BAYFA : & KWKABUS SUIİAN "MMIDM&I LARI İsmet Bey “Mason canavarının izi keştedilmek üzeredir!,, dedi Tefrika — Ne diyorlar paşa? O me- hun Masonla münasebetleri ta- hakkuk ediyor mu? — O hususta bir gey anlaşı- Tamıyor. — Yan... Gökyüzü yine kararmıştı. Açık pencereden dolan sert - sağnak rüzgârı ağır kumaştan pencere perdelerini gişirdi. Kararık gam M hava ve kasvet veren yağmur dan hoşlanmıyan sinirli hünkâr Sait paşaya bakarak yalvarır gibi bir sesle pencere camını kapamasını söyledi: — Peki bunlar zavallı birader lehine propaganda mı yapıyor- larmış? — İdarei hazıradan ve bilhâs aa «gala-i es'ardan> — gikâyet ediyorlarmış efendimiz. — Komisyon mesaisini bitir- di mi paşa? — Çeyrek saate kadar son iç- tima aktedilecek ve tanzim kı- hnacak fezleke arzolunacak! — Bu vaka münferit kalacak mı dersiniz? — Memuüldür efendimiz! Elindeki kâğıtları " uzatarak geri çekildi. Yırtılan bulütlar a- rasından tekrar çıkan - güneş, yerdeki kıymetli halıya vurmuş ta. Elleri titriyen endişeli hün- kâr, dikkatle okuduktan sonra başını kaldırdı: — Bu çocuklar bize târiz edi- yor paşa! — Bizi istememek ve idaremi xi beyenmemek, zavallı biraderi arzu etmek değil midir? — Efendimiz! — Hayır hayır. Siz riyakâr değilsiniz ve hakikati söylemek ten çekinmez hakgü bir müs- teşarsınız. — Efendimiz! İngilterede yüksek tahsil gö- 'ven Sait paşa, bir daha: «Efen- dimiz!> dedi. Kardeşinin hakkı fzerine zorla oturmuya çalışan efendisine acıyan — bakışlarla baktı: Genç çağında gakakları kırışmıştı. Çıkık alnındaki çiz- giler daha derinleşmiş, iri, bü- yülü çakırıman gözleri daha bü- Yümüş gibiydiler. Bir müddet, sus kaldılar. Sul- tan Hamid, gözlerini açılan ka- pıya dikmişti: Süt kardeşi İs- met beyin geldiğini görünce yüz çizgileri ve gözlerinin içi gülmüştü. Yavaşça çekilmiye davranan münevver mâbeyin Müşirine son istintakı paravana ardından dinlemiye geleceğini söyliyerek ona göre - hazırlık yapılmasını imâ etti. Süt kardeşile oda ortasında karşılaştılar — Yine mühim bir gey mi bi- Tader? — Canavarın izi keşfedilmek tizere bulunuyor. — Nasıl, Mason — habisinin mi? - — Onun. Bu sefer yakayı kur taramıyacak! En Ünlü yezirleri ayaklarına kapandıran azametli adama «bi- rader> diyecek kadar lâübali- lik gösteren süt kardeşi — senli- benli konuşmalarına devam et ti: — Merak etme. icabına bâkacağım, — İhya ederim, — Tilkinin postunu ayakları- nızın altına serilmiş göreceği » niz an pek yakındır. Koynundan bir pusula çıkara Fak uzattı. Durgun - gözlerine fer ve soluk, yüzüne kan gelen Ben onun Yazan: BEHÇET SEFA Bu para noterin müğterilerin - den birine ait olduğu elde edi- len mektuptan anlaşılıyor. Pa- Fayı ihtiyar kâtip bankadan o Babah almış; getirip notere tes- lim etmiş. O akşam para lade olunacakmış, Nasıl ki sahibi ak Bam ' Baat beş buçukta nöterliğe gelmiş. Fakat noterin katlolun- duğunu, bir vasiyetnamenin ça- lındığını, parasının yerinde yel- ler estiğini görmüş, Nihat bunları işitince hâdise- nin gittikçe ehemmiyet kesbet- Hiğini anladı. Şube Müdürüne er lesi gün gelip rapor vereceğini vâdederek yürüdü. Müdüriyete gitmekte acele etmemesinin bir sebebi de Üstündeki «vasiyetna- Mme> idi. Bu