14 Şubat 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

14 Şubat 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 NUBAT 190411 YAZAN : Bernard Newman Bir diğerine mâni, olmağa çalışıyor. Her ikisi de altın ha- zinesini bulmağa göz dikmiştir.| Tamamen doğru olan bu garip hikâyeyi teyit edecek ma- Tümat topladığım sırada yüksek rütbeli bir Leh zabiti ile ko- nuşuyordum. Rakiplerin heye- canlı araştırmalarını anlattık - tan sonra: -— Merak ediyorüm, dedim. Bu düellonun sonu ne olacak- tır? O şu cevabı verdi: — Bunun bir sonu olmıyacak- tır. Hiçbiri hazineyi bulamıya- caktır. — Niçin? — Çünkü hazine artık eski| yerinde değildir! Ne kadar uğraştım ise daha fazla bir şey söyletmeğe mu- vaffak olamadım. Hikâyeyi bu meraklı noktada bırakmağa mecburum. VILI Lehistanda nazi entrikasının temelini hilekârlık teşkil edi - yordu. İngiliz sefiri Sir Nevile Henderson'un anlattığına göre, Hitlerin tereddüde düştüğü manlarda müfrit müşavirleri derhal bir sürü Leh “mezalimi,, icat ediyorlardı. Leh gümrük kulübelerine hü- <um zulümdide bir ekalliyetin tethiş muamelesine maruz kal- ması gibi tasvir olunuyordu Mahalli ajanlar da pek müba- diğa edilmeğe kabiliyetli hâdi - seler çıkarmaktan geri kalmı - yorlardı. Leh köylüleri basit ve kolay inanır adamlardır. Kendilerini aldatmak kolaydır. Onlarda da matbu sözlere mu- tat olan itimat meyli vardır. Bi- naenaleyh, bir gazete gördükleri zaman, okuduklarına inanıyor- lardı. Fakat gazetelerin Alman ajanları tarafından dağıtıldığını unutuyorlardı. Vekayi 1917 de Caporetto zaferini hatırlatıyor. O tarihte İtalyan kuvei mane- viyesi hatlar arkasında tevzi e- dilmiş olan sahte gazeteler va- sıtasiyle tahrip edilmişti. Bu gazeteler Torinodaki ka galar hakkında “tafsilât,, veri- yorlar ve sivil halkın müthiş ahvalini tasvir ediyorlardı. Yüz- lerce mecruh ve maktul ismi ve- riliyordu. Bunlar gerçekten mev cut insanların, cephedeki asker- lerin akrabalarının adları idi. Vargovadaki Alman casusu- nun telgraf hilesi bu ilk- mu- vaffakıyetin başka bir şekli te- lâkki olunabilir. Varsova radyosu —olduğunu iddia eden gizli telsiz istasyonu da büyük bir Tol oynamıştır. Bu nun propagandaları Leh köy - lüsünün pek anlayamıyacağı ka- dar ince idi. İmkânsız şeyler vât ediyordu. İngiltere filosu Baltık denizi. ne girmişti. Fransızlar Zigfrit dattını yarmışlardı. — Yü müttefik tayyaresi ü gelmişti ve hep bu yolda sözler. Bir çok müfrit ve garip ümitler peyda oluyordu. Halbuki bun- ların esassız olduklarının sonra anlaşılması yeis ve nefret uyan- dırıyordu. Hattâ garp müttefik- lerinin kendilerini fena halde aldattıkları zannolunuyordu. Almanlar bir Leh şehrini iş- | gal edince, tethiş devresi başlı- yordu. Gestaponun vazifesi ko- laydı. Mahalli casuslar ona yeni rejime muhalif olabilecek Leh- lilerin listesini vermiş bulunu - yorlardı: Bugün Lehistan Gestaponun yakları altındadır. Ahalinin «tiği Istırap kolayca tahay- yül olunabilir. Bütün bir şehir Baltık şehirlerinden — gelecek | Almanlara yer hazırlanmak için bir saatlik bir ilân neticesinde tahliye ediliyor. Koridor hakkın- da Alman davasının çürüklüğü ahalinin ancak yüzden ondan az bir kısmının Alman olmasında idi. | Lehlileri Buradan çıkarmak ve yerlerine Almanları ikame etmek suretiyle Hitler dünyayı | bir emri vaki karşısında bıraka- cağını ümit ediyor. — Orasını yüzde yüz bir Alman vilâyeti yo A ih, çektikleri 1stırap- lara rağinen, Lehliler tamamen ezilmiş bir hale gelmemişler- dir. Silâhlı çeteler ormanlarda | dolaşıyorlar, yahut ovalardaki köylerde saklanmış - bulunuyor- lar; hiç korkusuz ve merha: metsiz bir Gerilla harbi yapıyor- lar. Yarım milyon asker ve bıta kuvveti bile onların kökünü maz. Çünkü bu çete LA stanı hayatta tutmağa metmislerdir. Faaliyetleri dur- mak göyle dursun bilâkis arta- Alman Gasusiuğunun Esrarı — 26 — | Buna akıl TERCEME EDEN : Hüseyin Cahid YALÇIN B aai GAi caktır. Almanya yan yatmağa başladığı zaman, yani kat'i dar- be vurmak vakti hülül edince, bu hareket en yüksek noktasına vâsıl olacaktır. B Lehlilerin kalblerinde zaptedi- len kin ve intikam hırsı vardır. Buna kim hayret edebilir? Doğ- Tusu, Hitler sukut ettiği zaman Lehistanda bulunacak Alman a- janlarına acıyorum. Bunlar hiç Merhametsiz davranıyorlar. Ken dileri de merhamete intizar et- memelidirler. K g Lehistans ait en iyi hikâye Rus hududundan - geliyor. Oku- yucularım Rus kuvvetlerinin Le- histanı istilâ ettikleri zaman | hüküm süren kargaşalığı hatır- larlar. Onların kimlerle harp et- tikleri pek malüm değildi. Şark hudutlarında garip sahneler gö- rülüyordu. Leh ve Rus askerleri yan yana yürüyorlardı! Tatbik edilen usul sade, fakat müessir idi: Lehliler, münakale hatları| karmakarışık olduğu için, ayrı ayrı vahdetler halinde toplan - mışlardı. Ruslar, beyaz bayrak açmış, zabitleri önden gönderdiler. Bun- lar ne yapacaklarını şaşırmış garnizonlara kendilerinin yanı sıra Almanlara karşı harp için| gelmiş olduklarını söylediler ve böyle kandırdılar! İşte-bu ga- rip günlerde muharebeler — ve seferler bu suretle kazanıldı. Çekoslovakyada Alman casusları ı 1938 senesi yazı esnasmda, Çekoslovakyada pek çok seya- hat ettim. Bu memleketin çok geçmeden Avrupa sahnelerinin Mmerkezi haline geleceği pek aşi; kâr bulunuyordu. Bir akşam, güzel manzaralı Elbe nehrinin kıyılarında -kâin lâtif Aussig şehrinin dış mahal- lelerinde pek hoş bir evde oturu- yordum. Çekoslovak tebaası o- İan ev sahibi ile zevcesi Alman | idiler. Çünkü Aussig, o zamanlar Alman Südet ülkesi denilen ye- rin göbeğindedir. Maamafih, bu Alman karıkoca mizac, zihniyet | ve kültür itibariyle, dağların şi- mal tarafındaki kuzenlerinden pek farklı idiler, Südet Alman- larının hiç bir zaman Berlin hâ- kimiyetini tanımamış oldukları- nı, 1918 senesine gelinciye kadar çok daha yumuşak olan Viyana . müfuzuna tâbi - bulunduklarını | hiç bir zaman unutamıyorlardı. | Eski Bohemyaya girdiğim sa- bahı pek güzel hatırlıyorum . Alman tarafındaki muhafız- lar ve köylüler bana umumun | kullandığı selâm ile “Heil Hit- ler,, demişlerdi. Çekoslovakya- da ilk rast geldiğim adam bir Al- mandı. | Fakat beni Hitlerle değil, çok daha eski bir selâm ile karsıla- | dı: Güss Gott dedi. Bulunduğum evin sahibi ile zevcesi, Alman olmakla bera- ber, azgın nazi değildiler. Çek lerden çok şikâyet - ediyorlardı. erdirmek - kabildir. 1918 tarihine gelinciye kadar, Almanlar Bohemyada hâkim ırk idiler, Şimdi ise sadece bir ekalliyet teşkil ediyorlardı. Ta- büdir ki bir çok lacaktı. çok mutedil nunrıy(-]ı;ı ti. Almanya ile birleşmek iste-| miyordu. Çekoslovakyanın Al- manca konuşan hava için muhtariyete lüzum gösteriyor- du, Yemekten sonra, muz sırada, ateşli çikolata tabağı dolaştırdı. Bir tane aldım ve derhal yedim . Parlak da sarılmıştı. — İhti- malki ev sahibinin sözlerine pek alâkadar olmamamın neticesi, bu parlak kâğıdı bir tarafa at- mıyarak parmaklarımın arasın- da onunla oynamıştım. Hepi de böyle âdetler vardır. Bir tele- fon beklerken bazı insanların re- sim çizdiklerini görmez miyiz? Bir adam tanızım ki bir sicim parçasına mukavemet edemez. Onu alıp parmaklarına dolamak ister. Ben de kendimi çok kere bir çikolatanın üstündeki yahut ki parlak bulmuşum- dur. Onu parmağıma sarar, çıka-| rır, tekrar sararım. Ma rak bastırır ve dü- v ni açmak için umu bir Ütü gibi kullanırım. Bütün bunları âdeta farkına varmadan, şuursuz bir surette yaparım, an Ü- mla. (Arkası var) niz- HER SABAH Husust müesseselere düşen bir yurt ve insanlık vecibesi Müteaddit müracaatlardan an- liyoruz ki talim için davet edilen vatandaşlar vatan müdafaasına matuf yurt hizmetlerin! yaptık- tan sonra işleri başına döndük- leri zaman bunlardân hususi Mmüesseselerde çalışanlar yüzde doksan yerlerinin başkaları ta- rafından alınmış olduğunu gör- mekte ve çok kere de eli boş dönmek mecburiyetinde kalmak- tadırlar. Biz burada, askerlik vazifesi- ni yaptıktan sonra işine dönen bir vatan çocuğuna: — Ne yapalım, yerinizi dol- durmak mecburiyetitde — idik. Boş yerimiz yok ki, size de iş ve relim.. yolunda bir cevapla mu- kabelenin ne kadar elem verici bir haleti ruhiyeyi — meydana vurduğunu tetkik edecek değiliz. Bunu yaparsak meselenin yalnız hisse tallük eden cephesini ay- dınlatmış oluruz. Kaklı ki yurt bekçiliği vazifesini yapmıya koş- muş işçisinin yerine diğer bir işçi almış olan bir müessese sa- hibinin: — Gidenin yerine ikame etti- #imiz işçi de bir aile babasıdır, o da çoluk, çocuk sakibidir. Öte- kine iş verebilmek için - berikini işinden mahrum etmeğe gönlü- müz razı olür mu? yolunda pek te haksız görünmiyecek bir su- alle mukabele etmesi de müm- Fündür. Şu hald2 ne yapmalı? Yapılacak şey fikir ve kanaa- timizce basittr: Amirini me- saisinden memnun bırakmış ve mahza yurt müdafaası için as- kere alınmış bir vatandaş o asil feyi bilirip sivil hayata av- det edince nim resmi teşekkülle- rin ve resmi hükümet daireleri nin mümasil vak'alarda takip ettiği hattı hareketin kendi hak- Kında da takip edildiğini gör- melidir. Muhakkak ki, bir işçinin şu veya bu sebeple boş kalmış yeri- ni bir müessese boş bırakamaz. Lâkin askerlik vazifesini; vazife lerin en necip ve asilini başar- dıktan sonra işinin başına dönen YENİ SABAH Atatür un hayatından yazılmamış hatıralar Uyumayan Adam ekseriya : Geçen bir yazımızda karileri- mize Atatürkün dil çalışmasına dair ki bir misal göstermiş- tim. Bu yazımla da; bu enerji kaynağı büyük adamın devamlı ve velüd çalışması dolayısilye az uyku uyuduğunu bir kaç mi- Balle tesbite çalışacağım. Evvelâ kaydedeyim ki; Ata- türkün uyanık geçirdiği zaman- la; uykuda geçirdiği müddet; mükayese edilemiyecek kadar farklıdır. Maalesef bu nâçiz ya- zımda Atatürkün bir beşer ö rüne sığamıyacak kadar zengin olan mesaisini tasnif ederek tavzih ve tafsile bugün girişe- miyeceğim. Çünkü: Tarihe, da- ha doğrusu Türk nesillerine bi- hakkın hizmet edebilmek için dolgun bir eser halinde bulunan Atatürkün — durmıyan, dinlen- miyen yıpratıcı çalışma tarzının tafsili bu yazıya sığa: Ben yalnız Atatürkün i bulunduğu veziyet ve hâdisatı tasnif etmeden, ve tafsilâtı iza- hına girmeden; umumi mesai- Si irerisinden pek azına temas ederek; çalışması uğrunda ne için ve ne derece kendini feda ettiğini hulâsa edeceğim. * Atatürkü yakından tanıyan- lar pek iyi bilirler ki; madde- ten ve mânen uyanık olan bu dâhi; yirmi dört saatlik haya- tını hiç bir zaman bir programa sığdıramamıştı. Zaten onun ma- ruz kaldığı hâdiseler;.. zamana tâlik edilemiyecek kadar anf ka- rar ve icraatı istilzam ettiklerin- den bir programlı hayat sürme- sine müsaade etmemişlerdi. Maamafih zaman ve mekân müsait olduğu ve memleket ve millet işleri yoluna girdiği de- virde de: O, yine çerçeveli bir hayata giremedi. Cesaretle söy- vamanamaramae caramem bir vatan çocuğu da mazeretsiz gaybubet etmiş bir arkadaşına tatbik edilen bir muameleye ma- Tuz kalmamalıdır. İş kanununun bu husutaki müeyyideleri kâfi sarahati ihti- va etmiyorsa halin icaplarını göz önünde bulundurarak lâzim gelen maddelerin ilâvesi lüzmdır kanaatindeyiz. A. C. SARAÇOĞLU Bir ders ve tedris yeri olan sofrasında sabahlayan Atatürk “İnönü çalışıyor, ben rahat ediyorum,, derdi Yazan: Cevat Abbas Gürer liyebilirim ki; Atatürkün yara- dilışı da buna mânidi. Ölünciye kadar kendi kendinin polisi olan Atatürk; ikametgâhlarında, se- yahatlerinde, — gezintilerinde, halk arasına Berbest girip çık- masında da bir programa tâbi değildi. Muharebelerde olduğu gibi, hazarın günlük işlerinde de programa tâbi değildi. Carf dev- let işlerinin ehemmiyetlerine gö- re; gece gündüzün her saatinde kendisine arzolunmasını isterdi. Uykunun dostu değildi. Zaman zaman geçirdiği kısa hastalıkla- rı müstesna; sabahın güneşini görmeden yatağına girmez ve uyumazdı. Ekseriyetle uykuda geçirdiği zamana acırdı. Bir defa bana; — Beşer hayatı pek kısa. Ço- cukluk ve mektep hayatı bir kısmını alıyor. Geriye kalamı- ni ise uyku yarıya indiriyor. Uykusuzluğu giderecek ve vü- cude verdiği istirahat gıdasını yerecek komprimeler bir gün icat edilecektir. Bu yakındır, tekim tababet, kimya;.. uyut- mak için pek güzel ilâçlar yap- mışlardır. Gülerek ilâve buyurdular: — Bunu daha genişletebi riz. Orduların iaşeleri de bir gün komprime haline girebilir. aylık erzakını erat çantalarında taşıyabilirler. Yalmız cephane | nakliyatı işi kalır. O da motör- lü vasıtalarla ikmal olunur böy- le bir ordu neler yapmaz?.. Daima dinç ve uyanık tutmı- ya çalıştığı âsap ve enerjisi de Onu uyutmazdı. Bir gün dolan banyosunun | benuvarına gireceği sırada elile kapattığı musluktan kopan tek bir damlanın; suyun durgun yü- Zü üzerinde yaptığı tesiri gör- müş, bu ufak damlanın yaptığı hâdiseyi takip etmiş. Gittikçe halkalaşan, ve kenarlara kadar büyüyerek dayanan dalgacık- lardan mütehassis olarak;.. içti- maf heyetler hayatında, millet- ler ve devletler hayatında ne kadar zayıf olursa olsun bir fi- kir damlasının yapacağı tesiri eline aldı. Geniş ve engin dima- ğını coşturan bu hâdisenin tah- Tlini yaptı. Böyle bir vakanın mevcut bulduğunu kabul ede- rek saatlerce süren muhakeme- sinden sonra da tedbiri bulmuş- tu. Ve ancak bu suretle içi ra- hat edebilmişti. Atatürkün büyük dimağının zeşgul olmadığı hiç bir mesele yoktur. O, daima dünya siyasi | takip eder ve gele-| hâdislerini ceklerde zuhuru zaruri gördüğü | vakayü vücudünden çok evvel yakınlarına ifade ederdi. Bu ka- bilden olarak Fransanın şefsiz- likten dolayı mühim bir hâdise karşısında bir gün çökeceğini söylemişti. Mektep dershanelerinde oldu- Zu gibi kara yazı tahtası daima karşısında duran feyizli sofrası; bazı geceler uzun sürerdi. Her gece değişen davetlilerin bir kısmı mutatları haricinde ma- ruz kaldıkları bu vaziyet karşı- sında yorulurlardı. Arkadaşların — taharamülleri - nin tükendiğini gözlerinden an- hyan Atatürk;.. tuzlu leblebi- sinden veya şam fıstığından bir kaç tane verir uykusunu gide- rirdi. Daha lâübalilerini yüzle- rini yıkamıya sevkederdi. Fakat © gecenin ilhamının ortaya koy- duğu mevzuunu neticeye bağla- madan yemek gelmesini eraret- mezdi. Yalnız ertesi sabah erkenden işi başında bulunacak olan hü-| kümet ricalinin diledikleri za- man sofradan ayrılmalarını da- ha evvelce emreder ve böyle bir | hareketi pek yerinde bulurdu. Ve ekseriya; — İnönü çalışıyor ben rahat ediyorum derdi: Alkolün tesiri altında kalan- lara farla rahatsız olmamaları için hemen izin verirdi. Esasen sarhoşluktan hiç hoşlanmazdı. Muharebe sahalarında bulun- duğu ve bilhassa bir muharebe- nin devamı sıralarında geceleri katiyen uyumazdı. Nisbeten sü- künetli geçen siper muharebele- Ti esnasında bile o gayet tetik yatmak kaydiyle seyyar karyo- lasına uzanır, denebilir ki; bir gözü açık, bir gözü kapalı uyur- du. Çünkü; mahdut, küçük bir sahada orta şiddette bir piyade Seydiköy belediye reisi ve Szalarının muhakemesi İzmirden bildiriliyar: Vazifci memuriyetimi sunstk malden suçlu Seydikây belediye reisi Refet Öz ile belediye üzala- rından Tevfik, Hlünmü ve arka- daşlarının muhakemesi gehrimiz ağır ceza mahkemesinde başlan- mış, heyeti hükime besa kanunt sebeplere binaen müuheakemenin azliye ceza mahkemesine tevdi edilmesi için dosyanan cümhuri- yet müddeimmumiliğine gönde- Tilmesine karar vermiştir. Halkevlerinin yıl dönümü Halkevlerinin yıldönümü 23 şubatta yapılacaktır. Bu itibar- la Halk Partisi Genel Sekre - terliği yıldönümü mümesebetila yapılacak merasimin bir progra- Tni hazırlamaktadır. MÜTEFERRİK Müzelerde ıslahat İstanbul Müzeler İdaresi Çi- zarı itibara alarak köşkte bu- lunan eşyayı başka müzelere nakletmeğe karar vermiştir. Çi- nilerden — ibaret olan bu eşya) Topkapı sarayı ve Türk İslâm Müzeleriyle Ankara Etaograf- ya müzesine nakolumacaktır. Diğer taraftan Topkapı sara- yı Müzesinin de tarihi şekilde tamirine başlanmıştır. olursa olsun patlıyan bir top veya atılan bir kaç el bombası onu derhal ayaklandırırdı. Karagâh nöbetçi kurmay su- bayları atışlar mahallimi ve mu- harebe vaziyetini arza gittikle- | Ti zaman onu her zaman uyanık | bulurlardı. | Atatürk Kafkas cephesinde Buğlan Gidiği muherebelerine yetişmek azmiyle otuz altı saat hayvandan inmeden cebri yürü- yüş yapmış ve ayağımın tozu ila gayet kritik bir vaziyete girmiş olan muharebe cephesinin emir ve kumandasını almıştı. Düşmanın, ordumuzun bu cep hesindeki tehlikeli, sürekli ta- arruzlarını durduracak ve düş- manın kuvayı külliyesini üzeri- ne çekecekti. Silvandan hareketimizle düş- manın gayet mühlik muharebe faaliyeti Atatürkü üç gün ve gece uyutmamıştı. Bir aralık dört beş saatlik bür zamanın — sükünetle geçebileceğini takdir — etmişti. Âciz de bu kısa zaman- da uyumasını ısrarla rica et- ateşi veya cephenin neresinde (Sonu sayfa 5 sü 2 de) İngiliz amiralinin aldığı ted- birler bu isin ö ğe uğratmıştır. Fakat buna dair tahkik he- yetinin şöyle bir vesikasını buldum: “İzahat memnuniyet bahş ise de netice memnuniyetbahş değildir.,, Bunun üzerine İngiliz ami- ralliği 30 ağustos 1914 tarihin de Akdeniz İngiliz başkuman- danı hakkında bir tebliğ neg- rederek demiştir ki: “Sir Berkley Milnenin Gö- ben ve Breslây gemilerine karşı yaptığı harekât amiral- lik meclisince inceden inceye tetkik edilmiştir. Netice olarak meclis, kendisinin aldığı ted- birleri her hususta tasdik e- der.,, Göbenin kaçması ve — bir kaç eğer Göbenin kaçması hikâyesin- de bilâhare bu hâdiseyi daha büyük mikyasta, ölcüde bir bbüsünün izle - ursuzluklarını görür gi- bi olmuştuk ve bu meselede müthiş “eğer,, ler toplanmıştı: 27 temmuzdaki ilk fik- rim tatbik olunarak Nev Ze - land zırhlisi Akdenize göndi rilmiş olsaydı, eğer Göben zerine öğleden sonra saat dört bilseydik, yahut ev- İtalyanın bitaraflığın - dan daha az kuşkulanmış ol- 'dik baskumandan ne İndomitable zırhlısını kömür almak için tâ Bizerteye ek yer » Maltaya yol- benin i oğustosun 5 haber alır almaz n doğruya Akdeniz baş nına talimat gönder - ydı, eğer kontr 7 ağustos lasaydı bulunduğı inci doğrud, miralin G Troübridge hücum etmek fikrinden vaz geçmeseydi r Dublin kru- vazörü iki destroyeri ile birlik te 6 ve 7 ağustos geceleri Gö- benin ü hücum etseydi Göben hikâyesi bitmiş olacak- rine L PRGG PS ÜNYA HAR [ (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI & Göben hikâyesi bitmiş ol - saydı, her halde böyle bir ne- tice ile onun beraberinde gö - türeceği macera da vuku bul- miyacaktı. 24 saatlik bir teehhür 8 ağustos günü saat birde Akdeniz baş kumandanımız Milne Maltadaki üç saffı harp kruvazörü ile birleştikten, on- larz kömür aldırdıktan sonra Göbeni takip etmek üzere orta bir süratle şarka doğru ilerle- meğe başlamıştı ki Avustury: ya harp açmıştık. Avusturya - 'ya karşı muhasamata başlan - Ması emrini veren şifreli tel - graf, dikkatsizlikle kimin ta- rafından olduğu belli olmak - sızın açılmıştı. Vakıa bu bü - yük hata bir kaç saat sonra tamir olunmuştu. Fakat Sir Milneye giden ilk mesaj öğle- den sonra saat ikide, amiral gemilerile Sicilya ile Yunanis- tan arasında iken yarı yolda kendisine varmıştı, Ha kında verilen umum? hak - imatta şayet Avusturya ile bir harp vuku bulacak - olursa - filonum derhal Mal varında tahaşsüt edeceği zikredilmiş -olduğun. dan amiral de bu talimata is- tinaden gemilerinin dümenini Göbeni takipten vaz gi Tekrar takip devam etmesi için emir aldığı zaman aradan yirmi dört saat geç miş hbulunuyordu. Türkiye ve şarka ald Fakat o sırada Gi disi de duraklıyordu. amirali Suchmn ne yapaca; f—Yazan — V. Çorçı! î bilmez bir halde Yunan ada- larında dolaşıyor ve Türk- ler tarafından Çanakkaleye kabul edilmesini temine çalı - şıyordu. Böylece 36 saat dolaş- tı. Ve telsiz telgrafını bir çok görünüyordu. Bununla beraber iyi düşünülmüş bir stratejinin ilham ettiği bu iki kara ve de- niz hareketi bizim emniyeti - Mizi de, müttefiklerimizin se- lâmetini de temin etti. k filo denizlerin kon - trolünü nereden icap ettiyse orada yaptı. Ordumuzda za- manında Fransız cephesindeki hayati noktaları işgal etti. Eğer İngilterenin bütün iş- leri bu kadar hesaplı tutulmuş olsaydı bugün daha rahat bir hususlarda Şşifresiz, mahrem Gdünyada yaşardık. olmadan kullanmak mecburi-- “Bizim Harbe girmemiz hak - yetinde bile kaldı. kındaki ihtilâflar yalnız kabi- Ancak ağustosun onuncu nede kendisini belli etmekle akşamı Çanakkaleye girmeğe kalmıyan daha kuvvetli bir muvaffak oldu. ——— — Cereyan ile şiddetlendi. Bazı - Bu suretle felâket de Tür - 1371 yalnız deniz harekâtı ile kiye ile şark üzerine artık ö- harbe iştirak etmemizi is- bir halde fiyorlardı. Bütün muharebe esnasında fasılâsız bir surette Nü çahşan, inkârı kabil olmayacak Harbin ba ANGİCI —i S yararlklar. gözleren nüfuz sahibi kimseler, o zaman İngılı.. Orduşunun lar bir tek gemimizin bile Avrupaya geçirilişi İngiliz Adalarını bir i tilâya karşı müdafaa meselesi.- mllthiş bir intizar lar, deniz ve kara kuwvetleri baş kumandanları, harple mü- nasebeti olan erkân ve ümera, Lord Kichner de vardı. Toplantıda şu meseleler ko- nuşuldu: Başlamış olan harbi nasıl sevk ve idare edeceğiz? Har - biye nezareti mensupları ne is- tediklerini bimiyorlar ve hep ayni fikirde bulunuyorlardı. Bunlara göre Britanya ardusu bütün heyeti ile birlikte doğru Fransaya gönderilmelidir. Böy le bir plân vardı ve bu plân mucibince dört veya altı fırka- lık bir piyade ordusu, süvari- lerile birlikte Fransız cephesi- nin sol tarafında, seferberliği takip eden 12 veya 16 gün zar- fında hazır bulunacak ve ada- lar yeni teşkil edilmiş 14 yerli fırka tarafından müdafaa olu- nacaktı. Bu plân basit ve pra- tik i Mükemmel bir surette takip olunmuş, en ince teferüatma kadar ihtimamla - tetkik edil - işti. Aşağı yukarı gönüllü sisteminin en kuvvetli tarzını teşkil ediyordu. Seferberlik plânları, demiryolları grafikle- ri, şimendifer tarifeleri, üsler, depolar ve iaşe teşkilâtı bir çok ciltler vücude getirmekte idi. Bunlar mütecanis, mükem- mel bir tatbik Ssahası temin ediyordu. İşin başına da bütün ha - Fransaya asker çıkarmasına yatını askerliğe — vakfetmiş razı değil idiler. bir baş k dan getirilmişti. et her şey evvelden ha - İş, artık kararın işaretine ve zırlanmamış, bütün plânlar tamamlanmamış, bundan maa- da umumi bir plân tanzim olu- narak bütün askeri fikirler 0- terenin, dünyanın en bü Mün etrafında toplanmamış ole yük askeri devletine kargı har SaYdı, harbin başında meş'um be girmesi strateji bakımından bir Şey zuhur etmiyeceğini kim A d söyliyebilirdi? şaşaalı bir şeydi. loları, adasının bir ucunda sisler içinde bekliyordu; öbür tarafta küçük ordusu memle - ket haricine koşuyordu. Bu iki Büyük fi- toplantısı >sta öğleden sonra vaziyet bakımından İngiltere alâde bir harp bütün müdafaa vasıtalarından — meclisini davet etti. Buna ben- mahrum kalmış, — sahillerini zer bir top! rlamıyo- müdafaasız bırakmış, düşma - urm. Bu mı bizim har- nin hücumuna arzetmiş gibi be girmem bir işaret vermeğe kalmışstı. 6Fırkanın nakli O sırada seferberlik her hu- susta ikmal edilmişti. Bütün gemilerimiz harp mevkilerinde idiler. İki muntazam firkanın istilâ tehlikesine karşı İngil- terede kalması hususunda im- paratorluk müdafaa komitesi Mmünakaşalarında Ysrar etti. Fakat biz üzerinde durdu; mizi amirallik namına bildir - dik ve ben dört fırkayı değil, bütün altı fırkayı derhal Fran (Arkası var) ÇA MWW“_AWE'%WWM H

Bu sayıdan diğer sayfalar: