“18" Ay şgali Bbeyin evinde top Farantinin mutasarrıf vekili tara- fından redde — 3i — Ben şimdiden size malü - *mat vereyim de ona göre ha>| #reket ediniz. Hattâ isterseniz ve | *mümkün ise postahaneye gidip telgraf müsveddelerini geriye alınız. İtalyanların eline geçip te kumandanlığın tetkikine ka- dar gitmesin. Sizden evvel Ali beyi de görmüştüm. Ona — da söyledim. Bu tenbih cidden yerinde ve isabetli olmuştu. Çünkü mual- lim Zeki bey böyle bir ihti- mali düşünmüş değildi. Bunun için aleâcele gidip postahaneden çektikleri telgraf müsveddele - rini geri istedi. Fakat: — Onları bir kaç dakika evevl Ali bey geldi aldı. Cevabiyle karşılaştı. Bu cevaba Zeyi bey memnun | oldu ve biraz istirahat buldu. | Ancak şurası çok dikkate şa- yandır ki o gün bu gündür, ara- Tadan on sekiz, on dokuz. sene geçtiği halde benim yaptığım araştırmalar — sırasında Mual- lim Zeki beyin hâlâ bu müsved- deleri İngiliz Ali beyden hiç a- Tayıp sormadığını öğrendim. Müze müdürü Fikri beyin ha- zırladığı işgal tarihini beraber- ce dinlerken bu mesele mevzuu bahsolmuştu. Zeki bey diyordu ki: — Gelen telgrafı biz görme dik. Mutasarrıf vekili almış o- kumuş. Bilâhara da yok etmiş| olduğunu öğrendim. Fakat bi-| zim çektiğimiz telgrafların mus veddeleri İngiliz Alidedir. O za Mandanberi arayıp sormadım. | Eğer o aralık yırup yakmadı ise yanındadır.. Görüp sorayım da duruyorsa size takdim ede- | rim. Şimdi ben de şurada ilâve e- deyim ki Eğer böyle bir telgraf çe- kildi ve müsveddeleri 'de bilâ- hare telgrafhaneden alındı ise | çok kıymetli birer vesikadırlar. Onların yakılmış olması ihtimali | de insani çok üzüyor. İnşaallah duruyorlardır: Mutasarrıf vekilinin muallim Z>kiyi ve İngiliz Avniyi ikazı cidden yerinde ve isabetli - bir hareket olmuştu. Çünkü.o gün öğleden sonra bir müddet sonra İtalyan i.#,al kuvvetleri kuman- | danlığının emri ile kuvvetli bir| müfreze postahaneye vaz'ıyed | ederek bütün binayı kontrol al-| tına almışlardı. Bu arada bütün | *kayıtlar da tetkik edilmiz ve o sırada çekilen telgraflar birer | birer gözden geçirilmişti. | Muallim Zeki ve diğer dört| arkadaşı bu seyededir ki İtalyan | düşmanlığını üzerlerine — çek-| mekten kurtulmuş - bulunuyor- | lardı. YaImkl.ın büyük iş de bu Buretle İtalyanların gözünden | kaybedilmişti | Fakat Emin bey, İtalyanların; belki de sadeve konsolosun en büyük bir düşmanı gibi idi. O- nun yanında diğer Zeki Bey. tüccar olup ta evini gizli konuş- malar için tahsis ve âmade kı - lan zat da birlikte yatıyordu. Çünkü konsolos Marki Faranti | gazeteleri görür görmez muta- sarrıf vekiline bu meseleyi pro- testoya koştuğu ve Emin beyin | teslimini istediği sırada -her ne sebepten ve ne vesile ile olduğu- nu hiç izah etmeden- tüccar Ze-| ki beyin de birlikte teslimini| şart koşmuştu. Bu suretle hareket edisi kılırsa Marki Farantiye; konuşmalar hakkında haber verilmekte olduğuna kanaat ge- | tirilebilir. Bununla beraber o zamana ka dar bu gibi toplantılara mâni ol mak; halkın ve Mmünevverlerin her hangi bir hareketini kontrol etmek veya tashihe kalkmak | Marki Faranti içn gayri kabil bulunduğundan belki ehemmiye- | ti haiz de görülmiyebilir. Ancak | memleket dahilinde İtalyan kon | solosluğunun hususi adamları | bulunduğu ve işgalden evvel de| bütün memlekete ait bütün ha- reketleri her türlü teferrüatı ile haber verecek ajanlar yetiştir- | diği anlasılmaktadır. ki bu iş gadece bu bakımdan — bile pek mühimdi. Nitekim eline salâhi-| yet geçer geçmez bunun önüne geçmekte . gecikmiyen- tedbirler | ittihacına kalkabilmesi de vak-| altında Antalya ve havalisinden notlar ——ı Yazan: Dâniş Remzi K o;lîlıî Postahaneye vaz'ıyet. - ltalyan Tüccar Zeki lantılar. - Marki dilen talebi tile bu yolda aldığı esaslı malü- mata istinad etmekte idi Çünkü tüccar YZeki beyin'e - vinde gizli içtimalar yapıldi; ni biliyordu. Eğer bıraksalar; orada yine bu gibi toplantılara devam edilecekti. Buna mâni olmak için bir top lantı ânında baskın yapmak, yahut toplantıya gidenleri yolda jyakalamak, dağıldıkları zaman teker teker avlayıp kumandan - lığa götürmek te mümkündü. Fakat bu takdirde memlekette geniş mikyasta tevkifata yol çılacak belki de bu hareket bü- yük hâdiseler doğuracak idi. Böki 'ös Tügiltete, mütüük Cevletin, bilhassa Amerika ef- kârı umumiyesi alâkadar olmağa başlıyarak bütün gözler Antal- yaya ve dolayısile İtalyan işgal kuvvetleri üzerine çevrilecekti. Öyle olunca da en ufak hatalar görülecek; sık sık muahazeye uğrıyacaklar ve belki de Antal- yadan çıkmaları için ortaya bu Sebep çıkacaktı. İşte bütün bu cihetleri düşü- nen; ne suya ne de sabuna do- kunmadan, hiç bir hâdiseye meydan vermeden her şeyi hal etmek fikrini güden siyasi müşa- vir Marki Faranti isin kısa ve en kestirme yolunu - takip edi- yordu ve onun mülâhazası şu idi: Şimdiye kadar gizli toplantı- lar oluyordu? Zeki beyin evin- de. Bundan sonra da olursa ne- rede olur? Yine Zeki beyin evin- de. Acaba bu toplantılardaki ga- ye nedir ve ne olabilir?. İtalyan- İarın ve işgalin aleyhtarlığı. Bu- na mâni olmak lâzım gelmez mi?. Tabii lâzımdır? Ne yapma- h öyleise?. Zeki Beyi yakala- yıp ya nezaret altına almalı ve Yüt ta sürmeli, Bu suretle o ev kendiliğinden kapanmış olur. ve toplantılarda yapılamaz. Bir kişinin tevkifi ile her şey halle- dilmiş olur. Hakikati düşünmek ve söyle- mek icap ederse Marki Faranti nin görüş zaviyesi ve düşünüş şartları içinde böyle bir hareketi en doğru ve kısa, kestirme bir| set tarzı idi. Bunun içindir ki Marki de o yolu tuttu ve mu- tasarrıftan Emin beyi isterken beyi de istemeyi iş, fakat onun ne asıl bir suçtan maksatla veyı çtan | dolayı tevkif edilmek istendiği- ne dair bir sey söylememişti. Mutasarrıf vekili de hiç bir| şey sormamıştı. Daha doğrusu| sormaya lüzum görmemişti. Çün kü o Marki Farantiden daha iyi biliyordu ki, Emin beyin tevkifi | haberi memlekette duyulunca 0- nun adamları ve etrafındakiler derhal bir toplantı yaparak mü- davelei efkârda bulunmak isti- yecekler ve bunun için de en e- min yer olarak yine tüccar Zeki| beyin evini seçeceklerdi. Tabif| oradaki toplantıda kimbilir ne şekil mukarrerat ittihaz edilece-| ğini bir Allah bilirdi. | İtalyan siyasi müş | şünmediği, aklına bu şıkkı da mut: şünüyor talebindeki isabeti takdir yordu. Fakat muvafakat göstermiyeri men yine dikilmişti İyi amma.. siz bunları ne ve salâhiyetle ı—lıyıırqvıw hakla nuz?. Marki şaşırır gibi olc — Ne salâhiyetle m ve biraz düşünüp; İtayan isgal ku- man ğının siyasi müşaviri | ve burada, şu anda bir mümessi-| li sıfatile istiyorum. Fakat sebep? Marki yine dura di — Görmüyor musunuz zeteyi?... Ortalığı ihtilâle ver - mek istiyor âdeta.. Halkı İtal- yanlar alevhine kışkırtıyor, hiç yoktan memlekette kan dökül-| esine sebep olacak bu adam?.