vasiyetnameyi na- Bil ele geçirdiğini anlatmalı, mü düriyete teslim etmeli 1di, Üs- tünde ne diye taşıyordu? Bir gün kendisini mes'ul edebilirler Mi. Bununla beraber haber ver- Mese kimsenin böyle bir vazi- 'yetten, hele onun Nihadın elin- (de bulunduğundan haberdar ol gaası kabil mi 1di? Fakat her türlü şüphe ve ene diseden kurtulmak için, hele İKBAL KALFANIN No. 24 düşük omuzlu padişah, on yaş gencelmiş gibi İdir «Hesap pu- sulası mı?» birader diye aldı. 'Yazıhane gözünden bir deste Os manlı bankası banknotu çeke- rek: «Masrafınıza mukabil> de- di. Ardından bir deste daha u- zattı: — İhtiyacınız olur birader. — Padişahım! — Alınız ve her türlü masraf tan kaçınıp çekinmeyiniz! Aşağıya Fatih ve Ayasofyada halkı tahrike çalışan iki talebe- yi sorguya çeken komisyona a- Jatladığı belli İdi, Sadakatli süt kardeşine: «Siz de geliniz> diye rek yürüdü. Yumuşak — halılar döşeli loş dehlizlerden geçerek alt kata indiler. Mâbeyin başkâ tibi Sait bey, Zaptiye Nâzırı Mehmet Arif ve İngiliz Sait pa- galardan mürekkep üçlü kom yonun toplandığı odaya açılan yan kapı önüne geldiler. Evvel- den tertibat alındığı için, ikinci müsahip Cevher ağa kapıyı ya- vaşça aralamıştı. Gölge gibi gir diler, bir masa başına toplanan paşalarla kapı arasına al atlas- tan paravana çekilmişti. Ardla: rını hünkâra dönmüş olmamak için paravanaya karşı oturan üç komisyon âzası, tıpkı huzur- | da imişçesine gözlerini kaldırıp bakamıyorlardı. Toplantıya baş kanlık eden İngiliz Sait paşa zile basarak: «Hain talebeler- den İbrahim Ethemi» getirme- lerini emretti. Ak sarıklı, limon yüzlü bir medrese talebeciği idi. Dev ya- pili iki tüfekçi Arnavudun ara- sında — sallanarak — ilerliyordu. «Gel, çekinme oğlum. Bildikleri ni doğru söylersen sayel gaha- nede mükâfatını dahi görürsün. Bilcümle tab'ayı şahaneleri hak kında rahim ve şefik olan gevket- meab efendimiz, nasılsa ve ceha let saikasile işlediğiniz suçu af buyuracaklardır!» dediler. «Şev ketmeab efendimiz> derken, ta- zimle kalkıp oturdular. Parava- na ardında bulunduğunu bildik leri Sultan Hamidin Üzerlerine diktiğini bildikleri keskin bakış ları altında eziliyor gibi Idiler. Sıtmali yüzlü çocuğun perva- sız hali vardı: «Bildiğimizi söy lemiştik.» dedi — Bâşkaca ifadem yok be- nim, — Peki, sayei şahanede med- resede barınıyor ve fodla dahi ahıyorsun! — Evet, cennetmekân Fatih Sultan Mehmet hazretleri — va- kıflarından sıcak aş dahi yiyo- ruz. — Fatih Sultan hazretleri gevketmeab efendimizin cedleri değiller mi? Pervasız çocuk cevap verme- yince, bir pot daha kırmaması için bahsi değiştirdiler. Şapur Çelebi denen başkâtip Sait bey, biri tabii öteki değirmi olan sağ gözünü daha ziyade tekerleştir- di: — Bak oğlum. Adın İbrahim Ethemdi değil mi? Pederinizin adı Mehmet, — Validemiz sadıksa, babamı zan adı Mehmettir! Kızardılar, Dudaklarını isira- rak yan gözle bakıştılar. Ya - man softacıktı. Bu sefer, Zapti- ye Nâzırı Mehmet paşa en tat- h gesile sordu: — Sırf şahsi kanaatlerin do- layısile o sürette tefevvuhatta bulunmuştun değil mi? (Devamı var) Tefrika No. 22 her hâdise aydınlanıp ortaya çı- kanca bir men'uliyete düşmemek için bir çare