THERGELECİ Fakat Hergelecinin güreş tar za, tutuşları, hasmi — zekâsile| kovması, icatçı olması — büti avantajlara karşı koyuyordu. Hergeleci, kuvvetini ancak kanarası geldiği zaman sarfedi- yordu. Öyle boş yere enerjisini sarfetmezdi. İ Halbuki Tosun, mütemadiyen kuvvetle güreşen ve enerjisini sarfeden bir pehlivandı. Ve, ek ser pehlivanlar böyle idi. —— Hergelecinin en büyük güreş şahsiyeti adalesinden ve okka- sından ziyade zekâsile güreşme sinde idi. En umulmadık yerde bir oyun icadile ya, has clinden kurtulur veyahut ha nın boş yerini bularak yenive- rirdi. 'Tosun ve, buna mümasil peh- livanların Hergeleci ayarında yaradılışları olmadığına her va kit Hergelecinin karşısında bo- calamaları mümkündü. İşte, en büyük — nümuneside Hergeleci ile Tosunun Kavala güreşleri idi. Tosun, hasmına ilk ellerde muvafak olur. bir surette ve hamlelerde bulumma- ğa muvaffak olmuştu. | Fakat, beş on dakika sonra Hergelecinin zekâsı önünde bu, hamleler ve hareketler istop et- meğe mecbur olmuştu. Tosun, ilk ellerde kuvvet ve ağırlık zorile bir iki öğrendiği | oyunlarla Hergeleciyi - kapabil- mişti. Lâkin, biraz sonra hasmı- nın giriş tat ını ve güreş tâbiye| sini sezen Hergeleci, Tosunu| durduruvermişti. Tosun, şimdi bocalayıp duru-| yordu. Bir türlü kuvvetini tat-| bik edemiyor, oyunlarını hasmı- na takamıyordu. Fevkalâde bir yaradılışa ma-| lik olan Hergeleci, iri ve zorlu| hasmının nereden girip nere- den çıktığını derhal - tayin et- mişti. Artık Tosuna yollar ka- panmıştı. Hergeleci ise neden Tosuna bir şey yapamıyordu? - Bu da 'Tosunun zoru - ve küvveti - idi. Güreş her ne kadar denkleşmiş idiyse de tam ayarını bulma-| mıştı. t Hergeleci, bir pehlivanla âde- ta helva döver ve yapar gibi, musaraa ederdi. Acele. etmez; sistemini bozmaz, boş, bulma- dıkça salmaz, iki dirhemlik| yerini görmedikçe. oyun tatbik | ederek kendini yormazdı. Bu sebeple Tosunun zoruna ve hamal gibi mukavemetine saldırarak enerjisini tüketmek istemiyordu. Bütün hamlelerini we hücumlarını boş bulduğu yer lere tevcih ediyor, kapamayınca ve —ahut dolu yer bulamayınca derhal çözülüyordu. Lâkin, Tosun böyle değildi. O, zorla çapraz almağa; zorla paça almağa hamle ve hücum ediyordu. Hasmının boşunu bu- larak saldıracağına ulu orta sal dıriyordü. İşte, bu pehlivanlığın en ince noktası idi. Zorla ve kuvvetle| üreşen bir pehlivan ne kadar nefesli, ne kadar kuvvetli, ne kadar mukavemetli - olursa ol- sun muhakkak bir derecede yor gunluğa düşebilirdi. Hattâ daha abuk düşebilirdi. Fakat, Hergeleci gibi zekâsile güreşen, zora koşmayan icabın- la ve bir ân için şiddetle kuv- vetini - sarfedebilmesini — bilen| hir pehlivan hiç şüphe yok ki| laha devamlı ve nefesli olarak züreşi sürdürebilirdi İşte, Tosun ile Hergelecinin reşi bu, güreş tâbiyesi içinde mütalca edilebilir. ve böyledir de, Hergeleci, hasmının ilk ve çe-| Hin hamlelerini atlattı. Güreşin ci dakikalarına kadar sezdi. Bir Hasmını, bu yokla- irişler yavtı. le alttan üstten atihandan geçirdi. di de Tosunu bir devrei tevakkufa götürmüş — bulunu- yordu ve i tevakkuftan sonra da bir devrei inhitata sü- rükliyecekt e pehlivanlık, işte zekâ bu Yoksa bir hamal gibi, yük| r gibi zorla güreşi taşımak | pehli Her ne hal ise avantajı Hergi tmiş bulunuyordu mını yava tata idi ta hiç artık ciye teveccüh| güreş Şimdi h: mına getirirdi. lıba döküp yer- çırağının ne mal iyordu. Hattâ, çı- nn kendinden daha üstün bir pehlivan olduğuna da kani idi. Bir kaç sene sonra Deli fiz, çırağının karşısında dura- mıyacağına da vâlıftı. Deli Hafız, yerıra saatlik gü- iama Yazan: M. Sami Karayel gammmmmmmmzu 74 —— —eaamm mummmznmn İBRAHİM reşten sonra, elini çenesine da- yıyarak düşünmeğe başlamıştı. Tosunu nasıl oluyor da — yarım saat içinde bu hale girdiğinden | dolayı İbramı düşünüyordu. Ne zor kullanmıştı, ne de gaddar- hk... Hasmı yavaş, yavaş ve kendi kendine yola gelmişti. Bu, Allah vergisi idi. Bunları bir us ta çırağına ne kadar öğretmiş olsa öğretemezdi. Bunlar irade- nin fevkinde varlıklardı. Derse kitaba gelmezdi. Deli Hafız, Hergelecinin bü- Yyük bir pehlivan olacağını za- ten kestirmişti. O, okkası hafif olmakla beraber fevkalâde ya- radılışı ve zekâsı - itibarile baş pehlivanların başı olacaktı. Hergeleci, Tosunun hamlele- rini Mmukabeleye - getirdikten sonra tam yarım saat kadar daha ayakta hasmını mukabele ve mukabil hamlelerle habire yordu. Güreşin bir buçuk saatine doğru yavaş yavaş güreş kıva- mına gelmişti. Hergeleci, şimdi hasmının daha ziyade boşlukla-| rını bulabiliyordu. Tosunun otuz okka fazlalığı, Tosunun fazla kuvveti ve zoru foslamıştı. Kuvvet ve okka Her-| geleci ile denge düşmüştü. Tosun bu hale düştükten son- ra artık güreş mehareti kimde| ise o, güreşi bindirecekti. | Hergeleci, güreş mehareti iti- barile hasmına kat kat faik | olduğundan musaranın muvaffa kiyet ibresi Hergeleciyı cüh etmiş bulunuyordu. üreşin ikinci saatle- müdafaaya dö- Yapacak başka işi| külmüştü. kalmamıştı. Taarruz kabiliyeti | tükenmişti. | Hergeleci, hasmını — bu hale| koyduktan sonra çırpınmaları-| na ve nâralarına başladı. Kur- naz Hergeleci, hasmanın kıvama geldiğini anlamıştı. Çırpınarak nârasını salladı: — Hayda Tosun be!. Güreşin başındanberi nâra| atmayan Hergeleci ilk nârasını savurmuştu. Hem de üst üste çırpınıyor, hasmına şiddetle sa- liyor ve dönerek çırpıniyor. — Hayda Tosun be!. | Diye kalın sesiyle canlı ve ne- | şeli nâralarını atıyordu. Tosu-| nun kulağına kar suyu kaçmış- tı. O da İbramın bu nâraların- da ne mânalar olduğunu bilen - lerdendi. Nasıl bilmezdi, sene- lerce ona çıraklık etmişti. Deli Hafız, neşe içinde idi. Ezerçeliler, Torlaklılar keyfe gelmişlerdi. İkide binde bağırı- yorlardı: — Aferin İbram be!. — Hayda İbram be!. Şimdi neşeli ve keyifli bağır- maların sırası İbrahimin taraf- tarlarına düşmüştü. İstanbullu- ların sesi çıkmıyordu. İşin fena olduğunu anlamışlardı. Hergeleci, hasmını ayaktan on on beş dakika kadar yokla- dıktan sonra birdenbire bir çift dalış yaptı. Tosunun topukları- na kadar indi. Tosun, vaziyeti