mlşti. H < ekti. — Aydoslu hasmını atlına alır| 'Hergeleci Ibrahım Yazan: Sami Karayel ' Kurnaz Aydoslu, hasmınm na gıl künte doldurduğunu görü - Bu sebeple küntesini sö- 'ktüp çıklmaktan başka çare ol- madığını anlamıştı. Hergeleci - Bin Tosun olmadığının farkına E!.. San'atkâr, san'atkârı an- Iaması lâzımdı. Aydoslu, künte-| yi söktü ve Hergeleci — sarmada | iken ters döndü. Sarmadan sar maya geçmek istedi. Fakat Her- | gı!eeı meydan vermedi. İ oslu alttan kurtulamıyor unlar ve mukabil oyunlar hınhınm takip etti. Nihayet Ay doslü kemanede iken hasmının kemanesini sökerek ayağa kalk- ta. Fakat, bu kalkış zor oldu. | İki pehlivan ayakta karşı kar şıya geldiler. Ense — bağladılr.. Biran için ayrıldılar. Hergeleci, | pindı ve bir nara attı: — Hayda be Aydoslu mukabelede gecik - 4 medi: Hayda İbram be!. Güreş ense enseye geldi. Her ikâsi de biribirini aldatmağa ga| hşıyordu. Fakat güreş başlıyalı yırmı dakika olduğu hâlde en büyük we baskın güreşi Hergelecinin yaptığı inkâr olunamazdı. Aydoslu, yalnız Hergeleciye bir çapraz girebilmiş ve onda Aydoslu fevkalâde bir güreş- | çi olduğu cihetle HRergelecinin kendisine ağır basmağa başla- dığını hissetmişti. | Hedgeleci, ilk hamlelerde na- sılsa hasınının tuzağına düşmüş '*#ü. O da bir kere olmuştu. Fa kat, çok geçmeden hasmının gi veşte çalımını almış ve ona gö- S zerükete başlamıştı. Aydoslu, hasmının ele avuca| sığmaz, fevkalâde oynak bir gü-| Teşçi olduğunu anlamış oldu 'W ğundan onu nasil tongaya dü- bulda ve civarımda ğümugı pehlivanların hemen hemen Ayaoıhı büyük orta pehli - wanı olduğu halde namağülp Bir adam değildi. Onu üstüste “mağlüp etmiş büyük orta pehli wanları vardı. Aydosluyu, — Kizilcalı Amet, Yâlouvada bir, Bursada bir ol-. “mak üzete iki defa mağlüp et- Kızılcalı Ahmet, o vaktin bü- yük orta pehlivanlarının ileri gelenlerinden idi. Ahmet, kırk | pınar güreşlerine iştirak etmiş pehlivanlardan değildi. Yani, Aydoslu hu derana —a-| bir ve iyi bir büyük orta pehli- vanı olmakla beraber Istatıbul civarında daha onun — üstünde nice pehlivanlar vardı. Aydoslunun Kandıralı Meh- met ile de güreşi vardı. Kar - talda yaptığı bir güreşte bera- bere kalmıştı. Aydoslu, Kandıralı Mehmedi mağlüp ettiği halde Kızılcalıy: her nasılsa güreşi uymadığın- dan bir güreşte berabere kal- mıştı. Aydoslu şini ters buluyordu. hasmına güreş uyduramıyor - du. Güreş altta üstte tam bir sa- attan fazla uzamıştı. Fakat, güreşe Hergelecinin hâkim oldu Zu meydanda idi Bir aralık Aydoslu hasmını | gift paça taktı ve durdurma -| dan altına ahp bastırdı. Hergeleci, ani olarak paçala-| rını kaptırmıştı. Ve az kalsın mağlüp oluyordu. Bereket ver-| Sin tetik davranarak — derhal| ters dönüp kendisini yere ata-| bildi. “mış — olduğundan Her halde onu altta becerebile- almaz durmadı. Derhal kema- neye ve oradan