düşündü. Vasiyet- nameyi bir zarfa koydu. Üstü- ne Ali Şeref beye en yakın ka- rakolun adresini yazdı ve zarfı Postaya verdi. Nihat bu hareketinin doğura gağı neticeleri tahmin etmemiş- ti. * Plânı Göztepeye gitmek, ber geyden önce Ali Şeref beyin Tetresini istievap etmekti. Ora ya bir polis gibi değil, zengin bir alıcı gibi gitmek niyetinde idi. Bti suretle bazı Ümitleri var dı. Genç kadınla karşı karşıya gelirse ona zengin bir adam gi- bi görünerek bazı Ümitler ver- mek, ağzını aramak, bazı sırla- rını kapmak - istiyordu. Buna Böre temiz bir kıyafete girmesi Tazımadı, Yeni elbiselerini — giydi, bir Bözlük taktı. Kendisine çeki dü zen verdi. Kargıdan elli yaşları- na yakın, kibar bir adama ben- ziyordu. Bununla beraber hö« varda ve zevk ehli -görünmek Tüzımdı ki genç kadın üzerinde Mirgün, bize Osmanlı tari- hinin bir çok kanlı vak'alarını, hudutlar aşırı büyük ve kor« kunç harbleri, heybetli bir hü kümdarı ve o hükümdarın hey betinden tir tir titriyen bütün bir memleketi, en nihayet be- gerf za'fların bazen insanları bütün karakterlerile beraber nasıl değiştirdiğini — hatırlatı- yor, Mirgünün semt olarak ta- rihçesi gudur: Eski adı Kipa- rodestir ve Bizans devrinde burasını bir servi ormanı kap- lamakta İdi. Kahveyi ve sigarayı mene- den ve bu mükeyyifat'a iltifat edenleri sokak ortasında der- hal asacak kadar giddet göste- ren Dördüncü Murat önüne ge len yerleri ve kaleleri fethede- rek Revan kalesine dayandığı vakit karşısında yalın kılıç as- kerler yerine kalenin anahtar- larını teslim eden iki kişi ile karşılaştı. Bunlardan biri kale muhafızı ve İran emirlerinden Emirgün oğlu Tahmasp Kuli Han diğeri kâhya Murat ağa idi. W' b A ,, A : Mirgün YENİ BABAH GeRMEKT Z v Boğasiçinde bir eğlence âlem 1 — Allam'un elbümünden — A LT —. L | Yazanı NİYAZİ AHMED BANOĞLU | Kalenin inahtarını teslim e- denler, Dördüncü Murat gibi bir hükümdarın karşısına dür- manın bir küstahlık olduğunu söylüyorlar ve kaleyi burun ka natmadan teslim ediyorlardı. Dördüncü Murat, her insan gibi gururunu okgıyan bu hâ- diseden son derece memnun olmuş. Emirgüne oğluna Halep vilâyetini, Murat kâhyaya da Trablus Şam vilâyetini ihsan ederek mükâfatlandırmıştı. Emirgüne, kurnaz bir adam dı, padişahın lütfundan İstifa- de etmesini ve dalkavuklukta daha ileri gitmesini bildi ve Dördüncü Muradın en yakınla- rı arasında yer almıya muvaf- fak oldu, hükümdarın müsahi- bi oldu. Ayni zamanda kuvvetli bir musiki kültürüne sahip bulu- nan Emir Güne, İstanbula dön dükten sBonra, Bizansın servi ormanları arasına mükellef bir saray ve bu sarayda da Sul tan Murat için mükellef bir taht yaptırdı. İşte korkunç ve heybetli hü- Kkümdarın insani zaafları bura- da başlanmış, önüne geldiği her manli yıkmayı en büyük zevk bilen Dördüncü Murat müsahibi Emir Günenin kendi- Bi için yaptırdığı tahtı, sarayı 'nın mutantan ve haşmetli tah- tından daha cazip buldu, orada fazla olarak güzel musiki, içki Alemleri ve... Her türlü şehevi hisleri kamçılayan âlemler var di. Kıyafetini tebdil ederek şeh ri sokak sokak dolaşan, kahve lerin ve evlerin damlarına tır manarak bacalarda tütün ko- kusu arıyan, bulduğu — vakit, tütün