kavramıştı. Sırt üstü gidiyordu. Derhal dö- | nerek sıçradı. Ve eğilip hasmı- nın kafasını bastırarak kaçtı. Tosun, kurtulmuştu. Ve Tosu | nun bu hareketi mahirane idi. İstanbullular bu, kurtuluşu ona iyi öğretmişlerdi. | Hattâ Tosunun bu kurtarış| tarzını Hergeleci bile beğen-| mişti. Derhal çırpınarak bir nâ ra savurdu — Aferin Tosun be!, Hergeleci nârasını savurur savurmaz tekrar dört beş adım- dan bir dalış daha yaptı. Herge- lecinin bu seferki dalışı cok seri ve şimşek pibi idi. Birdenbire hasmının — topuklarına - iniver- mişti. Tosun; bu ani ve seri ini: karşısında evvelki manevrası ni yapamadı. - Anı ü kendini yere ata: ten kendini kur Hergi k mağlübiyet rabildi. i, hasmını altına al- inin kendisi- şıyordu. kolaylıkla bağladı. Dur- geçti ve şöyle nefeslendi. Ondan sonra çalarını - dağıtma- | mıştı. Tosun, Hergi nevralarını bildi; ni kaptırmamağa Fakat Hergelec sarmayı kaptı vı madan künteye bir çalarının dağılma- ması için var kuvvetile kendini tutuyordu. Tosunun kalcaları bir öküz Ş ve kuvvet- lçaları dağılırsa ba ini biliyordu. Her- durmadan künteyi r lu, Künte mücadelesi dehşetli oldu. (Arkası var) Sahibi: A. Camaleddin Saraçoğlu Neşriyat Müdürü: — Macit Çetin ğı yer: (H. Bekir Gürsoylar ve A, Cemaleddin Saraçoğlu matbaası) | bab'ın Şan'at ve edebiyat Tevfik Fikret (Baş tarafı 1 inci sayfada) hamide bomba atıldığı zaman “Bir lâhzai teahhür,, başlığiyle yazdığı şiirde: | Kurtuldu hakkıdır alacak kimdi intikam Lâkin unutmasın bunu târih -i- ! Buflekam Bir milletin -bayati ile eylenen | deni! | medyun bu keyfini! #iyordu. Bi büyük medeni ce - saret Fikreti bir an terketme- Bir lâhzai teahhüre miştir. Meşrutiyette yazdığı “Doksan — beşe doğrü, — Süş “Han -1 - yağma,, sı muhalled eeserlerindendi Büyük şairin en kuvvetli şiiri | n devresinin mahsulü olan Tarihi kadim,, dir. Meşrutiye - tin Maarif Nazırı olan Emrullah efendi Fikretle muarıza ettiği zaman mebusan meclisinde bü- yük şaire karşı taraftar peyda etmek — Bu adamı bana karşı mü- dafaa ederseniz kürsüye çıkar | ve yazdığı “Tarihi Kadim,, i a- lenen okurum! diye münevver- leri tehdit eylediğini ©o zaman iktidar mevkünde bulunan en nüfuzlu bir hükümet adamından işitmiştim. | Fikret, Beaudlaire'i hatırla - tan bir şairdir. Yalnız onu bü- yük Fransız şairine yaklaştır'an eserlerinde Beaudelaire kadar sert ve ağır değildir. Meselâ Rü- aşında karilere ithaf eylediği şiirler için Kim bilir belki içinden biri alâmımızın, — Bvet alâmınızın, çünkü elemden hali biçâre Yaşayan yok.. Buna Belki bir ma'kes - i «nâçizi olur; en âli Yaşavanlar bile his etmede en ! müstahkar | Yaşayanlar gibidir ... ayni Çamurdan bu yığın! diyor, | Şimdi okuyucularına . hitap eden Beaudelaire'i dinleyini: 'Çakalların, parsların, kancık köpeklerin, maymunların, ak- replerin, leş kuşlarının, yılan- ların o bizim iptilâlarımızın se- fil kafeslerinde haykıran, ba- ğıran, homurdanan, sürünen, tırmanan canavarların arasın- da- bir tane daha var ki hepsin- den daha çirkin, daha zalim ve daha müstekreh, Hareket et- mez, sesi çıkmaz. Üstünde ya- şadığımız toprağı bir harabe haline koyabilen ve bir esneyiş- | le bütün arzı yutabilen bu ca- navar iç sıkıntısıdır. | Sen bu nazik canavarı| tanırsın, kari! — Ey benim ben- | zerim, kardeşim olan iki yüzlü kari! Fikret, Meaudelaire'in “Leş,, ünvaniyle yazdığı şiiri izah ey- lediği sırada: — Bu eseri okurken insan leş kokusunu hisseder ve ister is- temez burnunu tıkar! demişti. “Gayyay - 1 - vücud,, ünvanlı eserinde Fikret, Beaudelaire'in giirine çok yaklaşmıştır: | Ba'zı kırlarda gezerken — gö rtlür nefretle Bir çukur yerde birikmiş mütekeddir bir su Solucanlarla, yılanlarla, sülük- lerle dolu. Fikretin bir kedi tasvir ede - rek “Zeri rişte,, başlığiyle yaz- dığı meşhur şiiri de Beaudela-| ire'i hatırlatan bir manzume-| dir. | “Yaz aşkına dair,, dediniz.., YENİ SABAH KUT GKZEKMMELA IK ei —. d £ Sayın halkımıza Türkiye kömür satış ve tevzi müessesesinden : Kömür fiyatları muaygendir. Fazla bedel vermeyiniz. Tozlu, ıslak ve ek- sik kömür almamağa dikkat ediniz. Kok kömürü satış fiyatlarımız: Ankarada “Karabük, sömikok, gazhane koku ,, Depoda-müşteri vasıtasına teslim tonu Vagonla-D, D. yolları hamule sene- ,, dinde yazılı tartı üzerinden İstanbulda Depoda-müşteri vasıtasına teslim İzmirde T.k. »- 23,50)| — Ya rabbi! diye allaha yal- vardı. Sevgili Rahilimin son ar- mağanını evvelâ sana, sonrada ağabeylerine emanet ediyorum. Onları kuru, şeytan sözüne uymaktan muhafaza eyle!. On kardeş, teşekkür ederek babalarından ayrıldılar. Aradan | gekiz, on gün geçince tekrar zi- yarete gittiler. Birer birer elini öptüler. Sabaha kargı yola çık- mak kararında olduklarını, hem vedalaşmak, hemde l(uııya.minıî almak için geldiklerini söyledi- | ler. Hazreti Yakup, Bünyamini tekrar tekrar bağrına basıp öp | tükten sonra | | — Evlâdım, dedi. Kardeşle- | rinle git! Mısır diyarını — gör, Mısır sultanını gör. ona — ben den çok selâm söyle; babam Depoda-müşteri vasıtasına teslim Diğer şehirler için F, O, B, Zonguldak Sömikok Karabük koku Karabük Karabük koku-D. D. yolları vagonları ,, içinde teslim Semt depolarından » 26,50) 21 Kömür alanların belediyece mu- saddak fiyat listesini talep etme-, leri tavsiye olunur. DİKKAT ğ Kömür alım ve satımından- şikâ- yetiniz olursa aşağıdaki adresle- re müracaatınız reca olunur. ANKARADA ; Türkiye kömür satış ve tevzi müessesesi merkezi Ata- türk bulvarı No. 129 - 181: Yenişehir - Ankara İSTANBULDA : Türkiye kömür satış ve tevzi müessesesi İstanbul şubesi yeni-Yolcu salonu kat 3 Galata - İstanbul İZMİRDE Türkiye kömür satış ve tevzi mülessesesi İzmir şubesi Gümhuriyet bulvarı No. 104 A, İzmir NOT : İsim ve adresleri sarih olarak bildirilmeyen şikâyetler dikkate alınamaz. (5446 - 7063) 'İLE SABAH, ÖĞLE VE AKŞAM Her yemekten sonra günde üç dela muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. KIYMETLİ PIRLANTA SATIŞI 21 kıratlık beyaz, lekesiz, fevkalâde nadir bir tektaş pırlan- ta 21/8/941 yarınki perşembe günü Sandal Bedesteninde mü- zayede salonunda satılacaktır, MNNON Yüksek ziraat enstitüsü veteriner fakültesi askeri kısmının kayıt ve kabul şartları İşte misali! | L | 3 — akara Yüksek Zicnat Kastitüsü Veteriner Faklilesi ahi aa bu Sevdiklerimin — ben Z İ “yal sivil tam devreli liselerde iyi ve pek iyi derecede mezun olan ve olgun- Hepsinde bu hali n p ecede mi ei Hepsinde bu hırçın kedi sima- sını gördüm. Bir ömr - ü - cahimin bütün — | ezvakını sürdüm! Ve bu son mısra aşkı tarif e | den en kuvvetli bir vecizedir!. ULUNAY | GABOL, luk imtihanlarını vermiş olm. aşağıdaki şartları haiz olması 1â müsait olmak hastalıklardan bir dere müracaat ettikleri | caktır. artile talebe kabul edilecektir umdır İsteklilerin A — Türkiye Cümhuriyeti tebaasından bulunmak, B— 18 - 22 olmak (22 dahil) dir C — Beden teşekkülleri ve sıhhati orduda ve her iklimde faal hizmete dil rekâketi, olanlar alınmaz.» | D — Tavır ve hareketi, ahlâkı kusursüz ve seciyesi sağlam olmak, E — Ailesinin hiç bir fena hal ve şöhreti olmamak «bunun için de za- bıta vesikası ibraz etmek> 2 — İsteklilerin müracaat istidalarına şu vesikaları b glamaları lâzımdır. K Üfus cüzdanı veya musaddak sureti, B — Sıhhati hakkında tam teşekküllü askeri hastahane raporu ve aşı ağıdı, C — Lise mezuniyet ve olgunluk şehadetnamesi veya tasdikli sureti. D — Okula alındığı takdirde askeri kanuni nizam ve talimatları kabul ettiği hakkında velisinin ve kendisinin noterliktı dikli taahhüt - senedi Talebe okuldan istifa etmek isterse okulca tahakkuk ettirilecek masrafları birden verir ve bunda taahhüt senedine kaydedilir. E — Saralı, uyurken gezen, sidikli, bayılma ve çarpınmaya — müptelâ olmadığı hakkında velilerinin noterlikten tasdikli taahhüdname Bu gib okula girmezden evve malül oldukları gılanlar okuldan çıkarılır ve okul masrafları velilerine ödetilir | İstekliler bulundukları mahallerdeki askerlik şubelerine istida ile| Müracaat edecekler ve şübelerince 2 inci maddede bildirilen evrakı - ikmal| ettikten sonra Ankarada Yüksek Ziraat enstitüsü veteriner fakültesi askeri talebe âmirliğine gönderilecektir. Müracaat müddeti eylülün 25 ine ardır. | Bu tarihten sonra müracaat kabul edilmez 4 — Okula kayıt ve kabul şehadetname derecelerine ve müracaat sıra- | sına göredir. İstekli adedi tamam olunca kayıt işleri kapanır ve kabul edilen lik şubelerile tebligat yapılır (6933) Üniversite rektörlüğünden 'Topçu vestivari kampları nehar 1 olaak Selimiye Kışlâsinda (1268) yapıla- Alâkadar talebenin oraya” müracaatları. İbrahim aleyhisselâmın arma - | ğanı olan şu amameyi hediye et. | Lütfen kabul buyursun. Seni allaha, muhafaza meleklerine ve kardeşlerine emanet ediyorum | Beni bekletme. Kanatlı | kuş gibi uçarak git, uçarak gel! Hazreti Yakup, bu sözleri ağ- lıyarak söylüyor; Bünyamin ile diğer oğullarıda ağlıyarak din- liyorlardı. Matemhanenin kapı: önünde çok acıklı bir manzara hâsıl olmuştu. Bereket - versin | bu manzarayı hariçten gören yoktu. Hariçten gören olsaydı | muhakkak ki kalbinin yandığı- nı, bir anda bir avuç kül haline | geldiğini hissederdi. İhtiyar Yakup, eşiğe oturmuş | tu. Bünyaminden sonra öteki o- | ğullarınıda ayrı ayrı kucaklayıp | bağrına bastı ve canlı bir haya- | Jet gibi içeri kaydı; kapıyı ka- patıverdi. On kardeş, gözlerin - den damla damla yaş akan Bün- yamini aralarına aldılar. Melül, Mmahzun oradan ayrıldılar. Hazreti Yakup, ertesi sabah matemhanenin kapısı — önünde | bir cıvıltı işitti. Bu, kuş cıvıltısı İ değil, bir sürü çocuk - cıvıltısı | idi. Yakubun mini mini torun - ları: — Dede! kapıyı aç! sana yi- | yeceü getirdik, hizmet etmeğe | geldik. Bünyamin amcamız ge- linceye kadar seni yalnız bırak- VzEvikAEi Diye - sesleniyotlardı. Biraz #onra matemhanenin - kapısı a- | çıldı. Dedelerine hizmet etmeğe | gelen yavrucakların karşıların- da uzun ve beyaz sakallı, zayıf vücutlu, fakat güler yüzlü bir hayalet belirdi. Bu, O matemha- nenin biricik sakini Hazreti Ya- kuptu. Koca peygamber, talih- siz baba; yüzlerini göremediği, ancak - cıvıltılarını - işitebilmek saadetine nail olduğu torunla- rını karşılıyordu. Yusuftan ay- rıldığı zamandanberi hiç gitlmi- yen Yakubun siması, o sabab tebessümlerin en güzeli ile be-| zenmişti. Hazreti Yakubun o sabah yal nız yüzü gülmiyor; içide gülü- yordu. | " Acaba bu gönül ferahlığı sa- dece torunlarının cıvıltısından mı hasıl olmuştu? Bunda başka bir sebep, başka bir hi met aranamaz mıydı? Yoksa Allah ona yakında Yusufuna kavuşacağını mı malüm etmiş- ti? Bunu kendisi de bilmiyordu. Hazreti Yusufun gözleri yol - da kalmıştı. Kardeşlerinin yan- larında Bünyamin de olduğu halde tekrar geleceklerine ima-| ni vardı. Fakat ne zaman gele-| ceklerdi? Kayıptan haber ver- mek ilmine Vâkıf olan genç Me- lik, işte bunu kestiremiyordu. ırsızlıktan, meraktan çatlı- cak hale gelmişti. Uzun müd- rde oturamıyor, sık çıkmak, dolaşmak, içindeki sıkıntıyı at- Za çalışmak mecburiyetinde| kalmıştı. Onun bu haline herkes hayret ediyor, fakat hiç kimse sebebini sormak cesaretini teremiyordu. Hazreti Yusuf, muntazam u- yumak itiyadını da kaybetmiş- ti. En tatlı uykuda iken birden- bire uyanıyor; kendisini yatak ta bulunca müthiş bir hayal kutuna uğrayordu. Sevgili k. rısı Züleyha, işin Mmahiyetini bilmediği için endişe etmeğe başl: den nda mıştı. Endişe etmekte yer kadar haklı idi. Koca- otf zamanlarda yüz gös- teren bu gayri tabiiliği görüp te endişe etmemek kabil w di? Bi ce, nihayet day madı. Münasip bir lisanla bu nun sebebini sordu: ı sekiz on gün zarfında sana bir şey oldu. Gündüzleri can kıntısından bunalm l geceleri de sık sık uyanmağa aşladın. Yoksa büyük bir der- din.mi var?. Hazreti Yusuf, Züleyl a- ğabeylerinden, ihtiyar babasın- dan ve küçük kardeşi Bünya - İHAZRETİ YUSUF İLE GÜZELLER G Yazan : Muharrem Zeki KORGUNAL ÜZELİ ZÜLEYHA — 5ğ — minden bir kaç defa bahsetmiş, hattâ acıklı macerasını anlat- mıştı. Fakat kardeşlerinin za- hire almağa geldiklerini söyle- memişti. Onu meraktan kur - tarmak için lâzım gelen izahaw tı verdi. Sözlerini şöyle bitir- di: — Eminim ki kardeşlerim; tekrar gelecekler ve Bünyaminişi de getireceklerdir. Sevgili kar« deşimi görmek saadetine nail' olacağım günü dört gözle bek- lerken çektiğim azabı tarif ede mem Züleyha sordu Tekrar geleceklerine ve Bünyamini — getireceklerine & minsin de niçin üzülüyorsun? — Üzülmemek elimde deği İstiyorum ki deşime bir niye evvel kavuşayım. İçimde yirmi beş yıldır yanan hasret ateşini söndüreyim — Sadece kardeşini mi özle- din? — Bünyamine — kavuşursam babama kavuşmuş gibi olurum. Onlar, ayrı ayrı iki varlıktır ki birbirlerini tamamlarlar. Bün- yamin burada elbette uzun müd det yalnız kalmayacak, Baba- mın derhal — Mısıra gelmesini kolaylaştıracak — Haber yollavıp babanı doğrudan doğruya getirtsen ol- maz mı? z güzelim. O, belki öldüğüme — inanmıştır. olduğumu birdenbire sevincinden — çıldırır. Halbuki hakikati düşünerek, faraziyeler, nazariyeler yürüte- rek öğrenirse soğuk kanlılığını kaybetmez. Hayata; gözlerimi kapamadığımı tabif bir hâdise olarak karşılamağa alışır. işitirse — Bunu kendiliğinden anlı- yabilir mi? — Bünyamini - bir vesile ile yanımda alıkoyacağım, Kardeş- lerim, onsuz dönmeğe mecbur kalacaklar. Babam, evvelâ Üzü- lecek, merak edecek; sonra ya- vaş yavaş buna bir mana ver- meğe çalışacak ve nihayet vazi- yeti kavrayacak. Elverir ki bir defa Bünyamin buraya- gelmiş bulunsun. Hazreti Yusuf ile Züleyha, © gece artık uyumadılar. Hep ayni mevzu etrafında konuş- mak suretile sabahı ettiler. Yu- suf, vakt! gelince vazifesi bası- na gitti. Makamına oturdu. İşi ile meşgul olmağa başladı. O gün, can sıkvıtısı içinde kıv- ranmıyordu. Derdini Züleyhaya açtığı için ferahlamıştı. Haftâ beklediklerini bile unutmuştu. Aradan çok - geçmemişti ki içeriye kapıcı girdi — Devletli efendimiz, Kenan ilinden on bir kişi Hemen huzura kabul edilmelei ni rica ediyorlar. Yusuf, böyle bir haber alma- ğa hiç hazırlıklı değilmiş gibi sıçrayıp ayağa kalktı — On bir kişi mi dedin? -— Evet: ya melik! — Onları hürmetle karşılı' - yarak derhal huzuruma - geti- rin! Kapıcı çıkıp gitti. Yusufun huzurunda bulunanlar, hayret- lerinden dona kalmışlardı. Aca- ba melik, onlara niçin bu dere- ce ehemmiyet veriyordu? Hazreti Yusuf, vezir de dahil olduğu halde hej 'di. Kardeşleri ba: almak ve yalnız konuşmak is- tiyordu. sonra kapı tekrar açıl- evvelâ Roben girdi. O- dı. nu Yahuda ile Bünyamin takip ettiler. Ar diğer a — birer, iki- an ri girdi. dizildiler. yüzünü yi örtmüştü. oturuyor ve peç nız Bünyamine bak! iile h Bünya - Çünkü o, iyordu. Ken Yusufun şer örtü ile va ne yordu. mini derhal tanımış tıpkı kendisine be di kendine: — Allah naz diye yümüş, bir b artık yanlından n lirim Bünyamin ? Sen, üvey K: deşi de öz kardeşi - nin himay tında bulunma- ga lâyıksın 'dan saklasın dar da bü- nden Yusuf, oöyle söylenmekte haklı id:, Ayni ananın, banın mahsulü - olen mini di; ne elbette daha yakın du. Bahusua ondan - fe görmemi: — Ho Ğ dedi. Bu kadar çabuk d d - ğinizi tahmin etmiyordum. Roben, koynun bir kose çıkarıp Yusufun önüae koydu: CArkası var) bulur- K N