HAZRETİ İL Yazan : Muharrem — 16 Fedakâr Yusuf, bir dere içi- ne girip gözden kayhuluncayı kadar kardeşlerinin arkasından baktı ve bağırdı, bağırdı, ba- ğırdı.. Nihayet bitkin bir bhal- de kervana döndü, efendisinin karşısına dikilip anadan, baba- dan yetim kalmış küçük bir ço- cuk gibi boynunu büktü. Yüksek kalbli Malik, Yusu- fu kendi çadırına soktu. Öz evlâdını kucaklayan bir baba gibi bağrına bastı.. Titrek ve hazin bir sesle: — Ağlama yavrum, ağlama, dedi. Kardeşlerin sana zulmetti- ler, fakat ben sana zulmetmiye- ceğim.. Seni Mısıra götürüp derhal satacağım; —hem öyle bir adama satacağım ki orada bir köle muamelesi görmiye - ceksin.. O, sana babalık yapa - cak; lâyık olduğun yuksek mer- tebeye yükselebilmen için ya- pılması Jâzım gelen her feda - kârlığı yapmak Buna eminim. Sen de emin ol evlâdım. 'Yusuf, bu sözlerden biraz te- selli bulup susmuştu. — Fakat için için gene ağlıyordu. Çünkü nihayet bir köle idi ve kendisine lâyık olduğu mevkii temin edeceği vadolunan müs- takbel efendisine de bir köle 0- Jarak satılacaktı. Hür Yakubun, hür Yusufu, daima “köle, diye anılmağa mahkümdu.. Onun güzel alnına basılan bu çirkin damga, ömrü- nün sonuna kadar silinmiyecek- ti. Keşke kuyudan kurtulmak ııtaneseydhı Keşke yukarıdan sarkıtılan ipe ıınllp su çeken köleye —mevı hissetri- ııııseydı. Keşke yukarıda sarkıtılan ipe sarılıp su çeken köleye mevcu- ” hissettirmeseydi. diyetini Malik, Yusufu çadırda bıra- kıp dışarı çıktı. Bütün ker- van halkını topladı: yorsunuz. ki kvyudın çıkardığı- mız genci kardeşlerinden satın aldım. Şimdi, o, benim kölem, meşru malım sayılır. Fakat ona hiç bir zaman köle muamelesi yapmıyacaksınız, iş buyurma - kalbini kıracak söz söylemiyeceksiniz. O, benden da ha asil bir babanın evlâdıdır; bn'peygımh& çocuğudur. Bu emrime itaat etmeyenleri şiddet le wuıludıracıgım. Kervancılar, “peki, maka- mında Malikin önünde baş eğ- diler ve aldıkları bir emirle yol hazırlığı görmeğe başladılar. Yı.rım saat sonra kervan hareket etmişti. Bir deveye bin- miş olan Yusuf, artık Kenan gezemiyecek ve sabahları altın ışıklarla doğan güneşi selâmla- yamıyacaktı. Babasının, Bün- yaminin, kendisine bu zulmü yapan — kardeşlerinin — ayrılık acısından başka bir de vatan hasreti çekecekti. Güneş batıyor, kervan yürü- yor ve yavaş yavaş koyulasan akşamın alaca karanlığı; Yusu- fun daima arkada olan sözle - ABONE BEDELİ Türkiye — Ecnebi 1400 Krg. 2700 Krş. 750 » 1450 » 400 » 800 » 150 » 800 » SENELİK 6 AYLIK 8 AYLIK 1 AYLIK TAKVİM HIZIR 57 GÜN 182 AY 7 smazieİ-iy EMMU 7 Haziran âhır 6 1941 SALI İkindi 8.33 Ezant 16.18 Vasati İmsak 6.27 — Ezani 2.12 Vasati BEF DİKKAT — «Yeni Sabah> a gönderilen yazılar ve evrak neşredilsin edilmesin lade olunmaz ve bunların kaybolmasın. dan dölayı hiç bir mesuliyet kabul edikmez. Güneş — Öğle BAA7 4.33 432 — 12,17 Akşam — Yatsı 12.00 2.02 19.45 — 21.48 GÜZELLER GÜZELİ ZÜLEYHAŞ YUSUF E Zeki KORGUNAL rinden Kenan ili dağlarını sil- meğe çalışıyordu. Nihayet, iki saat sonra her, taraf adam akılı kararmış, göz| gözü görmez olmuştu. Fakat kervan, şaşılacak bir alışkan- lıkla âdeta gecenin karanlığı nı delerek ağır ağır yoluna de- vam