8 Mart 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

8 Mart 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan : Eski Dahiliye Nazırı Reşit Rey — — Mektebi Mülkiye de memleketimizde siyasi fikirlerin ilk ilmi tokumlarını ekmiş olan bir müessesei mübarekedi -i Hi di. Cenevrede geçirdiğim harp | senelerinin iptidalarında, Sultan | Hamide hiç bir zaman dost ol- mıyan Teymis *gazetesinin bir başmakalesinde “Sultan Hamid Türkiyenin başında olavdı har- bi umumiye Mahal kalmazdı” mealinde bir hak sözü bulun- duğunu İsviçreli bir zattan öğ- renmiştim. Çünkü Sultan Hamid Balkan ittifakının tahakkukuna sene - lerce mâni olduğu gibi yine mü- mancat eder, Balkan harbi ih - timalinin önünü alırdı. Bunda | şüpheye mahal verecek makul bir sebep göremivorum. Hattâ | müşarünileyhi, harp dolayısiyle menfası olan Selânikten İstanbu la getirmek için Almanya sefa - reti maiyetine memur Lorley | avizosiyle oraya gitmiş olan da- mad Şerif ve Arif Hikmet p >- lar İstanbula avdeti - lüzumunu arzettikleri sırada bittabi Bal - kan harbinden de bahsedince Sultan Hamit tah-| ker beni bu hale koydu” şikâye- azmatş SZRE a tında kaim olaydı, yahut | tinden kendini menedememişti. | şırhye ğ_ıımhxı;ıytt.mn Türk hiç olmazsa siyaseti — harici- Bu şikâyete bilhassa donanma| - u Tar Ücyanmamesile ua yesi devam edeydi Balkan harbi| hedefti. Çünkü- padişahı en zi -| (Pi Deree kosmğdi - keyfiyeti| Meydana gelmez, bu sebeple yade donanma acze düşürmüş - Ce PK l DĞRA harbi umumi de zühur etmez -| tü. Bu sebeple donanmamız, Sul | T” z FU Co Bıın-: | Sultan Hamidin “Rumlarla Bul-| bu vazifeyi vehmine feda etmiş| tar, hülâsa müstakil bir- Buk garların ittifakına nasıl ma -| olması feci bir felâkettir. Zira| garistan kalmamıştır ki Türki- hal bırakıldı?.” söziyle büyük ta| Karadeniz, Akdeniz, Kırmızı de-| Yeye karsı güdülecek siyasetin accüp ve teessiif izhar ettiğini| niz ve Umman deniziyle Ege ve değişmemiş olarak — kalması Şerif paşa İstanbula avdetinde hikâye etmişti. Kaldı ki Balkanlılara Tür - kiye ile muharebe cesaretini ve- ren ve binaenaleyh harbe saik olan ahvalden biri Arnavutluk seferi, ikincisi İtalya harbi idi. Devletin zimamı Sultan Hami din elinde bulunaydı ne o sefer| vukua gelirdi, ne de o ha Çünkü Arnavutlara şikâyet se- bebi verilmez, çünkü Trablus garp müdafaası terk olunmak göyle dusun, ihmal bile edilmi - yerek İtalyanlara tecavüz için kapı açık bırakılmazdı. Faraza bu mülâhazata rağ - men Balkan harbi de, harbi u- mumi de Sultan Hamid ahdinde zuhur etmiş olsaydı. padişahın | devlet ve milleti o müthiş harbi | umumiye sokmaktan bütün kuv vetiyle tevakki edeceği şüphe - den berriydi. Çünkü bidayeti cu- Küsunda Rusya muharebesinin fecaatine şahit olan padişah har bi o kadar çirkin görürdü ki 313 tarihinde Yunanlıların arsızlık demek yakışan, tecavüzlerini def için günlerce muslihane bir çare aradı ve nihayet tehlikesi yüzde bir derecesini bile geçmi - yen bu basit harbe bile zaruri olarak kerhen muvafakat etti. * Sultan Abdülazizin berri ve| verdiği &-| bahri — askerliğe hemmiyet ve ettiği hizmet i kâr olunamaz. Hal'i muamelesi- ne askerin ve donanmanın işti - rak etmiş olması Sultan Hamit- te acı bir hatıra bırakmıştı. Nef- sini ve tahtını müdafaaya kifa- yet edebilecek bir kuvvei aske- Tiyeyi hizmeti mahsusasma a - arması; donarmayı da iç Haliçte zenelerce hapsetmesi bu hatıra Se müterafik olan vehminin ese- *idir. Hattâ Sultan Azizi hal'et- | mek için Suriyeden Türkçe bi mez Arap asker getirmiş olduk larını unutmiyarak Yıldızı mu- hafazaya memur olup ikinci fır- ka denilen askere Arap ve Ar -| navutlardan müteşekkil tabur - lar da ilâve etmişti. Bu ikinci fırkanın zabitleri ve efradı eltafı seniyeye mazhariyette mümtaz tan Hamidin bilhassa — gayzına | ve vehmine dokunarak, otuz se-| ne Haliç bataklığında zencirbent | olup çürümüş ve nihayet Yunan, harbi esnasında işe yarıyacak | hali olmadığı umumen anlaşıl -| | mıştı. Hattâ bunun üzerine, ya- nılmiyorsam, Ansaldo fabrika -| sında “Mesudiye” tamir ve tec-| did olunmuş, “Hamidiye” ve. “Mecidiye” isimleriyle yeniden| iki kruvazör inşa etitrilmişti. —| Sultan Hamidin vebhminin en| | n donanmamı -| muhafaza ede- bilmesi -muttariden ve müte - madiyen hasıl olan terakkiyatı| bahriye ve bu terakkinin istil -| zam ettiği ağır masraflar sebe-| biyle-- gayri mümkün olmakla beraber hali faaliyette hüsnü muhafaza ve imkân müsait olduğu kadar tamir ve| tecdid ve hattâ tezyit edilmesi | pek mühim bir vazifci vataniye idi. Padişahın uzun bir müddet | Adriyatik denizleri sahillerinde mülk sahibi olan koca bir dev- let donanmasız kalırsa kendini tek ayaklı bir insan kadar bile müdafaa edemez; daima başka- | sının muavenet ve himayetine müftekirdir. Halbuki “Ümidin | kes zaferden gayriden imdad lâ- | zımsa” sözü eşhas için olduğu gibi, ve belki daha ziyade akvam için de bir hakikattir. W Sultan Hamide isnad olunan nekaisten biri de terakkiyat X'ei maarifi garbiyeye husumettir. | Fakat, memleketimizde mutla-| kiyetten meşrutiyete müdevvez | mekteplere nazarı tetkik ile ba- karsak derhal görürüz ki, mü -| hendis ve topçu mektebiyle mek tebi tıbbiye tanzimattan evvel mevcuttu. Sultan Mecid mekte- bi harbiye ve bahriyeyi, sultan, Aziz mektebi suitaniyi tesis et-| tiler. Sultan Hamid ise İstan - bulda mektebi mülkiyeyi ve ida- dilerini, vilâyet merkezlerinde kezalik idadilerini, İstanbulda darülmuallimini ve darülmual- | limatı, mektebi hukuku, mektebi nevvabı -mekteplere muntaza- man devama meşgale ve halleri müsait olmıyan memurlar için- lisan mektebini, sanayii nefi: mektebini, ticaret ve ziraat ve ti; bir çok yerlede “iptidaf” ve ğ şti” denilen — ilkmektepleri ) vücude getirdi. Suizan edildiği gibi maarifi garbiyeye husumet ğ ve Türklerin Avrupa medeniye - tinden mahrumiyetini iltizam et- © seydi çoğu o maarifin revaç ve Ö intişarına hâdim olan saydığı - mız mekteplerin tesisine çalış - maz, bilâkis bunların kendi ken- dilerine teesslüis etmelerini bile & çekemezdi. Avrupadaki medeni | fikirlerin memleketimize hu - lulünü terviç etmeseydi yaşlan - mış kalem efendilerine bile Fran € gızca öğretmek için fazla olarak bir de lisan mektebi tesisini dü- şünmezdi. Fakat bu meseleyi | biraz daha tamik edelim: | Sultan Hamidin cülüsu ipti - ( dasından saltanatının ilk | mevzuu bahsolabilsin. Türk - Bulgar Dostluğu A hükümetinin — nâşiri efkârı “Veçer,, gazetesinde ta- nınmış bir muharrir — Türl Bulgar münasebetleri hakkın- da yazdığı bir makalede: (Tür- kiye ile Bulgaristan arasında hakikaten ebedi bir Gdostluk devresinin başlamakta olduğu- mu) yazmatadır. dan başka Türkiye, gimdiye kadar her ne taraftan gelirse gelsin, sulh lehindeki herhangi bir harekete derhal mukabele etmiş ve hüsnü suretle karsıla- mıştır. Lâkin Türk - Bulgar Beyan-| namesindeki imzaların henüz| mürekkebi bile kurumadan Bul- | gar hudut kapılarının bir ecne- bi müstevliye karşı ardına ka- dar açılıvermesi karşısında Tür- kiyenin kendisine uzatılan elin samimiyetinden şüphe etmesine gücenmemek lâzımgeldiğini Bulgar komşularımızın - teslim etmeleri icap eder. Hele Buk- gar meslektaşımızın: “Türkiye- ye karşı hattı hareketimiz de- ğişmemiş olarak kalmaktadır.,, demesini anlayamadığımızı söy- lersek mazur görülmeliyiz. Zi- ra ortada takip edeceği politi- kayı tespitte serbest; dostları- nı, düşmanlarını tayinde - muh- Biz kendi hesabımıza Bulgar komşularımıza acırız. Zira bu komşu millette daha fazla va- tanseverlik, daha engin yurda bağlılık umardık. Zannederdik ki, onlar da hürriyet ve istik - lâllerine bağlı Balkan çocukla- rıdırlar. Halbuki bugün kom- şularımızı Sakalı başkasının e- line vermiş, canlı birer istihsal makinesi haline gelmiş bir küt- le halinde müstevlinin emrinde çalşır görmek gerçekten ha- zin bir müşahededir. Lâkin ne çare ki bu mutavaat gönül rizasiyle oldu ve Bulgar vatanperveri Bulgar toprakla> rını çiğneyen müstevliyi alkış- larla karşıladı. Hür ve müstakil bakımından Bulgaristan ideali işin asıl hüzünlü, an ümüt kırıcı tarafı da işte budur. A. C. SARAÇOĞLU San'atta Sü İ akidesinin tenkidi | İ YAZAN: N Biz gene - insafı elden bırak- miayarak - tenkidi tetebbüatı- mıza devam edelim de o hususi bakış zaviyelerine göre tezahür eden hakları tayine çalışalım. Bahsi karıştırıp büsbütün bu- landırmamak için (güzel san'at- ların menşei) meselesini, başka bir makaleye bırakıyorum. Evvelâ (tabiatı taklit) mese- lesini, kısaca tahkik edip, hiç olmazsa hallini kolaylaştıracak bir şekle sokalım: (Taklit) ile (tasvir) i, bu ba- hislerde hemen daima bir tutu- yorlar. Ben bu iki kelimenin mâ- naları arasında ince bir fark se- ziyorum, yeri gelince ihsâs ede- | rim. San'atı (umumi bir lisan) di- ye telâkki ve tarif etmiş olan estetik mütehassısı İtalyalı (Be- nedetto Croce — B. Kroçe) nin bu telâkkisi çok doğrudur. Bu takdire göre, her san'at şube- sinin kendisine muvafık vesaiti ifadesi vardır: Resim, çizgi ve (gölge ve ziya — Clair - obs- cur) ile, yağlı boya, türlü türlü boyalarla, musiki, yalnız nota- ları, ahenkli bir surette tertip e | derek, şiir, (birer fikri tazam - mun eden) kelimeleri bir ahenge uyudurarak yazmak ve söyle - | mekle bir şey ifade edebilir. Ve | bu sebepten dolayıdır ki her bi- rinin ifade hususunda kabiliyeti ayni derecede değildir; ittihaz e- decekleri mevzuat itibariyle ka- | biliyetleri de ayni derecede ge- niş değildir; meselâ şiir, her şeyden bahsedebilir, çünkü va- sitai beyanı sözdür, kelimeler- dir; hemen her şeyi bir keli-| meyle