da sarmaya gec- ti. Fakat, Hergeleci, Aydoslu - nun sarmasını bir elde çözdü. Ve kalkıp kaçmak isterken hasmının iç kazık şiraze oyu- muna takıldı. iç kazık şiraze ile asarak yen- mek üzere idi. Hergeleci, bir manevra ile iç kazık şirazeyi budayarak söktü. Aydoslu, cıva gibi tetik ve her yaptığını hesaplı olarak icra e- den hasmı karşısında mütered- dit bir vaziyete girmişti. Aydoslu, kemanede bekliyor- du. Düşünüyordu, ne yapmalı idi. Hergeleciyi ezici ve zor oyun larla yenmek ve bu suretle bir güreş taktiği tutmak ahmak- Aydoslu, hasmını altına al -| memnundu. | Aydoslu, hasmını | f lik olurdu. Onu meharetle ve oyunla yenmek Tüzımdı. Zaten başka türlü hareket etmek bir | netice vermezdi. Aydoslu, kemanede çok dur- mâtı. Birdenbire hasımmı ha -| valandırarak künteledi. Fakat Hergeleci, hasmı da- ha künteyi doldurmak döne- rek ve dikilerek tek paça tak- ti Ve tek paça ile doğruldu. Bu suretle Aydoslunun zaten yarı olan küntesi kendi kendine sö- | külmüş oldu. Fakat Aydoslunun üste paçası elde idi. Aydoşlu, sım kurtaramadı. meselesi idi. Bu budamada sırtı yere vuracaktı. tehlikeyi — sezince mecburen yere yattı Pu sfer Aydoslu alta düşmüştü. Yam, Aydoslu künte Alayım — detken Tergelecinin oyumun: takılmıs ve alta düşmeğe awesbi' ol muştu. İki pehlivan, Kalike>ten Mma- hirane güreşiyorlardı. Biribir - lerini ezmiyorlar, daima usta- ca oyunlarla hareket ediyorlar- di. Bızlı / güreşçi olan — bu, iki| peblivan altalta üstüste boğu- suyarlar ve bir buçuk saate yak | lasan güreşte biran için nefes-| ienmemiş bulunuyorlardı. Bazı pehlivanlar, ense bağ - lar ve dakikalarca kol sallıya- rak ense değiştirerek nefesle -| nirler.. hasımlarını altına alır- lar, dakikalarca kemanede bek| lerler.. ve sarma takarak nefes-| lenirler.. Hibuki Aydoslu ile Hergele- ci böyle değildi. Devamlı ve, fasılasız bir surette - biribirinc giriyorlardı. Oyundan — oyunı geçiyorlar, her an - tehlikeden | tehlikeye düşüyorlardı. On binlerce seyirci, bu iki pehlivanın güreşile şiddetle a- Tâkalanmıştı. “Tatlı ve ustaca olan güreşi kim heyecanla seyretmez. Odun gibi, sal gibi biribirlerini ite, kakışa güreş yapan pehlivan- ları kim heyecanla seyreder. 'Bu, dün böyle ise bugün de, böyledir. Hoş, bugün ciğdi gü- reş seyretmek Ümkün haricin- dedir. Bugünün güreşleri hemen, he| de | paça-| Zaten biran | & men — danışikli şüklüdü Halkımızın güreş merakını ve heyecanını — istismar eden bir | | gekildedir. Güreş: meydanına çıkmadan | | denler birtakım oyunlarla biri- birlerine girerek halkı hep cid- di güreş yapıyormuş dırmaktadırlar. güreşin ciddi veyahut an- laşmalı olduğunu anlamak için muhakkak iyi bir pehlivan ol-| mak lâzımdır. yapmış olanlar ve yap| makla beraber gü bir güresim ciddi mi, anlaşmalı m olduğunu oyunların dolup boşalışından bir. bakışta anlar- lar. | — Öyle