etmekten geri durmuyor -| du, Yusuf, bu karanlıktan istifa- de edip kimseye görünmeden deveden inmiş, kervandan biraz geri kalmıştı. Fakat kaçmak, doğru babasına gidip: — Baba! Beni kurt parçala- madı; kardeşlerim kuyuya at-, tılar; sonra da hayatımı kurta- ran kervancıya köle diye sattı- lar! Demek hniyetinde değildi. Kendisini, pek ucuz da olsa, bir ücret mukabilinde alan efendi - sine ihanet edemezdi. Hain kar- deşlerini de babalarına karşı ya lancı çıkarmak küçüklüğünü göstermemeğe mecburdu. O hal de, deveden niçin inmiş ve ker- vanı niçin uzaktan uzaöa taki- be başlamıştı?. Çünkü, az ileride, yol üzerin- de bir mezar vardı. Yusuf, bu Mmezarın üzerine kapanıp ağla - mak ihtiyacını duyuyordu. Zira bu mezar, kendisini pek küçük yaşta yalancı dünyada bırakıp sahici dünyaya göç eden şefkat li annesi Rahil'in mezarı idi. Hiç olmazsa, annesinin seneler- den beri üzerini örten o müba- vtek toprak yığını ile vedalaş- mak lâzım değil miydi? Rahilin Tuhu, ciğer pâresi evlâdının fer- yadını duyup bir teselli nidası çıkarmıyacak mı idi? Dertli Yusuf, yolun o nokta- sına gelince kendisini kanatla- rı yolunmuş bir kuş yavrusu gibi sağ tarafa attı. Tam anne- sinin mezarı üstüne düştü. So- ğuk ve sessiz toprak yığınını ku cakladı: — Anne, anneciğim, diye ağ- lamağa başaldı. Halim sana; malüm değil mi? ardeşlerim, beni köle diye sattılar. Babam- dan, Bünyaminden ve vatanım - dan ayırdılar, bundan sonra se- nin kabrini de ziyarete gelemi- yeceğim. Sana, bahar kokuları. saçan taze kır çiçekleri getire- miyeceğim. Sen beni hayatta öksüz bıraktın; ben de seni e- bedi istirahatgâhında yalnız bı- rakacağım, Söylediklerimi işi- tiyor musun? Anne? ferya - dım, bir avuç toprak olan kal- bini sızlatıyor mu anne?Niçin susuyorsun, neden cevap vermi- yorsun, sevgili anneciğim, yok- sa kardeşlerim gibi artık beni sen de mi istemiyorsun? Yusuf, sustu ve bir cevap a- İırım ümidile kulağını mezarın baş ucuna yapıştırdı. İnce, tit - rek bir kadın sesi işitir gibi ol- du. Ya hakikaten Rahil'in ruhu konuşuyor; yahut da Yusufa öyle geliyordu. Fakat gerek bir hakikat, gerek bir hayalle mi, her ne olursa olsun; 'Yusuf, an- mesinin sesini duyuyor; söyle - diklerinn anlıyordu. — Bugün seni ağlatan Allah, Erm güldürecektir - evlâdım. san felâket görmeyince saade tin kıymetini bilmez. Kardeş - lerin bu zulmü sana değil, ken- dilerine yaptılar. Gurbet, biz fânileri ancak gözden irak ede- bilir. Gönüller için ayrılık yoktur. Haydi, kalk! göz yaş-! larını sil, hıçkırıklarını kes ve mukadderatın sana açmış oldu- ğu gurbet yoluna devam et! Yusuf, güzel rüyalı bir uy- kudan uyanır gibi gözlerini u- ğuşturarak kalktı. Karşısında beliren annesinin hayali ile ve- dalaştı ve uzaklaşan kervanıa takip ettiği tozlu yolda koşma- Ba başladı. Halbuki geriye kalan sadece, Yusuf değildi. Efendisine köpek gibi sadık başka bir köle, Yusuf, tan daha çok geride kalmıştı. O da uzaklaşan ker”ana yetiş- mek için koşuyordu. Kendisi ka dar hızlı koşamıyan Yusufun arkasından yetişti. Onun kat- mak maksadile arkada kaldığı- nı zannetti. Zavallının sırtına siddetli bir tekme indirdi. Yu- suf, yüz üstü yere kapandı: Yusuf, acıyan dizini uğuştu - rarak ayağa kalktı: — Ne kabahatim var ki beni düşürdün? £ Diye sordu. Köle, sert bir sesle: — Çünkü kaçıyordun, dedi. Kacmak istiyen bir könin cezası kötektir. (Arkası var) y —ŞEHİR HABERLERİ— Kahve Tevziatı Dün sabahtan itibaren kuru- kahvecilerde filen başladı Şehrimizde kahve tevziatına dün sabahtan itibaren başlan- mıştır. Diğer taraftan nahiye müdür lükleri tarafından, kahve almak istiyen ailelere numara veril - mesine devam olunmaktadır. Nahiye müdürlükleri tarafın- dan verilen bu numaralı fişler üzerinde kahvenin hangi tarih- te ve hangi kuru kahveciden a- hnacağı da sarahatle yazılmak- tadır. Vilâyet ve belediye — halka kuru kahve tevzi edecek ©- lanları hile ve ihtikâr yapmamaları için esaslı tedbir- ler atmıştır. Her kuru kahveci- nin yanında tevziata nezaret e- den bir memur bulunmaktadır. Belediyede kuru kahveciler ta- rafından halka mühürlü olarak verilen 250 şer gramlık öğüdül- müş kahve paketlerini sık sık belediye kimyahanesine tahlil ettirecektir. Kahvecilerin mah- lüt kahve tevzi ettikleri tesbit olunduğu takdirde haklarında milli korunma kanunlarına göre takibat yapılacaktır. Memurlara kahve tevziatı ev- velce yazdığımız gibi belediye kooperatifi tarafından yarından itibaren başlanacaktır. Çocuk kampları Siper sığınak Dünden itibaren | Vilâyet, Dahiliye faaliyete vyeçti Evvelce açılacağını haber ver- diğimiz çocuk kampları dün - den itibaren faaliyete geçmişler dir. Kamplarda Maarif Vekâ- leti tarafından tavzif edilen bir direktör ve müteaddit öğret- men ve okul doktorları buluna- caktır. Bunlar n de- vamı müddetince — çocukların sıhhi bilgi ihtiyaçları ile meşgul olacaklardır. Her çocuk kamplara gelirken şu eşyaları getirecektir. İki kat çamaşır (don, göm - lek, fanile) el ve ayak banyo havluları, 4 mendil, 4 çorap, mayo (erkekler için kısa panta- lon şeklinde, çocuklar için 0- muzdan atkılı) bir kırmızı de- niz başlığı, bir pijama ve terlik, diş fırçası, macunu, sabun, ta- Trak, ve el çantası. Hepr 'çocuk kampa getirece- ği eşyaya kendi numarasını ve adının baş harflerini koydura - caktır. Kamplar şuralarda açılacak- tır: 1 — Bartın, Asma civarında 141 talebe. 2 — Bartın Kırtepede 90 ta- lebe. 3 — Kızıltoprak 200 talebe (istirahat kampı). 4 — Erenköy 80 talebe. 5 — Maltepe 140 talebe. 6 — Kartal 200 talebe. 7 — Pendik 120 talebe. ——i . . Hayvan sergileri Vilâyet baytar müdürlüğü | İstanbul vilâyeti muhtelif ka-| zalarında açılacak hayvan ser- gileri etrafındaki hazırlıklarına başlamıştır. Bu sergilere işti- râk edecek hayvanlardan bi- rinci, ikinci ve üçüncülüğü ka- zananların sahiplerine 6 bin li- ralık nakdi mükâfat dağıdıla - caktır. Vekâletine bir »a : rapor gondenyor Hava taarruzlarına karşı şeh- rin — muhtelif. mıntakalarında siper sığınak inşaatına hara- retle devam olunmaktadır. Vi- lâyet tarafından evvelce kay- makam ve nahiye — müdürle- rine bildirilen bir tamimle kay makam ve nahiye müdürleri her ay vilâyete, kendi mıntaka- ları dahilinde kazılan siperle- Tin adedini bildireceklerdi. Kaymakam ve nahiye mü - dürlerinden geçen ay inşaatına ait alınan Trakamlar üzerine vilâyet Dahiliye — Vekâletine bildirmek üzere bir rapor ha- zarlamaktadır. Diğer taraftan siper sığınak inşaatı devam etmekle beraber şimdiye kadar açılan siper sığı- nakların tahribata uğramaması için de tedbirler alınmaktadır. Hava taarruzlarından pasif ko- runma talimatnamesine göre bu siperleri tahrip edenler iki se- nöden' seki: seneye kadar ha- pis cezasına mahküm edilecek - lerdir. Orta okul öğretmenliği imtihanı Her sene yapıldığı gibi bu se ne de Eylülde Maarif Vekâle- ti orta okullarda muallim mua- wvini olmak istiyenler arasında bir imtihan açacaktır. İmtihana girmek için en aşağı lise tahsi- K aranmaktadır. İmtihan yapı- lan dersler şunlardır: 'Tabiiye, Fransızca, Almanca, matematik. izden bu imtihana gi- receklerin imtihanları yüksek öğretmen okulunda Ankaradaki imtihanlar Ankara Gazi Ensti- tüsünde yapılacaktır. İmtihanlar tahriri ve şifahi olmak üzere iki defada olacak-' tır. e— FATİHİN ALTINLARI — Edirnede bir evin duvarında bu- lunan altınlar İstanbulda yakalandı Dün müddeiumumiliğe bir define ve altın bulucusu yaka- lanarak teslim edilmiş ve altın- ları bulduğu Edirneye gönde- rilmesi kararlaştırılmıştır. Yapılan iddiaya göre hâdi- se şudur: Edirnede oturan ve arabacı- lik eden - Ali adında bir şahıs evinin harap bir duvarını — ta- mir etmekte olduğu bir sırada duvarın taşları ve bağdadileri arasına sıkıştırılmış nadide bir eski eser olan güzel bir çanak bulmuştur. Bu çanağı hayret- le alıp da içini karıştırdığı za- man silme altınla dolu bulun- duğunu hayretle müşahede et- miştir. Nihayet bir iki tanesini alıp Edirneye paradan anla- yan bir kaç sarrafa göster - miş ve bunları 50 liraya kolay lıkla satınca Alinin gözü açıl- mıştır. Aldığı 50 lirayı yol para- sı yapıp, çanağın muhteviyatı- nı da ceplerine doldurarak İs- tanbula kendini atmıştır. Burada da bir miktarını sat- mağa niyetlendiği halde bir ak şam bir sarhoşluk meclisinde ağzından sırrını kaçırmış ve polise verilen malümat sonun- da takibine başlanan arabacı Aliyi tam paraları Balıkpaza- rında bir sarrafa bozdururken yakalamışlardır. Müddeiumumiliğe - verilen A- li demiştir ki: — Ben böyle bir şey bulunca bhükümete haber verileceğini ne bileyim. Cahil bir adamım.. Fakat buna rağmen parala - rın kıymetini bilip İstanbulda satmayı akıl eden bu kurnaz cahilin derhal Edirneye iade- sine ve orada muamelesinin ya pılmasına karar verilmiştir. Yapılan incelemede bütün al- tınların 3 kilo kadar tuttuğu ve bunların Fatih Sultan Meh- met devrine ait olup üzerinde “İslâmbul,, ismi ile İstanbulda | daıpedılmıs; olduklarına dair yazılar görülmüştür. Paralar da bulucuları olan Ali ile birlikte Edirneye iade | edileceklerdir. U JJ OKUYUCU DİYOR Kİ: Haklı görünen bir şikâyet 9/2/1940 da aldığım radyoyu, Tuhsatname almak için P. T. T. Konya şubesine — müracaat etti- ğimde memurun yerinde bulun- maması sonra ayni günde yani 9/2/940 da ruhsatname almak için ikinci defa tekrar müracaat etti- #imde -mesaj saatimiz — geçiyor muamele yapamayız yarın sabah geliniz- demesi Üzerine o gün Tuhsatname alamadım. 10/2/940 Bgünü ruhsatnameyi aldım. Yani rağyoyu 9/2/940 da acentadan sa tın aldım. Ayni günde ruhsatna- mesini almak fırsatını bana at- fedilemeyen sebepler dölayısile 10/2/940 da buldum. Fakat onlı- yamadığım bir nokta asıl bundan sonra başladı. Konya P. T. T. idaresi bu bir günlük gecikmenin hakiki müsebbibi olduğu halde bu gecikmeden dolayı beni asliye ceza mahkemesine vererek Bıya- ben 25 lira ağır para cezasına mahküm ettirmişti. Bu rguamele 'me dereceye kadar kanunidir, ve 'bu yolsuz muameleden benim ne kusurum vardır? Lütfen gazete- niz vasıtasile alâkadarlara duyu- rulması için neşredilmesini ga- zetenizin bir okuyucusu olarak gönülden dilerim. Konyadan köseleci Ali Özyaka Yeni yapılacak yollar İstanbul belediyesi Heyeti fenniye müdürlüğü Eminönü Üsküdar ve Bakırköy kaza- larında yapılacak yolların bir listesini hazırlamıştır. Bu lis- teye nazaran Eminönü kaza- sı dahilinde Yeşildirek, Sultan odaları, Hoca, Tarakçı Cafer, Kabasakal, Mimar Mehmeta - ğa, Üsküdar kazasında Şemsi- paşada rıhtım boyu, Şair Ne- simi, Selimiye camit, Selimiye Çeşmeikebir, Selimiye Kavak iskelesi, Beylerbeyi Hünkâr so- kakları, Bakırköy kazasında *Firuzâbat, — Mühendis Ziya, Hareketordusu, Gülibrişim, İr- faniye sokakları. Bu sokaklara ait proje ve keşifnameler ha- Zır! Ş Diğer taraftan belediye daimi encümeni Büyükadada Sakar- ya, Lâle, Heybelide Kuyuba- şı, Ferhat sokaklarının katran kaplamasını ihale etmiştir. Radyo abonmanlarını ödemiyenler Radyo abonemanlarının ver- meğe mecbur oldukları abone ücretinin normal olarak ödeme müddeti dün akşam hitam bul- muştur. Bu sabahtan itibaren. ücretler 90 20 zamla alınacak - tır. Bugünden itibaren ücretleri- ni cezalı olarak ta ödemeyen - lere tahriri tebligat yapılacak ve 15 gün zarfında gene borç- larını ödememekte ısrar eder - lerse haklarında hiç ruhsatna- me almayanlar gibi muamele yapılacaktır. Ruhsatname almaksızın rad- yo kullananalar hakkında 25 li- radan 250 liraya kadar para eezsına hükmolunursa da telsiz, kanununun 38 inci maddesi mu cibince örfi idare mıntakaların- da beş seneden en seneye kadar'! ağır hapis cezasına çarptırılma- ları icap etmektedir. Vali Yalovadan döndü Bir haftadanberi Yalovada bulunan vali ve belediye reisi doktor Lütfi Kırdar dün sa- bah — şehrimize avdet etmiştir. Tramvay ayağının par- maklarını kesti Üsküdarda Selma ağa ma - hallesinde Hâkimiyeti Milliye caddesi 71 sayıda oturan 10 ya- şında Nuri Türkkan Kısıklıdan Üsküdara gelmekte iken vat- man Ahmet Baysalın idaresinde ki-25 numaralı tramvaydan ro- morkörünün ön sahahlığından yere atlamış ve müvazenesini, kaybederek tramvay altında kal, mıştır. Bu sırada sağ eyağının bütün parmakları kesilmiştir. Kazazede Çocuk Nümure has - tehanesine kaldırılmış ve tah - kikata başlanmıştır. | vardır. Siyah bir vıxı SABAH 1 TEMMUZ 1941 SBIR YAPRAK Nikbinlik kürü Yazan : ULUNAY, Komşunun eşeğinin kuyruk- suz doğmasından tasalanan Nas reddin Hoca merhum gibi her şeye Binirlenen bir arkadaşım “bedbinlik,, örtüsüne bürünerek zorla haya- ti kendine zindan eder. Dün sa- bah evime geldi. Belli ki sinirli: — Hayır ola! dedim. Yine ne var? — Ne olacak bizim mahallede terkos kumpanyası boru döşe - tiyor. — Âlâ! — Neresi âlâ? Koca koca çu- kurlar açılmış.. Sokağın bir ta- rafından öbür tarafına geçmek için toprak yığınlarına tırman - malı, incecik dar kalasların üze- rinden ip cambazı gibi kolları- nı oynatarak müvazene ile geç- meli, üstelik evlerin icine toz toprak doluyor..... — Ne yapsınlar? insanlar köstebek gibi toprak altından boru döşemek için- tünel aça- mazlar ki, Tabii kazacaklar. Ka zaınca toz da olur, toprak ta o- lur.... Bunun mahzurlarını bana güzel tasvir ediyorsun. PFakat tedavisini söylemiyorsun. Hal- buki ben onun tedavisini de bi- liyorum: Bastonunu al büyük (Korniş) e git. — Orası da neresi? — Tozkoparan Aadından da anlaşıldığı veçhile vaktile ko- pardığı toz kasırgalarile gözle- Timizi midye içine döndüren bu yol şimdi memleketin en güzel bir gezinti yeri olmuş. Otomo - biller asfaltın üzerinden kay - mak gibi kayıyorlar. 'Toz değil toprak bile yok. Haliç, Okmey- danı tâ Eyüp sırtlarıns. - belki Saya ocağına kadar ayak altın- da, Dünyanın hiç bir yerinde böyle ihatalı bir kornis görül - memiştir. Nisle Monte Karlo a- rasında üç kat korniş vardır; manzara olarak yalnız denizi görürler. Bizim Tozkoparanda: Deniz, dağ, dere tepe..... Her şey var. Sizin mahalledeki toprak yığınları ile meşgul olacağına hazır yapılmış yerleri git gez. İçin açılır. Arkadaşım düşündü: — Evet! dedi. Sabahları 0- ralarda bir cevelân fena olma yacak. Zaten sabah uykusu u- yuduğumuz yok..... — Neden? — BSatıcıların feryadlarından. Her sabah saat yediden itibaren haddin varsa gözlerini yum. Direk direk bağırıyorlar. Bey- gire yüklenmiş seyyar zerzevat- çı dükkânları.... Bir kere fasul- ye, kabak, domates diye say - | Mmağa başladılar mı? Arkası bit miyor; arkadan: Taze yumurta dut, vişne, süt, yoğurt.... — Aman ne güzel! — Derken kalaycının sesi. . — Kalaycı da mı? — Daha neler! Velhasıl uyu- mak değil, gazete okumağa bi- le imkân yok. — Bütün bu feryadları işit- tiğin zaman keyfin gelmiyor mu? — Anlamadım. — Azizim. Ben bunları işit- mek için bilhassa penceremin önüne oturuyorum. Bilir mi- sin? Bu satıcılara hasret çeken kaç milyon adam var? Sokak- larda barbar bağıran satıcıların sesi emin ol ki pek çoklarına en büyük bestekârların operaların- dan daha tatlı gelecek. Fakat nerede o devlet? Koskoca Avru- pada istediğini istediği kadar alan, istediğini istediği kadar yiyen tek memleket ahalisi yal- nız biziz. Ne zaman bu mevzuu düşünsem nazar değecek diye korkudan kırk bir buçuk ma- şallah çekiyorum. Bazılarımızın kara ekmek diye dudak büktük- leri o lezzetli nimet yok mu? Alimallah milyonlarca insan için pandispanya demektir. Hoş ben şahsım itibarile o kadar nefis buluyorum ki evvelden bir kilo ekmek bize çok gelirken şimdi iki kiloyu silip süpürüyo- Tuz. İçinde yaşadığımız - cennetin kadrini bilmek lâzımdır. Kahve yoksulluğu, çay nedreti mahru- miyet sayılmaz. İnsan nihayet bunlardan vaz geçebilir. Daha mübrem ihtiyaçlar vardır ki bir çok memleketler onların yoklu- ğu yüzünden tırım tırım tırma- nıyorlar. Arkadaşımın çatık suratı dü- zeldi. — Kalk! dedim. Sana bir kür yaptırayım da büsbütün iyileş. — Ne kürü? — Gayet sıhhi ve ruhf bir kür. Frenkler kara ciğerlerini, bar - saklarını, ciğerlerini tedavi için bazı maruf şehirlere giderek (Sonu sayfa 4 sütun 3 de)