tiryakilerini sokak orta Bında astıran Dördüncü Mura- da gimdi Emir Güne oğlunun Barayında sinirleri gevşemiş, musikinin tatlı ve gaşy edici fhengi arasında muğbeçelerin sunduğu kadehleri yuvarlıya- rak sonu gelmez bir zevk ve sehate dalmıştı. Boyaaköy Fakat bir gün bu âlemlerin de sonu geldi, Revan seferinde kapıların — palangalarını — tu- tup koparacak kadar haydara- ne bazu kuvveti — gösteren padişah 32 yaşında ve 17 yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, hayata gözlerini kapadı ve fa kat bugün Emirgân dedikçe onu hatırlamadan yapamıyo - ruz. Emirgânın asıl şenlenmesi Birinci Abdülhamid ve Üçüncü Selim devrinde olmuştur Boya- cıköyü, bu ismi Üçüncü Selim zamanında almıştır. Kirklarelinden — Kafkaryadi ailesinin gelip burada yerleş- mesi, hem Bemti canlan - dırmış, hem de bu semte (Bo- yacıköy» adını vermiştir. Ge- lenler, şayak, fes ve diğer 'ma- mulleri boyamakta son derece mahirdiler, Üçüncü Selim, bu sanatkâr aileye nerede otur - mak isterlerse müsaade edece- ğini bildirmiş onlar da bütün İstanbulu dolaştıktan sonra burayı beyenmişler ve oturma larına izin verilmişti. Yarın: Rumelihisarı. NUE AA EAI RRRĞİRA İK ARERÜRRERRİRAAARARİR K AIĞİRERLLAİRERNEİĞİBERDİSKREĞİD: «Moskovadan alınan emirler üzerine bütün demir perde mem leketleri Titoya karşı hücum propagandasını hızlandırmışlar- dır. Bu memleketlerde komü- nist partileri dahilinde bile mil- Jiyetçilik cereyanlarını önlemek için Sovyetler hummalı faali - yetlerde bulunmaktadırlar, Sov yetler ve Rusların ajanları ko- Mmânizma gibi - «harikulâde bir mefküre» yi methetmekle kal- mıyarak -milliyetçilik bahanesi altında bu mefküreye karşı sa- dakatsizlik göstermenin müm- kün olamıyacağını sık sık tek- rarlamaktadırlar, Halihazırda Çekoslovakyada garip gayialar dolaşmaktadır, Bu gayialara göre Almanlar birgün Südet mıntakalarına dö; neceklermiş!!! Prag'da BSovyet nüfuzu altında bulunan komü- nist hükümeti bu şayiaları kat'i Burette yalanlamışsa da bunların arkası kesilmiştir. Hattâ son zamanlarda — Çekoslovakyalıla- MiRASİ 4 istediği tesir ve ümidi uyandıra bilsin, Yakasına bir de çiçek tak t Nihat kendisini tam bir zen- gin gibi göstermek için tstünde başında nelerin eksik olduğunu biliyordu. Fakat bizde ne zen- Binler vardır ki kılığına, kıyafe tine dikkat etmez, bu hususta biraz elleri sıkıdır, ” fakat bir kadın uğruna varlarını yokları- ni feda etmekten de çekinmez- ler, İşte Nihat sabık sahne artis tine böyle bir adam halinde gö- rünmek ümidinde idi. e Göztepe istasyonunda tren « den indiği zaman gideceği İsti- kameti biliyordu. Pakat çarşı- da biraz oyalandı. Hem yemek vaktini geçirmek, hem de Sevim l köşkün genç sahibi hakkında malümat almak istiyordu. Çar- gının en büyük bakkalına önce köşkün yerini öğrenmek istiyos Bibi müracaat etti. Sonra sahiş bini tanıyıp tanımadığını sordu, Hayreti... Ne bakkal, ne kasap, hattâ ne de küçük manifatura- © bilmiyordu. Buradan ümidi kesince köşkün yolunu tuttu. Tren yolu Üstünden uzaktan Rusya ile peyk devletler münasebetleri gerginleşti Kızıl tahakkümü altındaki memleketlerde, milli- yetçilere karşı amansız bir mücade'e açıldı rın endişeleri