oyunlar vardır ki, kıvamına ve bağma gelmiş iken | ne biırakılabilir, ve ne de boşa- labilir.. mutlak neticelenmeli - | dir Halbuki, bugünkü güreşlerde tam | oyundan oyuna geçildiği halde| bir paylanço #ibi biribirile da-| dırmağa savaşan pehlivanlar er | babı önünde kendilerini kandır mış olurlar... Güreş. organizatörleri -diye | Avrupai bir Şekilde insanlar türedi. Bunlar, para kazanmak için başlarına bir alay pehli - 'an topluyorlar.. Anadolumun | şurasına burasina gidip güreş- ler yapıyorlar.. Bu, güreşler hep danışıklı ve di | Diyebilirim ki, hiçbiri ciddi de- ğildir. Ciddi olan güreşler, “bazan| küçüklerde görülüyor. Butmlar da “az paraya güreştikleri için eğer bibirlerini tanmmıyorlarsa ve biribirlerine garezleri varsa ciddüi güreş yapıyorlar... Bü - yüklerin ciddi güreş tuttukları- ma hiç zannetmem... Ben, heman bütün güreşlerde baş hakem olarak bulunuyor - ram, Ekseriyetle de minder ha-| kemliği yaparım. Böyle olduğu halde beni bile aldatmağa çalışırlar.. Güreşin ciddi olduğunu söylerler.. Ben, düdüğü elime alır, meydâna Çı-, karım; güreş başlar.. Biraz son Ta tütuşlardan ve oyunların gi- dişatından güreşin ciddi olma-| dığını derhal sezerim... (Atkası var) * laşarak ve oynaşarak halkı 'kan RAŞİD RIZA Tiyatrosu Halide PİŞKİN Beraber 14 Temmuz Pazartesi d DÇİFTE SARAVLAR BENİ ünü akşamı Cağaloğlu bahçesinde. İlk temsil: ÖPÜNÜZ Komtdi 8 perde Biletler şimdiden ;satılmaktadır. ü # ll — Namusum üzerine yemin ederim ki bir şey yapmıyaca- gima.. n — O halde yatın ve oyumağa çalışın.. Ben gidiyorum, yine geleceğim... Lasel dışarı çıkınca, Stefan yatağına uzandı, yirmi dakika Ssonra mişil mişil uyuyordu. Lasel dairesine girdiği za - man ellerini cebine sokarak dü şünmeğe başladı. Eli cebindeki rovelvere değince güldü: — Yegâne kârım.. dedi, Ve rovelveri pantalonunun arka cebine güzelce yerleştirdi. Ken- di kendine söylenmeğe - başla- di — Benim fena tabiatım işt Elâlemin işinden bana ne? fa- kat... Stefanın çocuk yüzü gözünün önüne geldi. İstese verdiği söz- Fa- leri pekâlâ tutmıyabilirdi kat bir hırsız bile verdiği den dönmüyordu. Kendisi hır - , hırsızdi amma şu utan- af Garamyan kadar al- ldi ya..Tekrar bir siga- ra yakarak — Bu işten ben de istifade etmeliyim, diye düşündü, hem bu fıkivr hiç de fena değil! Birdenbire kurduğu plân ü- zerine yerinden kalktı ve yata- ğının altında duran dört köşe küçük bir çantayı aldı. Çanta- nın içinden çıkardığı kauçuk eldivenleri giydi ve madeni bir kutuyu hususi vidalarından a- çarak birçok küçük şişe çıkar- dı. Sonra bu gişelerin içinde o- lanları avuç içine sığabilecek adar mini mimini bir gaz o ğının üzerinde duran madeni bir kaba boşalttı. Bu renkli su- lar birkaç dakika kadar kayna- dıktan sonra başka bir kutudan bir tutam toz aldı, madeni kap- HİKÂYE şüklüdür. | biribirlerile nalaşıp ortaya ge-| gibi kan-| i- bilanler | —ESPOR-— lsıanlıul Atletizm Birincilikleri İstanbul —Atletizm birincilik- leri dün Fenerbahçe stadında kalabalık bir seyirci Kütlesi -ö- nünde yapıldı. Alınan neticeler: 400 metre mâniah: 1 — Ce- mal, 62.4, 2 — Ferid, 3 — Agop. 100 metre 3 kat: 1 — Sezai 12:4,2 Osi Memduh. Yüksek: 1 a 1.70, 2 — Muammer, 3 Nedlim. U: 1 roflu 6,29, Muammer, 3 — Vahid. 