ifade etmek ve her şeye | bir isim takmak mümkündür; halbuki musiki sade hissiyat li- | samdır. O da ancak en derin ve umumi hissiyatımızı ifade ede- bilir, (hüzün ve sevinç, “Şevk, | neş'e ve yeis) gibi, yoksa — (bu- | gün bir dostumun öldüğünü ha- ber verdiler pek meyusum) - gi- bi bir sey söyleyemez. — Fakat her san'attan ve hattâ şiirden bijek FİLOZOF RİZA TEVFİK — 5— daha büyük ve çok daha mües- gir bir belâğatla (pek mahzu- num) diyebilir. Bu bahsi de ay- rıca bir makalede tafsil edecek olduğum için bu kadarcık bir işaretle iktifa ediyorum. Şimdi- lik yalnız taklit meselesiyle a- lâkadar olan (tasvir — pein- ture) ve (resim — dessin) me- selesini tahlil etmek isterim. Ressam olan artist, tabiatı kopye ediyor, taklit etmiyor! Evvelâ bu farkı kaydedelim! (Cansız tabiat — nature morte), | dedikleri, taibat, insandan — ve| canlı hayvanlardan hâli manza- | ralar, ve panoramalar tasviridir. Bir tabakta bir iki elma, bir di- lim karpuz ve yahut bir vazoda bir demet çiçek gibi şeyler tem- sil eden tablolar da o kabilden- dir. Bu gibi şeylerde bir hususi gekil ve vaziyet olursa da, hiç| bir (eda — expiression) yoktur, ve olamaz; zira (eda), ancak hayatın mânâdar bir (tavrı ifa-| de)) sidir. Halbuki, biz insanlar, | - hiç hissiyatımızla alâkadar o- YAananaA Düzeltme Dün gazetemizin bu sütun- larında intişar eden “Hayat ve| istiklâlimiz için ahdimize - bağ-| lıyız,, yazısının ikinci sütununun beşinci paragrafında tertip ha- tası yüzünden bir kelimenin yanlış dizilmesi mânayı tahrif etmiştir. Mevzuubahis — parag- rafı doğru şekliyle aynen tek- rarlarken muharririnden ve o- kuyucularımızdan özür dileriz: “Atatürk ve ondan terbiye almış arkadaşları esasen hakiki sulhecudurlar. Bu salâbetli aki-| delerimize genç cümhuriyet ta- rihimiz en büyük şahittir. ,, tivizm —— mıyan... hattâ bizim varlığımız- dan haberdar olmiyan dağlara, taşlara, akar Sulara ve ağaçla- ra, bulutlara ve denizlere, hülâ-| Ba, (cansız tabiat) a, kendi hâ-| lât ve infialâtı ruhiyemizi atfe- | derek onu canlandırıyoruz! En- | gin ve durgun denizler bize u- vi bir sükünet içinde (derin bir | düşünce) duygusu veriyor. Öy- | le bir zamanda güneşin doğu-| şunu da seyredersek bir de - ta- | rifi cidden güç - bir azamet ve haşmetin sihrini şiddetle hisse- | diyoruz. Bu ne demektir, bilir misiniz? Biz tabiatı, ancak kendi teessü- ratımızın perdesi arasından gö- rürüz, demektir! Ve madem ki| o teessüratı ve intibaatı - bizim| vicdanımızda — vukua getiren -| ne olduğunu hiç bilmediğimiz - tabiattır; demek olur ki (tabi- at) namına, bildiğimiz şey an-| cak onun intibaatıdır, yani ken- di teessürlerimiz ve hâlâti ruhi- | yemizdir. - Felsefede sübjekti - vizm meslekinin esaslı akidesi budur. Bundan evvelki makalelerim- | de (animizm) den kısaca bahse- | derken bu keyfiyete dair bazı | | seyler söylemiştim. Şu tahlili- mize göre - yüksek mânasiyle bir artist - eğer ressam ise tabi-| atın manzaralarından birini kop- ya ederken bize, yalnız, dağ, taş, | deniz, bulut, şekli resmetmekle kalmamalı, o manzaraları sey - rettiğimiz zaman - insan oldu - doğumzdan dol. duyduğu -| muz hâlâtı ruhiyeyi de -resmet-| ği