23 İkincikönun 194b -Alman Başusl —A— YAZAN Bernard Newman Çünkü hakiki bir faaliyet plâ- nı tertib etmek lüzumu hissolu- nabilir. Meselâ askeri sanayün bir şubesini inhilâle uğratmak, sabotajlar yapmak, propagan - da yapmak yahud “Provaca- teur,; ajanlar vasıtasiyle karı- şıklk çıkarmak gibi geniş mak sadların takib olunduğu vâki- dir. v Casusluk ajanı — yahud. ikin- ci deretedeki casus için Mmüte- hassıs bilgilerine ihtiyaç “yok - tur. Bunların âmirleri " maiyet- lerindeki ajanların — karanlıkta | çalışmalarından, ne yaptıkla -| rının farkına varmamalarından müstefid olaurlar. Bu ajan için hiç bir mâna ifade etmeyen kü- çük bir şey şefler nazarında bü- kabildir. Bir bahriye zabitinin bir fabri kayı ziyaret etmesi gibi basit bir haber büyük ehemmiyet haiz bir casusluk teşebbüsünün | meydana çıkarılmasına saik 0- labilir. Çok kere, ajanların topla- dıkları malümatın alelâde - bir havadisten başka kıymeti bu- lunmaz. Fakat Alman meto- duna göre, her malümat kıy- metlidir. Toplanan — haberlerin yüzde doksanı hiç kullanılmıya- bilir. Fakat bir gün gelebilir ki bunlardan bir istifade imkânı bulunur. Bu çeşid casuslukta roman- tik yahud heyecan verici bir cihet yoktur. Fakat müsbet ne- | ticeler verebilir. Bütün dünyaya | yayılmış olan nazi ajanları u- Mumiyetle halis Almanlardır. Bunun faydası ve mahzurları vardır. Ümümiyetle, sadakat- lerine emniyet edilebilir. Fakat | ajanlar faaliyette bulundukları memlekette bu yüzden şübhe celbederler. Her halde, Hitler iktidar mevkiine geldikten son- ra bir Alman ne kadar namuslu ve dürüst görünürse görünsün her yerde şübhe uyandırmıştır. Bu ajanlar profesyonel casus değildirler. Filiyatta, her birinin ayrı meşguliyetleri vardır. Bir parça casusluk yapmaları bir vakit geçirme işi gibidir. Bazan yaptıkları iş mukabilinde hiç pa- ra almazlar. Bazan cüz'i bir ücret alırlar. Bazan da temin et- tikleri neticeye göre kendilerine para verilir. Göz önünde muay- yen bir hedef mevcud olduğu zaman, ajanları faydalı olacak mevkilere yerleştirmek lüzım gelvbilir. Alman sistemi o kadar geniş bir casusluk şebekesi kur- mah taraftarıdır ki alâkayı cel- bedebilecek herhangi bir mevki- de daha evvelden yerleştirilmiş ajanlar bulmak kabil olur. Bun- ların coğu binnisbe aşağı mev- kilerde bulunurlar. Garsonluk ve otel müstahdemliği casusluk | mesleği için pek rağbet edilen birer paravana teşkil etmişler - dir. Gemi kâhyalığı (Steward) ih- timalki daha müsaid bir mevki- dir. Çünkü denizde posta yapan bir geminin havasında kolayca hasbihale ve mahrem şeylerden balse bir istidad vardır. Ticari seyyahlar çok faydalı bir mev- kidedirler. Çünkü hareket ser- bestisine maliktirler. Ajan sıfa- tiyle daha kıymetli olanlar, ga- zeteciler ve matbuat fotoğrafçı- larıdır. Bu adamlar bir memleketin her tarafına serbestçe gidip gelebilirler. Matbuatın - sihirli adı bunlara çok kere öyle yer- lere girmek imkânmı temin e der ki alelâde halk için böyle bir şey kabil değildir. Bir çok kimse ile tanışırlar. Memleket - te nüfuz sahibi bir çok kimsele- Tin nezdine tavsiye mektub- ları ile sokulabilirler. Ahiren, casusluğu setre hiz- met edecek yeni bir meslek meydan aldı. Ticari tayyare hatları üzerinde, bunların tay- faları havadan tedkikat ve mü- gahedat yapmak imkânıma ma- liktirler. Almanların Croydona mutad yollardan uçarken Kent- in büyük bir kısmının fotogi fi ile istikgafımı yapmış oldi ları malümdur. Bütün bu adamlar mutad iş- lerini hakikf bir Alman namus- kârlığiyle ifa ederler. Kendile- | kimselere | rini istihdam — eden verimli ve sadakatli surette etlerde bulunurlar. Fakat başka bir sadakat daha lâzım olduğunu, memleketlerinin ken- dilerinden başka bir iş daha istediğini hiç bir zaman unut - Mmazlar. H uğunun Esrarı TERCEME EDEN : Hüseyin Cahid YALÇIN çük bir dram vardır. Fakat meslek hayatları renksiz ve neş'esizdir. Muhtemel bir düş- manin esrarına doğrudan döğ- ruya hücum etmek, onların işi değildir. Hayatlarına — hâkim olan fikirden bihaber kalmaları icabeder. Alman esrarı ecnebi memleketlerde bu kadar çok insana ifşa edilemez. , Karanlık içinde çalışmak yorucu ve can sıkıcı bir şeydir. Bu sistemin bir çok mahızurları vardır. Bir casus kendisini istihdam eden- lerin gayeleri ne olduğunu mezse, yollayacağı — malümat müsbet surette ve insanı hataya | sevkedecek bir mahiyeti haiz| olabilir. İngilterede ikamet eden | bir Almanı hatırlıyorum - ki bir casus idi. Fakat İngiltere ma- kamlarının kendisinin casus ol- duğuünü — bildiklerinin farkında değildi. Bu delikanlı ile arada görüş- meyi âdet edinmiştim. Çok hoş ve tatlı bir adamıdı. Benim va- zifem ona mahremane tarz - da bazı havadisler vermekti . Muhakkak ki söylediklerimin hepsine inanıyordu. Çünkü inan maması için hiç bir sebeb yok- tu. Kafasına soktuğum fikir - lerden onda birini Berline ha- ber verdi ise pek memnun ola- cağım. Bazan bu casusluk oyunu u- zun bir devre esnasında büyük bir sabır ile tertib edilir. Bazı kere, bu ruhi bir mücadeleden sonra, biç bir şey yok gibi gö- Tünürken, sanki tesadüfi gibi imiş olur. Almanlar birinci me- todu tercih ederler. İki üç şeyi hazırlamak, - hattâ imkânlar mevcud olduğuna kanaat getir- mek için hadsiz hesabsız zah - metlere ve masraflara katlanır- lar. Bir kaç ay evvel bunun güzel bir misaline tesadüf ettim. Bir İngiliz genci, bir Alman ailesi nezdinde bir tatil zamanını geçi riyordu. Bunu gençlerin müba- delesi işini deruhde etmiş olan teşkilâtlardan biri temin etmiş- ti. Bu mübadeleden fikir ve ide- al bakımından hayırlı neticeler umuluyordu. Bu delikanlı Al- manyada bir kaç ay kaldı. Orada peyda ettiği yeni dost- lar arasında tatlı bir zaman ge- çirdi. Bir çok şeyler gördü ve bunları takdir etti. Çünkü biz Hitleri sevmiyoruz. diye Al- manyada her şeyin fena olma- sı lâzım geleceğini Zzannetmek, gülünç bir şey olur. Tatil| devresi ufak bir ârızaya ve münasebetsizliğe bile maruz | kalmadan geçti. İngiltereye dönmek zamanı hülül edince, İn- giliz gencinin sonra mühim ne- ticeleri olacak ehemmiyetsiz bir hâdiseyi şimdi hatırlaması pek şübhelidir. Bir akşam, yemekten sonra, aile muhiti içinde muhavere nâ- hoş bir mevzua, harb ihtimaline | temas etti. Alman delikanlısı | dostunu tatmin etti: Harb ol-| mıyacak, dedi. O ahlâki mülâ-| hazalara değil, ameli delillere is- | tinad ederek bu hükmü verdiği-| ni söylüyordu. İngiltere Alman- | yanın hazırlıklarına - nisbetle o | kadar geride kalmıştı ki hiç bir zaman buna yetişebileceğini ümid edemezdi. Binaenaleyh, harb olmıyacaktı. İngiliz delikanlısının gururu bittabi zedelenmişti. İngiltere W ile Almanya arasında bir harb çıkmasımı istemediğini söyledi. | Fakat Almanlar kendilerini 0| kadar ileride zannetmekle ha-| ta ediyorlardı. Çünkü, ha' | bile, bir çok aya hacet kalma- dan İngiltere, Almanyanın se- cekti. — Verdiği | abası meşhür are - fabrikasında res-| sam idi. Binlerce tayyare ma-| kinesi için sipariş vermişti. Bu siparişler Simdi teslim edilmiş bulunuyordu. Muhavere, — hiç olmıyan bir bahse yormuş gibi geçti, gitti Alman ev sahibi, İngiliz nin sözlerini mahalli parti şet ne bildirdi. Oradan da ale Berline haber verildi. casusluk makinesi derhal h rekete geçti. Bir çok memleket lerde bir gencin memleketinin fe na bir vaziyette bulunduğu hak- | kındaki bir mütaleaya cevaben | | tesadüfi surette söylediği bir söze büyük bir ehemmiyet ve- rilmez. Fakat Almanyada her şey tahkik ve tedkik edilmeğe değerli addolunur. Bu mesele-| de, tatbik edilen metod basit | idi, bir. tay ehemmiy lük edi- Bunların hayatlarında — kü- (Arkası var) HER SABAH Fransız filosu bir zafer mi kazandı | Fransızların Havas - telgraf| ajansı bir Fransız filosunun Si- yamın bütün deniz kuvvetlerini imha etmiş olduğunu büyük bir zafer müjdeliyormuş gibi ciha- na ilân etti. 7900 tonilâto hacmi istiabisinde kocaman bir kru- vazörle dört kuvvetli ganbotun heyeti mecmuası üç dört topce- | kerle birkaç torpidoya - inhisar| eden bir deniz kuvvetini ezme-| sinde hiçbir fevkalâdelik yok- tur. Kaldı ki Siyamlılar, Fran- sız savletinin birkaç küçük Si-| yam teknesini hafif hasarlara Uğratmaktan başka bir netice vermemiş olduğunu iddia etmek-| tedirler ki, şayed bu haber te- eyyüd ederse fevkalâdeliğin asıl Siyamlılar tarafında ve lehinde | kaydedilmiş olduğu — anlasılır.| Çünkü karşılaşan kuvvetler ara sındaki nisbetsizlik 0 derece| büyük ve esaslıdır ki zayıf tara-| fiın çarpışmadan hafif berelerle| çıkmış olması bile başlı başına bir muvaffakiyet teşkil eder. — | İşin asıl şaşılacak ciheti düş-| man savleti karşısında Fransız| mukavemeti bir hafta içinde ç: tırdayıp çökerken şimdi zayıf Siyamlılara rüstemane savletler yapan Fransız harb gemilerinin ne yapacaklarını şaşırmış bir halde tek bir gülle atmamış yep- yeni toplarile silâhdan tecrid| edilmeyi kabul etmiş olmaları- dir. Halbuki o ana baba günlerin- de bahis mevzuu olan bizzat ve binnefs Fransız vatanının selâ meti ve emniyeti idi. Siyam har- binde olsa olsa senelerce esir| kalmış mazlüm bir milletin m—-i sattan istifade ile elinden alı- nan topraklara tekrar kavus-| mayı istemesi gibi o millet ba-| kımından meşru sayılması | zam gelen bir istihlâs hareketi mevzuu bahsolmaktadır. 'A. C. SARAÇOĞLU Et fiyatları Belediye et fiyatlarının - iyi kontrol edilmediği kanaatine varmıştır. Bu itibarla kont | rollerin teşdidi için tedbirler a-| lınması kararlaştırılmıştır. Diğer taraftan canlı hayvan fiyatları hakkında bir kanaat edinmek — maksadiyle belediye sarktaki hayvan istihsal mer- kezlerinden geçen seneki can- h hayvan fiyatlariyle bu sene- ki canlı hayvan fiyatları ara- sındaki farkı sormuştur. bu programımız bir blöf değil- dir. Çünkü bu programda bir parti ihtilâfı yoktur. Bu prog- ramı bir liberal hükümet tek- lif etse bile buna en muhalif bir hükümet te onu şiddetle tatbik edecektir. Almanya, İn- gilizin hazırlayabile mu- azzam ihtiyat hazinelerini şim- diden kestirecek ve bunlar te- razinin gözünde basacak- lardır. Bizim böyle kuvvetleri izhardaki tereddüdümüz, Al - man donanmasının yaşamasına ve büyümesine sebeb oldu. a göre yapıla - İngiliz “Yeni kanun: cak inşaat neticesinde tefevvuku yüzde altmış tinde olacak ve bundan i inşa edecektir. 12 g mu- kabil 20 destrüyer, hiç olmaz- sa 1 e karşı 2 zırhlı kruvazör ve zırhlı, bunlara mümazsil nis- bette bir tahtelbahir tefevvu- ku ki, yüzde altmış en nisbetidir. Bu fikir benim yeni fikrim değildir. Bahriye Nez: retine geldiğimdenberi d i rüm ve bunun ikt maddi, manevi bakımdan erani - yet verecek yegâne plân oldu- ğuna hükmediyorum. Tanzim edilen plânm ilânına — gelin bu siyasi bir meseledir ye bütçesine konacak tahsisa- tın mikdarını hazine ile Avam Kamarası kararlaştırır. Bahri ye Nezareti tarfından yapılı cak muvafık nisbette bir tefel vukun idamesi, evvel mek, ileriyi dilen hududlar mektir.,, Tehlike ve muvatffaki Bu mektubum her'i teskin etmişti. dığı bir mektupta & “Mektubunuza veriyorum. Çünkü eğer hayra- ni olduğum programınız parlâ- mentonun kararına ikt mediyse bütün itirazlarım hü- kümden sakıt olur. Vaktiyle, parlâmento bir karar vermişti. Bahri müdafaa kararı, Bu ka- rara göre biz ancak 24 saatlik n e tesbit iş gör Amiral Bana ) Bahri- YENİ SABAK ( Devrim üzerine düşünmeler ] MİLLİ Korkma ey Türk spikeri! “Bahis mevzuu olmuştur, diyeceğim diye uğraşma! «Söylenmiştir, konuşulmuştur,, deyiver!. Eski filozoflar insanı “Söy- leyici hayvan,, (1) diye tarif e- derler. Henüz sosyal realiteyi görememiş olan - bu filozofların keskin sezişleri, sosyolojinin bu- gün ortaya koyduğu apaçık bir konunun ne kadar - eskidenberi duyulmuş ve üzerinde düşünül müş olduğunu - gösterir. Şu kadar ki bu seziş dilin yal- nız “insani,, neliğini görmek, ev onun sosyal varlığını “ olarak farketmektir. İnsanlık hayatının bu en başlı karakteri asırlarca müddet bütün önemi- le büyük düşünücülerin dikka- tini kendi üzerine çekmiş, ve hepsi de bu çok önemli konu ü- zerinde bir çok yönlerden tür- lü türlü düşünceler, teoriler ile ri sürmüşlerdir. Dil üzerine, söyleme üzerine olan bu düşün- meler daha kapsamlı bir durum almaya başlayınca türlü kılık- lara girmiş, ve arasıra ©o ka- dar ileri gitmiştir ki sözün gök- sel bir nelik taşıdığına inanıl- dığı devirler bile olmuştur. Ve yine bundan dolayı sözün tan- rısal bir kökenden geldiği inan- cı asırlarca müddet — sürmüş durmuştur. Fakat, varılan aşırı fikirler, olmıyacak düşünmeler - bir ya- na bırakılırsa, bütün — bunlar “Söylemenin yüce değeri üze- rine insanların ne kadar önem verdiklerini gösterir. İnsanlık tazihinde pek tabif olarak insanin en çok kendinin rdüğü bu başlıca sıfat sosyolojinin onun ne olduğunu meydana, kayduktan sonra ye- ni bir duruma girmiş oluyor. Çünkü topluluğun “sosyal dü zen,, i o topluluğa insani bir varlık veren, ve o — topluluğu Şuurs YER SKK Sörir YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI YAZAN Hahlil Nimetullah ÖZTÜRK İ kuran kişilerin sosyal varlık-| larında kendi insanlıklarını on- | lara yaşatan etke dildir. Böylece dil bir yandan sosyetenin “in-| > z B el sani,, varlığını düzmüş, öbür| yandan da o sosyeteden olan | kimselere yine kendi — “insani,, | varlıklarını vermiştir. Böyle ol- madan, yâni dil olmadan reel bir insan sosyetesi kurulamıya- cağı gibi, ulusal dili olmuyan bir kimsede de insani varlık ta yaratılamaz. Bu bakımdan kökeni #osyete olan dilin, sosyeteyi tam anla-| miyle insani varlığa çıkarabi mek için, sosyeteyi kuran £ şilerin kendi dilini bilmesi, sö; lemesi ve o dil ile konuşması ve anlaşması gerekleşir. Ve yine| bundan dolayı kişinin — sosyal 1 ancak ve ilkönce kendi DİL dilini söylemesi ile doğar. İşte gerek sosyete, gerek ki- Si bakımından dilin sosyal ne- liği anlaşılıp -ta köheninin s0s- yete olduğu görüldükten sonra- dir ki her ulusu kendi — dilini “olmakta 'olan bir olay,, halinde inceleyib filolojik, fonetik: gibi bakımlardan dilinin ne olduğu- nu, ne gibi kurallara bağınlı bu- lunduğunu aradıktan sonra “ol- ması gereken,, yöne doğru iler- letmiye koyulmuştur. Bu ideu- le doğru topluluğun gerek ilim ve gerek ar ile uğraşan seçkin kişileri, sayılı yazıcıları ulusal | nuya çalışmıya 12) medeniyette ise bu sosyal kurum hambaşka bir ö nem almıştır. — Ulusal varlığın her yönden dilsizlikten kurtu- lup ta dilli bir hale gelmesi için ilmi bir metod ile çalışma yo- luna - girilmi Bir yandan kişilerin kendi aralarında ko- nuşup anlaşmasını tam bir dü- zene sokmak “hayata dil ver- için ulusal metodlu — bir tarzda -inceleyip bağınlı olduğu mek,, için ulusal dili metodlu bir kılkta yaratarak dilin dirilğini, yaşamasını, gelişimini sağlamak için diksiyonerler, gramerler ya- pılmiş, kişilerin “söyleme,, ka- biliyetleri daha çok arttırılmış- tır. Öbür yandan da ulusun fi- kir hayatında bulduğu, öne sür- ü ne kadar yeni, orijinal konular varsa bunlar da ulusun (Sayfa 5 sütun 6 da) (1) Hayvanı nâtık. (2) Çürkü kisi sosyal varlı- ğınt ancak kendi dilini söylemek ile yaşıyacağından sosyetenin dilini kişiye vermek, “hayata tir. dil vermek,, ancak bu yolda ça- Tışmakla olur. kömür taşıyabilen yirmi kru- vazör inşa edebilecektik. Lükin Allah imdadımıza yetişti de bunlar mayın gemisine çevrildi. Bununla beraber tonu 10 İn- giliz lirasına mal olan küçük ticaret gemileri de bunlardan daha iyi iş görür ve tabii ha da ucuza mal olurdu. Sir Whit de bir zamanlar County gsınıfını inşa ettirmişti. Fakat bunların topunu unutmuş. Be- reket versin o zaman da Allah imdadımıza yetişmiş, bunlar da 15 santimlik toplarla techiz çok kömür alabi sür'atleri sayesinde işe yarar bir hale soku lardı. Mauritania gibi bir kaç vapur bu County sınıfında kru- vazörlerin yüzlercesinden daha kuvvetli olurdu. (Bu cihet şüp- helidir. Yapılacak Mauritania'- lar ancak bir kaç limandan kö- mür Aalabilirlerdi. — Çörçil “Programınızın resmen ilâ - nını ricadn başka bir $ y pamam. Bu programın tabia tiyle bazı kaçamak noktaları bulunacaktır ve bu program sizin*şöhret ve tesirinizi çok rtıracak ve mânevi tesiri dehşetli olacaktır. “Bu programın başlıca esası bire karşı tarafımızdan iki in- gaat noktasıdır. Zirhli kruva- zörlerin de bire karşı iki olma- sı bizim için hayati bir mesele- dir. ÂAmiral Jellico'yu ziyaretiniz- den hiç bahsetmiyorsunuz. kat o, bu ziyaretten bahsedi - yor ve program heyeti umumi- yesi hakkındaki izahatınızdan pek mütehassıs olduğunu söy lüyor. Jellico bir adamı pe nadir olarak medheder. Bun- dan dolayı zannederim kend —— Yazan: — L V. Cörçi ne verdi; t hakikaten mükemmel olmuştur. Lion'dan dönerken Devanport'daki sanenin erzak dolu sandıklar üzerine uzandığımız zaman da bana mük: hat ver - miştiniz. Ya: uman ya: nımızda sözlerinizi zaptedecek bir kâtip yoktu. “İn: 4 mecbur muz büyük tahtelbahirler hak- kında hata yapmayınız. “Büyük — muvaffakıyetler, büyük tehlikelerden doğar polyon Kendisini tehlikey mıyan bir şey elde edemez “Demişti. — Tahtelbahirlerin deniz üstünde iken sür'atleri- nin fazla olması her kinde bir zaruretti torpil kuvanlari yük olması başlıca teminine bağlıdır. Büyük tah telbahirler şimdiki * destrü yerlerin bütün fa inı te- min edebilirler taraftan topların bü bir da gündüz hücumlarında deni- ze dalabilirler. Bu suretle mu- harebe tabiyesi alt üst edile - cek, İngilterenin kudreti yedi değil, yüz kere daha fazla ola- caktır. Bunu için 6000 millik ir hareket sahasını temin lâ- zam.. Fakat Allah aşkına zırhlı kruvazörleri bir tarafa bırakı- nız, atınız. Tayyare inşantını tacil ediniz. ki yazılarından bir kaç satır dehâsının bir. delilidir.. Harb dolayısile inşaatı aceleleştiri- len telbahirlerin bahriye fen heytimizin acayib görüşü ne tam olarak - tetabuku için on senenin geçmesi lâzım gel- di. Fakat ahnan neticeler bü- yük Britanya için Amiralin ev- velce bildirdiği kadar da mem- nuniyete şayan olmadı, 1912 martında yeni Alman Deniz Kanunu henüz ilân edil. memişti. Fakat biz büdçemizi Avam Kamarasına - arzetmiye mecburduk. Yeni Alman De- niz kanununu, ilânından evvel biliyorduk. Bunu dudal dan çıkacak bir kelimeci ma edecek olursam Alman İm- paratoruna vermiş - olduğum sözü tutmamış olacaktım. O- nun için büdçe görüşülürken söylediğim nutku tamamiyle faraziyat üzerine istinad ettir e mecbür oldum ve şunla- rı söyledim — İşte Alman filosunda ye- ni ilâveler olmadığı - takdirde bizim yapmak niyetinde oldu- nşaat bunla rettir. Eğer Almanyanın filo- sunu büyüteceği hakkındaki şayialar doğru çıkacak olursa © zaman meclise yeni bir büd- mecbur o- ğumuz 'dan iba - Bu nutkumda diğer kabine fzalarının da muvafakatiyle müteakib beş sene zarfında ya- pacağımız in esaslarını, deniz kuvvetlerimizin nisbeti- ni açıkça anlattım. Bu nisbet e olacaktı: Almanyanın bi- ze bildirmiş olduğu program- da ne kadar diritmavtı varsa bunlara yüzde altmış altı faik olmak, bundan sonra progra- mına ilüve edeceği her gemiye mukabil programımıza iki ge- mi ilâve etmek. . iki güçlüğü dan çekinmek kabil değildi. Evvelâ, iki Lord Nelsoa dirit- navtımız vardı ki bunlar asla diritnavt bir çok noktadan ve bilhassa zırhları ve bölmeleri noktasın- dan bizzat diritnavtlardam da- ha kuvvetli idiler. Sonra, do- minyonlar tarafından yapılan gemilerin ide bizim yaptıkları- mıza ilâvesi lâzımdı. tıkları gemilerin, deniz kuvve- timizi artırmaması onların şev- kini, hevesini kıracaktı. Bu e- sasa programını şu ettim: Altı sene zarfında her sene Almanların yapacakları iki gemiye mukabil biz 3, 4, 3, 4,3,4, yapacaktık. Bu rakam- lar Avam Kamarası tarfından iyi karşılandı. Ber mesele hakkında kitabında şun ları yazıyor Hf etti. Simdilik bu kadar! Baharı beklerken İnsanlar her sene bakarı na, kadar büyük bir mwelj lerdi. Bahar dediğimiz zaman zihnimizde derhal yeşermiş a- | gaçlar, papatyalarla kaplanmış kırlar, cıvıldaşan kırlatıgıç sürü- leri, kığ uykusundan uyanan ta- biatin bin bir füsünm, bin biz güzelliği canlandırdı. Bu giüir va aşk mevsiminin bir âm evvel gelmesini ne kadar heyecan ve ümidle isterdik, Ne yazık ki dünyanın değişen yüzü, insanların gözünde baharı gimdi korkunç bir ölüm mevsimi gekline soktu. Bahar, harb ejde- rinin canlandığı, binlerce insa- nın kanını emdiği, hayatını sön- dürdüğü bir mevsim oldu. Bu harikulâde füsünkâr mevsimin yakınlaşması, gözlerdeki endişe- yi arttırıyor, dudaklardaki renk İeri solduruyor. Harbin baharda inkigaf etme- si muhtemel istikametlerden bi- rinin de memleketimizden geçti- ğini hep biliyoruz. Bumu bildiği- Miz için de uzun zamandan beri, ana yurdun bu kısmımı aşılmaz: ve teshir edilmez bir çelik kale haline sokmak için çalıştık. Bu- gün bu iş tamamlanmış bulun- maktadır. Fakat düşmanın, Trakyanın” çelik duvarlarından başka kar- gılaşacağı ve onu yenmek mec- buriyetinde bulunduğu bir mâ- nia daha vardır ki bu da Tür- kün iman dolu göğsü ve kırıl- maz azmidir. Şuursuz düşman sürüleri eğer ana yurda doğru sarkacak olurlarsa asıl çarpa- cakları ve kafalarını kıracakları aşılmaz mânia bu olacaktır. Düşman bilmelidir ki, bu mem leketin topraklarında tutunabi- leceği ve barınabileceği tek yer, mezarlıklarımızdır. MURAD SERTOĞLU Almanyaya tütün satıldı Almanyaya dün yeniden 150 bin liralık in li ralık fındik gönderilmiştir. Bu mallar Borgaz tarikiyle nakledi- lecektir. Bundan başka —muh- telif memleketlere 228 bin lira- lık ihracat —muamelesi kayde- dilmiştir. Diğer taraftan Burgaz - tari- kiyle piyasalarımızın — muhtaç olduğu bazı idhalât maddesi gelmiştir. Bu maddeler :0 nında makine 'üksamı, - kâğıd, sigara kâğıdı, demir tel, men- sucat eşyası ve vernik bulun - maktadır. Çok vazih olan bu esasların vardı ki bunlar- olmadıkları halde Yoksa dominyonların yap - öre altı senelik deniz suretle tesbit yaj nın teklifine tevfikan Almanla- rın yeni kanunlarına göre ya- pacakları üç gemiden da edeceklerini ve bunun inşa- sından vazgeçeceklerini hiç ü- mid etmiyorduk. Bununla be - raber niha Şi bir dereci dane'in başardığı bir iş oldu. fe et bu geminin in- vazgeçtiler ve bu iş 'e kadar mösyö Hai- ndan Alman Amiralı Tirpite bu Mösyö Haldane üç geminin inşası hakkında evvelâ bazı za- man fasılaları teklif etti. Şöy- le demek üç geminin inşasını on iki se- neye taksim edemez misiniz? Mösyö Haldane bizden İngüte- reyi nun edecek bir hüsnü niyet e- maresi sust istiyordu. Acaba bu alnız şekil itibariyle mem iyordu. Haldane hu- tabiriyle — “müzakerat rına yağ sürülmesi için,, bahri inşaatımızın geciktörülm: ini veya hiç olmazsa inşa et- miz üç gemiden bir ta- sinin hiç yapılmamasımı tek- (Arkası var)