100 metre: 1 — Muzaffer 114 100 metre baya 14.2,2 — Atüla, $ BU0 metre: 1 — Ri Veli Demir, 3 — Skoçimarn 4 X 100: 1 — Güalatasaray 47,5, 2 — Galatasaray. 400 metre 3 Kat: 1 — Remzi 54.1, 2 — Adnan, 3 — Mitaki- dis, 4 X 100 Bayanlar: 1 — Beyoğlu Halkevi, 2 — Kurtuluş. 110 Mâniah: 1 — Yaver 17,8, 2 — Sudi, 3 — Jeba. 1500 Metre: 1 — Rıza 4.818, 2 — Vlâdmir, 3 — Dündar. 400 metre: 1 — Skoçimarn 53.7, 2 — Ancus. 8 — Ahmet. 200 metre: 1 — Müzüffer 23, 2 — Cezmi. 200 metre 3 Kat, 1 Kâmuran 24, 2 — Ömer, 3 — Benibasüt. Üç adım: 1 — Yavru, 13.47, 2 — Abdurrahman. 10.000 metre: — 1 — Eğşref 33.46.2. 2 — Cenis, 3 — Takvor. (Sonu Hayfa 5 sütun ŞİMDİLİK * BUKADAR! Doktorların vazifesi (Baş tarafı 3 üncü sayfada) yesinde rahat rahat çalışmak | Ve yetişmek imkânmı bulmuş - lardır. Hükümet Tıp Fakülte- si mastraflarını hâlkın ödediği vergilerle kapatmaktadır. — Bir doktorun yetişmesi için hükü- metin sarfettiği para ven az 20.000 liradır. Hükümetin bu lütfuna ve kendilerine diğer bir çok vatamdaşlara nazaran çok | dâha iyi hayat şartları temin etmesine mukabil kendilerinden istediğimiz şey, bir v&nndaıın belki hayatını kurtanrmak uğrun da ara sıra tatlı uykularını fe- da etmekten ibâarettir. Ve bunu Bir Tütuf, bir merhamet eseri o- larak değil de yukarıda da de-| diğim gibi bir — vazifenin ifası | şeklinde yapmalarıdır. — Zannedersem bu memleketin kandilerine temin ettiği refah karşısında bu büyük bir feda- kârlik sayılamaz. MURAD SERTOĞLU | | zam bir surette geri DÜNYA HARBİ (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SIYASİ YTEFRİK. Çanakkale önünde çelığe karşı imanın zZaferi “Bukovinadaki 7 inci ordunun da şansı daha parlak değildi ve o da bütün cephede geri cekil - mişti. Bu ordunun nerede ve n zaman duracağını kimse bilmi- yordu. 'Şimdi öyle bir vaziyet karşı- sında bulunuyorduk ki tamamile tadil edilmek icap ederdi. Bu de- rece ehemmiyetli bir hezimet umumi erkânıharbiye - reisinin hesaplarına asla dahil olmamış- tı. Erkânıharbiye reisi (yani ken disi) böyle bir hezimeti imkân - sız görmüştü. î Zayiat 750,000 Rus orduları bütün cephe boyunca ilerliyorlar, Avusturya mevzilerini yahut geniş yarma hareketlerile bütün bir hattı ge- çiyorlardı. Şimalde Rusların Ka ledin oordusu üç günde 70 kilo- metrelik bir cepheyi 50 kilomet- re ileri sürmüş; Lutsk şehrini almıştı. Cenupta Rusları — Letchiğki orduları Dinyested ve Prut hatlarını zorlıyarak 60 ki- lometre - ilerlemiş ve Çernoviç Jşehrini işgal etmişti. Alman kit- Alarına gelince bunlar hücuma maruz kalan bütün hatlarda sı- kıca tutunarak, yahüt munta - çekilerek yanıbaşındaki Avusturya ordu- 'sunu ricatine uymuştur. Taarruzan ilk haftası zarfın-| da Avusturyalılar 100:000 esir verdiler, Biray nihayetinde A-| vusturyalıların esir, ölü ve ka- yıp olacvak zayiatı. 750:000 - ki-| Şiyi buldu. Bir sene evvel Alman orduları önünde münhezim ve perişan 6- larak büyük topraklarımı terk- eden Ruslar Çernoviçi ve bütün Bukovinayı tekrar ele geçirmiş- lerdi. Bu zaferin ehemmiyetini | ve mağlüpların maruz kaldıkla-| rı - insan toprak ve mühimmat - zayiatı o harbin başındanberi görülenlerin en öhemmiyetlisi iği, Nihayet gene — Almanlar şi- mülden mühim takviye kitala- ranı Avusturya saflarına — gön- dererek buralarda açılan ge- dikleri kapamıya mecbur olmuş- lar ve Avüstarya cephesini tu- tabilmişlerdi. Tekrar Çanakkaleye... 19 Mayıs 1915 de Alman de- nizaltılarının Çanakkaâle sula- rına geldiğini gören Türkler pek büyük bir gayretle müttefik HIRSIZ KİM RâR— ta kaynamış sularla karıştırdık- tan sonra hepsini kurşun kalem inceliğinde bir tüpe doldurdu. 'Tüpün boyu baş parmağını geç miyordu. Kendi kendine — Bu keşfirn mükemmeldir.. dyirodu. Bu iş de bittikten sönra, kü- çük tüpü yazıhanesinin gözüne koyarak Kilitledi. Defterinden sarrafın âdresi yazılı sahifeyi çekip kopardı ve cebine yerleş- tirdi. Sabah saüt onda kapısı çalın- dı. Stefan gelmişti. Lasel: — Azizim, dedi, iki gün dahâ bekle, iki gün sonra het şey i! ve tamam olacak!.. Şimdi taş raya, Lil şehrine 2ilenizin ya - nma gidin, ben size haber ve- receğim... Lasel, genci istasyona * götürdü. İki saat sonra St espresle Lil şehrine doğru yol- lanıyordu. KISIM: 2 Garip 'bir iş Sarraf Vadi Garamyan kısa boyfu, şişğmanca çıplak kafalı bir adamdı. Görünüşte boylu poslu ve kuvvetli görünmüy du amma insanın yüzüne baka- mıyan gözleri, kaçamak bukış ları vardı. Nereden Parise gelip iyerleştiğini kimse bilmiyordu. Suriyeden, Filistinden ve Mi- sırdan geldiği söyleniyordu. Na Sıl sarraf olduğu da âdeta bir sırdı. Muhayyilesinde onu her- kes iyi cömert bir adam olarak tanıyordu. Mösyö Garamyan bugün de yazıhanesine Ççıkan merdivenleri, biraz da nefesi kesilerek çıktı, hizmetçi kadı - nin verdiği gazetelerle mektup ları gözden geçirmeğe başladı. Yazıhanesi iyice döşenmişti. Rahat koltuğuna yerle$ti. Hakikatte Garamyanın işleri hiç de göründüğü gibi dürüst değildi, fakat o buna hiç mi hiç €hemmiyet vermiyordu. M: Garamyan yazıhanesinde kim seyi beklemezdi. Randevularını hep telefonla verir, işlerini dı - farıda görürdü. Kapımın zilini şitince birdenbire hayret et - i, acaba bu gelen de kim- Bu şik giyimli, — kavırcık çlı bir ziyaretçi idi. Garam- n içinden — Otuz yaşında kadar ola cak, diye düşündü. Güzel, hattâ çok güzel giyinmiş. Kravatın da bir inci iğne var yük sek kratlı altından bir yüz ser ge parmağını süslüyor. Yüksek sesle sordu — Bir aruzunuz mu var — Acaba Mösyö Garamyan la-konuşmak şerefine mi mail ©- hayorum ? Bvet, buyurun Yazıhanede yerlerine yerleşk tikleri vakit Garamyan Hayat sigortası için mi geldiniz? — Hayır bayım mak istiyordum, alâkadar eder mi Garamyanın gözlükleri ardın- da bakışları birdenbire değiş ti. Meçhul ziyaretçi cebinden yassı bir kutu çıkardı ve elmas ları gösterdi: — Adresinigi Bir arkadaşım verdi, dedi. Sizin sır sakladı - bayım - ta kendisi elmas sat ba bu sizi ğınızı ve sizinle uyuşabilece - ğimi de temin etti. — Görelim bakalım.. — Bunlar bir aile hatırası - yan gülümsedi. Baha; ne uydurmağa lüzum yoktu ki.. Damdan düşer gibi sordu — Sizi kim gönderdi? — Bufun ehemmiyeti yok bayım, şimdi bunları satın ala- cak misiniz, almıyacak misinız? Ziyavetçinin avucu içihde ya- rım düzine pırıl pırıl, güneş gi- bi patlıyan taş vardı. Gatam - yan bunların çok yüksek paha> sını çoktan biçmişti. Dünyanın en kiymetli taşları idi bunlar!. abii bunlar bu kadar de- ğildir, ötekileri de görebilir miyim ? — Bunlar hoşunuza - gide onları da sonra görürsünüz. Sarraf ağzını şapırdattı. Al- tı taşın kıymeti yarım milyon liradan fazla idi Bir dakika müsaade eder- Beniz... dedi, kalktı. Duvarın çizgisi gibi görünen bir yeri i terek açtı, bu farkedilmiyen ka pıdan yan taraftaki odaya di. Arası gok geçmeden elinde hassas bir terazi ile döndü, en bü yük elmas parçasını alarak tart tı ve — Yirmi bin lira.. dedi Ya ötekiler? Hepsi için yirmi bin lira veriyorum. İkisi de bakıştılar, meçul zi- yaretçi dudaklarını büktü, mem nun olmamıştı — Benimle alay mı ediyorgu nuet dedi. Verdiğiniz Tatin ylz misli eder buni TAB, Yazan: — e 1 V.Çörçil 170 kuvvetleri denize dökmek isted ler, 30.000 - kişi ile takviye edil miş dört Türk fırkası o gün| ve gece devam eden şiddetli hü- cumalara — kalktı. Fakat bu hü- gumlar muvaffak olamadı. Ni- hayet Türkler 5000 kişi kaybet- tiler. Bunlardan 3000 i (Anzak) | ların siperleri önünde yatıyor - du. Fakat diğer taraftan Bri- tanya zayiatı 600 ü geçmiyor- du(!) | Bitesi gün “Türk başkuman - danı cesetleri defnetmek ve ya- ralıları toplamak üzere bir mü- tareke istedi ve general Hamil- | tön bu teklifi kabul etti. Harp bittikten sonra Tütk harbiye nezareti tarafından ya- zılan bu Vvesikada şu Ssatırlar vardır: y “19 Mayıstan sonra, Anzak- ta İngiliz müdafaasının çok kuvvetli olduğunu ve buna kür- gı ağır topçu Vve büyük mik - tarda — mühimmat olmaksızın hiç bir şey yapflamıyacağını an- ladık. Diğer taraftan bizim mmü- | dafaa vaziyetimiz de son derece | kuvvetli idi. —“Burada iki zayıf | fırka siperlerde bırakılmış, dıgerı ikisi geri çekilmişti. ,, O tarihten sönra Anzak mev-| zij taarruza uğramamıştır. 4 Haziranda bütün Hellez cephesinde Fransızlarla İngiliz- ler bir taarruza geçmişlerdir. Bu taarruza 20 uncu, 42 inci Bri- tanya fırkaları, bahriye bölüğü ve iki Fransız fırkası iştirâk et- miştir . Müttefik kuvvetler 34:000 ki- #iyi buluyordu. Bunun kıı"şısıu—ı da 'Türk kuvvetleri 25.000 ka- | Gardı. | Mühimmat ve topçu itibariyle | gefilâna bir surette fakir olan İngiliz kıtaatı Türk hattının | Mmerkezindeki siperlere — hücüm | ettiler. Pransızlar sağ cenahta | arazi kazammışlardı. Fakat düş- manın mükabil taarruzları ka- zamlan bu araziyi de'elimizden | aldı. Bu kayap 42 inbi fıtka ile | bahriye kıtaatının cenahlarını tehdid eder mahiyette olduğun- | dan butilar da elde ettikleri top | rakların mühim bir kısmını terk etmiye meobur oldular. “Bu 'su- retle bütün müttefik orduların | Garamyan Sanki av yaktla- mış bir âveı gibi: — Dutün canim, dedi. Bün- | lar madam Rejil'in gerdanlığı | değil mi? Meçhul ziyaretçi işitmemezlik ten geldi. Garamyan daha hızlı Bütün gazeteler — yazdı Beni Gaha kandm'mağa ne çalı- şıyorsunuz. Yahi? Resimlerini gördüm, tarttun, bu olmaslar madam Rejile ait.. — Peki ne olacak sanki?. Ne mi olacak?. Bunu tın almağı kabul edecek kimse yok.. Bu iş çok tehlikeli.. Öyle değil mi? Lasel hareketini değiştirmiş- Garamyan ellerini uğuştur ti du. — Tehlikeli oldüğunu biliyo: rum. Bu yüzden arkadaşım sizi tavsiye etti, fakat yirmi bin li- ra da pek az.. Otuz'bin verin de şu iş kapansın Garamyanın kalbi sevinçten sert sert atıyordu. Ne snade Ötekinin elli binden aşı miyeceğini — sanıyordu hiç belli etmedi, ensesini k: rak — Çok, 'dedi. Bir daha bakma ma müsüde eder misiniz? Elmasları tekrar gözdün ge- çirdi Peki, dedi. Anlaştık de- mektir. Madam Rejil'in ger danlığında 14 elmas vardı. Siz bana altı tane getirdiniz. Bun lara otuz bin lira... Diğer seki. zi de getirirseniz onları da alı- rim Yarın getiririm.. ayni sa- atte, Garamyan — Pökâlâ, dedi, dutun da paranızı getireyim... Duvardaki kapıya ilerledi. Bir iki adımda Lasel de ona yetişmişti, elmaslar elinde idi, Sarraf buna razı ol- mâdı, fakat kapıyı elde ettikleri toprak Üüç veya” dört yüz metreyi geçmemişti. x Halbuki bu muharebe iki ta- rafa da pek pahalıya malolmuşz, * tu. 'Türkler bu muharebede 10 bin kişi kaybettiler. Buna mu- kabil yalnız İngilizlerin kayrbı bu miktara müsavi idi. İhtiyatlarımız - olsaydı... Türkler öyle bir vaziyete düş- Müşlerdi ki cephenin yalmız iki . kilometrelik bir kısmında yirmiğ beş taburları, yahut — tabuzla rının bakiyesi kalmıştı. Vaziyi tin bu vehameti karşısında Türkâi fırka kumandanı, — İngilizlerin diğer bir hücumlarına mukave e& met edemiyeceklerini anlamış' ti Hararetli bir içtima da Türk ” erkânıharbiyesi, bütün cephenint Ahibabaya doğru geri alınması- nı ileri sürdü. Fakat bütün müş külâta rağmen Türkler 7 ha- ziran gecesi bu dağınık kuvve- ti taze bir fırka ile takviyeye muvaffak oldular, 21 Haziranda — Fransız kuv- vetleri Hellez cephesinin sağ cenahına cesurane bir hücumda bulundular. Hissedilir bir dere- cede ilerlemeye de muvaffak ol- muşlardı. Fakat ertesi günü bir 'Türk mükabil taarruzu elde edi- len bu toprakları Fransızlardan istirdat ile neticelendi. Bir hafta sonra, yani 28 Ha- ziranda 52 inci fırka ile takviye edilen İngilizler Hellezin sol cenabında umumi bir taanruza geçtiler Beş siper hattını işgal ederek bir kilo metre kadar iler lediler. Bu muharebeye iştirâk eden Türk kuvvetleri 38,000 - kadar- dı. 16 sahra bataryası ve Ta- ğır bataryaları vardı. Buna kar- Şi gemilerimizin ateşi çok mü- essir olmuştu. Hücumun mu - vaffakıyeti Türk karangâhında Biddetli münakaşalara sebebiyet verdi. Cenup mıntakasına ku- manda eden Alman generali Ve- ber bütün cepheyi Kilidibahir etrafına çekmek istiyondu. Leyman Von Sanders (paşa) daha- ziyade derhal bir muka- bil taarruz icrasına taraftardı. İki taze 'Türk fırkası harp hüt- tına sevkedildi ve 5 Temmuzda Şafakla beraber baskın halin- de bir Türk taarruzu başladı .. Bu taarruz akim kalmış ve Türk ler 6.000 kişi kaybetmişlerdi. General Calvel “Çanakkâle,, isimli kitabında gayet vazih ve 'vâkıfane bir ifade ile diyor ki: “28 taarruzu bize şunu göste- riyor ki, eğer bu şerait altında müvazene halindeki harp hattı- ma Hellez mıntakasında bolca | ihtiyat kuvvetleri sürülmüş ol- saydı, belki Ahibabaya kadar 'bü nsahayı ele geçirecektik. Fa- kat elimizde böyle ihtiyat kuv- vetler yoktu.,, ÖObüs fıkdanından dolayı, t o sıralarda zaten kümet bührahı bağ göstermiş , veni hükümet erkânı vaziyeti kavramıya - çalışırken o da eli- mizden kacmıştı. Bütün Çanakkale cephesin- de 12 ve 13 Temmuzda üçüncü bir taarruz yapıldı. Bu taarruz- da mümkün olan bütün kuvvet- ler ve mühimmat toplanmış ve ileri sürülmüştü. Vâkıa üç, dört yüz metrelik arazi &lde edildi; amma mühim netii er temih o- lunamadı. aten temmuzun başında 'ürklerin mühim miktat'da hü ri ze kuvvelteri aldıkları da ma Jümumuzdu. Diğer taraftan İn- ordusu maruz olduğu za« ylat ile acınacak bir halde a- zalm Daha Mayısın a- sında, ilk muharebelerden - sön- r Hamiltonun beş fırkası 28 bin piyadeden fazla değildi. - düuda açılan bu gedik harbiya nezatetinin gönderdiği kıtalarla asla doldurulamamıştır. 52 inci firka ile diğer muhtelif takviye kıtaları haziram zarfında Geli- boluya — gönderilmişti. Fakat bunlar ancak yıprananları telâfi ediyordu. Yeni fırkalar henüz 'denizde idiler ve eskiler erimekte 'devam diyordu. — Mayıs, Haziran ve Temmuzda Geliboludaki İn kuvvetleri 60.000 Takamımı as- la geçmemiştir Mühimmat darlığı ise asker azlığından daha çok cesaret kı- rıcı mühiyette idi. — Britanya topçusuna kumanda — eden Sinmoson diyor ki ÇAYkası var) nerar İ