| Zaten onun bir İttihadcı olduğu | için İstanbul hükümetince de asi telâkki edileceğine eminim.! Düveli müttefika namına teslimini istiyorum. Hak ceza tertip edeceğiz. (Arkası Sahah Acaba Berlin ne demeh istemiş ? Berlinden gelen ve Yugoslav- ya hâdiselerini tahlil eden bir| ajans haberinde şu cümleyi oku- duk: “Almanıya ile dostane mü-| nasebetler idame eden milletle-| rin - (Belgrad) ın Biy asetinden hiç anlıyamadıkları Berlinde mü şahede edilmiştir.,, Ho Könba, Börttün” bu' cimlöden| kasdettiği mana nedir? Filvaki bundan evvelâ Almanya ile dos- tane münascbetler idame eden (yani mihvere iltihak ile Alman boyunduruğu altına giren) hü-| kümetlehin (Bolgrad) m erkek- çe ve müerdane Biyasetini hay-| ret ve takdirle karşılamakta öl- dukları manası çıkabilir. | Sonra: “Berlin kendisile dos-| tane münasebetler idame eden hükümetlerin (Belgrad) ın düş- man boyunduruğu altına girmek istemiyen cesurane politikasımı anlamadıklarını, zira bu cesura-| ne ve mütecellidane siyaseti an- lamış olsalardı yabancı tahak- kümüne boyun eğecekleri yerde Yugoslavlar gibi hareket ede- ceklerini müşahede etmiştir.,, manası da çıkabilir. Hiç şüphe yok ki Berlin, yu - karıdaki 'namesile Alman köleliğini kabul etmiş hükü- metleri tezyif gayesini gütme- mektedir. Bilâkis maksadı ken-| disile anlaşanların (Belgrad) m taannüd ve mukavemetine bir mana veremediklerini tebarüz et tirmektir. Lâkin intakı hak ka- bilizden cümle o kadar sakat birl şekilde tertip edilmiştir ki, Ber-| lin propagandasının kasdettiğ mananın tamamile zıddi bir ma- | nayı da tazammun etmektedir. ... Kim ne derse desin, Yugoslav- ların gösterdikleri içtimai şuur- dan, milli şeref ve haysiyet kay- gusundan tarih takdil şük- ranla bahsedecektir. üyor | ki civanmertliğe, şehamete mo-| dası geçmiş şeyler nazarile ba-| kan zamane propagandası - bile bazan intakı hak kabilinden, ne söyliyeceğini şaşırıyor ve söyle- | mek istemediği şeyleri ağzından | kaçırıveriyor. A. C. SARAÇOĞLU Saat sekizden biraz sonra yatmayı ve dinlenmiş olarak, sabah saat dört, beş, hattâ da- ha erken kalkmayı âdet edin- mişti. —İşte sabahın bu saat- lerinde en büyük gayretlerini sarfediyor, en çok çalışıyordu. Bir çok işleri tetkik ediyor, sa- yısız mektuplar yazıyor, o gün için alınacak tedbirleri karar- laştırıyordu. Onun usulü, şair Blakenin şu sözlerine tamami- le tetabuk ediyordu : “Sabahleyin düşün, öğleyin tatbik et, akşamleyin ye ve ge- ce uyu.,, Fakat bu sözleri ben di- sinden hiç işitmedim. ()),k ge- çip de akşam olmıya başla- yınca sabahın müthiş azim ve iradesi yavaş yavaş sönüyor- du. Hele gecenin karanlığı çökerken ihtiyar amiralın müt- hiş kuvveti gözle görülebile- cek bir halde eriyordu. Bununla beraber onu yalnız