyeye, Ame rikanın Türkiyeye yardım prog ramına istinaden Amerikan Do- natım uzmanları nezaret etmek tedirler. Amerikanın — Türkiyeye yar- dım programına İstinaden Türk ordusuna muhtelif tiplerde cep- hane teslim edilmiştir. — Ameri- kan cephane uzmanları, — Türk ordusunun cephano — depolarını ğezip ıslahat bakımından Tüzk Kurmay Başkanlığına tavsiyede bulunmaktadırlar. İlk kursa 1 şubatta Ordu Do- natım Okulunda başlanmış! Wwe İbugün ilk kursün mezuniyet me rasimi yapılmıştır. Kurstan me- zun olan subaylar yeni teşekkül eden Ordu Donatım kısmında va zife göreceklerdir. Kısa bir za- man sonra başlıyacak olan yehi İkurs depo porsoneli yetiştirenek ve bu kursun mezunları — ordu bölgelerindeki cephane depoları- na tâyin edileceklerdir. Amerikan uzmanlarının mura kabe ettikleri bu kurtlar muhte- € mevzuları ihtiva etmektedir. Bu Murslardan mezun — olanlar Amerikan cephane depo — usulü- nün bütün- bilginlerini tam mâ- nasile kavradıkları gibi her tip- ten Amerikan cephanesini tefnik etmek, gözden geçirmek ve ye- nileştirmek imkânlarını elde et- mektedirler. Gelecekte, bu iyi tanzim edilmiş öğretim progri mı, Türk ordusunda cephane (: timali bakımından — önemli bir âmil teşkil edecektir. valetleri ile Melâhat Ali Şerefi bir milyoner sanmış, öyle yük- lenmişti. Fakat gimdi vaziyet gu idi: Artık servetten, hazır pa- radan eser kalmamıştı ve Ali Şeref ancak ticarethanesinin ge liri ile çıldırasiyo sevdiği met- resinin bütün ihtiraslarını tat- mine mecbur İdi ve onun tara- fından terkedilmekle tehdit o- Tunuyordu. Bu zeytinyağı taciri şa bir hale gelmiş, deli gibi bir hal de cinayete kadar el uzatmıştı. Böyle giddetli bir ihtirasın, sön- mez bir aşkın doğru, namuslu bir adamı cinayete sürüklediği de ilk defa görülen faclalardan değildi. * En ince noktaların aydınlan- masını ve tahkikatın derinleşti- rilmesini başlıca prensip olarak kabul etmig olan sorgu hâkimi Melâhatin hesaplarını da göz- den geçirmek lüzumunu belirt- ti Buna ait malümat, ancak İlk raporda, üstün körü tahkikata istinat ediyordu. O tahkikatta YENİ SABAMH ayın Şekip Tunç'un 22 Kasım ©43 tarihli Cum huriyet — gazetesinde mülkiyet meselesine dalr yaz- dığı makaleyi okudum, mezkür makalede beşeriyetin — muhtelif tarihlerde mülkiyet — hakkının geçirdiği safehatı inceleyen mu harririn gu sözlerine de tesadüf ettim, aynen naklediyorur «Yahudilerin dillerde destan olan meşhur kralları Büleyman Salamon zamanında hükümet mâbet ve kralın Ihtişam ve se- fahetleri uğruna halk son dere ce yoksul bir hale gelmiş Süley man millete verdiği bir ziyafet te yürmi İki bin sığır yüz yirmi bin koyun kesmiş» yâni Sü- leyman Aleyhiselâm — mülkiyet hakkını ibtal ve bu hakkı kendi şahsına inhisar ettirerek âm- menin servetini gasb ve kend zevk ve ihtişamı uğrunda sarf ve İstihlâk etmek suretile âm- meyi İzrar etmiş deniliyor. Sa- 'yın muharrir. Süleyman Aleyhis selâm Yahudilerin kralı — değil şimdiye kadar gelip geçen mil - yarlarca mümin ve muvahhidin Peygamber tamıdıkları ve İsmi anılınca hürmeten ve vazifeten selâm ve salât okudukları — bir Peygamberi — âzimüşşandır her mümin ve — muvahhit — bilirler ki Peygamberler Cenabı V'nkka Ataati ve insanlar arasında tev- zit adaleti ve bütün haklara hürmetle beraber bilumum vâci- batı İbadullaha tanıttırmak 1- çin seçilmiş bahtiyarlardır. De- ruhde ettikleri mühim ve mu - kaddes vazifelerini hakkaniyet dairesinde yapabilmek için kdı kırk yaran Peygamberan züm- restnden biri olan hattâ hiç bir vechile muaveneti kabul — etme- yip ancak ördüğü zembil bete - lile taayyüş eden bir Peygambe- rizişan nasıl olur da halkın em- valini kendi zevk ve ihtişamı uğ runda sarf ve istihlâk eder? Hayır, bayır sayın prot€sör* bu sözlerin mehbaları hakiKate uy gun olmiyan müftereyattan baş- ka bir sey değildir. Çok iyi- bilirsiniz ki, zaman zaman hâdis olan #Siyast ve iç: timat vakaların İcbarile ve bir taraf'an da sırf menfaat endi- gesi ve bazanda mal ve can kor. kus'le verilen karar ve fetvala Tn yüzinden bir çok ahkâmı değişen ve değiştirilen Tevratla rın İncillerin bugünkü görü- nüşüre bakarak ve uyarak Sü- leyman Aleyhisselâma - sefahet isnat etmek ve bir taraftan da haklı gösterircesine efkâirrumumi yeye sunmak elbette muvafık de ğildir Cüşünmek ve insaf et- mek Jâzımdır ki Cenabı — Hak önce gönderdiği bir — kitabında bir kimseyi zem ve fenalığım bütün Aleme bildirdikten #onra © kimseyi bilâhare — gönderdiği Günlerden sonra tekrar yanan pamuklar Sirkecide İtalyan bandıralı bir yapurun ambarındaki pamuk bal yalarının tutuştuğunu — evvelce yazmıştık. 'Yanmıyan pamuklar, dün - bir motöre nakledilerek Kuruçeşme önlerine sevkedildiği sırada tek- rar, yanmağa başlamıştır. Hâdise yerine yetişen — Deniz ve Beyoğlu itfaiyeleri — yangını, motör kısmen pamuklar da ta- mamen yandıktan sonra bastı- rılabilmiştir. dikkate şayan olan, bütün o is- rafların, lüzumsuz masrafların son aylarda ancak köşkün ipo- tek edilmesine dayandığı noktü- sında idi. Köşk on sekiz ay ön- ce ipotek edilmişti. Demek ki Melâhat köşkün noter Tahir Şi- nasi bey vasıtasile ipotek edil- mesi için müzakereye girişildi- ğini anlatarak yalan söylemiş- ti, noterin beş bin lirayı onlara vermekten niçin çekindiği de gimdi anlaşılıyordu! ziyet bu kadar aydınlandık 'tan gonra sorgu hâkimi Ali Şe- refi bir kere daha isticvap et- mek istedi. Zeytinyağı tacirinin sıhhati epeyce düzelmişti. Bu- nunla beraber doktor bir iki gün daha istirahati faydalı görüyor- dü. Sorgu hâkimi bu günleri boş geçirmemek için başka sorgula- ra baş vurdu: Ali Şerefin güzel kızından Melâhat ne ya zık ki bir hayli değişmişti. Yüzü zayıflamış, gözleri çukura kaç- mıştı, Besbelli ki genç kızda ma neviyat büsbütün bozuktu. Bu- 'nunla beraber bütün bu bitgin- liğine rağmen babasının masum olduğu hakkındaki kanaatl- hiç zayıflamamıştı. Sorgu hâkimi sanığın mali du rumu hakkındaki raporları zih- ninde telâffuza çalışırken mü- başir gahit Melâhat hanimın gel Dini Bahisler Yazanı BAKIRKÖY MÜFTÜSÜ ALİ RiZA HAYIRLI kitabında methetsin ve hem de kendisinin vekili olmak üzere peygamberlik mesnedi mukad - desile en kutsal bir vazifenin başına geçirsin buna imkân var mıdır? Gerçi bu gibi muamele- ler cehli hasebile insanlar ara- sında cari olabilirse de basir ve flim olan Cenabı Hak tara- fından vuku bulmasına imkân verilebilir mi? Bir de sefihin lü- gat mânası: Hafif ve noksan akıllı demektir. Halbuki Süley- man Aleyhiselâm bütün beşer yet âleminde müsellem olan üs tün deha ve zekâsile tanınmış | tır, Hattâ Süleyman Aleyhise - lâm yalnız kendi muhitinde de- ğil bütün dünyaya — şamil ol - mak Üzere kurduğu ve başka hl kümetlere karşı da hâükim mev kilinde kalarak o muazzam hükü meti o zamana kadar ne bir be ger ne de bir Peygamber kura- bilmiştir. Böyle bir hükümeti kuran ve vefatına kadar başın- da bulunan bir peygamber — na- sıl noksan akıllılıkla İtham olu- nabilir? Bununla beraber Süley man Aleyhiselm” yalnız in: lara değil o vakjte kadar 4hiç bir kimsenin hâkimiyeti xltı- na alamadığı cin ve peri namile anılan mahlükları hattâ ruzgü- rı ve bir çok hayvanları hâki- miyeti altına alarak onları emir ve arzularını yerine getirmiye mecbur etmiştir. Bir de bu meseleyi Kur'anı Kerimin irşadına bakarak İnco- Tiyelim. —Süleyman Aleyhiselâ- min akıllara hayret veren — ve yukarıya hulâsaten — kaydedi- len mücizatını Cenabı Hak bil- hassa «Surci enbiya ve Surei Neml ve Surel Sebâa> da mu- fassalan bildirmiş bütün beşeri: yetin nazarı ibret ve hayretini çekmiştir. Sürel enbiyanın 78 inci âyetinin meâli şerifi <«Habibim Davut ve Silleymanı yâd et hani onlar blr kavmin — koyunları tarafın- dan tahrib olunan ekin hakkın da bir hüküm vermişlerdi. On ların hükümlerine biz şahidiz> Vak'anın sureti cereyanı göyle- : «Gece vakti çobansız olan koyunlar tarafından vukua ge- len zarardan dolayı tarla sahi- bi Davut Aleyhisselâma şikâyet etmiş ve vâki zararla koyunların bedeli kaymeten yekdiğerine mü şabih olduğundan Davut Alehi- selâm koyunların tarla sahibine verilmesini hükmetmişti. İşbu hükme vâkıf olan Süleyman A- leyhiselâm dedi ki: — Bir sene zarfında koyunların ünden ve yününden yavrula- rından istifade etmek üzere ko- yunları tarla sahibine — tarlayı da koyun sahibine vermeli o da tarlayı ekip evvelki hale -gelin- ce gahibine teslimi edip koyunlu ri almâlı işte bu şekil ve su- ret dahilinde mesele halledilir- se daha hayırlı olur dedi. Da - vut Aleyhiselâm bu hüküm ve ietihadı tasvip ve tasdik bu - yurdu. Ve yine Sürei “Enbiyanın 81 ve 82 Onci âyeti kerimelerinin meali gerifleri «Süleyman için gittetli rüzgârı teshir ettik rüz gür onun emrile mubarek kıldı- Bimız tarafa doğru eserdi. Ve diğini hape Gi kızin ağır, vakur hali kadar emsalsiz güzelliği de sorgu hâkimi üzerin de tesir yapmaktan hali kalma- dı, Hâkim iyi ve terbiyeli bir ev kızile karşılaştığına adeta em- niyet etmişti. Bundan dolayı dır ki Melâhatin şaşkın ve telâş h halini teskine çalışmak üzere derhal çok yumuşak bir sesle: — Kızım, dedi. Bir şüphe üze- rine babanızı mevkuf — tutuyo- ruz. İfadeniz 'bizi aydınlatacak ve belki yanıldığımızı anlıyaca- ğız. Bana izah eder misiniz? Ah beyefendi, ben çok fe- na bir haldeyim, Bilmezsiniz ne kadar perişan oldum. Babamın gu cinayet yüzünden nasıl teh- likeler geçirdiğini ve şüpheler uyandırdığını öğrendim. - Onun ratlerim olması ihtimali yoktur. O bana karşı babalığını en saf ve temiz bir Burette ifa etmiş- tir. Beni hiç bir şeyden mah- rum etmedi. Son del fik... — Buna çok memnun oldum ve öyle de tahmin ediyorum. Yalnız bana, annenizin ölümün den gonra babanızın nasıl yaşa dığını, yâni husust hayatını an- latır mısınız? — Husust hayatından mak- Bat ev hayatı mıdır? — Hayır, evinizin dışındaki husust hayatı. verdi. c& müş- Bir Peygamberi Zişana sefahet ve israfat isnat etmek caiz olur mu? bir de geytanlardan — öylelerini musahhar ettik ki onlar denize dalarlar inci ve mercan çıkarır lar ve başka İşler de görürler biz onların Süleymanın - emirle- rinden çıkmamalarını temin et- miştik. Ve Sürei Neml'in 16 ve 17 'ncl âyetlerinin meâli / gerifle- ri «biz Davuda ve Süleymana ilim vermiştik onlar da bizi bir çok müminlerden üstün tutan Tanrıya — hamdolsun — dediler. «Süleyman —Davuda — nübüvvet ve mülkde vâris olduğu için de- di ki: Ey nas bize kuşdili öğre tildi. Bize enbiya ve meleklere verilen her gey verildi. İşte bu apaşikâr bir inayettir.» Surci sebia'nın 12 nci âyetinin meali gerifi: «Süleymana da — rüzgârı müsahhar kıldık o sabahtan öğ leye kadar bir aylık öğleden sa baha kadar da bir lırdı. Ona erimiş gibi akıttık cinlerden bir kısmı Rabbisinin emrile onun önün de işlerdi şayet onlardan her hangi birisi Süleymana itaat etmiyerek bizim fermanımızdan dışarı çıkacak olursa ona alevli azabı tattırıyorduk.» — Görülüyor; ki Cenabı Hak bu ayetlerde ve sırası geldikçe başka surelerde- ki ayetlerle de Süleyman Aley hiselâmı tezkiye ve zümrei en- biyanın bütün evsafı - celilesini haiz —olduğu — hakkında — şe- hadet ettikten sonra — yukarıda hulâsaten kaddettiğim a kıl ve nakle hiç bir suretle uyma- yan zaman zaman tahrif ve teb dil olunan müftereyat membala- rıma mi yoksa doğru söyleyici- lerin en doğrusu olan Cenabı Hakka ve onun Kuran'ı Keri- mine mi inanılacaktır? Şüphe yok ki bütün mümin ve muvah hitlerin inandıkları ve iman ct tikleri doğru yol Allah ve Kur- an'ı Kerim yoludur. O Kuran'ı Kerim ki yerin ve göklerin ve i- çindeki mahlükatın terbiye — ve tasarrufu yeddi kudretinde o- lan Cenabı Hakkın kelâmı — ve müminlerin — istinatgâhıdır. O Kuran'ı Kerim öyle bir muc'- zei ilâhiyel Azimedir ki ” bütün emir ve nehiyleri her asır ve za- manın kabul ve kanaatine uy - gun ve her gün güya yeni nâzil olmuş gibi terütazedir o Kur'anı Kerim ki zaman zaman - Hiristi- yan âleminde de şüle,paş olarak Emerson Karlayıl ve Ciyon gibi hakperest ve münsif pek çok â- limleri büyük iman ve inanla Kur'anı Kerim ve nebiyyi muh- terem efendimiz hakkındaki gö- rüşlerini ve duyuşlarını saklamı- yarak Kur'anı Kerimin «lâyete- gayyer»-bir kanunu umumi ol- duğunu ve Allah tarafından ne- biyyi zişan efendimize gönderil- "diğini Kerkes hakkında -lâzım -o- lan-adilâne âlimane ahkâmı ihti- va etmiş olması itibarile de mis- Ti görülmemiş bir kitabı celil oldu ğunda cümlesi müttehittir. © Kur'anı Kerim ki insanlar a- Tasında —müsavatı: ve karşılıklı gefkat ve merhamet gibi kardeş lik esasatına riayet edilmesini ve bilhassa va'de vefa etmeyi, sev- diği veşsevmediği kimseler hak- kınde adalet: yapmayı - gördüğü bir. kötülüğün intikamını almak kudretinde' iken affetmeyi emir eder © Kur'anı Kerim ki elimiz- de ve önümüzde kıyamete kadar sönmiyecek olan bir meşalei ilâ- ye bir rehnümai saadettir ne mutlu o kimseye ki onün nuru al- tında yürüyor ve yoluna devam ediyor —NM aa aa Genç kız sorgu hâkiminin ne- yi kasdettiğini bakışlarından anlamış olacak ki: — Bir kadınla yaşadığını ben den gizlememişti! dedi. — Bu kadını tanıyor. musu- nuz? — Hayır efendim, Hattâ tanı- mak istemediğimi babama söy- ledim, O da israr etmedi. — Neden tanışmak istemedi- niz? Bir ahlâk ve bir antipati meselesi mi? — Evet, öyle. Çünkü baba - zamn bu kadını nikâh etmek yetinde olmadığını öğrenmiş - tim, Mazisi karanlık olan bir ka dınla evlenemiyeceğini biliyor- dum. Kadın evvelden artist i- zi yaşamıştır. Böyle bir kadını evi- mize sokmak doğru değildi. Bu hareketinizden dolayı babanızın canı sıkılmadı mi? Si nirlenmedi mi? — Hayır, hiç bir zaman!... Ben babamın bu meseleden do layı kızdığını hiç hatırlamıyo- Tum. Yalnız teklifi kabul edil- mediği için bir müddet durak- ladığını, hattâ belki surat çtti- ğini sanıyorum. Amma kısalbir müddet, (Devamı var) Belki başka erkeklerle de) L Yazan: Eski bir pehlivan badan getir — Büyük ortaya da çıkacak elit — Evet! — Abe viran merkep araba. ni yarı yarıya ödülle doldur - dun. Ne yapacaksın fazlasını? — Haberim var. Düğün sahi bi varlıklı bir ağadır. Mağlüp olanları da bog çevirmiyor. — Bu kadar pehlivan yendin. Yetmez mi gayrı? Belki büyük ortada seni yenen olur, — Ne yapalım. O vakit de ö- dülü yenen kazanı Poturlu pehlivan büyük orta güreşlerini de kolaylıkla kazan- dı.. Hepsi birbirinden çetin olan hasımlarını birbiri arkasından çabucak yendi. O kadar ki Meh met adındaki arkadaşı ödülleri taşımak için daha fazla yorulup terledi denilebijir. Bütün seyirciler gimdi - onu seyrediyorlardı. Bu muhacir pehlivan kimdi? Karşısına çı- kan hasımları göz açıp kapayın caya kadar bir zamanda ne ka- dar kolay yeniyordu? Bu adam kim olabilirdi? Şimdi herkes bu muhacir peh livan baş altına da çıkıp çıkmı- yacağını merak ediyordu. Cazgır baş altı pehlivanlarını meydana çığırınca poturlu peh- livan arkadaşına döndü: — Abe Mehmet adan getir bakalım eski me- gini! Öbürü hemen arabaya koşa- rak eski bir kısbet getirdi ve kendisine verdi. Muhacir pehli- van soyunup da kısbeti de giye- rek ortaya çıkmu vaziyet bir- gu viran a- dü vardı. Elbise ve potur için- den böyle bir pehlivan vücudü çıkacağına hiç kimse ihtimal ver mezdi. O zaman herkes bu mu- hacirin yaman bir pehlivan ol- duğunu anladı. Şimdi onları tek bir mesele meşgul ediyordu. Acaba bu mu- hacir baş altında da”ayni usta- lığı ve kuvveti gösterebilecek mi idi? Burada karşısına çıka- cak hasımları 'da ayni kolaylık- la yenerek bu güreşler için orta ya konan ödülleri de olduğu gi- bi topliyabilecek mi idi? O zamana kadar deste, küçük orta ve büyük orta güreşlerin- de en az on on beş pehlivanla tutuşmuş ve bunların hepsini de birer birer çabucak yenmiş- ti. Bu yendiği pehlivanlar ara- sında çok kuvvetli, birinci sınıf pehlivanlar vardı. Bu kadar gü reşten sonra, ne de olsa biraz yorulması, yavaşlaması icabe- derdi. Şimdi karşısına baş peh- livanlar ayarında terütaze yeni kuvvetler bulacaktı. Esasen kendisi de işin çetinli- ğini anlamış olacak ki poturla güreş tutmaktan vazgeçmiş ve kısbetini istetmişti. Baş altına üç çift çıkmıştı. Güreş başlar başlamaz arkada- Bi yine ödüllerin başında peyda oldu be baş altı ödülleri han- Karadenizde fırtına devam et- mektedir. Dün hiçbir vapur: Bo- ğazdan dışarı çıkamamıştır. Karadeniz Ereğlisi civarında kaybolan motörün 7 kişilik mü- rettebatından henüz - bir haber alınamamıştır. Liman idaresince hâdise mahalline gönderilen &- kip, dün geç vakte kadar araş- tırmalar yapmışsa da hiçbir ne- tice elde edemeden dönmüştür. Beşiktaş Kaymakamlıği- nin bir mektubu Dün Beşiktaş Kaymakamlı- gından gu mektubu. aldık Gazetenizin 31/3/940 — günlü nüshasında intişar eden (Beşik- taşlılar bir bıçkı makinesinin gü Tültüsünden şikâyetçi) — başlıklı yazı incelendi: “ Makinesi mühür altında bulu- an bu müessesenin 7/3/949 ta rihinde tesisatını, etrafı rahat- gız etmiyecek şekle geçirilmesi için vâki müracaatı Üzerine bu | noksanları ikmâl ve — yeniden | İaçma komisyonunda tetkiki için | İ16 gün süre ile mühlet verildiği | ve hâlen tesisatını etrafı için | zararsız hâle getirmediğinden aç | ma komisyonunun 3/949 gün ve 63 sayılı raporu Üzerine | makinesi mühür altına alınmış- | tır. Ve hâlen kapalıdır. | Keyfiyetin 1881 sayılı Matbu- | at kanununun 48 incl maddesi ge | 'eğince tavzihini rica eder, B gılarımı sunarım.> Besiktaş Ka. ve B. Ş. Müdürü | Turgut Beygo RAMAZAN,errar NİSAN 1049 Tefrika No. 40 — Abe Mehmet, şu viran ara eski meşini! Hattâ bukadarla da kalmadı. Bunları çözmek işinde kendisl- ne yardım etmiye de başladı. Ö- dül için konan kumaşlarla bir tayı henliz yeni çözmüşlerdi ki Tmuhacir pehlivan ilk rakibini mükemmel bir çapraza almış ve çengelliyerek kendisini mrt üstü yere vurmuştu. Mehmet bu kumaş topünu da artık dolmak Üzere olan viran arabaya yerleştirmiş ve cins ta yı merkeplerin önüne bağlamış tekrar ödüllerin başına gelmiş- ti ki muhacir pehlivan ikinci hasmile tutuşmuştu. Mehmet başını - bile bakmadan tekrar sordu: — Abe ikinci - ödül be? — Şu kumaşlarla şu inek! — Yoruldum be hammallık- tan... Kuzum ne olur ağa.. gu ineği bari sen çözüp merkep lerin önüne bağla! Öbürü boynunu büktü — Olur ağa! Bir kısım halk, bu akıllara hayret veren güreşleri arka ar- kaya çıkaran pehlivanı seyreder ım halk da garip bir gekil alan viran merkep araba- sını seyrediyordu. Küçük araba tıklım tıklım çeşitli kumaşlarla dolduğu gibi arabanın önü de çeşitli hayvanların bağlanmasi- le bir panayır yerine dönmüştü. -Mehmetle ödülleri — bekliyen adamcağız yeni bir top kumaş- la ineği henüz çözmemişlerdi ki halkın ortalığı inleten alkışla- rından muhacir pehlivanın ikin ci hasmını da yenmiş o'duğunu anlamışlardı. Nehmet: —Biraz çabuk olalım, yetişe- Miyeceğiz! diye söylendi. İneği çekip örterek viran mer kep arabasına doğru götürürler ken muhacir pehlivan baş altı- #na çıkan son hasmı İle tutuş - muştu bile... Bu güreş de ancak beş daki- ka sürdü. Muhacir pehlivan kar şısında serseme dönen baş altı pehlivanı birdenbire kendisinin yerde sırt Üstü yatmış — buldu, Muhacir pehlivan nasıl dalmiş- tı? Nasıl iki paçasını birden kı pıp kendisini kalıbı kalıbına ye- re yapıştırmıştı? Bunu bir tür- lü anlıyamamıştı bile... Mehmetle öbürü harıl harıl ödülü çözmekle meşgul bulunu yorlardı. Nihayet sıra baş güreşlere gelmişti. Ve meydana iki tane baş pehlivan çıkmıştı. Bunlar, kuvvetleri ve ustalıkları ile bü. tün “Rumelinde şöhret yapmış iki babayiğit idiler. Cazgır son defa olarak mubhar cire sordu: — Başı da tutacak mısın? — Tutacağım be ağa! — Sen ne de olsa yorukdun. Başa .üç:kişisiniz. Onları tutuş- turalım. Kim kazanırsa” onunla da sen tutarsın. — Olmaz be ağa! — Neden? — Uzak yoldan gelmişim. U- çevirip hangisl gisidir sak yola gideceğim. Vaktim Öbürü artık itiraz edecek ta- — dardır. katı bulamıyordu: Cazgır hâlâ bir şey anlamı — Şunlar ağa! yordu: (Devamı var) Karadenizde [OKuyu(u'; rlına aev fırtına aevam SYT TA ediyor | Kartal Maltepe itiaiyesi hakkında Kartal/Maltepede — geçenlerde 19-15 odalı ve içinde sir hayli dilenin barındığı muazzam nak bir saat içinde yandı, kül oldu idi. Yine evvelki gün de, Maltepo iskelesindeki 14 odalı koca yalı köşkü yarım — saatte ayni elim âkıbete uğradı. Her iki vak'ada da (Kartal itfaiyesi) geç de olsa gelebildi. Fakat (itfaiye ekibi) sfat ve salâhiyetile yola çıkan bu teşek kül böyle bir yangım söndüre- bilmek şöğle dursun (wasıtala- rının yolda kalıp yedeklenmesi, hortumlarının ve makinelerini istiane ile çalıştırılabilmesi ve- saire...) gibi sebeplerke — halka (Gölge etme başka ihsan iste- İmem.) dedirtti. Bu civar, ecdattan ka'mış say fiye binalarının kesreti, mühim ce t'r kaç fabrikanın mevcudi- yeti, hele son zamanlarda me- hami unur hazeratınım, — (Or- hatepe - Dragosa) tepesinde bir İhayli vila edinmeleri gibi - se- |beplerden enikonu — ekemmiyet ğir kaza, gereken — itfaiyeyi kendi bünyesinden teşkil — ede- İmezse onu destekliye daha büyük >»akam yok mudur? Bu yungınları — seyrederken, İlstanbulda mayaz yoksa Mozan- Dikte miyiz diye düşündük dur duk. Kartal - Maltepe: — Bağdat cuddesi 67/1 de — mukim emekli süvarilerden. Behçet Bağatır