büsbütün artmış- tır, zira işgali altında bulunan Almanya gölgesinde Alman ko münist gazeteleri Çekoslovakya ile Almanya arasındaki dostlu- ğun- dirilmesi — ihtimallerinden bahsederken bunun daha ziya- de «Çekoslovakyanın alicenap- lığına bağlı olacağını> yazmiş- lardır. Demir perde memleketlerin - de komünist olsalar dahi milli- yetçileri bekliyen feci fkibete komünist Polonyâsının Başba - kan muavini Gomulka maruz kalmıştır. Gomülka, tanınmış Polonya komünistlerindendi. Ba tıda Almanlardan alınan toprak kendisine tarif edilmiş olan köş kü görüyordu. Etrafı alçak bir duvarla çevrili idi. - Küçük ve gahiden sevimli İdi. Bir zemin katı, üstünde iki kat ve bir çatı arası ile, geniş bir balkonu var dı. Yaprakları sararmış ağaçlar arasında bir çok meyva ağaçla- rı ve tren yoluna bakan bir kö gesindo bir kameriye görünüyor du. Nibat, bahçe kapısmı bir pi gekerek açtı ve tarhlarin ara- #ında, kumlu dar yoldan köşke doğru yürüdü. Etrafında bahar da ve yazın çiçeklerin, meyva ağaçların çerçevelediği bu köşk gerçekten bir aşk yüvası İdi. Ali Şeref beyin zevkine diyecek yoktu, Nihat, bastonunu sallıya Tak Ve gözlüğünü düzelterek görmüş geçirmiş, eski bir kibar edasile köşke yaklaşırken her teye dikkat ediyordu. Köşkün cephede — merdivenli bir kapısı, yanda küçük bir ka- pısı vardı. Nihat yana biraz sap Mmıya lüzum gördü. Bu küçük kapının Üstünde bir tabelâ gö- rür gibi oldu. Merak ederek © tarafa doğru yürüdü. Küçük kapının önünde durak Jadı. Siyah cam tstünde yaldız- h bir yazıt «Terzi Şefkat...> Demek ki Bevim ve Ali Şeref köşkün bir kısmını bir terzi kam dına kiraya vermişlerdi ve ilâne daki terzi adresi yanlış değildi. lara Polonya çiftçilerinin yerleş tirilmesini bizzat temin etmişti. 1948 senesinde Alman komü- nistleri Alman - Leh hududu- nun tashihini müteaddit defâ- lar talep etmişlerdir. Gomulka derhal harekete geçerek Al - man komünistlerine şiddetli hü cumlarda bulunmuştur. Sovyet ler Gomulkayı süküta dâvet et- mişlerse de Gamulka tenkitle - rinde ısrar etmiştir. Bir müd - det sonra Moskova, Gomulka- nin — «aşırı milliyetçili> ginden tikâyet etmeğe başlamıştır. Moskova ve demir perde mem leketlerinden alınan en son ha- berlere göre Sovyetler Birliği © halde tahminlerinden bir kı: mında aldanmıştı. Piyano belki gerçekten terziye aitti ve Ali Şe refle metresinin para — sıkıntısı içinde piyanoyu satmak istedik- leri hususunda yanılıyordu. Bununla beraber bu terzi de kendisi için pekalâ bir haber kaynağı olabilirdi. Tereddüt et- meden zile bastı. Kendisi karşı hyan bir hizmetçi kız çocuğu oldu. Ziyaretinin maksadını, pi yanoyu görmek İstediğini söyle yince kız hanımına haber ver- di ve Nihadı içeri düvet etti. Ze min katında ağaçların gölgesin- de küçük bir salona alındı. Köşe de bir piyano vardı. erzi kadın içeri girdiği za- an Nihadı, piyanonun yanla- rını incelerken gördü ve derhal maksada girdi. Terzi Şefkat pi- hususiyetleri, yanonun cinsi, ömrü hakkında, hattâ fiyatı et rafında yeter derecede malümat veremeyince — İşin doğrusu, dedi. Piyano benim değildir. Mal sahibi ha- nımındır. Piyanosunun satışı İ- çin benden ricada bulundu. Ne Hem — komşuluk, hem kiracılık hatırı Şefkat hanım, kırk yaşların- da kadar zarif ve güzel bir ka- dına benziyordu.. Onu söylet - mek kolay oldu. — Aramızda kalsın... Kendi- Bine bir gey söylemeyiniz rica Almanyada zaten — zedelenmiş bulunan itibarını yeniden yük- seltmek için teşebbüslerde bu- lunmaktadır. Bundan ötürüdür ki Almanyadaki komünist gaze- teleri Sovyetlerin müsaadesile Polonya ve Çekoslovakyaya kar &1 toprak taleplerinden bahset- meğe başlamışlardır. Moskova ile peyk devletler a- rasındaki Mmünasebetlerde biF gerginlik baş göstermiştir, bu- na zerre kadar şüphe yoktur. Bununla beraber, Moskova peyk memleketlerde yeni bir Ti to hâdisesini önlemek için de gereken tedbirlere baş vurmak- tan çekinmemiştir. Son zaman- larda demir perde arkasında ko münist partilerinde büyük çap- ta «temizleme» hareketleri vı kubulmuştur. <Aşırı milliyetçi- lik> temayüllerini gösteren ko- Mmünistler amansızca - partiden atılmaktadır. Meselâ Macaristanda Vas ve Rajk gibl tanınmış komünistler ederim, Diye başlıyarak Sevim hanı- mın pek müsrif, hesabını bil - mez, olur olmaz şeylere para harcar, Kadıköyünden buraya ikide bir otomobille gelir, hul ga biraz şımarık hoppa mah- lük, amma kendisi için de mü- kemmel bir müşteri olduğunu söyledi. Roplarından iç çamaşır larına kadar her geyini Şefkat kanıma diktiriyor, kira parası yerine üstelik her ay bir hayli Burada Nihat para veriyordu. kadının kendisine — Sana ne? Ne diye soruyor sun? Demesinden çekinmeden sor- du — Şefkat hanım, bu - Sevim borcunu muntazam verir mi? 'Terzi kadın biraz da bir er- kekle karşı kargıya bulunmak zevki için olacak, açılmakta mahzur görmüyor, anlatıyordu Ben istasyondaki evde lişirken, göyle böyle — iki danberi Sevim hanımı tanırım, Hesabı muntazam idi. Peşin bi- le verdiği olurdu. Amma göyle böyle üç ay var ki borca İş gö- rüyor, bir türlü - veremiyordu. Bir hayli alacağım toplanmıştı. Bereket ki hesabını temizledi. Nihadın dikkati uyandı: SERAMAZA Yazan: Eski bir pehlivan da diğer pehlivanları da ça- lıştırır, onlara oyunlar öğretir- di. Şimdi kendisinden sonra ge- len en kuvvetli pehlivan Kavas oğlunun Kazıkçı ile karşılaşma sı iradesi kargısında onu hazır- lamak igini de Üstüne aldı. Ka- vas oğlunu Idman ettirmeğe baş ladı. O da pek tabil olarak bu huzur güreşini Kavas oğlunun kazanmasını istiyordu. Bir kaç gün sonra Sultan A- ziz Halil paşayı çağırtarak Bore du: — Buldun mu Kazıkçıyı? — Buldum efendim. — Nasıil bir adam bu? — İyi bir pehlivan olduğunu nnediyorum. — Yenebilir mi Kavasoğlu- — Zannetmem efendim — Peki Kavasoğlu Kırkpı - narda neden meydar çıka- ramamış onu. — O sırada rahatsız olduğu- nu söylüyor. — Söyle Kavasoğluna, bu se fer mutlaka yensin! — İrade efendimizin reş cuma günü öğleden sonra Zincirlikuyu kasrında ya pilacaktır. — Emredersiniz efendim! Güreş günü yaklaştıkça Ka- vasoğlunun heyecamı artıyordu. değil padişah yaveri va- Bıtasile kazıkçıyı her halde yen mesini irade etmişti. Bu emri yerine getirmek lâzımdı. Dikkat le hazırlanıyordu. Onun bu gay retini gören Arnavutoğlunun da ümidi daha - ziyade artmıştı. Güreşi hep ayakta yapacak, el ense ve tırpanlarla kazıkçıyı e- zip yıpratacak, ondan