i2 ŞUBAT 1941 Genç kız da bahti; ş ki, zarif esvapları, güzel bir a- partımanı, harcedilecek parası vardı. Bütün bunlar ise karbon kâğıtlarını “vermekle elde edili- yordu.(1) Farüleinin bir annesi vardı ki taşrada yaşıyordu. Kızını Ber- linde ziyaret ettiği vakit, onun hükümet hizmetinde nasıl te- rakki ettiğini görmekten, biraz, mütehayyir oluyorsa da, bittabi pek büyük bir memnuniyet du- yuyordu. Genç kızın sürdüğü jyüksek hayat izah edilmek ister- di. Babasının çok eski silâh arka- daşı bir generalin kendisine çok daya iyi bir iş bulmuş olduğunu anasına söyledi. ir sene kadar geçti.. Tesa- düf gene işe karıştı. Fraülein'in anası taşrada bulunduğu şehir- de sosyal bir hizemete geçti. Bu münasebetle, vaktiyle koca- sının dostu olan ve şimdi kızı- na o kadar yardım eden gene- rale tesadüf etti. Kızına bu ka- dar iyi bir hizmet bulduğundan dolayı kadının generale teşek- kür etmesinden tabii bir sey ne olabilirdi? General meşgul bir adamdı.. Zamanında bir çok kişiye iyilik etmişti. Bir iki gün sonra, taş- rada bir şehirdeki bu konuşma- yı hatırladı. Fakat eski dostu- nun kızına yardım etmiş - oldu- ğüunü bir türlü hatırlayamıyor - du. Halbuki, anasının sözleriyle anlaşılıyordu ki genç kız Berli- nin en şık bir mahallesinde çok masraflı bir hayat sürüyordu. Bunda bir şey olmıyabilirdi. İhtimalki bir adamın metresi idi. Fakat ne olursa olsun, her halde kendisinin adını kullanmış olduğu muhakkatı. Haddi zatin- de bu ciddi bir şeydi. Çünkü herkes Berlinde bir apartıman- da güzel genç kızı onun yaşat- tığına hükmedebilirdi. İhtimalki generalde ahlâk mülâhazaları pek kuvvetli idi. Eski dostunun kızının tavır ve hareketi ve iyiliği ile alâkadar oldu. Tetkikat yaptı. Fakat gü- zel kızın birisinin metresi oldu- Zunu ispat edecek hiç bir emare elde edemedi. Çok tecrübeli bir erkânıharp zabiti - olduğu için, derhal içinde şüpheler uyandı . Bir kadın yahut bir erkeğin zahiri maişet vasıtaları fevkin- de yaşaması mutlaka izah edil- meğe muhtaç bazı noktaları ih- tiva ettiğini bilirdi. Berlinde mukabil casusluk memurları — gizlice çalıştılar ve etraflı tahkikat yaptılar. Genç kız calışırken nezaret altında bulunduruluyordu. Çok geçme- den, ajanlardan biri, bütün si- yah karbon kâğıtlarını aldığı - nin farkına vardı. — Kendisini tevkif ettiler. Fraülein Alman harbiye nezaretinin kudreti ve Gestaponun tethişi ile karşıla- gınca, yaptıklarını itiraf etti. Yüzbaşı Sosnowski ile barones de tevkif olundular. İşte bu su- retle insani âmil o kadar muvaf- fakıyetle işlemiş olan bu tertibi mahvetti. Hikâye burada bitmiyor. Ar- &adan son derece yüksek bir ko- medya sahnesi cı n etti. Sosnowskinin — tevkifinden bir kaç hafta sonra Lehistanda ba- z inkişaflar vukua geldi. Meş- hur Alman casusu bir kadın, Ozorel ile erkek bir arkadaşı Almanya tarafından harp açıl- dığı takdirde Sarki Prusyaya mukabil bir. hücum yapmak için Leh plânlarının - tafsilâtını ekde etmeğe çalışıyorlardı. Madam Ozorel tevkif — olun- muştu. Fakat riki mukabil çasusluk şebekesinin elinden kaçabildi ve Danzige geldi. Bu- Stettin'e müteveccihen ha- eden bir vapura bindi. Ar- ından koşan Leh ajanlarının vâsıl