şekiller vasıtasiyle - ihsâs edebilecek bir (hüner sihirbazlı- | ğı) da göstermelidir; yani, yap- tığı esere kendi heyecanından da bir neşe katarak, biraz ruh ve mâna vermelidir. | San'atta subjektivizm, kısa-| ca, işte bu sihirbazlıktır. Buna | ve tamamiyle kopye etmek| mümkün mü? Bu - suale gelecek | fakat bakalım, tabiatı ayniyle | yakında — misaller vereceğim; | makalemde cevap - vereceğim. Cünye Dr. Rıza TEVFİK | karsa gözü görmeden ver Sayfa : 38 e reMl li — Şimdili : Bu kadar! İmtiyazlı sırnaşık dilençiler ?. Belediyenin büvük bir titiz- lik ve dikkatle yaptığı kontrok lere rağmen hâlâ ihtikâra de- vam eden mütecasirler bulun- duğu gibi; polisin bu kadar şid- detle takibine ve hemen her gün bir kaçını da yakalavıp adliyeye teslim ettiği halde elân şurada burada dilencilere tesadüf olu: nuyor. Hattâ bunların araların da bazan o kadar yılışıp, o dere ce arsız olanlarına tesadüf olu- nuyor ki, insan acıdığından, merhamet ve şefkatinden değil; sırf bu yüzsüzlerin elinden kur- tulmak için - deti belâ kabilin- den -elini cebine sokup ne cı- or. Hele bir aralık kitapçıya uö- rayıverdiğim dünkü sün gördü- ğüm manzaraya ağzım açık bir halde şaşa kaldım. Biraz oturacak olduğum kü- tüphaneye tam on sekiz dilenci geldi ve bunlar muhakkak çif- ter, üçer, dörder olarak dolaşı- yorlar. Hepsi de kadım, ekseri- sinin kucağında henüz - bir kaç, aylık çocukları var. Boyunları- ni bükerek kapının iç tarafına dikiliyor ve kuruşu almadan ç- kıp gitmiyorlar. İcapederse yarım saat bekleyenleri de olu- yormuş.. — Ayol bunlar de nedir? Diye sorduğum kitapçı yüzü- me gülerek baktı ve: — Bunlar bizim gediklileri- mizdir, diye cevap verdi. Hiç bir hafta günlerini Şaşmazlar ve her Allahın haftası bugün, bu saatte tam küçük bir ordu halinde geçit resimlerini yapar, kuruşlarını alır, giderler. — Kaç kişi tutar bunlar?. — Kırkı, elliyi bulur. — Polis birşey demiyor mu? Siz şikâyet etmiyor musunuz? . Dostum yüzüme derin derin baktı: — Hayır... Cevabını verdi... ı — Neden?.. Dive sordum. Bu sefer de gü- ü e başladı. Ve kısaca <öyle deyiverdi: — Çünkü bunlar imtiyazlı di- lencilerdir de ondan... MURAD SERTOĞLU Bir talebe denize düştü Refik isminde bir talebe dün €ğle üzeri Haliç vapurlarından birinde yolculuk ederken müva- zenesini — kaybederek — denize cüşmüş, kurtarılmıştır. Hampshir, Yarmnt, Sidney, nısfi ğ sterebilirdi. baydan gelecek iddi minin re teessif olurum. Melbourne, Chikuma Zemshug ve Askold Psyche, Pyramus ve Philome). Bu on gemi bir ay içinde tam ir faaliyet ve muvaffakiyet edemiyor | Bahriye birinci lorduna yaz - dığım mektup şu idi 1 ilkteşrin 1914 “Boş olan, fakat, Kalküta - dan süvari kıtalarını taşımıya memur bulunan üç nakliye ge- misi Emdenin korkusu yüzün - den geciktiler. Bu hal, Bom - üvari ve piya- de kıtalarının naklini de gecik- tiriyor. Kabine bu mesele ile surette meşgul olarak hususi bir kafile tertibinde 1s- rar ediyor. Elinizde bir kaç ge- mi var mı? Eğer bu üç boş ge- tini temin için Em- dene karşı taarruz hareketle- ri inkıtaa uğrıyacaksa pek mü- (Japon) (Rus), Bence bu üç nakliye gemisine :îîııî:' RWblı? ,4.