sonra yenmiye bakacaktı. Arnavutoğlu ile Kavasoğlu- nun beraberce hazırladıkları bu güreş tabyası çok yerinde idi. Kazıkçı Kara Bekiri Kavasoğlu rabilmesine imkân yoktu. Kazıkçı saraydaki pehlivan - lardan hiç birile idman yapmı- yordu. Sabahları erkenden na- Mazdan sonra saraydan çıkıyor ve kırlarda uzun yürümeler, koşmalar, taş kaldırma idman- ları yapıyordu. Bir de akşamla- ı yatarken dikkatle yağlanıyor du. Yaptığı bütün idmanlar bun dan ibaretti. Nihayet güreş günü geldi, çattı... Kavasoğlu son derece - iyileş- mişti, Kalın ensesi tam mâna- siyle kilise direğine dönmüş bu- lunuyordu. Yürürken âdeta yer leri sarsıyordu. Nefesi de büs- bütün iyileşmişti. — Bu haliyle Kazıkçıyı mutlaka — yenebilece- ğine iman etmişti. Öğleden sonra erkenden peh- livanlar - Zincirlikuyu kasrına hareket ettiler. Orada da - bir müddet istirahat edildikten son- ra hünkârın geldiği haber ve- rildi. Sultan Aziz hemen güre- şin başlamasını irade etti. Peh- livanlar soyunup, — yağlandılar. Bu sırada Kazıkçıya huzur gü- reşinin erkânı da öğretildi. Pa- dişahı ne şekilde selâmlıyacağı anlatıldı. Pehlivanlar” hazır o- lunca keyfiyet hünkâra bildi- rildi ve onun emriyle iki peh- livan meydana çıkıp diz çökerek padişahı selâmladılar. Ve he- men huzur peşrevini — yaparak tutuştular, Kavasoğlu onun ya- nında çok iri görünüyordu. Ya- nında bulunan Halil paşaya: — Kavasoğlu bunu nasıl ye- ortadan kaybolmuşlardır. Ta - nınmış komünistlerden R. Aba- Bari de firar etmiştir. Tecrübe- li bir iktisatçı olan bu adam hürriyete kavuştuğu anda şu sözü söylemiştir: «Moskovanın emrile Macaristanın istismar o- lunmasına artık tahammül ede medim, Arnavutlukta bile Ruslar mil liyetçilerden korkmağa başla - mışlardır. Bugüne kadar Arna- vutluk Moskova tarafından ko- münizmanın küçük bir kalesi ol larak telâkki edilmekteyse de, geçenlerde <Arnavutluk müsta- kildir> parolası ile Enver Hoca- 'ya Koçi Ksokse isminde bir ra- kip çıkmıştır. Hattâ bir çok n: fiz Arnavut komünistinin bu dama sadık olduğu ve - bütün bunların Arnavutlukta bir «Ti- to> hâdisesi çıkarmak niyetinde oldukları keşfolunmuştur. — Bir çok komünistler tevkif olunmuş &a da, bu mühaliflerin bir çoğu dağlara iltica etmişler, buradan mukavemete devam etmektedir ler, Enver Hocanın hasımlarının gizlendikleri dağlar bu Yugos- lav hududuna yakındır. Arna - vutluktan bir çok kimseler de Yugoslavyaya İltica etmeğe baş lamışlardır. Kanatlı gitti Bir müddettenberi - gehrimiz Jan darma teşkilâtında — teftişlerde bu- kunan Jandarma Genel Komuta - - Bugünlerde mi? diye sor- du. (Devamı: Sa m Şükrü Kanatlı, dün akşamki) ekspresle Ankaraya hareket etmiş, tr, nun başka türlü meydan çıka- * 15 MART 1940 N —'_' | — Tefrika No. 24 Bu adamın Kavasoğluna dayanması aklın alacağı şey değil Arnavut oğlu boş zamanların nememiş? diye sordu. — Yenememiş efendim. — Tuhaf şey! Bu adamın Ka vasoğluna dayanması aklın a lacağı gey değil... -Kavasoğlu da büsbütün iyileşmiş! — Sayenizde sultanım! — Bakalım kaç dakikada ye necek! İşte güreş başladığı zaman Bultan Aziz böyle düşümüyor- du. Yâni Kazıkçı Karabekir o nu tatmin etmemişti. Güreş Kavasoğlunun — sert el ense ve tırpanları ile başladı. Kavasoğlu bir makine intizamı ile Karabekiri dövüyordu. Ka> zıkçı onun bu güreş tarzı kar- gısında hiç yılmadan dayanıyor du. Ne de olsa heyecan duyu- yordu. Hayatında ilk defa: pa- dişahın karşısında güreşiyordu. Milyonlarca insanfn padişahı ve izünde Alla- kki olunan halifesi olân, y hin bir gölgesi te böyle bir şahsiyet — kargısında heyecan duymadan güreşmek pek tabit olarak imkânsızdı. Diğer taraftan Kavasoğ nun güreş ftarzı Abdülâzizi v memnun etmiyordu. O, bu ta- nınmış başpehlivanın'n —daima hareketli güreşlerine gahit ol- muştu. Fakat gimdi ortada ne meşhur çaprazları, ne dalışları, ne yan başla hasminı bastırış- ları görünüyordu. Sanki- kargı- sında alelâde bir — başpehlivan değil de Arnavudoğ vardı. Çünkü Kavasoğlu g livan ancak Arnavudoğlu gibi bir pehlivan oğlu pehlivanla gü reşirken böyle korkak ve çekin- gen hareket ederdi. Padişah bu düşüncesini yanın dakilere söyledi: — Kavasoğlu neden güreşiyor? — Neden hücum etmiyor? Neden bastırmıyor? — Sanki Arnavudoğlu ile tu: tuşmüş... Bu ne korkaklık? Tabif kimse ses çıkaramıyorş du. Esasen kim ne diyebilirdi ? Sultan Azizin yerden göke ka- dar hakkı vardı. Böyle belki yarım saat geçti, Bu müddet zarfında Kazıkçı Ka rabekir hep müdafaada kaldı, Kavasoğlunun hücumlarını def. etmekten başka bir şey düşün- medi, Aynı zamanda Kavasoğ- Tunün başka oyunlara girmesi- ni de bekliyordu. Fakat Kavase oğlunun el ense ve — tırpandan başka bir şey yapmadığını gö- Tünce birden güreş — tabiyesini değiştirdi. Bir fırsat yakalayıp çift daldı. Kavasoğlunun paçaları eline geçmişti amma, Kavasoğlu da boyunduruğu vurmuştu. Kazıkçı paçaları - bırakmıyor, Kavasoğlu da bütün kuvvetiyil insafsızca boğuyordu. Mücades le pek müthiş oldu. — Neticede Kazıkçı paçaları bıraktı. Kavas- oğlu da boyunduruğu çözdü. Bu ilk denemede Kazıkçı bi raz hırpalanmıştı. Kavasoğlu da pek memnundu. Bu vesile ile hasmını adamakıllı ezmiş bulu. nuyordu. Fakat Kazıkçı serbest kalır, kalmaz tekrar şimşek gibi di dı. Kavasoğlu geç kalmıştı. Baj bir pehe böyle yunduruğu vuramadı. - Sırtüsti düşmemek için hemen ktnüM yüzükoyun yere attı. Kazıkçı da kispetinden yakalayıp onü bastırdı. Devam OKUYUCUŞ Saglık Md. lüğü- nün dikkat nazarına «— Ben 43 yaşlarında — güçlü kuvvetli bir pehlivan idim, Alts ay evveline kadar sabahları saut 4 de kalkar, matbaalardan 100— 120 kilo ağırlığında gazeteleri #ırtıma yükler, lüzvmgelen yerlere tevzi ederdim. Gazete idareleri beni tanırlar: Nihayet midemilen hastalandım, fakirlik ilmühaberi gıkarıp Cerrahpaşa hastahanesi- ne yattım. İki ay sonra iyi olma dan beni taburcu ettiler. B hastalığım arttı. Tekrar Sertabir be yalvardım, ağladım, Allah ra» z olsun, beni yatırdı. Bundan & gün evvel ansızın yatağımın yaş mına başka bir hasta getirdiler, (sen kalk) giyin git, bu hastayı yatıracağız, diye benl - yatağıtı. dan kaldırdılar. Ağlayarak eve geldim. Üç çocuk babasıyım. A t aydanbderi çalışamıyorum. Pe- rişan olduk. Beni iyi edecek in- saflı kimseler yok mu? Belki derdime bir çare balu- nur ümidiyle Sağlık Müdürlü nün dikkat nasarlarını çekmemdal rica ederim Kumkapı Nişanca bostam sokak 56 da gakin Mehmet Özkul