oldukları dakikada o da limandan çıkıyordu. Fakat, Leh mukabil casusluk şefi pek kurnaz bir adamdı. Bir tayyare kiraladı ve Stettin'e uç- tu. Orada derhal mahalli polis gefiyle görüştü. Bir kaç hafta evvel Lehistan Aadliye nazırı katledilmişti. Bu, Ti mutat bir talep için münasip bir vesile| teşkil ediyordu. Leh memuru, katil olmasından şüphe edilen bir adamın tin'e mütevecci- hen yolda olan bir vapurda bu- lunduğunu izah etti. Alman polis şefi — Âlâ, dedi, o halde bizim e- limizdedir. Derhal kendisini size iade ederiz. Leh zabıta memuru izahat verdi — İşin çabuk bitirilmesini rica ederim. Bu adamı derhal Lehistana Aalabilirsek — bütün TERCEME EDEN : Hüseyin Cahid YALÇIN katiller çetesini ifşa etmeğe onu ikna edebileceğimi ümit eyliyo- rüm. Alman bittabi tereddüt etti . © iyi bir memurdü. Bir takım usul ve nizamlarla bağlı bu- lunuyordu. Maamafih, nihayet, talimat istemek için Berline te- lefon etmeğe razı oldu. Muvafakat cevabını — alınca hayretler içinde kaldı. Bu, Hit- lerin Leh dostluğunu celp - için muttasıl gayret ği za- mana tesadüf etmişi trasse, Almanyanın bu”katilde hiç methali bulunmadığı ve ka- tili derhal iade etmekle bir şey kaybetmiyeceği — mütaleasında bulundu. Bunu yapmakla Leh- lileri memnun etmiş olacaklar - dı. Bundan dolayı, Stettindeki zabrta şefine icap eden salâhiyet verilmişt İşte bu suretle, gemi Dan- zigten Stettin'e vasıl olunca, gü- zel bir komedya cereyan etti Alman casusu kendisinin bir Alman casusu olduğunu temin etmek istiyordu. Fakat Lehliler mahalli zabıtaya bunun bir ba- hane olduğunu haber vermişler- di. Atmanyayı da cinayete bu- laştırmak ve iki memleket ara- sındaki münasebetleri -bozmak istiyeceği söylenmişti. -Alman zabıtası bu adamın cür'etkârlı- ğına fena halde kızdı ve onu bekleyen -tayyareye tıktı. Leh zabitleri bizzat Almanlar tara- fından teslim edilmiş mühim bir Alman casusunu mevkuf ola- rak taşır bir halde Stettin'den hareket ettikleri zaman uzun u- zadıya kahkahalarla gülmüş o- lacaklardır! Bundan sonra, komedya mu- tat ve gayri mutat hatlar üze- rinde devam etti. Lehliler tabii- dir ki Sosnowskinin bir Leh ca- susu olduğunu inkâr ettiler. Al- anlar da madam Ozorelin ve suç ortağının isimlerini hiç işit- memiş olduklarını söylediler. Komedya uzun müddet devam ettikten sonra Sosnowski iki Alman ile mübadele edildi. Artık hikâye trajediye mün- kalip oluyor, bu, Yunan modeli- ne göre çok acı bir trajedidir. Sosnowski yakayı kurtarmıştı. | Fakat sevgilisi ile kuzeni idama | mahküm olmuşlardı. — Burada| son bir roman havası esti. Baro- nesin kocası onun kendisine ve memleketine yaptığı hiyanete | Tağmen, hâlâ kadını seviyordu. iyük bir fedakârlıkla uıakş çaresini aramağa başladı. Çün- Kü barones serbest kalırsa sev- gilisi ile evlenecek ve bir Leh vatandaşı sıfatiyle casusların mukadderatından kurtulabile - | cek diye düşünüyordu. Bu romantik plân akim kaldı, Onun yerine, Berlinde mağmum bir Hapishanenin — avlusunda müthiş bir sahne cereyan eti Sahnenin ortasını cellâdın ki tüğü işgal ediyordu. Bu basit, fakat müthiş ve meşum bir şe) di. Bir müzeumun duvarları or- tasında daima yersiz görün yordu. Cellât eski romanlardan fırlamış garip bir sima arz. yordu. Tam bir akşam giymişti. Yüzünün alt kısmını siyah bir örtü kapıyordu. İki kadın ölümü muhtelif tarzlarda karşıladılar. FPraülein von Natzner'in sinirleri mukavı met göstermedi. Onu idam ki tüğüne sürüklive sürükliye gö- türmek mecburiyeti hasıl - ol- muştu. İsterik bir surette çırpı- nıyor, mücadele ediyordu. Mu- kavemet eden ve boğuşan kı kuvyetli - erkeklerin üm noktaya boynunu u- örülmemiş, feci bir manzara teşkil ediyordu. Cellâ- dın heyecan ve te lüp olmasına ve darbeyi icap ettiği şiddetle indirememesine şaşmamalıdır. ise bilâkis ölüm üzere bulunduğu, ya- ni cellâdın baltasının ebedi bu- luşmıya doğru ilk bir adım te kil edeceğini nediyordu. pishane memurlarına s adık d >nra idam kü- doğru bir eski zaman kraliçesi gibi ilerledi. Diz çöktü, snowskinin bir fotografisini ©o surette yere koydu ki balta inerken bile gözleri ona bakabi- nra, büyük b doğru iğildi. Gö; ba lâstik tabal a etti. Kendi - elleriyl. ensesinden çekti Bir zabit cellâda darbeyi in dirmek emrini haykırdı (Arkası var) ile ö1 tames saçlarını tutmaları | Ha-| Allaha —HER SABAH Yanlış bir telâkki münasebetile... ' Üsküdarda oturan üç kadın tütün amelesinin müşterek im- zalarını taşıyan bir mektup al- Hayatlarını tütün imalâtha- nelerinde çalışmak suretile ka- zanan bu üç Türk kadını o hu- susi müessesenin senelik faali- yetinin sona ermesi üzerine ( siz kalmışlar, İnhisar idaresinin Üsküdardaki tütün imalâthane- lerinden birine müracaat etmiş- ler. Bu üç Türk kadın - işçisinin| husust bir müessesede çalışmış | olmalarını her nedense affede- | miyen, ismi idaremizde mahfuz, inhisar deposunun salâhiyettar memuru hem ;kendilerini - pek kötü karşılamış, hem de ceza olarak- kendilerine az yeymiye takdir etmiş! * Hâdise zihniyet ve telâkki ba- kımından, üstünde uzun uzun durulmaya değecek derecede e- hemmiyetlidir. Çünkü inhisar- lar idaresi gibi resmi bir teşek- külün salâhiyetli memurunun kafasında rekabetin ne kadar yanlış ve zararlı bir telâkkiye Mazhar olduğunu gösterir. Bir tütün amelesi hususi bir | müessesede çalışmaktadır. Di-| ğer taraftan inhisar idaresi de tütün amelesi çalıştırmaktadır. Her müessese gibi inhisar ida- resi de tabii ister ki calıştırdığı amele kendisine bağlı olsun. Bu muhakeme buraya kadar mantıkidir. Lâkin baska bir müessesede çalışıp günlük - rız- kını temin ederken, her hangi bir. ıztırarla, inhisar imalâtha- nelerine müracaat eden bir isci ©o zamana kadar işini gör. başka bir müessesede çalıştığı için istiskal görür ve iktidar bakımından müsavf olduğu ar- kadaşlarına verilen yevmiyenin | kendinden esirgendiğine şahid olursa kötü bir rekabet zihni- yetinin kurbanı olduğuna ina- Dır. Ve kendini haklı olarak mazlüm mevkiinde gö Halbuki o zavallı işçinin gü- nahı nedir? İnbisar idaresinden başka bir tütün imalâthanesin- de çalışmış olmak mı?.. Fakat memleketin iktısadiyatı bakı-| mından yurtta iş gören milli ve ecnebi her tütün ihracat mi sesesi birer kıymettir ve günül ister ki inhisar idaremizin sa- lâhiyetli iş vericileri bol bol| döviz ithal eden bu ihracat ev-| lerinden bir ameleyi kiskatımak değil, o müessese muhtaç oldu- ğu takdirde, ona amele tedarik edip gönderecek kadar ileriyi Halbuki amirallık Akdeniz baş kumandanına yazmış olduğu 4 Ağustos tarihli telgrafnamede kendisinin derhal Fransızlarla anlaşmasını, ona göre hareke- tini bildirmiş olduğundan Ak- denizde bulunan İngiliz ve Fran- sız Başkumandanlarının birbi- rile uyuşmuş olarak hareket ettiklerini zannediyordu Alâkadarlar mesuldürler Amirallik Fransızlara bir şey sormadığı gibi, Fransızlar da Amiralliğe hiçbir haber ver- mediler. Şayet Parise ufak bir müracaat yapsaydık, — mesele- yi sorsaydık, Afrikadan vuku- bulan asker nakliyatına ait plânlarda değişiklik yapıldığını ve denizden artık nakliyat ya- pılmadığını öğrenecektik Bu yanlış hareketten dolayı âkadar olanların hepsi bi receye kadar mesuldi esnada Romadaki Britanya Se- firi telgi atlarının müsaa- ğgunu haber verdi. Bu telgraf 5 den sonra saat 6 da Londraya lmişti. Ami, seleyi daha nin bulunduğu y dar olan Akdeni: danı Milne iş'a Mesinada olduğu bilinince, o- nun boğazlara kadar takip edil- mesi için İngiliz gemilerine mi saade edilmemesinden dolayı Amirallik haklı tenkidlere uğ- radı. akat Başkuman- etti, Göbenin bu mesele bana ne Bahriye birinci Lordu, ne de Erkânıharbiye Reisi — tarafın- dan teklif olunmamıştır. Zaten o sırada ben İtalyanın bitaraflığına sıkı bir surette ayet edilmesi hakkındaki tel- grafların tanzimini imzasını bekliyordum. Göben meselesi zihnimde mühim bir yer işgal etmiyordu. Eğer bana bunu teklif etselerdi derhal muva- fakat edecektim. Geç kaldık ! | dür. XYENİ SABAH EDEBİ SOHBETLER Fuat Köprülü — Köroğlunun selâmı var!. Denince, Köroğlunu - tanı- mıyanlar;bile, elpençe divan du- rurlarmış. Bişde (Fuat Köprü- lü) firması da o kadar geniş ve yüksek bir itibar taşımaktadır. Onu kıskanmak, hiç kimsenin haddi değil. Çünkü Köroğlu, o şerefi babadan miras bulmamış, kendi kazanmıştır. Eski — ve meşhur tabiriyle; itibari, tama- men kendi bıçağının mahsulü- Gerçi Fuat Köprülünün kün- yesi tarihin şeref ve şöhretle anlattığı bir sülâledn gelme imiş. Amma o siyasi masal servetin- den bir hazır mirasa konmamış, kelepirce bir vezir külâhı filân giymemiştir. Hem tarihin o şöh- ret hazirlesine - Süleyman Nazi- fin dediğine göre - ana tarafın- dan bağlı olduğu için, asabadan addedilemzmiş. Ona (mirastan mahrum kalmak payı) düşer- Miş. Sonra.. Fuat Köprülü, Hürri- yet ilânının ertesinde, giriş ka- pısı büyütülen Hukuk Mektebi Âlisine sokulmak - için imtihan veremeyince kendini edebiyata kaptırmış ve o vadide - resmi vesikaya lüzum olmadığından - gördüklerini ve memleketin ha-| kiki menfaatini takdir ettikle-| rini isbat eder tarzda hareket etsinler. İşsiz kalmış bir işciyi istiskal kolaydır. Hüner onun kalbini kazanmak ve dolayısile hüsnü niyete dayâanatı aszemi verimi- ni temin etmektir. Bu ise öyle adam koğmakla, ceza olsun di- ye az yevm 'ye takdir etmekle başarılmaz. A. C: SARACOĞLU eti CAZAN Pi Ruhi göhret Fuat Köprülü hakkında güya mufassal izah sayılan şu sözle- ri; onun mahalle, gençlik ve tah- sil arkadaşlarından dinleyoruz. Bunları söyleyen diplomalı mes- lektarlar; kendilerince, kazanmış. bir gururla: — İşte biz onun Cemaziyel- evvelini biliriz!.. demek istiyor- lar. Heyhat!.. parlıyan şöhretine kara boya çalmak istiyen o sinsi hasetçiler, onüun gittikçe ve istihkakla yük- selen varlığına - şüphesiz bilmi- yerk - has cilâyı çekmiz oluyor- lar. Şimdi.. Fuat Köprülüyü, yal-| nız zati ti ile göz önüne alırsak, gerek hasetcilerin, gerek diğer müte- arrızların " silemdiği bir aslinin ziyasını, yıkamadığı bir metaneti asilânenin dimdik en- damını hürmetlerle tamaşa mev- künde kalırız. Bu varlığın - de-| gibi - kendi taazzi ve teşekkül edişi hürmet- lerimize hayretler katar, İşte.. muhitin ri dikleri itiraz rivayetlerin doğruluğuna inana- rak varacağımiz muhteşem -he- kikatın; gönlümüzde hasıl etti; yegâne kannat sudur: “Şerefi zat iledir insanlık .,, | Bu bir vâkıa ki; Köprülüzade Fuat iyeti ve etmeden, bil Naci SAĞDIÇ almış yürümüş, neşriyata bas- lamış çabucak ve cascaba bir Hukukçuluktan edebiyatçılığa - Bazı mugalâtalar - muvaffakı- yete varan bir gayret-Bir hatıra için; tam sülüs asırlık tarihin | gehatedine mazhardır. Bir haki-| kat ki; içinde yaşadığımız tarih | tablosunda Köprülüzadenin tay- fini gölgesile karartacak başka | hayalet görmüyoruz. yor, demktir. rek kazandığı etiketlere haklı | gayret), ibret) modeli sayılır. Hiç unütmam.. Köprülünün latayım: şahsi layme-| — Kurtuluştan sonraydı. kendine yetlerine | kis ©o menfi ilk tedrisat meclisine (YENİ SABAH)IİN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI bir hâdise değildi. Bu hâdise (yani Mesinada Göbenin yaka- lanması) İtalyanın canını sıka- caktı, fakat elde edilecek neti- ce böyle bir tehlikeyi göze al- mıya değerdi. Nihayet Başku- mandan Milne cenuba doğru ablokaya girmekten çekinerek Göbenin başka yoldan kaçmak üzere olduğunu anlar anlamaz hiçbir makama sormıya lüzum kalmıyacağını ve onu Boğazla- ra doğru takip etmesi veya ba- tırması hakkında müsaade ve- rildi. Fakat artık çok geç kalmış- tık. Göben ve Breslav'ın kuman- danı Amiral Suchon Almanya- dan aldığı emir mucibince kö- mürünü Mesinadan almış, Me- limanından 6 Ağustosta eden sonra saat beşte mu- harebe vaziyetinde çıkmıştı Hiç şüphe yok ki karasula- rından ayrılır ayrılmaz hiç ol- mazsa karşısına iki harp kru- vazörünün çıl ni bekliyor du. Bunun böyle olduğu, Almanların — bizimle bir harp bekledikleri T l | yani derhal ihak- kaktır. Çünkü amiral Suchon saatlerce evvel Akdeniz İngi- liz başkumandanının vaziyetin- den haberdar olduğunu - bili- yordu. Göben kaçıyor! Maalesef bu üç İngiliz mu harebe kruvazörünün büsbü- tün başka vaziyette oldukları nı izah ettik, Suchon, amirali İtalyanın bu bu- Alman gemilerile slip cenup burnuna G rundan şarka kıvrıldığı zaman - —— Yazan: — V. Çörçil 24 uzaklarda idiler. Maamafih Adriyatik zinde bir suda bulunan diğer İngiliz kruvazörleri de Bunların içinde kuvvetli gemilerdi: Bunla fence, Warrior, Edinburg, Blak Prince idi. Bu filoya kumanda eden amiral Troubridge'in bun lardan maada o! troyeri vardı vr lunan Dublin hafif dört hareket etmeğe karar - verdi. 6 ağustos gece yarısı kendi dört kruvazörile sekiz destro- yerine bütün süratlerile Adri- yatik denizinden cenuba doğru hareket etmek emrini verdi. Maksadı Göbenin karşısına çık maktı. Diğer taraftan Maltay vasıl olan ve kaptan Kellynin kumandası — altında bulunan Dublene de telsizle iki destro- yerini alarak ileri doğru yü- rümesini ve kendisine iltihak etmesini bildirmişti. Sonra verdiği bu kararı İn- deni- vardı. tanesi De- igiz Akdeniz baş kumandanı- ida sekiz des- na bildirdi. O gece bütün bu Maltada bu - harp gemileri Göbenle Bres: kruvazö- Jay üzerine harekete geçmi: ERRE Aden de bunlara |— l Li atılmışlardı. Öyle bir Bu İngiliz amiralinin bu Gö- yerde bulunuyorlardı ki Hi ben İsindeki. hareketini Yzah - Ne8 doğarken. Alşmanın . Yolu- Per aa nu kesmeleri muhakkaktı. Al En'ziydüp ihtmal; Göbenin — İanmalk mümkün değlidi Pola limanına si idi. O Fakat rısından son- filomu- T aat € n kumanc niral Troub- ridge başkumandana ridge onu karsılıyabilecek, iyi Malümata've Ssorduğu kuvvette idi. cevap almadığı gibi onun tara- fından başka bir emir de te- cenuba doğru- dümen 1 bellüğ etmeyince düşündü, ta- ve burnu şark cenubundan bi- şındı. Göbene karşı gündüz ve geçtiğini düsait şartlar altında harp çin yeni bir karar ver- açamıyacağını hesapladı. Çün- âzım geliyordu. İngiliz kü emri altındaki dört saffı aşkumandanı Milneden bulun harp kruvazörünün 274 mili- duğu yeri terketmesi için yeni metrelik ta YüRElAk ve bir emir de gelmemişti, Kendi hunların ateş menzillerinin 16 kuvvetlerini takviye edecek yi, yardadan ibaret bulun- bir saffı harp kruvazörü gön> , A<, Göben tarafından biri- derileceğini kuvvetle ümit ec yardu! birleri arkası batırılmala- a rına mâni olamıyacaktı öbenin yolunu kesr Ami- ralin bu hesabın! güratleri daha az olan bu üç — Fakat amiral Trubridge me- mütehassı: Doğrusu bu o kadar küçük İngiliz zırhlısı arkada ve çok suliyeti üzerine yükle etmişlerdir. ÜPRPAR AD PPPEORPRPREPİYRETELLPBLRIRİ Şu halde.. o pinti münafıklar; | açığa çıkmak cesaretinden man-*[ rum oldukları için, yalnız geniz- | den gelen fısıltılariyle, göz ka-| maştıran bir nuru puslandırmı- | Şu halde.. sonradan hakede- hiç| bakmasak bile kendi kendini ye-| tiştiren ve tuttuğu yolda tek ba- | şına mütehassıs olan Fuat Köp- rülü; gene bütün Türk - gençleri | için (muvaffakıyete varan - bir| (gerefe yükselen bir | ünün birin- | de; Fuat Köprülü adını, pasa-| port gibi kullanan bir talebeye | rastlamıştım. O çocuğun lekesi imanına hayran kalmıştım. An- Köy- lerimizin muhtaç olduğu kadar | muallim bulunamıyordu. O za-| renk| manlar - kanun icabı - köy öğ- i, anı retmeni olmak, lise hocası 01-! Tüzade imtihan edebillir. maktan daha zordu. İlk tedrisat| — Darülfünun mahsulil olan ve meclisinden ehliyetn: almı-| Köprülüzadenin — velebesinden yan bir muallime tam maaş ver- mek kabil değildi. Tam maaşlı | imliğine rağbet çoğul- | bir hayretle fakat cibrl bir sabır hanla, ehliyetname vermeyi ko- laylaştıran - Balıkesir vilâyeti - her baş vuran kabul ediliyordu. Darülfü- | nun Mezunlarının bile bu kapı- dan girmesine lüzum görülmüş. Oraya müracaat edenlerden bir| yaktadır. Darülfünüun mezunu, benim del a vDemaaman ae ÇTUTEEEER Şimdilik b ladük Muhtamel Alman taar- ruzu hakkında tahminler Baharın yakınlaşmazı zihin- leri muhtemel Alman taarruzu- nun istikameti hakkında yeni- den tahminlere sevkediyar. İn- giliz Baavekilinin talmtini, Al- Manların ilk önce Bulkanlarda harekete geçecekleri - geklinde- dir. Hattâ buna hazartık olmak üzere Rumanyadan somra Bul- garistanda da bir çok mühim noktaların bugün bilfül Alman: lar tarafından ele geçirilmiş ol- | duğunu söylüyor. | Âcaba İngiliz Başvekilinin | tahmini tahakkuk edecek mi? | Acaba Almanlar talihlerini bu bahar evvelâ şarkta m deniye- cekler? Bu suale doğru cevap vere - bilmek için gu hakikatleri göz önünde tutmağa mecbaruz: 1 — Almanlar ba yaz İngi- tereye son darbelerini vurmağa mecburdurlar. Esasen - bizzat Hitler sör” nutukta Ame- || rikan yardımımın muazzam bir çığ halini alacağı vakte -yani 'az ortalarına- kadar her işin bitirilmiş olacağınmı ve Ameri- | kan yardımının böylelikle geç | kalacağını söylemiştir. 2 — Almanya buna muvaf « | fak olamadığı takdirde mağlüp olacaktır. ü Anlaşıldığına Yunanis. tana vuku bulan İtalyam taarru- zu Almanlarla yapılan besit biz plânın neticesidir. Almanya İne Biltereye hayati darbeyi indi: rebilmek için bütün kavvetini garpte teksif ettirirkes İtalyar da Balkanları işgal (7) edecek böylelikle bir kısım İfagfliz kuw (Sonu sayfa 5 sütum 1 de) JAURAD SERTOĞLU © mecliste âza olduğuma öğren- miş. Geldi, beni bulda. Büyük bir günah işlemeğe meebar kalı- yormuş gibi — Efendim! Nesdi olur? de di; beni, ancak hocamas Köprü- bulunan o gencin incirmiş mimiyeti; isyana a | ve tahammül ile, fakat ciddi bir | | istimzaçla — soruyorda. — Hayır || | meydan okuyordu: — Türkiyede bir eşi varsa getirin karşıma!, Bu hakikat; hâlâ değişmiş || değildir, olanca salâbetiyle a- Rahi Naci SAĞDIÇ anı harbin kararı Göbenin mühimmatı mah- düt olduğuna hükmederler. E- ğer Alman kruvazörü - bu dört ngiliz zırhlı kruvazörünü bu uzun mesafeden batırmaya muvaffak olursa bu fevkalâde bir şey olurdu, diyorlar. Mese- lâ Falkland denizi barbinde iki İngiliz saffı harp krevazö- rü düşmanın iki hafif krava- zörünü batırabilmek için m himmatlarından dörtte üçünü harcamışlardı. Bu zırklıların 305 milimetrelik topları vardı. Karşısındakilerin topları ise 220 milimetrelik idi. Göbenin yalnız başına 280 milimetre- Tik toplarile, karşısındaki 234 milimetrelik toplarla müceh- hez dört İngiliz saffı harp kru yazörünü batırması mürakün- dü Buna mukabil eğer Göbân ile Breselav bir harbe Sebar e- dilmiş olsalardı mevcut ©a al- tı kruvazör ile destroyerden hiç birinin Göbene yaklaşa - mamasını ve ona toplarla, hat- tâ torpillerle hücum edememe- kabul etmez. Bü- tün destroyerlerimiz düsmana hücum edebilecek - kabiliyette edilir ve bunun için bir fırsat bulabilirlerdi. Fakat yan'na va Göben böyle n gemi- ü leri biribirini müteakıp darbe- lerle batırmağa muvaffak ol- di bu iş Almanlar tarafın- dan başarılmış fevkalâde mi him bir silâh muzafferiyeti olacaktı. Bütün bu mülâhazalara bi- naen amiral Trubridge su ne- ticeye vardı: Göben Faik bir kuvvettir ve onunla, başku- mandandan aldığı talimat muci: bince harp etmemesi icap eder. Bilâhare İngiliz divarı harbi bu meseleyi müzakere etmiş ve bu amirali bu hareketinden dolayı mazur görmüştür. (Arkası var)