Yazan: Sami Karayel; b AGüreşvkurulmuştu. Epeyce ııeyııaıı vardı. Davul zurnalar ortalığı inletiyordu. Serezin da- İvulau — ve zurnacı çingeneleri pehlivanları heyecana getirmek için öyle-davul vuruyorlar, öyle zuma.çalıyorlardı-ki, tutturduk ları âhenk-en ölü insanları bile harekete getirmeğe kâfi idi. Pehlivanlar, - oldukları: yerde duramıyorlardı. Her davul tok- mağı vurdukça oldukları yerde Davül ve zurnacılar cenk ha- yası vuruyordu. — Davulcular tokmaklarımı davul derisine-vur- duktan sonra bir.de kasnağın ke narına vurarak sada -veriyor - lardı. Buna, cenk vuruşu der - lerdi. Hele, zurnacı çingeneler, zur- nalarını birdenbire - keskin bin üfleyişle'havaya: kaldırıyorlar; sonra, kısık ve- boğuk . bir:sada ile yere doğru eğiyorlardı. Hulâsa, davul ve'zurnalar peh livanları, yerlerinde- duramıyan koşu hayvanları: gibi-zıp'zıp sıç- ratıyondu. Cazewr bağırıyordu: — Desteye güreşecekler-mey- delikanlılar -kazan dibine geli - “yorlardı. İçlerinden ne-de güzel! polad gibi vücütler vardı. Deste güreşleri başladı. Ço - guklar biribirlerini yiyorlardı. Öylerciddi ve'kırıcı-güreşiyor - *tardı ki; herkese heyecan veri - yorlardı. Hergeleci, ustasile Tosunun ortasına bağdaş- kurmuş: oturu- yordu. Onun meramı - Kızılcalı ile Kandıralıyı görmekti. Ustasına soruyordu: —- Usta, şu: Kandıralı ile Kızıl | calıyı göstersene!. DeliHafizın gözleri her tara- 'f süzmüş, kimin nerede oturdu- ğunı ve ikimlerle-bir sarada ol- duğunu tayin etmişti. Kuâlcab, tanıdıkları: ile bera- ber kazan dibinde bir vere bağ-. »daş kurmuş: konuşuyordu. Ha- fız, onu evvelden görmüştü. Her| Böleci, merakla sorunca ona a- Jaylı cevap verdi: — Ne yapacaksın? Meydana çıktığın zaman — Yok.. Ben, meydana ka- dar sıhredeme:n usta! Hasmı- — Falcılık değil usta!.. İnsan, ıl;iıı'sı'n.m.ı bir görüşte kestirmeli - — Aferin sana! Pehlivan:de: diğin hasmını bir görüşte ne ol- duğunu anlar.. — Gözünden, yüzünden, konu suşundan, yürüyüşünden ne ol- duğu belli olur usta!.. — Öyledir.. — Rica ederim, göster usta!. — Dur, gösteririm. Sen A; dosluyu 'gördün mü?. ördüm, tâ, bak nerede oturuyor. | — Bâk onu gözünden kaçır- mamışsın?. | Dedi. Ve Tosuna dönerek: — Tosun, Aydosluyu gördün | mü? Deyince, 'Fosun: — Yöoa... — Ulan hiç merak musun?. — Nemerak edeceğim usta?. — İnsan hasmını - kollamaz mı?, — Usta, ister kolla; ister kol-| lama, nihayet bu iş meydanda belli olacak değil mi — Sen böyle — söylüyorsun amma, bak İbram duruyor mu? Daha neler soruyor. — Ohna bakma, o sinirli de on dan. etmiyor — Pehlivan dediğin sinirli' o- | Müt'TosÜl.. Heyecansız, sinirsiz pehlivan olur'mu?, — Olmaz amma, - pehlivânın siniri" meydanda gelir.. Meyda- na çıkmadan boşuboşuna sinir- | lenmekte mâna var mı?. Deyince, Hergeleci kahkahayı bastı've: — Usta, sen'de Tosuna neler söylüyor O, öyle' şeyden anlamaz.. Onda sinir ne arar? Meyduna çıktığı geleni tutar işte!. Dedikten:sonra, ustasına yal- vardı.. — Usta, göster şunları... Diye yalvardı. Deli Hafız par- mağile gösterer. — İşte, bak, kazan dibine doğ ru ilitiyar sakâllı bir adamın yanında kara yağız kuru suratlı bin delikanlı var ya o, işte!, Dedi. zaman önüne | Hergeleci, bir kurt gibi göze lerini dikmiş bakıyordu. Kandı- enseli, geniş omuz'u, pençeli, a- /sabistavırlı hir pehlivandı. Göz- leri” kurt- gibi parlıyordu. mını dalğındalkın seyretti. O- | nun konuşuşlarına ellerinin ha- reketlenine, kemiklerine varın - civa kadar gözden geçirdi. Deli Hafız, çırağımı — sorbest bırakmıştı. Onun vereceği hü - kümleri bekliyordu. Hergeleci, bıyıklarını bir iki burduktan son Ta ustasına dönerek: — Usta, bu Kandıralı.. Öteki Kızılcalı nerede?. — Oktu da gösteririm.. - sen, şu Kandıralı hakkındaki fikrini söyle: bakalım. — Ne söyliyeyim usta?.. — Nasıl boldan?.. daha; daha!l, .. ve pehlivanya- PisL. var. — Daha, dahal.. — Usta, bundan daha ne ol-| sun.. eğer, ustu bir pehlivan ise her şeyi yerinde demek.. | — Çök usta! ve oynak bir peh livan imiş:. — EX olmalı.. 'Tijyonu göste- Tiyor... Dedi; aramağa başladı. Ustasına yal-| varanak: — Usta! Kızılcalıyı da gös -| ten. — Onu gösterirsem- inkisarı hayale uğrarsın?. — Neden usta?. — Kândıralıdan daha: belâlı.. — Nö olursa-olsun.. Başa-ge- | den 'çekilir.. Uğraşacağız bu h&î riflörle.. sen omu da-göster ba» kalım.. Dedi Deli Hafız, tarif ederekKızıl- calıyı gösterdi. Hergeleci, göz-| Terine-inanamıyordu. Hasmına şöyle bir baktıktan sonra, ustasına dönerek: — Usta, alav mı ediyarsun ve- çetin -bulmuştu. Deli- Hüfıza | kutmak istiyor zannetmişti. Deli Hafız, Hergelecinin kork - tuğunu anlayınca: — Ne o, korktun mu?. — Ne korkacağım usta?. — Görüyorum ki, afalladırı — Çetin bir: pelilivana benzi- | | | atilmak istemiyordu. bir türlü inanamıyorsun?, T e — Ben damgasını gördüm, Lil gehrinin damgası idi... Şerlak: Komiserliğe — döner dönmez :Lil şehrinin. polis mü- dürünü “telefonla aradı ve me- seleyi anlattı. Akşama doğru da ekgprese atlıyarak Lile doğ- rur yollandı. İki ihtimal vardı: Lasel ya ihtiyar İngiliz sey- yahı kıyafetinde onun: nüfus kâğıdı-ve pasaportu ile beraber, kendiniMister Springhol olarak tanitacak, yahut 'da eski salite ismi:olan Piyer Lantiye olarak tekrar ortava çıkacaktı. Fakat Şerlok Holms bu hayduttan â- deta yılmıştı, kendi kendine — Belki de üçüncü bir kıya- fete girer, diyordu, o vakit bir | türlü yakalıyamayacağız de- | zektir. Şerlok Holms'in düşündüğü gibi Lasel Lil şehrine gitmişti. Polis haberdar edilmeden istas- | yona inmiş ve yan sokaklardan birine sapmıştı. Birçok irili u- faklı caddelere gidip çıktıktan İsonra aradığı caddeye - saptı. Bu sokak boyunca bahçeli evler görünüyordu., İleride gördüğü küçük bir otele girdi, ismini de Mister Springhol olarak yazdır- dı. Odası son katta idi. Biraz istirahattan sonra şehre öteberi almağa çıktı. Otele döndüğü za- | man gece bastırıyordu. Merdi - venleri dörder dörder çıkarak odasına girdi ,kapıyı — kilitledi, Onun odasına çıktığını gören otel kâtibi hemen telefonu açtı — Orası karaköl mu... evet.. İhtiyar İngiliz: döndü.. Evet o- dasında:. Meşhur polis- hafiyesi Şerlok rahat bir nefesraldı. Artık iş ko- laylanmıştı. Lasel bir daha ka- çamazdı. İki sivil taharri. otelin karşı tarafına düşen kaldırımda bek- — Ne o, cevap vermiyor mu- ralı, kuru yüzlü, kalin ve gergin|-sun?. — Ne söyliyeyim?. — Vallah biliâk Kızılcalı 0... Döyince, “Hergeleci de düşün- | Hergeleci epeyce müddet has meve vardı, İkide birde gözleri-| ni Kizilcaliya di derin düşünüyordi Hakikaten, Kizılkcalı belâ idi. Yapılı ve gövdeli bir pehlivan- iyor - ve: denn di. Gösterişi vardı. Hergeleci, yanında çocuk gibi kalıyordu Zaten Deli Hafız: da düşün - düren Kızılcah idi.'Hoş, Kandı- rah da yabana atılır şeylerden değildi. O da, Allahın belâsı idi. Deli Hafız Hergeleci ile alay | ediyordu: | — Tbram; senin bügün halin | harap.. — Allâh ne yazdıysa o olur usta! Dedi. Deste-güreşleri bitti.. taya gelmişti. Cazgır bağırıyordu: — Küçük ortaya - güreşecek ' Sıra or | ,pehlivanlar ortaya!. Küçük orta güreşleri de baş: lamıştı. Büyük orta peblivanla- | rı yavaş yavaş. hazırlanıyordu.. Hergeleci, soyunmağa başla- dı. Tosun da soyunuyordu. To- sun oralarda değilli. Hiç heye-| canı yoktn. Halbüki —Hergelecinin dişleri. Ve»sonra, gözlerile Kimlealyı| biribirine vuruyordu. Öyle hırs- hridi ki, biran evvel meydana | | 'Tösun; Hergelecinin sinir için | derolduğunu: görünce: — İbram, me-oluyorsun be?.. 'Daha meyvdana çıkmadan “dişle- rin biribirine vuruyor:. — Herkes:senin gibi mi?. | — Neden sinirleneceğim be?.| — Ulanahmak,. — Kızılcalıyı görmedin mi | — Usta sana gösterirken gör düm.. | — EL. Nasıl:buldun ?. — Meydanda. belli- olur:.. l — Görmedin müiri kı r herif?. rn — Ne olursa-olsun.: Dedi: Tosun, hakikaten sakindi; Ve" kendine güveniyordu. Hergele- cinin sinirini, korkusundan: ziya- de fazla heyecanlı ve hassas-ol? Masindan ileri geliyordu. orta pehlivanları: so; | yunmuşlar bekliyorlardı. Kan - düralı da, Kizilcalı da Aydoslur dâ -soyunmuşlardı. 'Nihayet büyük orta: güreşleri başladı. Küçük ortt güreşleri de bitmişti. Ca:grn- bağırıyordu: Arkası var liyecekler, başkaları da yol uç- larında nöbet alacaklardı. Ni - hayet polis müdürü ile Şerlok Hölms!de: on: beşsivil polisle: o- telde bulunacaklardı. Fakat Lasel de boş durmu - yordu. Yüzündeki makyajı temizle - di. İhtiyar İngilizin kostümünü attı, ve vaktin geçmesini. bekle- di. Saat dokuz buçuk olmuştu. Pencereyi açtı, ucunda-bir kan- ca/bulunan . kalın bir ipi dama fırlattı ve kendini doğru çekti, kağıca çatının kenapına takıl - mıştı. Bir daha çekti, ip sağlam ca takılmıştı. Fakat çatının ke- narının sağlam olduğu şüpheli idi. Pencerenin kenarına çıktı So- kak simsiyahtı. İpe'asıldı. Tu tunarak 'dama doöğrü tırman - mağa başladı. Fakat damın ke narı gicirdiyordü,- sağlam de - gildi Bütün meharetini ve kuv- vetini: topluyarak asıldı ve-ote- lin damma — çıkmağa- muvaffâk oldu. Doğruldu, derin bir nefes'al- dı. Fakat kaşlarını çattı, iş yine çatallaşıyordu. Uzakta. insan gölgeleri farkediliyordu. Ayni yoldan geri dönmek imkânsıdı Gölgelere doğru eli tabancasın- da ilerledi, ve güldü — Bunlar baca... ğil!.. İnsan, de- Birdenbire birinin bağırdığını işitti. Aşağı baktı, demin çıktığı pencereden yarı beline kadar sarkan bir adam görünüyordu Bu Şerlok Holmsti. Dönüş yolu kesilmişti. Eğer hafiye ipe tırmanarak gelirse Lasel mahvolacağını biliyordu. yda, Vakl/ İyü “namazını müteakıp'Beykör YENİ SABAII mes'ulü idarecidir 19 Mayıs stadında - yapılan Türkiye futbol- birinciliklerinin fihali tekme ve yumruk alış ve riğine vesile'oldu. hâdise ile kapadık. Bu/hâdi nin — kahramanı — futbolcüdür. Futbolcü ceza heyetine çekilir, | hesap sorulur, spor sahasından | beş ay uzaklaştırılır, teczi | ye edilir. Fakat bize kalırsa.spor efi rı umumiyesini üzen-ve hoş:kar şılanmayan- hâdiselerin mesulü yalnız futbolcü değildir. Her sporun bir- zamanı, mev: simi vardır. Mevsiminde yapıl: mayan herhangi bir spor vücu: de faideli olduğu gibi böyle yüz kızartıcı ve müessif hâdiselerin de zuhu- runa sebep olur. Fütbol kış sporudür. — Pâkat biz başlayıp sıcoklar basmadan bi- tiremiyoruz. Beş senedenberi yapılan-milli küme maçları bir-yıl' olsun fut- bol sezonuma - tesadüf' ettirile- medi. Yazın bunalticı sıcakların de gehirden şehite- taşınarak gayelerine ulaşmak içir uğra- şan, didişen sporcular “bü”orga- nizaşyondan ne-faide gördüler ? Memleket futbölüne kazan - dı? PFütböl mücadele'- sporlarının başında gelir. Başarılması için büyük kuvvet sarfı, enerji is- ter: Halk etrufı kavuran sıcak- Tarım-tesirinden-bir ân ol&un u- zaklaşmak, ferahlamak, - nefes almal 'için deniz - banyolarına; gölgeliklere — dökülürken” biz gençlerimizi meşintopun-peşine takıyoruz. Kafalar - gözler kemlerin dişleri döki (Son iyore Has yor: Bun Sahife 6 Sütun 1:de) ÖLÜM Elektrik İdaresi - Mebani dairesi memutlarından İbrabim- Türkömer, Emlâk ve Eytam Bankası Umum Müdür muavini' Kemal Türkömer ve şe fabrikası memurlarından İrfan İykömer'in babalarısMeşikat Bvrak lüğünden müteksiti İSMAİL TÜRKÖMER' müptelâ | olduğu. hastalıktan — kurtu- lamıyarak vefat» etmiştir. 17 Temmuz. Perşembe günü öğle| camiin- den kaldirilârük — Gözi- Yünüs aile makberesine tevdi olunacaktır. Köprüden - vapur saat on. birdedir. Fakat düşünmek-vaktini: kay: - bettiriyordu; İlerlemeğe başladı. KISIM: 5 Lâsepl neredö? Laselin gölgesini» gören Şer- lok bağırıyordu: — Hây Allah camm alsım. Şimdi yan sokâğa: inecektir. Polis memurlarına dönere — Haydi, diye gürledi, x: ağı inelim,. ondan deoluruz. Lasel bir cambaz:- gibi duvarı -boyunca ;olan. bi ya tutun: yüksi Şiyord mıştı. ( otelin bonu- relilt bir ckabılarını çık ddeye henüz ayak mıştı ki köşeden Şerlok Hölms -. ile polisler göründü. Koşuyor - lardı: Şerlök bağırı Dür, yoksa ateş ediyo - rum. Fak el bir sıçrayışla ka- ranlığa - daldı, ve- alabildiğin: koşmağa ' başlâdı. Pölisler arka sında: idi: Arularında on, onbeş metrelik bir:mesafe'vardı. Tâm bu:sırada Şer bağırdı Haydi, yaklaşıyoruz.. Eli mizde artık O sirada c deyi - dönünce Losel-doğru koşacağına köşede ki bir evin bahçesinin 'duvarına tırma bahçesine atladı. Polisler de onu görmüşlerd Genç Stefan'ın babası, Mös - yö:Marsolye; uzun'boylu - boslu bir adamdı. Hizmetçi gelip de — Bayım sizi görmek istiyor dediği vakit.. — Ne münasebet-canim, ak- olmaktan - çok uzak| ona bir'türlü zamanında | Federasyonun - tesbit ettiği | futbol sezonunun - yüz kızartıcı ve sporculuğa -sığmayan bir| | 17 TEMMUZ 1911 “DÜNYA HARBİ (YENİ SABAHYIN: BÜYÜK SıİYASİ TEFRİKAsI Çanakkale önünde çe»liğe karşı imanın zaferi Bu ağ şebekesi. bilhassa buciş için tertip edilen bir gok taplar ve beş gemi, tarafından himaye ediliyordu. Bu. gemiler- de teahhurlu bombâlar vardı Bombalar suyun içinde bir hay- li indikten sonra patlıyordu. 21 Temmuzda kaptan. Boyle kumandasındaki E.14 denizaltı- sı ile boğazıüçüncü defa olarak geçmeye teşebbüs: etti. Bü sıra-| da mayne çarptı. Fakat mayn infilâk etmedi ve denizaltı Nâ- radaki yemi ağ şebekesinin açık kalan”kısmını bulmak saadetine | nail oldu. 22“Tömmuzda E 14 denizal-| tımız arkadaşı E-T yi Mârmara | dehizinde buldu. ve iki denizaltı birlikte olarak Mârmaradaki düşman gemilerine hücuma de- vam ettiler. Hastahane gemile-| rini' bir tarafa bırakıyorlardı. Mayin tarlalarından geçiş | 12 Ağustosta geriye dönen kumandan Boyle altıncı defa olarak mayn tarlaları arasından geçmişti. Bu geçişini hatıratin- da"şöyle anlatıyor: “Tam boğazdan geçerken ağ- lara-çarptım. Belküirde-o andan: itibaren bu-ağlar arasındüki a- çık yol da kapanmış ve boğaz. baştam başa: ağ içinde-kalmıştı. | Bu çarpma neticesinde- denizal- | tım. 24 metre derinlikten 15 metreye kadar çıktı. Fakat bere | ket versin direksiyon istikameti | 15 dereceden fazla;: bozulmadı. müthiş bi ses işittim. Uğultu-| lar, gürültüler- biribirini takıp ediyondu. Sönra. sisler: birdenbi- re kesildi ve tekrar başladı. De- nizaltı.iki defa yerinde mıhlan dı. Hareket edemedi. Böylece ağdan kurtulmak için 20 dakika uğraştık. Kilitbahir önünden ge' çerken: üzerimden ateş ediliyor- | du.-Bir torpil geminin arkasın- dan birkaç metre uzaktan geçti. Çanakkale civarından geçerken | bu da bize zarar veremedi. Böğazı geçip suyun. yüzüne çıktiğımız zamran pervaneye Kılmş >elektrik telleri ve gemi nin her*tarafında demir ağların | izlerini gördük.,, Marmara - denizinde 29. gün 5 Ağustosta da kaptan: Nâs- şamın.onunda ziyaretçi olur mu hiç? diye söylendi. Kapıda ha- fiye Şerlok özür diledi: — Pölisteniz; dedi. Burada biri saklı. — Bürada mı. ediyorsunuz?. Yani bahçenizde buluna - cağını zannediyoruz... Ve mese- leyi Mösyö Marsolye'ye anlat - tılar. İçeri giren polisler, bahçe- nin her tarafını aradılar, büyük bir sabırla tırmadık yer bi- idilar. Töprak Kkuru ol- ğu için hicbir ayak izi görün- ördür >k Holms deli gibi olmuş- tık. Lasebein misidi?.. Bir saat- tenberi'burunlarının dibinde ko- . Yöksa alay mı şan jadamı- bulamamışlardı. Belki bizim içeri girdiğimi- anlayınca bu. sefer derduvar- n sokağa-atlamıştır İmkânı - yok.. Dışarıda, a- damlarım vaz Acabaevde mi Rica ederim mafih elbet gördü - nüz, ma; isterseniz. içeri ni d 1nız rlı izlikle başını sal adı ve' polisler evden dışarı çık tlar: Mö!: oturma dasına gel rısı me- rdu &v y? ol. muzlarını ilkerekcevap verdi Tayalet masalı - gibi hafiyesi galiba hay ga buaşladı. Madam - Marsolye yatük: oda ına' gitimek üzere odadan çık- tı, birinci- katta - oğlu- Stefanın odi Kada/işık vardı. Çocukcağız. gürültülerden uyanmıştır... diye düşündü. Gi- -— Yazan: — V Çörçai v73 sunt ikinci defa olarakı E 11 de-[ nizaltısı: ile boğazı - geçiyordu. Kefez' burnu- açıklarında, deniz | altının sırtım. bir mayn sıyırdı. O sırada gemi 23'metre derin -| likte idi. Naradaki ağları geç-| mek üzere denizaltı 33. metreye | kadarvindi. Fakat ağ. küçük ge- | miyi;yakalıyarak şiddetle suyun yüzüne itti. Büyük bir - gayret | neticesi olarak: denizaltı ağdan kurtuldu; serbest kaldı. Bir saat Ssonra bir nakliyeyi torpillemiş- ti. Bundan sonra- ayni günde denizaltı bir topçeker torpille - | di. 7 Ağustosta sahil - boyunca | ilerliyen bir askeri- kit'a-ile-top | ateşi teati etti. 18 Ağustosta Türklerin Barbaros harp. gemi - sini torpilledi ve batındı. Bu harp gemisi iki torpito. muhribi | refakatinde: Sovla körfezine gi- | rerek muharebelere iştirak et -| mişti. | Bu müaceralar - ve burakınlar | yirmi-dokuz gündevam etmiş ve | B 11 denizaltımız sağ salim'üs- süne- dönmüştür. Bir- zarlilı, 1 topçeker; altr nakliye, 1 vapur ve' 23 yelkenli: baturmışta: | Bütehlikeli'hizmete E'T; E2, El2, H 1, E 20 denizaltilarile | Türküvaz isimli: Pransız -deniz- | altısı devam'etmiştir. Yekün'o- larak Nararağları: şebekesi27 defa geçilmiştir: Bü soyahat ve | akınların: Herrbini'tek:başına: bir | -| hemaset destanıdir.- Böğazı:ge- | çen veya geçmeye teşebbiis':eden | on-üç Prânsız ve İngiliz deniz- | altınsından: sekiz: tanesi bat - mıştır: Bunlarım dört tanesinin hemen' hemen bütün müretteba- tı boğulmuştar. E 7 denizaltımız 4 Birincikâ- nunda-ağlara takılmıştı. - Orada | tam onaltı saat takili kalmış| ve teahhurlu bombalarla on altı saat bombalanmıştır. Sonra bir | de 40külaç derinliğe inerek ağ- lârın altından sıyrılmak tecrü- besine girişti. Bu'da olmadı. Ni- | Hayet keptamdike göledüneü: | 'tu. Fakat ağlar denizaltıya-o ka- | dar sıkı-ve sağlam:sarılmıştı. ki | kurtulamıyacağım anlıyan kap- dipde:meseleyi anlatayım.. -| Kapıya'yaklaştı Hayret!. vide aati aakirliNi | konuşuyordu:. Şiddetle- kapıyı | açtı. Kapıya arkasım veren Ste- fan geri dönüncevsapsarı kesil- di. Madam Marsolye- az kalsın korkudan bir” çığlık atacaktı. Önünde-genç. ve-kibar bir adam, hürmetle-eğiliyordu. — Affedersiniz, madam.. Sizi rahâtsız etmek istemezdim, fa- kat vaziyet maalesef bunu icap ettirdi. Korkmaymız; hemen gi- deceğim.. Stefan annesinin gidip dışar- da etrafa haber vermemesi için kapıya dayandı. — Büu adam kim*Stefan? Bu- rada ne yapıyor? | Stefan kekeliyerek' anlatma- ğa başladı: Anneciğim:. Mösyö' Lantiye.. di. dinle!beni; bu beniz, kumtür- — Neden kurtandı ? Bu sırada: Lasel: Stefamı öl- dürmeğe kadar kalkan — senedi Stefi uzattı. Stefan annesine her şeyi! an- lattı. Peki buraya-nasil gir ot pancatltı Kapı arken | onu gördüm:. Bürada xadar koş zölgemden beni tanımıştı. at ben - onü — tanımamı 'a içeri- aldim Madam - Marsolye; Lasele b ». Lasel gülümsüyördu. Ben iyi bir madam, ve'sizi -( hatsız etmel mem: Şimdi her şeyi oldu bitti Polise telefon edebilirsiniz. Madam Marsolye Hayir mösyö, dedi. Ser- ize bunu barç k Mâdam Mar - iptü, ve'pene ak karanhk a yboldu. —Son— ini okak - | larda- yahat medhalde tan, mürettebata kendilerini Bu ya atmalarmı emretti ve suyun üstüne çıkarak gemisini kendi elile batırdı. Marmara denizindeki randevü Bu denizaltınm kaptanı Cocf- rane'in Türkler elindeki- esareti ve esaretten kaçışı şaşılacak-ma ceralarla doludur. Fransız de - nizaltılarından süç tanesi yavağ- tahrip olunmuş- veya — düşman eline geçmiştir. Safir, ikincikânunda, Göüle Mayısta, Müryot 26 'temmuzda. Banların”içinde yalnız Türkü - vaz ismindeki Fremsizdeniztiltı- sı ağlardarı geçmeye 'muvaffak olmuşve Marmara denizine”gi- rebilmişti. Kisa bir mücadele - den“sonra hedefine- varabilen Turkuvaz: Mâarmara- denizinde küçük “bir ârızaya — uğradı ve yakalandı. (Mülümdür ki- bu Fransız denizaltısı, kendisini zaptedenin ismine izafeten Müstecin Onba- şı ismini almıştır: — Mütereim) Türkuvaz'in - kumandanı ka- marasında muhtıra defterini'tâh rip etmemiş; unutmuştu. Türk- ler bu- defteri- denizaltıda bul - dülar. Bu defterde Fransız de- nizaltısımın, İngiliz denizaltisı E 20 'ile 6 ikinciteşrinde ibülü- şacağı yazıh idi ve Marmarâide- nizinin hangi noktasında bulü < şacakları da işaret edilmişti” O sıralarda Alman denizaltısı U 14 İstanbulda tamir ediliyor- dü. Hömen'bu: Alman denizaltısı Fransız kemisinin muhtira def- terinde yazılı yere gitmiş ve-bek lemiştir. E. 20 karşısında- bir döst bulacağını senirken bir-düş man torpili ile parçalanmıştır.; Torpiltenen Türk gemileri İngiliz - denizaltılarının Mar . mara denizinde torpilleyip tah rip ettikleri gemiler şunlardır: 1 zırhli; 1 torpito muhribi, | 5 topçeker, İl'nakliye, 44 vapur ve 148>'yelkenli. Bir denizaltı akınları Türkler için pek'ciddi âkibetler tevlit e- | debilecek - bir mahiyet alıyor - du: Bütün'deniz münakaleleri kesilmişti. Haziran — sonlarımı doğru Geliboludaki Türk ordu.- su iaşe ve mühimmat kıtlığına düşmüştü. Bü Kitlığın önüne Türkler ka- ra nakliyatını işitilmemiş- bir | himmetle tanzim ederek geçmiş lerdir: O ana kadar bütün Geli- bolüu yarımadasının nakliyatı ka- radan ve öküzlerin sırtında bir tek yoldan temin ediliyor, bu 150 - kilemetre: uzunluğundaki yol ise denizden denizaltıların hücumuma maruz' kalıyordu. Büyük Britanyanın bahri ta- rihte-Çanakkale önündeki- de- nizaltılârın: bu akınlarından da- ha parlak sefer yoktur. Onların cesareti, cüreti,faaliyeti, sebatı, sabrı, maruz. kaldıkları : tehli - keler, bütün Büyük- Harpteki | denizaltı harekâtının en.mükem- mel nümunelerini teşkil etmek- tedir. Onlar asri muharebelerin ilzam ve kabul ettiği kaide- r, kanunlar haricine çıkma: - mişlardır. işleri arasında bitler ve bu mürettebat, bir çelik yurt biçimindeki»gemi- lerini dolduran karışık makine - r arasında derinliklere dalı - neçhul tehlikelere göğüs ardı. Bir tanesi bile ö- ine sebep olabilecek infi- Jdeleri arasını çi geriyo: lüralı lâk yör,; y lars: )luyorlardı. Yükarıdan tılan bombaların, topçeker veya tor muhriplerinin — ateşile, n denizaltii erek her d ilabilir, yahut det «havasızlık- tdi. Fakat hiç iurduramadı ve u tehlikelere srebilirli irlıkları aferle-te -! ni hatırlamak a- (Arkast var)