ISUKLTAN | KABUSLARI N HAMIEDEN O esrarengiz çifti hemen bir aya yakın zamandır. görememişti Tefrika e— Kati içtihat ve kanaatimiz Bevkile!... Kimseden ilham almı ya ihtiyacımız yoktur. Paşa hazretleri, — Turhan namı müstearile gurada burada dolaşan ve safdil eşhasın zihinlerine hülül ederek bazı ifeadatta bulunan bimi ta« mımadığınım söylemiştiniz. Ev- velki ifadenizde israr ediyor mu sunuz? — Böyle bir gahısla ne üşına- hk, no muarefe ve ne de Ünsiye timiz vardır! — Ya, temasınıza dair yemin Ni gahitler bulunursa? — Gelsinler, söylesinler “Al atlastan paravananın ha- fifce tıkırdadığını duyar gibi ol muşlardı. Sustular. İngiliz Sait paşa yavaşça kalkarak perde ardında kaybolmuştu. Sultan Hamit koridora çıkarak — asabi asabi çıkıştı: — Bu çocuk herşeyi saklıyor ve çok gey bildiği anlaşılıyor, paşa, — Merhameti şahaneleri taz- yik ve işkenceye müsait değil! — Yok, yok, Öyle şey iste- mem, Rızasile ve tatlılıkla söy- letmiye çalışınız. Ardında duran süt kardeşine dönerek: «Öyle değil mi bira- der?> dedi, öteki yüzünü buruş- turdu: — Merhametten maraz hasıl olurmuş derler efendim, — Bu hain fodla düşmanını Beşiktaş karakolundaki Hacı Hasan ağa(1)' kulunuza havale buyurunuz! Tırnaklarını gösterip sökme işareti yaparak: «Söyletmesini pek güzel bilir!> diye gülümsedi. İngiliz Sait paşa nefret taşan bakışlarla bakmıştı: «Bu biçare adami şu hale sokanlar işte bu menfaat düşkünü, riyakâr a- damlar!> diye düşündü. Sultan Hamit kendisi için evvelden ha- zırlahan yumuşak koltuğa çök- tü: — Ona, Ali Suavi “efendiyi tanıyıp tanımadığını Borunuz. — Suaviden ders görmüş mü ve önüm varzlarında — bulunmuş mu? O -haris adamı Galatasaray müdürlüğünden azlettikten son ra Namık Kemal ve Ziya bey- der misillü bir tarafa uzaklaştır. mak varmış! . — Sami paşa damadı Necip 've Şeyh Kâmil efendi ile birlik- te tevkif edilmelerini sarasker Rauf paşa kulunuz bir kaç ay evvel Zaptiye Nezaretine yaz - mışlardı. Sadrâzam Sadık paşa mevsimsiz bulmuşlar ve mâni olmuşlardı efendimiz, Gözleri büyüyen padişah: #Nasıl? Haberimiz yok?> diye bağırdı — Bir kaç ay evvel! Yâni Mebusan Meclisi dağıldığı za- man? — Düşman ordusu Ayastafa- nosa ilerliyordu. Süleyman pa- Ba da Geliboluda tevkif edilmiş ti. Her halde yeni bir dedikodu Mevzuu çıkarılmamak için ola- cak! Sadık paşa bendelerimin sabetli hareket ettiklerine ka- nüiz efendimiz. — Yine doğru söylüyorsunuz Paşa, Teşekkür ederim, Artık bu kabil müfsitlerin ayıklanma zamanı geldiği de tahakkuk edi- yor! «İşte görüyorsunuz> diye- rTek ayrıldı. Artık paravana ar- Gından dinlemiye ihtiyaç duy- Yazan: BEHÇET SEFA — Evet, bu hafta... Salı gü- Dü hesabın) temizleyiverdi. Genç zabıta memuru yerin « den sıçramamak - İçin kendini Büç zapdetti. Salı günü... Y tinayetin işlendiğinden ve note- Tin kasasından 5000 liranın aşı Tılmasından bir gün — sonra.., Ertesi güni Kadının yüzüne daha fazla güldü. Sigara ikram etti. Evinin Zerafetinden, eşyasının — zevkle seçilmiş olmasından bahsederek yMümkün olabilen malümatı el- de etmiye çalıştı: — Galiba eskiden artist imiş, Diye başlıyan kadın devam Atti: — BSahnede ona yaşlıca bir zengin fşık olmuş. Kadını çekip Kkapamış. Bu köşkü satın alıp o- na vermiş. Fakat kadın dediğim Bim gibi hesap kitap bilmiyen bir hoppa... Galiba âşıkına top attırmış olacak ki işte eşyalar birer ikişer satılıyor ve galiba da ayrılacaklar... — Kimler? Kadın fşıkından m? — Evet; Sevim öyle söylü- #or. Daha doğrusu lâkırdıların- AAA UNŞN No. 25 madığı anlaşılıyordu. Sait paşa komisyon — odasına — dönünce, genç hafıza: «Suavi efendi ile Mmuarefesi bulunup bulunmadığı ni sordu: — Efendiyi tanır mısınız? — Bütün talebel ulüm tanır ve takdir eyler! — Bütün talebel ulüm? — Kâffesi! Valzlerinde bulu- nur, Basiret gazetesindeki #in makalelerini okuruz. — Oradan mı ılhıım aldınız- &? — Bvet. makalâttan! «Ne yaman softa!» gibilerde bir daha bakıştılar. Yumuşak sözlerden sonra, tehdit yoluna saptılar. Nafile ağzından yine bir şey koparamamışlardı. Öbürünü, Osman adlısını dâvet ederek — sıkıştirdiktan — sonra esnemiye başladılar. ate- O vatanperverane Günlerden mayısın dördüncü perşembe sabahı idi. Birer birer ayaklandılar. İngiliz Sait paşa mezun olduğunu söyliyerek ara basına atlamıştı. Konak yavrusu, mütevazı bir €vde oturuyordu. Kapıyı açan uşağı, misafir odasında bekliyen ler bulunduğunu söyleyince, ça- buk çabuk sordu: — Yabancı mı? — Hayır. İzzetlü Suavi efendi 've «madaması!» — Çoktan beri bekliyorlar mı? — Çeyrek saatten ziyade, — Çok şeyi Memnun- görünmiyen — kukla yüzlü müşir, istemiyerek selâm hk odasına uğramak lüzumunu hissetmişti. Su gibi İngilizce bil diği ve biraz da karısı madam Mari Nelliden hoşlandığı için himaye ettiği, ateşli ruhlu adam yüzünden padişahla aralarının açılma tehlikesi geçirdiğini ha- tırlıyarak canı sıkıldı. Evvelden hiç olmazsa iki günde bir görüp görüştüğü esrarengiz çifti, he- men bir aya yakın zamandan- beri görememişti: «Siz?> diye ilerliyerek altın gözlü kadının mis kokulu tombul elini öptük- 'ten sonra, gür sakallı ihtilâlci- ye dönüp soğuk soğuk selâmla- — Basiretli davranmanızı ri- ca etmiştik. Vallah — padişaha karşı müşkül —mevkide kalıyo- hd — Ziyaretimizin sebebi de o0. Haset erbabı çekemiyor ve hâ- lâ bizimle uğraşmaktan hali ka lamıyorlar! — Ya, son günlerde yazdığı- mız makaleler? — Moskof aleyhinde ve İngi- liz lehinde olanlar maksut ise, diyeceğimiz yok! Kahve peykesinde dedikodu yapıyor gibi çekinmeden söyli- yen parmak boylu adam, yer gösterilmeden oturmuştu. Bir sandalye çekerek olgun kadının karşısına oturan Sait paşa mes tolmuş gibi idi. Şuh Nellinin dol gun göğsünden yayılan ağır la- vanta kokularını burnile emer gibi gaşyolarak gözlerini - süz- dü: — Nasılsınız aziz madam? — Oh, sizi bir daha görmek- le bahtiyarız! — Pek lütufkârsınız. (Devamı var) (1) Sonra Beşiktaş muhafızı Ha- #an paşa, Tefrika No. 23 dan öyle anlaşılıyor. Nihat terzi - kadına çok çok teşekkür etti ve piyano hakkın da kat'i malümat ve fiyat al - mak için, onun tavsiyesile, Se- vime gitmek üzere kalktı. İki taraf da birbirinden hoşlanmış- tı. Terzi kadın, Nihadı kapıya »kadar teşyi etti. Bastonunu ona uzattı ve elile bahçenin yan ta- rafını göstererek: — Köşkün cephesindeki mer- divenleri çıkınız. Kapıyı çalınız. Hizmetçiye benim — tarafımdan geldiğinizi söyleyiniz, Dedi. Nihat Sevimin evine bir. merak ve uzak bir Ümidle gidi- yordu. Yoksa pekalâ biliyordu ki orada cinayetin anahtarını bulmak kolay olmiyacaktır, Yal nız Sevimli köşkün eşyasını, teş kilâtını, hele sevimli sa incelemesi de lâzımdı. Köşkün cephesi önünde, bah- genin tam ortasında etrafı sak- #ılarla çevrili bir. havuz vardı. Havuzun bir - tarafında demir masa ve bahçe iskemleleri yazın burada tatlı âlemler, mektaplı gecelerde havuz başı Safaları geçtiğini belirtiyordu. Bütün gu Anadoluhisarı, bu — makale- ye değil, ancak muazzam bir cilt tarihe sığdırılabilir. O, Bi- zansın mukadderatımı tâyin den bir âbidedir ki, gelecek ne- sillere daima, Fatih gibi büyük bir hükümdar ve kumaridanın destanlarını söyliyecektir. 500 yılın bütün tahrip edici kuvvet lerine göğüs geren bu metin kale, ne yazık ki, İstanbullu- dan beklediği muameleyi göre- memiştir. 385 yıl önce bu- rasının deniz müzesi haline ge- tirilmesi için teşebbüs yapıl - mış, Meclisi Vükelâ kararı Mu hafazai Âbidat encümenince tetkik edilmiş, sadarete tak « dim edilmek üzere Maarif Ne- zaretine sevkedilmişti. 'Temenni ederim ki, İstanbul fethinin 500 üncü yıldönümün- de bu eşsiz âbide, lâyık olduğu ihtimamı görmüş olarak Boğaz sularında akis'erini seyretsin. * Anadoluhisarının bulunduğu yerde Bizans devrinde Set ka- « lesi varmış ve bu, imparatorla- rın hapishanesi imiş. İmparatoı r YENIİ SABAH Rumeli Hisarının karşı sahilden görünüşü - Mis Pardo'nun albümün lar, yöketmek, unutturmak 1s- tedikleri — mü- him şahsiyetleri burada hapsettirirlermiş... Anadoluhisarı 1452 yılında yapılmıştır. Bir rivayete göre bin, diğer bir rivayete göre iki bin kişi çalışmış, Edirne, İzmit Karadeniz — Erejlisinden ge- tirilen bir çok malzeme kulla- nılmış, yine bir rivayete göre kırk günde, diğer bir rivayete göre dört ayda bitirilmiştir. Eski müze müdürü Halil Et- hem bey, İstanbulun en eski kitabesinin burada bulunduğu- nu yazar, Rumelihisarı, Boğaziçinin en dar yeridir. İki sahil arasında- ki mesafe 520 metredir. Sisam getirilen — bir İ taht Üzerinde I iyazi Ahmed BANOĞLU | oturarak Bo- ğazı geçen a8- kerlerini seyretmiş. Dönlüşte 10 bin kişiye düşen İran asker- leri, yine buradaki köprüden geçmişlerdi. 1097 yılında da Haçlılar or dusu Boğazı bu en dar yerin- den geçmişti. Rumelihisarının İstanbul fet hinde oynadığı rol, bu kale- nin yapılışında Bizans impara- toru ile Fatih arasında geçen hâdiseler, tarihin uzun hikâye leridir. Rumelihisarından bahseder- ken Ahmet Vefik paşayı an- mamıya imkân yoktur. Sultan h Mandrokles adında bir mi- — Aziz devrinin başlangıcında mar, Milâddan 500 yıl önce, — burada bir saray kürulması burada köprü kurmuştu. Bu — düşünülmüş. Kaleler yıkılacak köprü, 700,000 kişilik bir ordu ile Sitlere karşı harbe giden Dâra orduları için - yapılmıştı. Dâra, Bizans zamanında Her- meon mâbedinin bulunduğu te- pede kayalar oyularak vücude ve saray yapılacakmış. O za- man Rümelihisarı tepesinde o- turan Ahmet Vefik paşa bas- tonunu kaparak saray yerini hazırlamak için gelenlerin üze rine atılmış ve: el vö',% den - Rumelı Hisarı - Balta Limanı — Burası ne padişahın ma- hdır, ne de Osmanlılığın. Bura sı insaniyetin malıdır, Burası bir tarih yadigârıdır. ve ben buranın bekçisiyim... diyerek mâüni olmuştu. Rumelihisarının Nafi Baba Bektaşi tekkesini de kaydet - mek isteriz. “Buradaki Rober Kollej, Rober adlı bir Amerika- h tarafından 1862 yılında ku- rulmuştu. * Bir kaç satır ile Baltalimanı nı da kaydedelim. Baltalimanı, İstanbulda ilk Türk limanıdır. 420 parçadan ibaret olan Balta oğlu Süleyman paşanm Türk donanması, İstanbulu zaptında Marmara denizinden — buraya gelmiş ve burada limanlanmış- ti 1834 senesinde meşhur Bal talimanı ticaret anlaşması bu- rada imzalanmış, 1841 de beş devlet ile yapılan anlaşma ve Tuna emaretine mahsus “mu- ahadenameler de burada im- zalanmıştı. Yarın: Bebek. | Dö gazetelerin sahip ve yazı - işleri müdürlerile — muharrirlerinden dördü hakkında tevkif kararı ver miştir. «Marko paşa» ve «Hür Marko paşa» gazetelerinde çıkan «al sö Zünü geriye» başlıklı yazıda Mi) İlet Meclisinin manevi şahsiyetini tahkir ettikleri iddiasile Marko paşa gazetesi sahibi ve yazı işle- ri müdürü Rıfat Ilgaz ile Hür Marko paşa gazetesi sahibi — ve yazı işleri müdürü Orhan Erkip Türk ceza kanununun 159 uncu maddesine göre yargılanmaları i- gin 2 inci ağır ceza mahkemesine verilmişler ve tevkif edilmişler. dir. de bulunmak ve Meclisinin meşruiyeti D bahçe Ve köşk Ali Şerefin nasıl bir zevk ve eğlence içinde bir hayata düşkün olduğunun, na- Bil tatlı âlemlere daldığının ve bunlardan - ayrılmanın kendisi için ne derece ncı olacağının de- Hili ddi Ali Şeref acaba bu tat- h hayal âleminden mahrum kal mamak için her geyi, her kötü- lüğü göze almış mı idi? Bun: hemen hükmetmekte acele et- medi. Şurası muhakkaktı Ki büu köşk binlerce liraya mal olmuş ve burada ayda yüzlerce lira harcanmıştı. Bahçesi bir, belki iki bahçivanm eseri idi. Ark: taraftaki bahçenin kenarındaki kulübe belki uşak veya ahçı o- dası idi Pencereden kendisini — gören varsa meraklı bir konak 'ya köşk Bahibi zengin zann: decekti. Ali Şeref beyin içeride olması pek mümkün değildi. Fa- kat ya zeytinyağı taciri iyileşir Bibi oldu da ilk iş olarak metre Bini ziyarete geldi ise?... Uzak 'tan kendisini tanımasını pek ko lay görmemekle beraber ihtiya- ta riayet ederek etrafına fazla î Keza Cumhurbaşkanı aleyhin- | de ve gıyabında lisanen tecavüz-| Matbuat Kanunun 27 ve Türk ce Büyük Millet |za kanun hakkında ' delâletile ve 159 uncu maddelerine yargılanacaklardır. Bunan başka evvelce toplanmış olan Gelincik mecmuasının 1, 2, 3, ve 4 üncü sayılarından dolayı bu derginin sahibi ve yazı işleri| müdürü Orhan Erkip ile Ressam göre müdafaası kuvvetlerinden bulu- nan polis ve jandarma kuvvetle- rini alenen tahkir ve tezyiften de Atom gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürü Talât Sümer ile bu gazete muharrirlerinden İhsan Yurdoğlu aleyhlerine 2 inci ağır cezada bir dava açılmıştır. Yine' Atom gazetesinde «Top yekün iflâs eden iktidar> v «Zümre saltanatının yıkılması lâ- zamdır> başlıklı yazılardan dolayı Talât Sümer ve «C. H, P. nin o- yunları ve D. P.» adlı bir brogür- den dolayı da İhsan Yurdoğlu a- leyhine 1 inci ağır ceza mahkeme ine bir dava açılmıştır. Sanıklar tevkif Bir Panamerikanr uç: kaza geçirdi Dün sabah . Yeşilköy hava mey danindün ani ve Karajiyomüiter| Tecoji, Hareket alka' ; biz. . Pan MAT Ka kasbaoan sakküale (e B Dd dra Te karaba âüp etmiştr, Bu vaziyet karşısında pilot ge- ri dönmeğe mecbur olmuş — ve bir taraftan hafiflemek ve bir taraf tan da meydana inerken vukubul ması muhtemel olan herhangi bir kazanın önüne geçmek için uçak- taki 10 bin litre benzini Marma: motörü | edilmişlerdir. n 69 uncu maddeleri ürk ceza kanunun 158 resmine bakarak tâyin etmenin hatâlı olacağını düşündü, Yerde, bütün odayı kaplıyan, bakınmadan merdivenleri çıktı. Alacalı, renkli camlarla çevrili küçük bir verandaya girdi. Bu- rada hasır iskemleler ve bir ha #ır masa vardı. Köşkün asil ka sını çaldı. Bir hizmetçi kız kapıya geldi: — Şefkat hanım gönderdi. Pi yano için... Dedi. Kız, hanımefendiye ha- ber vereceğini söyliyerek Niha- dı solda mükellef bir salona al- dı. Nihat yalnız kalmıştı. Ham- mefendinin hazırlanıp- gelmesi- 'ne kadar beş on dakika geçece- ğini tahmin ederök etrafını göz den geçiriyordu. Burası penbe perdelerle h geniş pencereli, kap- aydınlık bil salondu. Pencerelerin ikisi bah- çenin bir tarafına, ikisi ön cep- heye, havuza ve tren yoluna bakıyordu. Ortada sedef bir ma sa, kenarda büyük aynalı, gen: sedef bir konsol, bir köşede çi- ni yepyeni bir soba, ağır, klâsik bir kanape takımı Hepsi sanki bir hafta önce a- hınmış gibi tertemizdi. Sevimin bir sokak kızı olmadığı anlaşılı yordu, Fakat Nihadın gözü Tonun bir köşesindeki bir resime takıldı. Dikkatle baktı. " Güzel bir kadın, hattâ bir genç kız res mi... Eğer bu resim Sevimin resmi ise Ali Şerefin fedakârlı- ğa hakkı vardı, Fakat bir kızın gerçekten çok #üizel olduğunu canlı renklerile kalın bir Acem halısı dikkatine çarptı. Yalmız bu halı orta halli bir aileyi ay- larca geçindirebilirdi. Ali Şeref köşkü aldıktan son- ra işi geniş tutmuş, fakat sonra masraf ağır gelince kenardan köşeden kesmiye hattâ evin alt kısmını kiraya vermiye mecbur imuştu. Şimdi piyanoyu satı- rordu. Belki daha öhce bir kı- sım eşya satilmıştı. Hattâ belki bu satıştan bazılarından Ali Şe- refin haberi bile yoktu. Ancak müsrif kadın sonunu düşünme- den bir kere “alıştığı bu geniş masrafı karşılamak Üzere ken- disine fazla gibi görünen eşya: yı dilediği gibi elden çıkarıyor du. Hulâsa — kısa - bir zamanda gu neticeye vardı; Bu köşkün |- Çi de dışinin cazip ve - zengin manzarasına uygundu ve içinde zevk sahibi, büyük bir lüks di künü, fakat bu lüksü tamamile tatmin edemiyen bir kadının « turduğu belli idi Bunları zihninden geçitrken ev sahibi Sevim içeri girdi. Du- vardaki Yesmin ta kendisi idi. Belki canlısı cansızından daha güzeldi. Bu zarif kıyafeti tatlı bir gülümseme süslüyordu. Ni- kat itiyadından fazla - eğilerek rt gazeteci tevkif edildi Basın Savcıcığı dört gazete a- suizannı mucip olacak mahiyette' leyhine birer dava açmış ve bn[nısrıxx( ve devletin emniyet ve ve dergiyi basan Osman Zeki İlk tafa Uğurlu v matbaa sahibi Basan mıştır. Bu davalara yakında başlana- caktır. Devletler hukuku hakkında konferans Evvelki gün uçakla şehrimize gelmiş bulunan Chicago Üniver- sitesi Devletler Hukuku Ordinas- yüs Profesörü Wright, ilk kon- İferansını dün saat 12 de Hukuk Fakültesinde «Devletler hukuku ve Milletler camiası» mevzuunda vermiştir. ——— — ra Üzerinde boşaltmıştır. Uçak kalkışından 1-1.5 saat son ra tekrar Yeşilköy hava meydanı iştir. ——— —” Sevim hanımı selâmladı. Genç kadın, Nihada oturmasını rica ederek onun karşısndaki - bir koltuğa gömüldü. gerçekten çekici bir. güzelliğe sahipti. Uzun boylu, ince, kıv- rak bir vücudü, sarı saçları, ko- yu mavi gözleri, çekik, uzun ve Amerika modeli bacakları var- dı. Biraz aceleciye benziyordu. halinde de kadinlığın Şukluğunu muhafaza ediyordu. “Sahnede yüzlerce kişi nin bakışlarına alışkın olan Se- vimde bir kişinin karşısında ken disini tamamile serbest addeden bir pişkinlik seziliyordu. Pek ra hat ve aldırış etmez tavırlarile kendinden çök emin adamlara mahsus bir huzur içinde idi. Ni hat derhal şu karara - vardı Böyle bir mahlükun ağzın ken çok sıkı durmak, ihtiyatlı ve tetik olmak lâzımdır. Kendi polis gibi göstermemek mecburiyetinde idi. Asıl hüviye zengin bir burju- va, bir piyano alıcısı olacaktı. Derhal söze başladı. Fakat iti- yadı hilâfına, mahcup, tereddüt lü bir sesle başladı Eski - artist Amma bu aceleci ni bir tini gizleyeri mefendi, önce size ken dimi tanıtayım, İstanbulluyum. Emlâkimle geçiniyorum, Gazete de satılık bir piyanonuz olduğu nu okudum. Terzi ma baş vurdum. Şefkat hanı- (Dovamız Ba. ond aleyhlerine asliye 2 inci ceza mahkemesine bir dava açıl- A (I Yazan: Eski bir pehlivan Kavasoğlu yerde başına ge- lecekleri biliyormuş gibi çırpı- nip dürüyordü. — Kaçıp kürtül- mak için her çareye başvuruyor du. Fakat bir türlü kurtulamı- yordu. Bu mücadele de beg da- kika kadar sürdü, Nihayet Ka- vasoğlu kurtulup Aayağa kalk- mağa muvaffak oldu. Güreş tekrar ayakta başladı. Sultan Aziz iki pehlivanın şide detli boğuşmalarını artık zevk- le seyrediyordu. O küçümsedi- ği yabancı pehlivanı artık tak- dir ediyordu. Fakat yine Kava- soğlundan emindi. Yanındakile- re; — Kavasoğlu yenecek amma, biraz terliyecek! Dedi. Hasmı hiç de o kadar boş adam değil. Kavasoğlu tekrar el ense ve tırpanlara başlamıştı. Güreş de bir saati geçmişti. Kazıkçı bir i- ki defa daha dalmıya teşebbüs etti, fakat olmadı. Bunun üze- rine sıkı bir çapraz topladı. Ka vasoğlunu on on beş adım sür- dükten sonra tekrar bastırmıya muvaffak oldu ve bastırır bas tırmaz da meşhur kazığını vur- du, Koca Kavasoğlu sanki çelik bir kolla yere çakılmış gibi bu- lunduğu yerde kalmıştı. Bütün kuvvetile çabalıyor, fakat ye- rinden kıpırdıyamıyordu. Sul - tan Aziz bütün dikkatile güreşi seyrediyordu. Hayatında böyle bir kazık görmediğini düşünü- yordu: — Ne dersin Halil? diye ya- verine sordu. Sen hayatında böyle bir kazık gördün mü? — Kavasoğlu kulunuz sökemi yor. — Şaşılacak şey! Hakikat bu adama kazıkçı tâ — Öyle efendimiz — Kavasoğlunun güreşe ne- den girmediğini şimdi anlıyo - rum. Bu kazıkların tadını tıktan sonra insan kolay kolay yere yatmayı, bastırılmayı göze alamaz. — Bu adamı galiba Kavasoğ lu kolay kolay meydandan çıka Tamıyacak, — Öyle görünüyor - efendi- bir - boğuşma oluyordu. Kavasoğlu kazığı sök mek için canını dişine takmış öyle uğraşıyordu. Nihayet ya- rım saat süren bir boğuşmadan sonra balıklama ile kazığı sök- miye ve ayağa kalkmıya m—.»r fak oldu. Güreş yine ayakta başlamış- | . Sultan Aziz pehlivanının bu | haşarısındmn pek memnun kal-| mıştı. Durmadan söyleniyordu — Aferin Kavasoğluna! — Kazığı ne yaptı, yaptı, sök tü... — Söktü amma pek - bitkin düştü. — Kavasoğlu kulunuz — öyle çabuk çabuk yorulmaz. — Haydi görelim! u bir ara güzel bir e tırpanla ” kazıkçının Belediye istimlâk müdürü defnedildi —| atını teessürle - bildirdiğimiz, Belediye İstimlâk İşleri Müdürü Kâmll Pekiner'in cenazesi dün Be- yazıt camline — getirilerek öğle na mazını müteakip namazı kılındik tan sonra törenle kaldırılmış ve| Edirnekapı — Şehitliğine defnedi. BiaR ; | RAMAZAN Grip — hastalığında zün nüfusu arttığı ve cczacı [ı. -| katın & 16 MART - 19 Tefrika No. 25 Kazıkçı muvazenesini bulma- mağa çalışırken ayağı kaydı.. müvazenesini bozdu. Kazıkçı mü 'azenesini bulmiya — çahşırken ayağı kaydı. Kavaı goğlu do fıre satı kaçırmadı. Hemen yetişip bastırdı. Sonra yan tarafından bütün kuvvetile yüklenip Kara Bekiri yan Üstü dügürdü ve det hal kurt kapanını varda, Kavasoğlu ilk defa rahat bi nefes alır gibi oldu. İşte çok 'şü kür kazıkçıyı bastırmıya muvaf fak olmuş, Üstelik bir de mü- kemmel kurt kapanı vurmuştu. Kazıkçının bundan kurtulması- 'na imkân yoktu. Değil onu, hat tâ Arnavut oğlunu bile böyle bir oyna alsa, her halde kurtul- mast imkânsız bir hal alırdı. Sultan Aziz de ayni kanaât- te idi — Aferin Kavasoğluna! Kurt kapanını iyi aldı. Kazıkçı bun- dan kurtulamaz. Çok tehlikeler geçirdi amma sonunda muvaf- fak oldu. Kavasoğlu bütün kuvveti ve ağırlığı ile kazıkçının Üstüne a- banıyor, onu yenik düşürmiye çalışıyordu. Bu kadar tazy'ke elbette dayanamıyacak ve npti- cede pes edecekti. Bundan emin di. Ancak emniyet:- beklediği bu dakika bir türlü gelmiyor. du. Kazıkçı yerde hareketsiz du- Tuyordu. Bu tavrile Kavasoğlu- na adeta: «Haydi ne yapacak- san yap! Elinden ne geliyorsa ardına koma! Görelim marifeti ni!» demek istiyordu. Kavasoğlu kazıkçıyı bu gekil« de belki yarım saat, belki lırk beş dakika durmadan — bo: Boğmaktan, sıkmaktan kollarına ağrı gelmişti. T rağmen kazıkçının pes etmen üyük hayretini mucip u. Bu ne küvvet, bu ne mu metti? Birden kazıkçının harekele geçtiği, toparlandığı görüldü. Kavasoğlu onu kaçıı çin yeniden son kuvvetini cıyarak sıkmıya başladı. Fakat kazıkçı sanki basit bir iş yapı» yormuş gibi Kavasoğlunun kurt kapanını sökerek hemen ayrğa kalkıverdi. Yüzünde yorulduğu- na, ezildiğine delâlet edesek en ufak bir hat yoktu. Bu vaziyeti başta Sultân A- ziz olduğu halde herkes gördü ve büyük hayrete düştü. Hün- kâr: — Sanki uykudan “Kalkmı Bu ne râhatlık! Şu kazıkçı ha- kikat yamanmış! demekten ken dini alamadı. [OKU!!IIClI'* Tuzla'da cezahane yok Tuzla, 400 hanelik bir. köydür. Nüfusu ise 2500, civar ile ber ber 3000'1 mütecavizdir. Bunun « d beraber bir eczahanemiz yok. Yur, Bundan 28 sene evvel köyü Müzün nüfusu 1496 İdi, bir ectar ne vardı. O #czası bir hasta olure Ba eve gider hasteya bakar, ilâe cinı yalağında verirdi, Şimdi - ise Köyümüzde grip hıstalığı vardır. odadan - çı e giCurin,, ilâç alıns'a. Bundan 25 sene evvel nüfunu az iker Köyündllüe — bir eczano bulunuyordu. Şimdi ise- köyümü- hâlâ bir maz Ki diği halde neden köyümüzde bir eczane bulunmuyor. ? Sağlık Bakanlığının nazarı dik- enizi rica ederim, Ahmed İ.E.T. T. işçileri V. E.T. T. işçileri Yardım Cemiyetinden Tasdikli cemiyet nizamnamesinin 15 ci maddesi gereğince — Yope danması iİcabeden umumi hey'et 26 mart 1949 tarihine rastlayan © martesi günü saat 10 da cemiyetin idare merkezi olan Beyoğlunda Tünel Üstünde-Umum Müdürlük binasında toplanacaklar. Müzakere gündemi 1 — Idare Hey'e 2 — Yoklama Kongre için muvakkat idare hey'eti seçimi Idare Hey'etinin raporunun okunması tarafından kongrenin açılışı 5 — Murakıp Taporunun okunması. 6 — Raporlar hakkında görüşmeler — Nizamnamenin 19 cu maddesine uyularak cemiyetin fesih kararr 8 — 20 ci madde gereğince yeni kurulan biriktirme ve yardım san dığına ilhakı hakkında görüşmeler. 9 — Adı geçen gündemde Aza naiblerin hazır bulunmaları rica Eskiş — 3335 ehir Belediye Başkanlığından izlik amelesi için kauçuktan mamül bir ceket, bir pa 1 — Ten dan 70 takım elbise satın alnacaktır. 2 — Muhammer bedel lira, muvakkat teminat 199 lira kuruştur. $ — İhale 25.3949 tarihine rastlayan ouma günü raat 18 de bele- €iye encümeni huzurunda ihalesi tera kılınacaktır. Şarinamesini gör meb istiyenler Hesap İşleri Müdürlüğüne müracaatları, — — $0d1 — e