beden ve zekânın salâbeti nok- tasından muhakeme etmek doğ ru değildir. Onun iradesi — ve gayreti de mükemmeldi ve en yalkın şahidi olduğum için o beni hayran bırakmıştı ve ilâ- ve edeyim: Bende yeni bir iti- mat uyandırımıştı. Durmadan işleyen p. Zamanımı mesaime taksim hususunda — bahriye - birinci lorduna Uuymak için bazı te- beddüller yaptım. Sabahları bir saat fazla uyuyarak Baat yedide kalkacak yerde sekizde kalkıyordum. Yemekten sonra eğer mümkün olursa bir saat kadar dinleniyordum ve bu hal bana gecenin saat birine, hattâ ikisine kadar yorulmaksızın ve dinlenmeksizin çalışmak imkâ- nını veriyordu. Bu suretle biz, gece gündüz, daima hazır bir bahriye ekibi teşkil etmekteydik, Bu hal, Fischer'in tabiri veç- hile, durmadan işleyen bir sa- l mi Bt ate benziyordu. Zaten gecenin ve gündüzün her saatinde ami- rallığa telgraflar geliyordu. Hiç bir saat geçmiyordu. ki bir karar ittihazı icap et- ; Jcap ettiği zaman iki- *__L— | nilik - Şi'ilik davası) SABDAH EL&Ğİ LeLLI slam ür ZM er . ee mammamzar S y nnn e _"»,—-_3— ETLER Gi k tarihine ve ilmine bir âw%—â tazar ve Sünnilik - Şilik davası Bu sütenlarda çıkan, Türk - | İslâm tarih ve edebiyatına dair uzunca bir makalemde (İslâm - Türk Ansiklopedisi) hakkında bazı dleklerimi arzetmiştim. Ansiklopediyi neşreden aziz ve nezih dostum Eşref Edip, ansiklopedinin dış kabında bana iki sütunluk bir cevap vermiş. | Daha doğrusu izahat lütfetmiş. İslüm - Türk — Ansiklopedisi | gibi mühim ve muazaam bir ese- | Ti derip toplamıya uğrasan o gayretli dostumun gösterdiği alâka ve samimiyete hayrdn ve | mecburu şükran kaldım. — Bu! hal; onun mesleğine karşı nasıl | sım sıkı bağlı bulunduğunu ve ne kadar ciddi ve nezih meslek | adamı olduğunü gösterir. [ Hele benim sözlerimi, o uzun sütunların içinden öyle keskin | bir dikkatle ».çip cımbızlamış 've onlara öyle veciz ve pâk bir | samimiyetle tarizde - bulunmuş | ki; o geniş bahsi bu kadar kı-| saltıştaki — meharetine — şaşa kaldım. Bu zeminde münakaşa yürüt- mek hususunda, gördüğüm şu ciddiyet ve ehliyetten - yalnız cesaret değil - derin bir haz ala- rak bu bahis üstünde azıcık da- ha konuşmak arzusuna düştüm. İki tarafın da samimiyetinden şüphe edilemiyeceğine göre, o Muhterem ve nezih nâşir ile bu | hürmetkâr muharrir — arasında | belki esasta hiç te bir maksat aykırılığı yoktur. | Ancak; görünüşte, şimdilik anlaşamadığımız - bazı noktalar var, ki zihin tırmalıyor. Ara-| da fâsit bir garez olmadığı için, | ©o muğlâk kalan noktalara da,| gerektiği gibi, vuzuh ve sarabat | - vermek imkânı bulunur, sanı-| Tım, Bütün İslâm - Türk âlemini | sarıp kuşatan şu mevzu (Sün- üstünde, aleni ve samimi hasbihaller ya- parak her hakikati ortaya ko-. yup münakaşa etmekte kadıraca - hiç mahzur yı Esasen siklopedisi) mn, gu lüzum ve faydayı tamamen kucaklayaca- Zını zannettiğim ve kucs.kı.ıms.î Yazan : RUHİ NACİ sını candan dilediğira içindir ki; | © muazzam esere karşı, daha | şimdiden, — sevdamıi - bağlamış | bulunuyorum. , | İlk önce şunu kaydedeyim | ki, benim (İslâm - Türk) tari- hinden aldığım kanast — şudur: | Bir hayli siyasi tazyikler, islâ zihniyetini daraltıp hırçınlaş- tırmıştır. Bir takım siyasi nü-| fuzlar da o dar zihniyetle şıma- | | rıp azmıştır. Taassubü bir (din sistemi) haline koyan o uzesa(h'r | ve bu tesirin - tarihler dolusu - misali vardır. (Ehli Sünnet Mezhebi) diye ilân edilen ve (İslâm - Türk) | tarihinin üstüne, asırlarca, ko- yu gölgesini salan (İslâm Osmanlı) saltanatınca — müda- faa olunan o haris ve hırçın zi niyet; muannit bir (din dikta-| törlüğü) halinde, hikmet mu- habbetine değil, fakat menfaat hırsına, fakat silâh mehafetine dayanarak ayakta durmuştur. | O zihniyet; dinin saffeti as- liyesini kurban ederek ve tem- posunu siyasetin hırs ve haşme- | tine uydurarak asırlarca — sal-, tanat kasideleri söylemiş ve is-| lâmiyetin vicdanlarda balkıyan iman nuru ile âdeta oynayıp eğlenmiştir. | Bu acı hekikati; İslâm Türk edebiyatının eninleri ha- | ber veriyor. İslâm Türklerinin | | resmi ve edebi dil olarak kullan- dığı fars lisanında da, öztürkçe yaşıyan halk edebiyatında da| çok içli bir ıztırabın ifadesi var | ki, saltanat ve menfaat ihtiras-| larından doğan mezhep kav | galarının, o yüzden suçsuz ye-| re akıtılan masum Türk kan-| larının, ağlıya ağlıya, matemini tutuyor gibidir. 1 Aziz ve nezih dostum, bana | - Iâtif& olarak - âlim diye hitap| etmiş ve (bunlar uzun ve ince| bahislerdir. Bu hususta müta-| | o tarihi vâk lea beyanı, derin ihtisasa tevak-| kuf eder. Yoksa insanın ayağı kayar) demiş, (böyle mühim meseleler üzerinde gelişi güzel söz söylemememi) tavsiye ey- lemiştir. Beni - Tanrım esirge-| ür ve dalâlete düşmek' tehlikesinden korumak istemiş- tir. Şu hayırhahlığmden dolayı kendisine ayrıca teşekkür ede- Tim, Ben, kendimi biliyorum, âlim değilim.. Bilâkis, şu karışık ve çapraşık meseleler karşısında, | ne kadar âciz kaldığımı bizzat idrâk ediyorum. Bununla bera-| ber, hilesiz ve tertemiz bir müs- | lümanım. Dinimin bütün incelik- | lerini anlayıp öğrenmek — için gönmez bir iştiyak ateşi içinde' yanıp kavruluyorum. o Şevk iledir, ki bir hayli meşhur ve muteber eserleri kurcaladı - fim gibi: , Mâ nür - 1 kudüyim zihâcat e Vez medrese vez bar - 1 Ibarat güzeştim —| Yani: Biz Allahın safi nuru- yuz, hiç bir şeye muhtaç deği- liz. Medreseden geçmiş ve iba- re (dedikodu) yükünü silkip atrmışız, diyen Vve surf mert- simden soyunup arınmış suleha ve asfiyanın sohbetlerini de iğtinam ettim. | Lâkin, vâkısları hikâye ede'n; tarihin verdiği kanaat değişmi- yor, bilâkis kuvvetleniyor; - bir çok islâm hükümetlerinde gelip geçen mülükün, en uzun islâm devleti olan Osmanlı saltana - tındaki padişahların keyif ve hevesleri uğrunda dini mübin, kini mühine âlet edilmiştir. Çe-| git ceşit mezhepleri doğuran da talar olmuştur. Her hükümdarın — siyasetine göre d tutulmuş, bir sistem adına mezhep denil- miştir. Ne tuhaf ki o mezhep- lerin hepsi de kendisini (ehli sünnet) diye göstermek, hepsi de kendisini (hak mezhep) di-, ye tanıtmak istemiştir. | (Devama yarınlci nüshamızda) Raühi Naci smm( ! Gradocka şu telgrafı çektim Üniversite imtihanları İmtihanlar bu sene daha erken gapı- lacak derslere de daha erken başlanacak Üniversite rektörü Cemfl Bil- gel, Vekâletle üniversitenin muh telif meselelerine dair temaslar- da bulunmak Mı bu akşam Ankaraya , Rektörtün bu sevahati bir hafta kadar de- vııığı;ı edecektir. iğer taraftan öğrendiğimize göre İstanbul üniversitesinde bu sene imtihanlarına diğer sene « lerden bir ay daha erken baş - lanacaktır. Malüim olduğu üze- re üniversite imtihanları her gene bir hazirandan itibaren baş lamakta idi. Bu sene imtihanları 1mayısta başlıyacak ve mayıs nihaneyine kadar nihayetlene- cektir. Bu sayede üniversitede imti- hanlar erken bitecek ve yeni se- ne tedrisatına daha erken baş- lamak mümkün olacaktır. Darülacezeye yardım Hamiyetli bir vatandaş her sene yüz lira ver- mek vâdinde bulundu Şehrimizin, hakikaten iftihar edilecek bir müessesesi olan Da- rülâceze belediyenin yardımile her sene daha mütekâmil bir | hayır ve içtimai yardım yurdu olmaktadır. İstanbul gibi muazzam bir ge- hirde çok büyük bir ihtiyaca ce- vap veren bu mütevazı yuva, belediyenin yardımlarından baş- ka hayır sever ve hamiyetli va- tandaşlarımızın da zaman za - inan yardımına mazhar olmak - tadır. Tün memnuniyetle öğrendiği- mize nazaran Maçkada Vehbi- bey :partmanında oturan bayan Sıd.ıkn Vehbi Bilimer Darülâce- zeye vaptığı bir ziyaret esnasın- da şehrimizin bu yegâne hayır Müessesesi için her sene yüz li- Talık bir yardım yapmayı taah- hüt etmiştir. Bu hayırsever va - tandaş bu seneye ait yüz lirayı derhal tediye etmiştir. Bu gü- zel huekeu takdirle karşılarken zengin hemşerilerimizin de bu misale imtisal etmelerini bekle- riz. “Almanlar henüz cenubi A- merika garp sahilerinde nak- liyat yapabiliyorlar. Seharn- horst ve Gneisnau pek mühte- meldir ki, ya bu sahillere, ya [ (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİS-ASI hut Magellan boğazına varmış- lardır. Bu iki Alman harp ge- misine karşı gelebilecek bir fi- Atlântik Meydan Muharebes mizden biri ötekini uyandırma- sın. Bu hal işlerin yürümesine de uygun geliyordu. Birinci lord; yatmadan evvel kendisine ait bütün işleri gözden geçiri- yortu, Saat sekizde ben kalk- tığım zaman onun “sabahleyin ihzar ettiği işlere bakıyordum. İki kalem ve iki at Ben o zamana kadar amiralli- ğin kalbini bu kadar — intizam ve mükemmeliyetle çarpar bir halde görmemiştim. Aramızda şuna karar ver- miştik ki evvelce tekarrur et- memişse hiç birimiz, diğeriyle istişare etmeden mühim bir harekete girişmiyecektir. Bu taahhudü sıkı bir surette tut- tuk. Böylece ilk defa olarak, niz harbinin heyeti umumi, erinde kuvvetli bir merkezi kontrol otoritesi tesis etmiş o- luyorduk. Bu otorite bütün filolara ve bahri idarenin bütün kollarına nüfuz gösteriyor ve harici tesirlere mukavemet im- kânımı veriyordu. Ben uzun za- mandanberi iş'arlarımı kırmızı mürekkeple yazmayı itiyat e- dinmiştim. Halbuki Fischer ye- kalem kullanıyordu. Bizim şil için kullanılan bir tabire göre bunlar “iskele ve sancak ateş- leri,, idi. Bu sancak ve iskele ateşleri, ayni zamanda el birliğile par- ladıkça her şey yolunda git- . Böylece vücuda getir- zimiz ahenk, devam ettikçe, ne dahili entrikalar, ne deniz- deki düşman tarafından bozu- lamamıştır. Fon Spea’nin . Seharnhorst — Yazan: — | V. Ço çil | e: Bü- ve Gnel: man gemileriyle mücedele tün Alma nasıl takip ettil aladık ? Uzakşarktaki Alman ku- mandanı amiral Fon Spee, Çing taodan haz Seharnhorsi ile avrılmıştı. İngilterenin ilâ- hut Cenubi Amerika - Samoa açıklarında görülmüş- nı harbinden pek az sonra, hillerine teveccüh etmiş olacak- İerdi. Hiç bir zarar ika ede- yani 5 ağustosta bu iki kuv- lardı. memişlerdi. vetli harp gemisinin Salamon Artık Avustralya kafileleri- —Burada İngiliz bayrağı dal- Adaları ci ında olduklarını öğrendik. Sonra, 7 ağustosta ıem refakatinde idi. Eski saffı askeri kıta, bir i&raç hareketi- bunların Yeni Gineden kömür harp gemileri de Hind Okyanu- ne karşı koyacak kadar küvvet- almak üzere da Karolin ada- sundaki seyrüseferi himaye |i olarak burasını tutuyordu. larında oldukları haber verildi. -için yola çıkmıştı. Almanlar Bu suretle kendi müstemleke- Hemen Ummanların sonsuz ancak Magellan boğazında en Jerinin akıbetinden haberdar o- adaları arasında onları kaybet- büyük tahribatı yapabilirler - 14» Almanların kruvazörleri, tik. Kimse bu iki geminin bir daha nerede gözükeceklerini — Diğer taraftan Şili sahille- n bilemezdi. Günler geçti, sonra rinde Almanların kömür tedari- KAS obüs attıktan sonra deni- da haftalar.. İki gemi zihni- ki için tedbirler aklığını duy- 7* asılmışlardır. mizi şiddetle işgal ediyordu. Muştuk. Magellan boğazındı Bir bafta asonra bunlar Pa nn , vahim bir da bir mahrukat üssü teda arik pet te idiler. Şehri bombardı- mahiye adaları: İÇin faaliyetle a man ederek yarısını tahrip et- a cElan Nİ yaptıklarır mişler ve limanda bulunan anoe Sirümi x laşıyordu. Şüphe yok ki Cenu- küçük bir Fransız gemisini ba- hilini tarıyor, bu suretle düş. Pİ Amerikanın garp sahilinde tırmışlardı. Sabahleyin gene - BADEA KU henüz bir Alman seyrüsefer denize açılmışlardı. Bir hafta Yaanin . KATMIDISA Çikmas Ve-. “volu mevclittir Kecinceye kadar onlandan: gü kün sahaları kontrol ediyor - Düşman gemilerinden ne haber alamadık. — Bir kere duk. Bu daireler, Almanların daha pasifiğin, ve Atlântiğin N KEN habear ucsuz bucaksız inzivasına derin küçük, üç çeyrek ve büyük sür- — ee bir süküt çökmüştü. atleri hesab edilerek tesbit e& — Cenubi Amerikadaki istas- K diliyordu. yon — kumandanımız - Amiral (Arkası var) di. lo tahşit ediniz. Falkland ada- larını kömür üssü olarak kul- lanınız ve Dresden ile Karls- ruhe Alman harp gemilerine karşı koyabilecek bir kuvvet Yeni Zelânda ve Avustralya 4, ayırınız. kafilelerimize karşı bunlarn "” t esrarengiz — hareketleri,-“bisi- — A kdenedar TOtoEeRi çok can sıkıcı kararlar ittihazı- MiZ size iltihak - edecektir; Di msEim d E Conopus da yoldadır. Faik kuv- vetlere sahip olunca hemen Magellan boğazını tutarak, ya- hut şimalden — Valparsiçoya kadar tarayarak Alman kru- vazörlerini tahribe yahut Al- man Münakalâtını dağıtmıya bakınız.,, Bundan iki gün sonra bütün kararsızlıklarımız, ayni zaman sıkıntılarımız zail oldu. Seharn- hort ve Gneisenau hakkında malümat almıştık. 14 eylülde (Alman müstemlekesine) gı Yeni Zelândadan gimiz sefer heyetinin sevkri: lıucl.ı ılrı Lç'.lxl]ı el ihtimallere göre leri ya Magellan be faik silâhlarla mücehhez gemi- galanıyor ve Yeni Zelndalı bir € hükümet daireleri üzerine bir