[;:;;["C£umvl,d nihayetine kadar ön altı sene Öf bir gece, bütün lâmlarını sön - a bir iİmbaratorluğu oe gene | Zarfında memleketimizde maa- dürmüş olarak, bütün yollar- ca Dir. İmparalorluğu on — sene' Lirçe hasıl olan terakkinin ne ka dan uzak hareket etmeleri - içinde ufak bir hükümet haline getiren 1908 ihtilâlinin muvaffa beplerinden biri de bu anın müstefit mümtaziyettir. olduğu | dar mühim olduğ anlamak nu (çin, başka taraflarda, başka dü.| y Hepsinin sapasağlam kurtul - şüncelerle izhar olunup zihin- Ç ması için bire karşı yüz şans | lerimize tıkılmış olan ezberleme yardır. | fikirlerden tecerrüd ederek, k Derhal ban: inizi bil ni emretmek daha doğru olur. E üvük filonun bütün kru - Üç boş geml hareket | (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ -ASI | “BÜYÜK DENİZLERDE Alman korsanlarına ve müstemlekelerine Tif kruyazörden birini tasarruf etmemize hâdim olacaktır. “Adedce üstün olmak lâzım. Fakat bu korsan salgınının da önüne geçmemiz birinci dere- cede ehemmiyetli bir keyfiyet- tür. Gemi kafileleri hareket et- tikten sonra Psyche, Pyramus, ve Philomel gibi 3 ni Zelanda sularında ne işe ya- rıyor? mce Avust ve Yeni Ze- landa kafilelerine refakat et - Ce tikten sonra Hind s a ka- di lince bunlar da Emdene karşı çıkan yedi gemiye ilti - hak edebilirler ve böylece in adedi ona çıkmış ol uîîıv(mırlı(nıd):î;'ılz'ı XZ"Ş',,İ;“"C'İ fiyet ve kemiyet itibariyle diriniz. H k ki bu nak Nğ":_rb"l'[uı b,hy k a) M | kariki iki tarih arası ma: liye gemileri hareket etmelidir. ni tamamla: ıj,ğf,',??fıî, Of,"î?rîh_ 1:’!“"']":3 rifçe ne fark olduğunu bilistik- ğğ Şimdi Secharnhoret ve Gncis - ;J,:;:”İII'— Beçecek olurse Kön T HAO Yo selmatına halaj | T& arayıp, bulmak ve ona gör. nean ÇAlman korsan gemileri) E elmediği 313 tarihindeki Yu -| ökdir ve hükmetmek lâzımdır Sosyete - adaların la mıhilanıp atbiyle sabit olmuş: fakat | Zifa, Sultan Hamidin arife kaldıkları için Sidney ve Melbo- Könised Ka İ nan harbiyle sabit olmuş; fakat | dizmanlığı b “ennaç (Ğ ürne harp gemilerimizin Avust.- Bepsi maden üzerine ) 2 i ni aml el arıı gmasın: e uslarda iki, Ü tiğ Bİtek Gtpsizia İveba l | L “A“"" ADi geeti iekaibele y a LRBl e DU ei l tin hiç bir fay- meti inikte bi A ”| Burada ufak bir istitrada mü: SAD xç A Di ci Hokbür <t Tn trnabrin letle ve Kirklarelinde mantıksız| #2ade istiyerek diyeceğim ki e Bara Geni zi Birl . blir, rimizin sayısı sekiz veya on 6- ve şeref zimetle biten| — Bu sözümün bir çok zihinl TaL L aa iğke a bililir Tit Balkarı de meydana çık * de gayri meşru olarak yerleşm KALE. eyallad ou ben mall f n mıştır berlemelerden en k t d, a ğ K ol Sultan Âziz zamanında İngil -| le muarız olduğunu bildiğim için | Y) Bus harp gemisi AD ;H: aat YAK nsa donanmasından | satırları okuyac nların |(& fakat vazifelerin ç ; Bizm eit sonra dünyanın üçüncü donan -| on dört sene kitabeti hizmetin-| gğ ltr da iltihal Em mat toplayıp bunlar ması bizimkiydi. Bu padişah fe-| de bulunduğum padişahı müda- | ğ deni aramak avın i gemi mek ve düşman i k n ÖÇ ayrılmış olac xsber ini kalama n: ler mebdei olan hal'ini mü-| faa etmek istediğime hamletme-| Ş Kai HÜEPDEEE <BÜ YN LSTBİLTEK T teakıp, halefine yazdığı