e- (İKTIBASLAR | İNGİLTEREDE gençlik k İnsan ha)nlııııln. 15 ilâ 25 yaş, tel ekâmül veya | veya akim kalma yaşıdır. Klüplerin gayeleri, çağdaki genç kız ve € AFT van A bahu- sus asri zamanlarda, 15 ilâ 25 yaş arasmdaki kız ve er- keklerin boş vakitleri mühim bir mesele teşkil etmiştir. Bü, insa- i veya fena olarak teşekkül aş, şahsın tekâmül ettiği veya ükim kaldığı çağdır. Genci, ebeveyninin az veya çok dikkat- li nazarları altında kehdi hâyatı ni tanzim etmiye terk mi etmel yyoksa cemiyet, gençlere çn Zor Çağlarında yardım etmiye gayret mi etmelidir? Sosyalist ve komü nist memleketler, halkın boş va- kitlerinin devlet 'tarafından: tan- zim edilmesine taraftardırlar çün kü sağlam ve daima meşgul olan insanlar devlet mekanizması için daha iyi çalışabilecek durumda olurlar. Gençlerin boş vakitlerini tanzim için İngilterede yapılan faaliyet, yakın zamanlara kadar sadece gönüllü teşebbüslere inhi- sar etmiş ve bu gayretler ekseri- yetle fakir ve düşkün yetimlerin bakımına sarfedilmişti. Bu son yıllar zarfında muhtelif gönüllü teşkilât tarafından İngilterede çalışan gençleri terbiye etmek, okutmak ve umumiyetle daha mes'ut kılmak için çok çalışma- lar olmuştur. İngiliz hükümeti bunu tamamen kabul, ve gençle- rin boş vakitlerini doldurmak i- çin gereken bütün mekanizma ve kolaylıkları temin eder. Ve şahıs ları, gösterilen kolaylıklardan Istifade etmiyo katiyen zorlamaz. Kendilerile meşgul olurmasını is temezlerse, hiç bir müdahaleye fuğramadan kendi kendilerini ye- tiştirebilirler. Bununla beraber, istifade etmek istiyenlere ne gibi kolaylıklar gösterildiğini bilmek enteresandır. Yalnız terbiye ve genel bilgi mevzuları değil, ayni zamanda atletizm, okuma, eğlen ce, cemiyet hayatı, güzel sanat- lar va her hangi gahsi meraklar da teşvik edilir. Meselâ Londra Birliği kendi klüpleri hakkında şöyle der: «Londrada yüzlerceleri mevcut tur ve bunların içinde birbirine tıpatıp benziyen iki tanesi yok- tur. Her şey gibi eğlencenin top tan yapıldığı bu zamanda, eğlen ce yerlerinden daha üstün bir şey olan kulüplerin onları teşkil eden gençlerin şahsiyetleri ka - dar muhtelif olması en mühim prensiplerden biridir. Kulüpler, genç vücutlar, kafalar ve ruhlar için birer yetişme yeridir. «Genç ler kulüplerinde ne yaparlar? Haftanın programı kantinin ilân tahtasında görülebilir. Erkekler için holde boks maçları, kızlar çin küçük odada el işleri tertip edilmiş olabilir; saat sekiz buçuk ta kantin ve dokuzda holde dans programı bulunabilir. Diğer ilân- ları okursanız, saat dokuzda a; rıca futbol komitesinin toplana- cağını ve mecmua neşriyat müdü Tümün yazarları makalelerini der hal vermiye dâvet ettiğini öğre- nirsiniz; bir liste kantinde vazife ll kız ve erkeklerin saatlerini gösterir; halen orduda bulunan 18 yaşında bir âzânın mektubu, üyeler komitesinin son toplantı- larının bir raporu, köyde bir ta- til evi hakkında gazetelerden ke silmiş bir yazı v. a. de asılır. 15 yaşındaki kız ve erkekler, fabrika veya mağazada uzun bir çalışma gününden sonra, kulübe vatandaş lık vazifelerini ve içtimal fazilet- leri öğrenmiye gelmezler; sadece eğlence ve arkadaşlık için gelir- ——— kiüpleri bu erkekleri sokaklardan alıkoymaktır ——— lar, Tabildir ki, köy yerlerinde faaliyet biraz farklıdır; mahalli yetimhanede gocuklar için - bir Nocl eğlenceği, köyün ihtiyarları için başka bir Noel eğlencesi, kız Jar için jimnastik, Fransaya ya- pilacak bir seyahat için Fransız- ca lisan kursları, sahildeki buz sahasına, patinaj öğrenmek mak südile bir haftalık gezinti, halk dansları skeç ve müsamereleri, mahalli bayram günü için sıhhi yardım çadırı hazırlıkları, bütün ebeveyn ve yardımcıların - dâvet ediledeği senelik bir yemek ziya- v. &. gibi hazırlıklar tertip edilmiş olması daha muhtemel- dir. Bazan müzikli, skeçli, piyesli ve danslı konserler tertip edilir ve teçhizatsız, perdesiz ve dekor- suz olarak bir sahnenin hiç dene cek kadar kısa bir zamanda ha- zırlanması, gençlerin kâfi - istek ve heves bulununca, neler yapa- bileceklerini gösterir. Muhakkak ki bu gibi kulüpler için bir miktar teşkilât lâzımdır. Umumiyetle, kulübe nezaret et- mek, faaliyetler hakkında teklif- lerde bulunmak ve rehberlik ve i sene ka- dar antrenman görmüş bir ku- lüp lideri bulundurulur; bunun- la beraber kulübün füli idaresi kulüp âzâlarından müteşekkil bir komite ile bu komitenin reisinin elindedir. Gençlik kulüplerinin belli başli gayesinin genç kız ve erkekleri fena yola sapmaktan alıkoymak ve sokaklardan uzak tutmak, on ları meşgul etmek ve kısaca bu zor dünyada daha iyi vatandaş- lar olmağı öğretmek olduğu her ne kadar inkâr edilmezse de, bu kulüpler sadece öğretmek ve 15- lah etmekle kalmayıp, ayni za- manda arkadaşlıkların teessüs e- dildiği, içtimat bir görüşün edi- nildiği ve gençlerin uzun bir ça- lışma gününden sonra eğlenebi- leceği birer merkezdir. İnsanın boş vakitlerini memnuniyet veri ci ve eğlendirici bir şekilde dol- durabilmesinde — san'at — vardır. Gençlik kulüpleri bunda yol gös terici rolü oynamak gayesinde- dir. KISA aABEıu.Eın ——— *& Milli Türk Talebe Birli ne bağlı Tıb Talebe derneği tara- fından tertip olunan Lunguafoa metödile yabancı dil öğrenme kurslarına dünden itibaren Vezne cilerdeki Kızılay salonunda baş- lanılmıştır.. * Yüksek Mühendis Ragıp Devresin Teknik Üniversiteye bı- raktığı 60 bin liralık vakfın faizi bundan böyle Teknik Üniversite Talebe Birliği Yardım Kolunun emrine verilmiştir. * Şehrimizin tanınmış müzis- yenlerinden viyolinst Margosyan 18 Mart Cuma Akşamı saat 21 de Saray sinemasında bir resital erecektir. * Avukat Safa Erkin tarafın dar dün saat 18.30 da Eminönü Halkevi salonunda «İş mahkeme leri kurulurken bazı düşünceler> mevzuunda bir konferans veril- miştir. 4e Zeynep adında bir kadınla A Bulut ve Ali Çaylak — adların da iki erkek esrar ve ercin ka- çakçılığı yaparken — yakalanmış - ler, Ancak 3 - 4 sene sonra reşit mesuliyetlerini öğrenmiye başlar Yazan: Esat Mah — Söyle bakalım bana diyor; çiçekten güzel kiz, ismin ne ge- nin?... Kız, birdenbire şaşırıyor. Şa: kaklarına hafif bir kızıllık ya: yılıyor. Yüzü; yanağına dökü- len üzüm yapraklarının üzerin- deki gölgeler gibi, renk renk 0- duyor. Bir dakika içinde, hayret ten korkuya, korkudan neşeye, neşeden şaşkınlığa geçen garip hislerle bocalıyarak, - kendisine Bual soran bu tanımadığı, gör- mediği adamın yüzüne, sanki bir rüya içinde imiş gibi, acaip bir nazar fırlatıyor ve -hemen gözlerini indiriyor, — İsmim Gülgonca efendim diyor! — Gülgonca mı dedin? — Evet! Ekrem, hiç bir şehevi — his lardır. Bu arada 15 kilo esrar 150 gram eroin ele geçirilmiştir. mut KARAKURT duymaksızın, tam bir baba şef kat ve sevgisile, bu küçük kızın, örgü örgü başlayıp, omuzların- 'dan aşaği salverilmiş siyah saç larını, avuçlarının içi ile okşı: yarak — Bir insana bundan daha güzel, daha münasip bir- isim bulmak kabil değildir diyor! Hakikaten sen, bir gülün gonca Bi kadar güzel bir kızsın! 'Tam münasiyle seni anlatani bir isim bu! Gülüşüyorlar, Ekrem sonra, göyle bir gözlerini çevirip, dağ- larla çerçevelenen yeşilliğe, su- lara, ağaçlara toprağı dolduran rengârenk çiçeklere bakarak — Ayol diyor burası, dünya- dan bir parça -değil, cennetten bir köşeye benziyor!... Bu ne güzellik ,bu ne sükün, bu ne şi- Hprlacaktır. ŞEHİR HABERLERİ Şikâyet Bürosu Faali_yef_te__ 10 müracaat muameleye llk günde vâki oldu, kondu Vilâyet Şikâyet Bürosu, dün sa-| bahtan — itibaren Vilâyet — Malyet| memurları odasında faaliyete geç miştir Dün büroya 10 kadar vatandaş müracaatla muhtelif daire ve me murlarından şikâyette bulunmuş tur, Büro bunlardan ancak tn—uıM nazarı dikkate almıştır Şikâyetçi vatandaşlardan birin cisi nüfus kağıdını kaybettağin - den, yenisini almak İstediğini, fa kat altı yıldan beri nüfus kâğıdı ni alamadığını bildirmişti: | İkinci şikâyeti yapan bir işpor tacıdır. Bu — vatandaş da, işporta- cılara polis tarafından göz açtı - rılmadığı halde, ekalliyetlere göz yumulduğundan şikâyet etmiş — ve kendisinin birkaç defa polisce ya- kalanarak karakol da dövüldüğü - nü bildirmiştir. Büro, şikâyetleri, telefonla veya) husust memurlarile takib etlire cek ve en kısa bir zamanda — gi Kâyet sahiplerine devap verecek- tir Amerikan B. Elçisi kızı nişanlandı Ankaradan — bildirildiğine — göre, Amerikan Büyük Elçisi M, Geor- ge Wadsworth'un kızı Bayan Ca- roline Long ile Amerikanın Bağ- dat Büyük Elçiliği Ataşesi M. Wal ter Willlam Harris Jr'nin nişan- dandıkları haber alınmıştır. Demiryolları için üç mütehassıs getirilecek Demiryolları için bu sene atöl- ye ve cer mevzülarında - bil! Çalışmak üzere üç ecnebi mütc- hassıs getirilmiştir. Evvelce U- mum Müdürlükte çalışmalar v incelemeler yapmış olan Mr. Kir- kenin yeniden memleketimize gel mesi için teşebbüslere geçilmiş- tir. Üniversite inşaatı Üniversite merkez binasına ait ek binaların ünşaatı ancak gele- cek ders yılı başında tamamlana caktır; Çakurbostanda yapılacak Tıp sitesi için de şartnameler ha zırlanmış olup inşaata pek yakın da başlanılacaktır. Hastahane kapısina çarpan kamyon Şoför —Ahmed'in — idaresindeki 10028 No. lu kamyon Haydarpaşa Nümune hastahanesinin — kapısına rparak yıkmış Ayşe ve Semiha darinca xi kedan Cx mıştır, yurala - Resmi geçitlerde talebenin geçiş sırası Dün Vilâyete gelen bir tamim- de, Cumhuriyet — ve İstarıbulun Kurtuluşu gibi büyük bayram- larda resmi geçitlerde, askeri kıt- alardan önce, talebe gruplarının geçmesinin daha uygun görüldü- ğü bildirilmektedir. Tü k Musikisi Konseri Konservatuar — tarafından 22 mart sah günü saat 18 de Şehir Komedi - tiyatrosunda — verilecek olan ve alâka ile beklenilen Türk Musikis, konserinde IRAK — faslı icra — edilecektir. Otomobil parkları Belediye gehrin müsait yerlerin de otomobil parkları açmağa ka- rar vermiştir. Bu meyanda Deniz yolları Umum Müdürlüğü ve Yol- Cu Salonu karşısındaki iki — otomo- bil parkı sahası asfalt olarak ya- | beni ya tarlada veya kırda bulu- NI SÂBAH an U başlık, son günlerde ç kan bir hikâyo kitabının adıdır(1). Yazarının ismine gim diye kadar hiç bir yerde rastla dığımı hatırlamıyorum. İlk €se- rini veren toy bir delikanlının karşısında miyiz? Hayır; — bilâ: kis, yaşlı bir zatla — tanışıyoruz. Şevket Arı, kitabının — sonund kendini göyle takdim ediyor Ben, edebiyatın ne nazmı, ne de nesri ile hiç meşgul olmadım, Bu zamana kadar, mektuplarım dan başka, yazı yazmadığım gi- |bi, fazla bir şey okumuş da deği- lim, İşimin müsaado ettiği zaman İar oldukça, eğer - bulabildiysem, ve temiz bir uslüpla yazılmış sadı edebi kitap ve yazıları severek © kudum. Fakat, böyle zamanlarım da, o kadar az oldu ki... Hemen ğduğu vakit, güneş her gün yordu; batarken de, birbirimiz- den, yine oralarda — ayrılırdık. Böyle olunca; okumağa, yazmağa nasıl elim değerdi? Yaşım adamakıllı ilerledi ar- tık, Bütün vakitlerimi - bağlamış olduğum o dağdağalı iş ülemin- den elimi, ayağımı çekmiş gibi- yim, Şimdi sabahları, güneşle, e- Vimin pencerelerinden karşılaşıyo ruz; bazı defa, beni yatakta bas- tırmıyor da değil. Bunu bilen bir arkadaşuı önüme yazı yolunu açtı. «Serm: yem yok» dedim. «Görüp geçir- diklerini yaz> dedi. «Kuru lâf yetmez bu işe> dedim. «Yeteer. Yürü> dedi ve beni arkamdan itekledi. Ben de düştüm bu çap- yaşık yola. Birçok örnekleri ile, yaşlılığın, muhakkak zihni bir olgunluk ifa- de etmediğini bildiğimden, itiraf edeyim ki, kitaba başlarken içim- de bir amatörün ilk denemesini okumağa hazırlanan bir emni- yetsizlik ve küçümseme duygusu vardı. Fakat bü duygu, daha ilk sayfalarda silindi. Yaprakları çevirdikçe merak ve sevgim art- tı; 201 sayfayı bıkmadan, zevk- le sonuna kadar okudum. Garp edebiyatlarını yakından bilen ve sözüne inanılır bir çok ediplerimizin de söyledikleri Üze- re, Türk edebiyatı, son yıllarda, bilhassa hikâye sahasında büyük bir inkişafa mazhar olmuştur. Şimdiden, Avrupa dillerine — çev: rildikleri takdirde yüzümüzü ka' ra çıkarmıyacak örnekler vermiş, bulunuyoruz. Türk hikâyeciliğin- de yepyeni bir çığır açan, hayat işü ve uslübu ile yeni 'Pürk giiri üzerinde dahi tesiri olan, velüd ve değerli bir Said Faik, ideolojisi bir tarafa bırakılırsa, her halde bir Panait İstratiden üstün bir Sabahaddin Ali, mo- dern Garp hikâyeclieriyle boy ölçüşebilecek bir Ahmet Hamdi, bir Neşet Halil yetiştirdik. Da- ha arkadan gelen Samim Koca- göz, Bekir Sıtkı, Umran Nazif, Oktay Akbal, Orhan Kemal, Ta- rus, Salikarnas Balıkçısı, Zahir Sıtkı ve daha başkalarmdan mü- zekkep bir hikâyeci nesil «Oğlumuz» adlı eseri ile son gün- lerde edebiyat semamızda yepye- ni bir yıldız gibi doğan Tarık Buğra var. San'at, şahsiyetlerin çarpıştı- ği bir sahadır. Burada benzemek değil, benzememek esastır. Yu- karıda isimlerini saymış olduğum profesyönel hikâyecilerin yanın- da ihtiyar ziraatçı Şevket Arı- nın kitabı nasıl bir değer taşı-. yor? Bu değeri, Anadoluyu ve Türk köylüsünü içten tanıyan ve seven olgun bir meslek adamının hayat tecrübesi olarak ifade edebiliriz. Gerçi, Anadoluda Türk köylüsü, Halit Ziyanın küçük hikâyelerin- den itibaren edebi bir mevzu ol- mağa başlar. Meşrutiyet devrin- EBİi ARAARAR RAAAARAAAARARRADA AAA BAHİSLER Bayırdan Toplamalar Doçent Dı ğ zan: N Mclımcl Kaplan lit bize, halkı ve köylüyü tanıtan bir çok hikâyeler verdiler, Bilhas- sa cumhuriyet devri hikâyeclli- ğinde Anadolu v mühim bir yer işgal eder t bütüm bu mahsullerde, Anadolu, tan gören yahut - ( Fak nden — geçen nihayet az bir zaman sürgün 0- larak kalan bir müşahidin gözü ile anlatılmıştır. Sonra bu hikâ- yelerde, hikâyec itavrı takınmak dan ileri gelen bir sun'ilik, Fran sız yahut Rus edebiyatından gel me bir bakış tarzının hâkimiyeti kuvvetle hissedilir. Hele araya bir de ideoloji karışınca sanat ve hakikatten bütün bütün uzaklaşı- n vket Arı, Anadoluyu, yızak- tan müşahade eden veya içinden geçen bir yolcu olarak değil, ha yatı boyunca onun içinde kalan ve onunla kaynaşan bir insan o- larak tanıyor ve tanıtıyor. Ken- disine ne yabancı edebiyatların ne ideoloji, ne de sanatkâr- | lik endişesi hâkim. Eserini, te-| sadüfen, evimize misafir - gelmiş | de, başından geçenleri ve — gör- düklerini tatlı tatlı anlatan, tec- rübeli, muhterem bir hayat ada- mını dinler gibi okuyoruz. Bu biz- de onun söylediklerine karşı bir inanç doğuruyor. Bu inanç'ı an- lattıklarını büyük - bir alika ve dikkatle takip ediyoruz, | «Kırdan ve Bayırdan Toplama- lar> da çok defa bir hikâye ki- tabı okuduğumu unuttum da an- latılan yerler ve insanlar arasın- da dolaşıyorum - zannına — kapıl dım, Kitapta, çocuklar için yazıl- mışa benziyen bazı hayvan t virleri ve hikâyeleri var. Bazı| yazılarda muharrir — eyârenlik yapıyor. Fakat bunlar beni köy havasından uzaklaştırmak şöyle dursun, daha ziyade o havaya sok tular. Kendimi tarlada, köy oda- sında, tecrübeli bir insandan kır hayatına dair eğlenceli ve fay- dalı şeyler dinler farzettim. Şev- ket Arı'nın, hâdiseleri karşılayıs, mizaç ve uslübundan gelen tatlı bir humor'u var ki en basit gö- rünüşlü yazılarını bile zevkle 0- kıtfturuyor, — 4 Kitaptâ en çok tipler canlan- dırlışor. İçlerinde iyileri, ki leti, korkakları, cesurları, bön- leri, kurnazları, hainleri, — feda-| kârları var. Burada profesyönel hikâyecilerimizin dahi kurtula- madıkları «tek tip> veya ebirbi- rine benziyen» kahramanlarından uzaklaşıyor, hakiki hayatın - çe- gitlilik ve zenginliği içinde dola- şıyoruz. Muharrir, tanıdığı insan- ları, dikkate değer hareketleri ve konuşmaları ile vazıh olarak can- landırmasını biliyor. Bu hikâye- lerde bizi san'at ve oyundan çok, hayat ve hakikat ikna ediyor. Şevket Arı'nın insanlarında exis- tantiel bir salâbet Mühim olan diğer 'vir nokta da bütün bir hayat * tecrübesinin mahsülü olan bu hikâyelerde, Ya- kup Kadri ile Sabahaddin Ali'nin | ve diğer Türk hikâyecilerinden | goğunun eserlerinde hissettiğimiz © ezici ve bedbin atmosferin bu- lunmamasıdır. — «Kırdan ve ba: yırdan — toplamalar» 1 okurken Anadoluyu ve köylüyü seviyor v ona güveniyoruz. Dikkat ediniz: | Cumhuriyet devri hikâyecilerin de en az olan bir duygudur bu. Sığ veraptalca bir realizm hikâ- yecilerimize Anadoluyu çiğ — ve bedbin bir gözle - seyrettiriyor. Bilhassa Rus ortodoksluğundan, muğik — edebiyatından — gelme, sun'i, boğucu ve ümitsizlendirici bir merhamet duygusu ve hayat de Ömer Seyfeddin ile Refik Ha- görüşü var ki bizi, Anadolunun kendisine has ruh #tm neffüs etmekten alakoyuyor. Öm rünü köylüler arasında geçirmiş, uyanık ve iyi bir insan - olduğu yazılarından anlaşılan Şevket A- rının böyle bir duyguya eserle- rmemesi dikkate de- dir Cilerimizin eserlerine hâkim olan du; bizim hayat atmosfert: doğmadığını söylemek istiyorum Bizim hayat atmosferimiz, halk edebiyatında da açıkça görüldü-| ğü üzere, tezellül, kendine acın- | dırma, merhamet değil, ıztıraba sakince katlanış, yiğitlik ve|n mertliktir. Bizim büzülüşümüzde bile bir kabadayılık vardır. Ş ket Arı, bir çok hikâyelerinde Anadolunun — ruhunu, — Türk'ü; hayat üslübunu çok güzel kavra- mış ve aksettirmiş'ir, Bu bakırtı- ikalı otel Amer sahibi şehrimizde Amerikanın meşhur otellerin- den Zexington'un sahibi Charles E. Roçester dün uçakla şehrimi- ze gelmiştir. Mr. Moçester kendisiyle gi gen bir muharririmize — şunları söylemiştir: «— Dünya turuna çıktım, Tür- |kiyeye de uğradım. Türklerin mi- safirperverliğini eskidenberi i tirdim. Burada 0 hakikati düm.> Mr. Roçester'n sahibi - olduğu otel 801 odalıdır. İçinde 4 lokan- tası ve 2 dana salonu vardır. Yeni Macar elçisi yakında geliyor Jorj Gulaşi'den açılan " Macar elçiliğine tayin edilen Dr. Janos Gyetvai önümüzdeki günlerde memleketimize gelecektir. Yeni elçi 1946 yılına kadar A- merikada bulunmuş ve Amerika- daki komünist partisinde - çalış- mıştır. Macaristanda komüniat darbesi olumca Dr. Gyetvai mem- leketine dönerek bir gazete/çıkar mış ve bu arada muhtelif vazi- feler görmüştür. Diğer taraftan Macaristamın' İstanbul konsolosu M. Tanaşi geri çağırılmış ve yeni konsolos M. Bad şehrimize gelerek vazife- sine başlamıştır. İktisadi İş Birliği: Haberlar Servisi İktisadi İşbirliği idaresi, Anka- radaki merkezinde bir haberler servisi kurmuştur. Türkiye — ve Avupa kalkınma programına iş- tirak eden diğer memleketlerdeki işlerin Amerika tarafından işlet- me tarzı ve diğer her hangi ma- lümat muntazaman vertlecekti: Büronun memurları henüz tayin edilmemiş olduğundan bir me- Mmur tayin edilinceye kadar iste- nen malümatı Ankarada Amteri kan Büyükelçiliği Basın Ataşe- #i, İstanbulda da Haberler Büro- su Müdürü J. Mecforland vere- ceklerdir. tih meydanının tanzimi Fatih meydanının tanzimine devam olunmaktadır. Bu sene camiin Marmara cihetindeki mey danda beton ve taş döşeme, isti- nat duvarları, merdivenleri, ka- nalizasyon ve tretuarlar yapıla- caktır. Bu işe 200 bin lira sar- fedilecektir. ir böyle!... Gayet memnun, beşuş yüzü- nü evin bulunduğu tarafa geti- riyor. — Haydi çocuklar, beni he- men uzanıp gözlerimi kapaya- bileceğim bir yere götürün de diyor, biraz uyuyayım. Adım a- tacak halim yok! Kız hemen çıplak ayaklarının parmakları ucuna basarak, çi- menlerin üzerinde - seğirtiyor. Bu hali ile, boynunun etrafında düğümlü entarisi, yalnız kolu- nün altında ilk gençlik kabartı- larının şeklini hayal meyal çi:- zerek, uzun ve ince endamının bütün zerafet ve güzelliğini can Jandırıyor. Buyurunuz efendim diyor; odanız hazır zaten! kremle delikanlı, hemen ki- zın peşine takılıyorlar. — Yarısı sıvalı, yarısı sıvasız, yarısı tah ta, yarısı kerpiç, bu acaip ika- metgâhın, sarmaşıklarla örtülü küçük kapısını açıyor, giriyor- lar içeri! * Ayni günün akşamı... Şimdi, güneşin son ışıkları, çiçekler ve yapraklar arasında, kuş yuvasını hatırlatan bir kü- çük köy evinin pencerelerinde sönüyor. Uzakta, tepelerin kayalara kadar uzanan yeşil uçları, hafif bir sis tabakasile örtülü Kalın dumanlar, perde perde ufukları sarıyor. Gökyüzü, derin bir hareket- sizlik içindedir. Muhayyilenin güzelliğini vvur edemiyeceği bir gurub nzarası ve harikulâde bir ses izlik, insana — tarihi akşamları ve güne; hatırlatıyor! Ekrem, elbisesile düştüğü ya tağın üstünden, güneş bu sar- maşıklarla — örtülü köy evinin pencerelerinden çekildikten son- ra, ancak gözlerini acabildi. ta- n evvelki aşlarını Hemen doğrulüp - tatlı — tatlı gerinerek, pencereden karşı dağ ların göründüğü tarafa doğru yürüdü. Sıcak ve sinek girmesin diye anlaşılan, o yatarken cam- Jarı kapamışlar, -Hemen tutup mı kaldırdı. Başını dışarı doğ cu uzattı, derin derin nefes al- di: Serin bir yaz gecesi başlamak üzeredir. Nemli otlar Üüstünde, kara noktalarla beneklenmiş bü yük kanatlı, isimlerini bilmediği bir takım kuş sürüleri geçiyor. Daha gşimdiden gökyüzünde kocaman bir ay, sararan ve es- merleşmiye başlıyan olmamış üzüm salkımlarını, altın avizeler gibi parlatıyor; ve akan dere- nin ıslattığı yeşillikler üstünde, alev alev dolaşan ateş böcekle- ri, birbiri ardı sıra, daireler çi- zerek dans ediyorlar Ekrem, aşağıda kimse var mı diye, göyle bir uzanıp avluya baktı. Alt kat pencerelerden sü zülen ve incir yapraklarının Ü- zerinde titreşen hafif bir aydın hık, Jâmbanın yandığını gösteri- yordu. Çekildi ve odanın kapısı- na doğru yürüdü ve kapıyı ara- lıyarak — Gülgonca diye haykırdı. Bir dakika sonra, saçaklar- dan taraçalara yağmur taneleri düşünüyormuş gibi çıplak ve küçücük ayakları ile tahtaların üzerinde, <şıp şıp> sesler vere- rek koşup gelen Gülgonce, ka- pının önünde göründü ve artık iyiden iyiye, kararmıya başlıyan odanın duvarları arasında, bir bahar sabahı kadar beyaz, bem beyaz çocuk gözlerini kaldıra- rak — Efendim dedi! Yarabbi, ne güzel şeydi bu köylü kızı!... Öyle temiz, öyle masum, öyle her türlü histen azade cana yakın bir hali vardi ki insanın gayrlihi onu kol- larının arasına alıp bağrına ba- sacağı, gül saçlarını buselere boğacağı ge- liyordu?... Ekrem, parmaklarının — hafif bir temasile, onun bir alev gibi için için yanan esmer yanakla- rını okgiyarak: — Kızım dedi, ve getirir misin? — Devamı var —« bana bir kı yanakları ile ipek |" dan, <Kırdan ve bayırdan topla malar», profesyonel hikâyecileri- miz için dahi mühim dersleri ih- tiva eder, 'nç veya yaşlı, şlıyanların en bü ği «Süslü üslüp> tur. Bizde edebiyat dey Edebiyat yapmak» an- laşılıyor. Bütün güzel san'atlardı olduğu gibi yazıda da, güze aranmaz bulunur. ket Arı, bildiklerimi anla- güzel bir eser vücude getirmiş. Üslübu bir halk |masalı, bir halk şliri kadar sade ve temiz. Anadolunun basitliği içinde derin, gösterişsizlik içinde çarpıcı ifadesi Şevket Arı'nın yı zılarını zevkli ve olgun kılıyor. ayfalar gırf üslüpları saye- kendilerini zevkle okuttu- Yalnız bir Iki yerde seci kullanmak sureti: Za kalkmış ki le edebiyat apmı orada sun'ileşiyor (1) Ankara, Kültür Yayım — Kooperatifi dan. Fiatı 2 lira, Milli kütüpha- neye yapılan teherrular Milli Kütüphanenin gelişmesi hususunda müesseseler ve vatan daşlar tarafından mühim bağış- lar yapılmıştır. Milli Kütüpha- ırdım derneğinden bildiril- Basım ve neşriyatın bağışlar şunlardır: Devlet büdcesinden der- neğimize yapılan yar- dım 10000 Lira Merkez Bankası: 5000 < Ziraat Bankası; 5000 « İş Bankası: 5000 « Etibank: 1000 € İller Bankası 300 Çanakkale vilâyeti: — 500 « Hatay vilâyeti: 500 « Bilecik: 100 < Bingöl yilâyeti: 30 < İstanbul Ticaret Odası: 1000 < jAnkara Halk Sandığı: 25 « Anadolu Sigorta Şirketi: 300 « Güven Sigorta Şirketi: 300 « Ankara Sigorta şirketi: 100 « İttihadı Milli S. Şirketi: 50 « Ağrı Belediyet 50 « İstanbul Kitapçılar ve Editörleri: 800 < Ayrıca İstanbul kitapçıları ve editörleri Milli Kütüphaneye mik tarı 5000 cilde yaklaşan muhte- lif eserler hediye etmişler ve bundan böyle neşredecekleri bü- tün eserlerden birer nüshayı da Milli Kütüphaneye göndermeyi taahliüt etmişlerdir. Bu bağışla- rın dışında memleketin her tara- fından Milli Kütüphaneye kitap bağışları yapılmaktadır ki - bun- ların da miktarı 30.000 cilde yak- laşmaktadır. Konya Milletvekili Bay Besim Atalay da çok — ka metli olan kütüphanesini Milli Kütüphaneye vakfetmiştir. — Ba- Hış sahiplerine derneğimizin şük- ran duygularını arzederiz. Motörlü tren tekrar çalıştırılacak Şiddetli kış dolayısiyle muvak kat bir zaman için seferden kal- dırılan Motörlü tren Nisap ay: nın onunda tekrar sefere kon: lacaktır. Gerek hareket ve Be- rek yolcu tarifeleri aymı olacak- tır. Kocaeli vilâyetinde 1 İzmit, (Hususi) — Kocaeli lâyetinde tütün satışları hararet- le devam etmektedir. Tütünün kilo başına fiatı 180 - 220 kuruş arasında değişmektedir. Müstah- sil şimdilik Batış vaziyetinden memnun görünmektedir. ee aa Te AM ÖLÜM Divanı ahkâm ad H mazırı ve eski Bosna-Hersek fev- kalâde — komiseri, Vafaloğlu merhum İsmall, Şefik Bey hafidi Şehremanc- ti Meclis Reisi mer hum İbrahim - Sa- vım Bey oğlu İB- RAHİM — FERİ - DUN (Paşa) VE- BAİOĞLU hakkın Tuhmetine kavuşmuştur. Cenazesi 17.3.49 pergembe günü Yeniköy deki yalısından alınarak Tep camil gerifinde öğle namazını mü teakib asri mezarlıktaki ebedi isti- rahatgâhina — tevdi — edilecektir. Mevlâ rahmet eylesin. satışları Çelenk gönderilmemesi rica — olu nur, Akabe niçin mühimdir ? l denizin kuzeyindekl iki körfezden, — doğuda 'olanın dibinde bundan elli sene evvel bir kaç kulübe vardı ve buraya Akabe deniliy du. Bugün oranın adı değişmedi amma manzarası değişti; bir kaç dükkân, bir İki meyhane, üç beş mağaza, üç beş tabur askerin barınabileceği bir kışla ve bara- kalar... Alçak, kumluk, çıplak bir sas hil ve biraz uzakta sabahları sa- rı, akşamları kızıl ve geceleri ka- zi tüi 200370 lar... Gerek ziraat, gerek ticaret bakımından hiç bir değeri olmi- yan bir yer. Fakat bu daracık körfeze üç devletin hudutları u- zanıyor: Mısı Tsrall, Ürdün. Bunlar yetmiyormuş gibi bir dördüncüsü Akabeye silâhla sa- hiptir: İngiltere... Altmış sene evvel İkinci Ab- dülhamit Hicaz demiryolunu yap tırırken bu yolu çöl araplarına karşı devamlı surette korumak zorunda olduğunu anlamış; bu maksatla yol boyunca yer yer karakollar, küçük istihkâmlar Sişeerode Bu arada Akabeye de bir mik- tar asker göndermek Tüzm ' hissetti ve gönderdi. Fakat o 7 man İngiltere hükümeti kıyame- ti kopardı; buranın Mısıra ait ol duğunu İddia etti; Mısırı İ altında bulundurduğu için kendi demekti. Osmanlı hüküme« ti ile İngiltere arasında notalar gidip geldi; ihtarlar ve tehditlet savruldu; nihayet Abdülhamlt Akabede asker bulundurmaktan vazgeçti. Bugün İngilterenin yine Aka« be yüzünden telâşa düştüğünü görüyoruz; şimdi orası Ürdün hudutları içindedir. İngiltere Mi« sırı terkederse — Filistindeki İkas meti dolayısile, Filistini de terkd derse Ürdünle alâkası itibarile mutlaka bu körfezde bir noktaya sahip olmayı düşünmüştür. Mi- sır üzerindeki tesiri azalmıştır; Filistini kaybetmiştir; — Ürdün!e müttefiktir ve işte vaktile Üüç memleketin son hudut noktaları« nı burada birleştirmekle pek ih- fiyatlı hareket ettiği görülüyor. Akabe Arabistan ve Suriyeye açılmış bir arka kapıdır; Mısırı ise yandan vurmıya yarıyan bir noktadır. Bir gün Süveyş kanalı her hangi bir sebeple kapanırsa veya elden giderse Akabe ile Ak- deniz arasında ikinci bir kanal açmak mümkündür. Eğer bu ikla €i kanalı Yahudiler açarlar da Süveyş kanalına rekabete kall şırlarsa İngilizler bu kanalın ağ- zinda bulunmayı lüzumlu görü « yorlar. Yoksa Akabenin ne gözü, ne kaşı, ne burnu ne de son de- rece kısır toprakları bir tek İn- giliz askerinin tırnağına değer. Kadircan KAFLI Piyasada Macar - rekabeti Son günlerde şehrimizde Yugos lavlarla Macarlar arasında — bariz bir ticari rekabet başlamıştır. Bir müddettenberi Ankarada bulunan Macar ticaret ataşesi Kerstes ani olarak evvelki gün şehrimize gel- miştir, Gerek Yugoslavlar — ve gerekse Macarlar, Türkiyeye mal satmak için fiatları karşılıklı olarak dü « şürmeğe başlamışlardır. Yugoslav Mes'ut bir nişan Yedek Subay okulu komutanı Tümgeneral Salâhattin Selişik kızı Sevgi Selişık ile Hayreboli- nun genç ve değerli kaymakamı Sabahattin Öncenin nişan mera- simleri Ankarada yakın akraba ve dostları arasında yapılmıştır. Her iki tarafı tebrik ederiz, —Caxsvim )— MART |MART 1949) Hicrt Kasım: 129 - Ay: $ - Gün: Vasati —Ezani Güneş D M Öğle 12 23 o7 İkinde B H 20 Akşam 18 17 Yatn 19 48 S1 İmsük * 33 1T (” Nöbetçi eczaneler S 16- 3 949 Üsküdar Çamlıyurt Kadıköy Sıhhat Beyazıt Yeni Lâleli Eminönü İstanbul Küçükpazar : Hasan Hulüsi Alemdar Cağaloğlu Feşiktaş il Halit Eyüp go Bakırköy —: Merkez Beyoğlu — : Galatasaray Ertuğrul - Teksim YN e Gatata Karaköy Maçka - Şişki Feriköy u ——— — —