mektup- | ni müsteb'ad görmem. & korsan gem G zE 'ta “elimle silâhlandındığım as -| (Arkamı var) | GÜRREVERI a —— Yazan: — gemimiz Ye- geniş ve kat'i, karşı harekât V. Çörçil 48 lenin Kolomboya gitmesi hem de en az emredildi. masraflısı, netice olarak ençok — Kafile ilkteşrinin birinci gü- — R. istifade kabil olanıdır. nü hareket etmişti Henüz Ko - ; lombaya varmadan Sidney harp gemimiz şikârını elde etti. A - ustralyalı ve kolorduların da Cenubf Afri - Mısıira — faydalı Mak Yi ade dan geçirilmelerini emretmeğe karar verdi. bederse, oradaki asilere karşı ad eğer ica - cenubi Afrikadan ge- ler yüzünden bütün 'eni Zelandalı vazörleri Norveçle İskoçya sa- hilleri arasından, iki saf üzerin- den hareket etmişlerdi. Bu iki safın arasından süratli bir Al - man harp gemisinin sızmasına mani olacaklardı. Bizzat büyük filo şimale doğru hareket et - mişti. Simali Amerikadaki — bir, filo, Nevyork limanmda bekli - yen müsellâh Alman ticaret ge- milerini kolluyordu. İki eski saffı harp gemisin- den Glory ve Majestic te hücu- ma maruz kalan yoldan uzak- ta kafileye iltihak için emir al- mışlardı. Lancaster gemisine' râkip olan amiral Hornby yo - lun mühim bir kısmında kafile ile beraber gitti. Nihayet Prin- cess Royal büyük filodan ay - rılarak Atlantik denizinin or- tasında kafileyi bulacaktı. Bu suretle başkumandan Jellico - nun iki taraftan kuşattığı hat- 'tan arasından bütün Alman kru- vazörleri tesadüfen savuşup çıksalar bile hepsine mukabele | edilebilecekti. Yalnız Princess 'alin hareketi herkesten giz- tulmuştu. Çünkü kendi kı- talarının naklinde çok - büyük bir endişe, içinde olan ha karar verildi. an Avru; a Emdeni kovalıyacaktır. aCan AVrURS YA . nn salim Manş Bu darbe g üzere, koca bir kafile medhaline yaklaştı. Bizim ni - verinde idi, landa hü> —— — ——— ——— eti Biltikalinmiakin İkümetinin ndişelerini — Şimdi bir de Kanada ordu - Yılmış olan Port > için plân yapılan ta- Sunun Amerikadan Avrupaya T» meeren diller, Avustralya kafilesinin irilmesi, Atlantik denizini Kânadal - askerleri har ni üç hafta geç bırak - Beçmesi İc ordu. Bu «25 : PER, Fabat Lapı Dü l tı. Fakat Lord Kiçnerin fikrin- bin kişiden mürekep, fakat iyi mana şır—*(en sırada Fransız- çe bunun ehemmiyeti yoktu. Bu talim ve teçhiz edilmiş kuvvet İarın Cherburg limanı açıkla- ğ keri kıt Jan tali - 31 gemi ile hareket edecekti. Tinda bir Alman tahtelbahiri - mi Avustralyada da yapabilir- - Bunlar Növ'ün askeri kı- ını haber aldık, Di- lerdi. 25 ilkteşri m bu | aları Bermuddaki bir İngiliz inin de Vigt adası açık- - file ha irada, ce- - taburu iltihak edecekti. Hafif ında göründ ü Porst - nubi Afrikada ç svan yeni kruvazörlerden mürekekp bir Muttaki müdafaa. filotillâmı ttn Tzaiükaleli li oldu. f9o bu kafileyi himayeye me - Pildirdi. Bunun üzerine askeri € | Yeni Zelanda ve A- mur edildi. Fakat kafilenin asıl Mülâhazalar ne olursa — olsun, v Jan gelecek askerlerin himayecileri daha uzaklarda bütün kâfilenin Plin Süvey lından di Afrika v a kuvvetli unsurlara Na çevrilmesinde 1sr nin bundaki Kap burnun - - dayanıyordu. (Arkas b AA TRRARALRARRCURSİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: