16 incikânun 1941 HABEŞİ STAN İmparator Haile Selâse s ylediğim nutku dinledi. Sonra elimi sıktı. Orada hazır bulunan Habaş büyüklerine takdim edi ıim Yazan: Eski Kars Mebusu General Muhiddin Akyüz —1— (Bu mühim eseri yazan eski Kars mebusu merlium ge- neral Muhiddin Akyüz, evvelce Tahran ve Kahire büyük elçiliklerinde — bulunmuştu. elçisi iken Habeşistan im paratoru Haile Solâse'nin - taç giyme merasiminde Türkiye Cümhuriyetini temsil etmek yazifesiyle tavzif edilmiş ve bu münasebetle Adisababaya gitmiştir. 19830 seresinde Kahire büyük Orada ayni zamanda Türkiyenin Adisababa elçisi * olarak imparator Haile Selâse tarafından 'kabul edilen sayın diplomat, bu şayamı dikkat seyahatinin notlarını zapet- miştir. Habeşistanın, miden hürriyete kavuşması arife- sinde bulunduğu bugünlerde bu mühim notları neşret- mekle tarihi bir hizmette bulunduğumuza eminiz.) 23 Teşrinievvel 1930 - Per- şembe: Port-Said'den Fransız Şam- bore vapuru ile Cibutiye hareket ettim. Vapur o kadar dolu idi ki, güçbelâ üç kişilik bir kama- rada benim için bir yatak bula- bildiler. Yemek, yok, yatacak yer yok. Vapurda benimle beraber İs- veç sefiri M. de Bil de var. Va- pur Madagaskara giden Fransız zabitleriyle bir kışlaya benziyor. Bu sabah 23 t. e: 10 da kalk- Mıştık. Saat 4 Kanalı geçmek- te devam ediyoruz. * 24 Teşrinievvel - Cuma: Bugün hava biraz — sıcakça. Dört gün daha böyle gideceğiz. * 26 Teşrinievvel 1930 - pazar: Gece sıcak ve — ratuübetli idi. Sabahleyin vantilâtör de işlemi- yordu. Benim kamaramda Reu- niyon adasına giden bir Fransız- la 3 yaşında bir oğlu var. Bazı kamaralarda 3, 4 kişi var. Ci- butiye daha iki gün lâzım. * Dün gece Belçikanın Adisaba- baya büyük elçi sıfatiyle gön- derdiği Helsenfor elçisi Mon- gieür Maxim Gerar ile görüş - tüm, Evvelce 6 sene Habeşis- tanda sefir imiş. Adisababa ve saire hakkında kıymetli malü - mat verdi. Bugün tetevvücün 8 teşrinievvelde yapılacağı söyle- niyor. * 28 Teşrinievvel - 1930 Salı: Dün gündüz ve gece fevkalâ- de lâtif geçti. Temen tarafları- na çok yağmur yağdığı görülü- yordu. Kırk elli sene evvelki Fransa- | nn Cibuti valisi iken Habeş hiz- metine giren Mösyö Lagard'la konuştum. Cibuti'ye varmamıza 4 saat kaldı. Cibuti'ye saat on buçukta gel- dik. Vali Adisababaya gitmiş. Namına memurlar geldi. Hükü- met istimbotiyle rıhtıma çıktık. Cibuti büyük bir şey değil. 29.10.1930 - Çarşamba: Cibuti'de şimendüfere bindik. Heyetlere ayrı kompartimanlar ayrılmışlardı sılıyorduk ki, uyumıya yoktu. Habeş hududundan sonra Ha- rar valisi geldi. Bizi aldı. Yük- sek merdivenli hükümet daire - sine götürdü. Orada sabah çayı ikram ettiler. Daireye kadar hepsi müsellâh Habeşlilerle Habeş askerleri di- zilmişti. Hepsinin ayakları çıp- laktı. Aslan öldürenler, öldür - dükleri aslanların yelelerini baş- larına takmışlardı. Gümüş, al- tın kakmalı kalkanlılar da var- di. Daha ileride bir yerde bugün milli bayramımız olduğunu söy- | ledim, Bize refakat eden büyük #Hlabeş memurları tebrik ettiler. | Cümhuriyetimizin şerefine ş; panya içildi. Bu kısım Gi ki gibi büyük ve şemsiye diken ağaçlarından mürekkepti. İki maymunun trenden ürkerek uzaklaştıklarını gördüm. Gece çöl kısmını | geçtik. Fakat o kadar fena sar-| imkân | | | İ 1 | | W Habeşlerin ekseriyetle başları açık. Yalınayak. Fakat hepsinde eski model de olsa bir tüfek var. * 30.10.1930 - Perşembe: Adisababa, geniş manzarası hoş. (Yeni çiçekler) demek. İstasyonda askeri muzika ile karşıladılar. Belçika İsveç he- yetleri de beraberdi. Veliahda takdim ettiler. Askeri hep bir- likte teftiş ettik. Otomobillerle tahsis ettikleri ikametgâhları - mıza gittik. Ben bir kâtiple o- turan Lehistan murahhasiyle o- turuyorum. Kahirede maslahat- güzardır. Hariciye Nazırlığını ifa eden Mösyö Heyroyu geldi. İmpara- tor tarafından ne vakit kabul edileceğimi bildireceğini — söyle- di. Gece bir yere çıkmadım. Za- ten gidilecek yer yoktu. Yor - gunluk da vardı. Adisababada fahri Konsolo- sumuz Mösyö Lop isminde bir Almandır. 18 senedir burada i- İstasyona gelmişti. Şehirde bir çok ecnebiler bahusus gaze- teciler var, tetevvüç merasimini görmeğe gelmişler. Şehirde bir çok binalar, yollar yapılmakta- dır. Oturduğumuz bina da reis- lerden birisinin imiş. Dışarısın- da daha amele çalışıyor. 31.10.1930 - Cuma: Saraydan bir büyük memur geldi. Tercümanla beraber - bir otomobile bindik. Önümüzde ar- kamızda birer müfreze suvari vardı. Atları kücüktü. Efrad gi- bi giyinmişti. Ayakları özengide bermutad çıplaktı. (Arkası var) Kırtasiyeciliği kal-, dırmak - için Belediye heyeti fenniye mü- dürlüğü, müdiriyet için alına - cak malzeme hususunda kırtasi- yeciliği kaldırmak üzere bir tek-: lif yapmıştır. Bu teklife naza- ran heyeti fenniye inşaat atel- yeleri vesaire için alınacak mal- zeme, heyeti fenniye müdürlüğü | mümessileri arasında teşekkül| edecek bir komisyon tarafından pazarlıkla satın alınacak bu su- retle satın alma işlerinde sürat temin olunacaktır. — Hayır, idare benim. Size gelince, Mösyö Jak, lütfen eli - nizde tabancaların kazır bulu- nun, onların tayyarelerinin üze- | rinden geçerken bütün şarjörle- rinizi tayyarelerinin pervanesi- ne boşaltacaksınız, Plân mükemmeldi. Pervane- siz haydutlar hareket edem lerdi. Ve tayyare de çok az ze- delenmiş olurdu. Üç yüz metre.. İki yüz metre.. Haydutların tayyaresi kumsa! | üzerinde ilerlemeğe başlamıştı, bir aralık Jak kuyruğunun yer-| den kalktığını görür gibi oldu..| | Fakat Mis tt motörün hiziyle tepeleme tayya son in ü zerine iner tuğu taba tayyaresinin perv tı. Ve Mis Editin küçük Moth'u dimdik semaya doğru yükselme- ez, Jak hazır tüt- haydutların sinı | ğe başladı. Mis Edit atarak: rak bir kahkaha — Bravo Mösyö Jak Silâh | kullanmasını biliyorsunuz, ba -| HER SABAH Airikadaki İtalyan ! hakimiyetinin sonu Ajans telgraflarından öğren- miş bulunuyoruz ki Habeşistan- da da İtalyanlara karşı çete harbi başlamıştır. Hartum şeh- rinde bulunmakta olduğu ar- tık ifşa edilen Habeşistan İmpa- ratoru Haile Selâsie'nin — Röy- ter ajansının hususi muhabiri- ne: “İtalyanlar tarafından A- -Ababa meydanına - dikilen heykeli yıkarak yerine Yuda as- lanını temsil eden mermer hey- keli diktirecöğim.,, dediğini öğ- rendik, Hattâ mazlum Habeşis- tanın azimkâr hükümdarı: — İtalyanların günleri sayılı- dır. Habesiştanın — kurtulacağı, âdil ve meşruti bir hükümetin kurulacağı gün yakındır. Gece- leri Gajjam tepelerini inleten 44 davulun sesini tanıyan ve bugün İtalyanlarla birlikte har- betmek mecburiyetinde kalan eski askerlerimden yüzlercesi kıt'alarından kaçarak sadık ku- mandanım Ras Mongasha'nın Gojjam tepesine diktiği bayra - ğin altına koşmaktadır.,, Sözle- rini de ilâve ediyor ki Trablus- garpte münhezimane ricat eden İtalyan ordularının Cenuptan da sıkıştırılmıya başlanacağının ilk- tezahürleridir. Mısırı istilâ emeliyle harekâ- ta başlıyan bir askeri kuvvetin bu kadar az bir müddet içinde istilâ şöyle dursun tahtı işgalin- de bulundurduğu toprakları bi- le müdafaa edemiyecek bir hale gelmesi nihayet harb taliinin maküs bir cilvesine atfolunabi- lir. Zira biz Türkler çok iyi bi- liriz ki harbde galib olmak ka- dar mağlüp olmak ta vardır ve mağlüb bir orduya gülmek her kavimden ziyade harb içinde yo- ğurulmuş civanmerd Türk mil- letinin elinden gelecek bir hare- ket değildir. Ancak: Veyl mağlüba!.. Deyip yenilen istihfaf etme- mekle beraber Afrikadaki İtal- yan hâkimiyetinin son günleri- ni yaşamakta olduğu da bir ha- kikattir. Osmanlı — İmparatorluğunun zafından istifade ederek Trab - lusgarbe yerleşen, Habeşistanın silâhsızlığından cesaret alarak Raslar diyarını zehirli tayyare bombası yağmuru altında bu - naltan İtalyan satveti 'Trablus- kıyılarında olduğu kadar Habe- şistan kayalıklarında da can çe- kişmeğe başlamıştır. Frenklerin “Sonun başlangıcı,, dedikleri devreye girmiş olan Afrikadaki İtalyan hâkimiyeti ni temelinden sarsan darbeler bu hâkimiyeti yıkacak derecede kuvvet ve şiddet kesbetti, Maz- lüm Habeş hükümdarının sözle- rinde bütün bir milletin damar- larını tutuşturacak istiklâl ate- şinin ilk kıvılcımları seziliyor. “İtalyanların — günleri sayılı- dır!,, Kimbilir belki de Haile Se- "bil olmıyan ve - kat'i YENİ SABAH kârlık 'vli ik Nüfus davasının esası olan “Evlenmek, nasıl teşvik edilmeli? Çok çocuklu aileler nasıl himaye olunmalı? Hazreti Muhammed (Evleni- niz, ben ümetimin çokluğuyle iftihar edeceğim) demiştir. Bu hususta eski ve yeni tarihte ya- zılı pek kıymetli sözler vardır. Bugünkü milletlerde nüfus ço- ğaltmak siyasetinin başta geldi- ğini, en kuvvetli, en kudretli milletlerin kesafeti nüfuslarına dayanarak hayat sahası hakiarı iddia etmekte olduğunu görüyı ruz. Geçen sene intişar eden bir İstanbul gazetesinde bir çerçeve içindeki yazının hülâsası şudur: (Almanyada en büyük bir ma- dalya vardır. Bu madalya or- dunun en bi kahramanına verilmez... Ancak çok çocuklula- ra verilir.) Bunları tetkik ile ya- zımızın hacmini büyültmeye - ceğiz. Eski zamandan bugüne kadar çok çocuk yetiştirmenin vatan ve millet hizmetlerinin en başında geldiği bir kaziyyei muhkeme olarak kabul edilmiş- tir. Yalnız itiraz ve temyizi ka- olan bu muhkem — kaziyyenin tatbiki bedeni ve mali kudrete dayanır. Her vatandaşta bu iki kudret tam olarak bulunamaz. Bunun için her memelekette çok çocuk- lu vatandaşlara yardım edilir. Eski zamanlarda bu yardım ferdi teşebbüslerle yapılırdı. Za- manımızda içtimai teavün ve ba- siret amme hizmetleri arasında mühim bir yer almıştır. Meşhur iktisadçı Maltosun nüfusun ço- ğalması aleyhindeki nazariyesi tahakkuk etmemiş ve bu hizme- tin mahiyet ve şümulü gün geç- tikçe genişlemekte ve her mem- leketin mali bünyesine göre çok gocuklulara yardım için müsta- kil servisler teşekkül etmekte- dir. Cümhuriyet idaremiz memle- kette nüfus artırmak umdesini kabul etmiş ve bu husustaki fa- aliyet sahasını genişletmeğe te- şebbüs ettiği sıralarda yeni dün- ya harbi buhranı baş göster - miştir. Geçen sene çok çocuk- lulara yardım hakkında matbu- at sütunlarında yazılar intişar etti ve hükümet Büyük Millet Meclisine kanun lâyihası tevdi etti. Çok çocuklu hâkimlere yar- dım kanunu çıkarıldı. Bugün de her tarafta (vatandaş çok mah- sul, çok çocuk yetiştir), şeklin- de tavsiye hitabe ve kitabeleri- ni işidiyor ve görüyoruz. Yazımızın asıl gayesi memle- diliyle konuşan O ta- lâssieni lihsiz hükümdar değil, bizzat ve binnefis tarihtir. Afrikada büyük bir müstem- leke saltanatının çatırdıyarak göçeceği günlerin arifesini yaşı- yoruz. A. c. SARAÇOĞLU ketimizde sulhde ve harbde çok çocuklulara yardım hakkındaki muhkem — kaziyyenin tatbil deki ihmalden doğan büyük, derin ve tehlikeli zararları tet- kik ve kaziyyenin tatbiki imkân ve çarelerini araştırmaktır. Gayemizi tetkike başlamaz - dan evvel çok çocuklu kimlere demeli. Bunu mütalâa edeceğiz. Kimlere çok çocuklu demeli? Bu memleketin haline göre tak- dire bağlıdır. Bizce memleketin bugünkü mali durumuna göre 4 - 5 çocuklulara, çok çocuklu diyemiyeceğiz. Çok çocukluları ikiye ayıraca- ğız. Mânevi yardıma (nişan, ma- dalya ile taltife) lâyık çok ço- cuklular, maddi ve mânevi yar- dıma lâyık çok çocuklular. Alehtlak altı çocuk ana ve ba- bası mânevi yardıma lâyıktır - lar: Aşağıdaki şartları haiz çok çocuklular maddi ve mânevi yardıma lâyıktır. 1 — On sekiz yaşından aşa- ğı altı çocuğu olanlar (mektebe devam edenler 25 yaşına kadar) 2 — Fakir olanlar. Maddi yardım şunlardır: 1 — Vasıtalı vergi ve resim- lerden muafiyet. 2 — Altıncı, yedinci, sekizin- Ci... çocuklara devlet bütçesin- den, hayır cemiyetlerinden ma- aş tahsis edilmesi. 3 — Umumi hastahaneler ve hükümet ve belediye hekimleri tarafından parasız muayene ve tedavi edilmesi. rında ana baba ve çocukların parasız seyahat etmesi, 5 — Duhuliye biletine tâbi u- mumi tamaşa mahallerine (sine- ma, tiyatro, müsamere, plâj) parasız girmeleri. 6 — Leyli ve parasız askeri ve mülki mekteplere — tercihen kabul edilmesi. 7 — Kiralık ev bulmakta ko- laylık ve yardım gösterilmesi. Bugün hükümetimiz çok ço- cuklulara bazı para yardımları yapmaktadır. Fakat âdilâne de- gildir.Çünkü alehtlak çok çocuk lular müsavi derecede yardım görmektedir. Meselâ zengin bir vatandaşın 25 yaşında doktor, 28 yaşında mühendis, 32 yaşın- da hâkim, 36 yaşında tüccar, 40 yaşında banger ki cem'an beş Çocuğu olsa yol vergisinden mu- aftır ve keza bu şekilde 6 çocu- ğu olsa Sıhhat Vekâletinin 30 liralık nakdi mükâfatına müsta- hak olur. Hem alelitlak beş ve altı çocuklu sayısı çoktur.Fakat yukarıda arzettiğimiz — şartları haiz ve maddi yardıma lâyık çok çocuklu mikdarı zan ve tahmin ZABITA ROMANI At n Saçlı w Tayyareci Tefrika No. 7 kın pervaneleri parça parça ol- du... Haydutlar bu hâdise üz çil yavrusu gibi dağılmı: ve doğru koşuyorlardı. — Artık inebiliriz.. İki dakika sonra küçük tay- yare kumsala inmişti. Jakla Mis | Edit karlengden dışarı atıldı Jak ileri koşn Mis E- diti kolundan çekti: | - Dikkat, dedi. Demin tayyareden eve kaçtıkl: çüncüsü nerede? bel ğa düşe Mis Edit eliyle öteki tay nin pilot mevkiini £ — Görüyor musunuz, 'rine lar, - ak istiyen 'Tehlike var.. | j haydudun . Ya üü- i bir tuza- ını gördüm. İ | a. | | Ne ben mi öldürdüm.. F n hattım dahilinde de- anlamıyorum, imkânı yok, yavaş, çok dikkatle i- lerlemeğe başladılar. Tayyare - nin pilot mevkiine tırmanınca Con Harmoru lövyenin üzerine yığılmış bir vaziyette gördüler. Xalbi hafif hafif çarpıyordu uı—, memişti. Jak haydudu doğru! na bakınca ne oldi Harmor alnını per a yaralamı: pan bir p an bol bir kan kü: dan bırakam; - Bunu böyle dedi, o4 tildi ki, Merak etmeyiniz - carüm, ada arkadan bir ses işi-| J eller yukarı!.. Rodlong ve De, bancalariyle orada idiler. Jak sert bir tavırla: — Silâhlı değiliz, dedi, silâh- imız tayyarede kaldı. — Bize silâh çekeceğinize arkadaşınızı ölümden kurtarınız.. Redlong gayet soğuk bir tarz- da: sizin fikrin d izdeyiz, diye cevab li, arkadı Deyli ile onu izi t güzel . Ken- n bu ndırı- | sopra ladı, | Harmorun . ayakla: yli ellerinde ta- ettiğimizden çok azdır. Altı ço- cuklu çoktur, fakat 18 yaşından aşağı yaşta altı çocuğu olan pek azdır. Çünkü altıncı çocuk, doğduğu zaman büyük çocuk 18 yaşına girmiş olur, girmese de bir iki sene sonra 18 yaşına girerek çok çocuklu şartı bozu- lur, ayni zamanda 18 yaşına ye- tişen çocuk babasının yardımın- dan çıkar, belki bir iki sene son- ra babasına yardım da edebilir, yâni müstahsil olur. Fakat 18 yaşıridan asağı olup hepsi de ba- balarının kazancına bakan altı çocuklular hakikâten ve müsta- celen yardıma muhtaç vatan - daşlardır. Bu vatandaşlar köy- lerde nisbeten az fakat kasaba- larda ve hele şehirlerde pek ağır muzayaka içindedirler. Çünkü köylerde çocuklar yedi yaşına vardıklarında babalarının yar- dımcısı, muavini oldukları halde gehirlerde 18 yaşındaki çocuk bile yaşamak 1m olan ti- cari, sınai teknik bilgileri kaza- namamış, hayat adamı olama - mıştır. Diğer taraftan hayat şüphesiz köylerde şehirden da- ha ucuzdur. İstatistiklere naza- Tan nüfusumuzun yüzde sekseni köylüdür ve memlekette vergi- nin yüzde seksenini şehirliler vermektedir. Vasıtasız vergiler- den köylü yalnız arazi ve hay- vanlar vergisi, şehirliler bina, a- razi, hayvanlar, kazanç, buhran, müvazene, hava kuvvetlerine yardım vergisi verirler. Vasıtalı vergiler de bu şekle yakındır. Muamele ve istihlâk ve buğday koruma vergileri şehirlilere, bil- hassa büyük şehirlilere has gi- bidir. Köylü, kasabalılar, buğ- day alırlar, değirmende öğütür, mahalle furununda ekmek pi- şirir, bu suretle yediği ekmek i- çin buğday koruma, muamele, kazanç ve buhran vergisi ver- mez. Büyük şehirlerde mahalle furunu yoktur. Ekmeği furun - dan satın almağa — mecburdur. Büyük şehirlerde çocuklulara hele çok çocuklulara kiralık ev bulmak hemen mümkün değil gibidir. Çok çocuklular kenar mahallelerde harab evlerde ki- ralık bulabilir ve harab evlerde zaruret hallerine soğuğun da in- zimamiyle kendileri - ve çocuk- ları hastalanır. . Hayatta en zor iş çocuk bü- yütmektir. Büyümüş bir insanın ne zahmet ve masraflarla tiştiğini düşünelim. Yine düşü- nelim ki altı çocuklu bir aile i- çin hiç olmazsa iki üç odalı bir ev, ana baba ve çocuklar için kaç tane yatak, yorgan, yastık, elbise, çamaşır, ayakkabı, kap (Sonu sayfa 6 sütun $ de) zaten Deyli de kollarını tutmuş- tu, onlar Harmoru eve götürür- ken, Redlong Mis Editi sıkıca bileğinden yakalamış onları ta- kib ediyordu. Eve girdikleri vakit Jak hay- retten kendini alamadı. Her ta- raf çok güzel döşenmişti. Güzel halılarla bezenmiş bu çalışma o- dasımı uzun, rahat ve yumuşak minderler, geridonlar, küçük heykeller süslüyordu. Fakat bu sırada öyle bir ko- na oldu ki, Jak bir aralık iya gördüğüne inanacak oldu. Redlong genç tayyareci kıza dönerek Fdit dedi, Harmorun ya- rasının pansumanını yapacaksı- Sonra bize iltihak edecek. Siz de Jak benimle bera- yan odaya geliniz, sizinle ko- nuşacaklarım var. Deyli sakız çiğner gibi mırıl- dan Redlong yanlış hareket e- diyorsun! (Arkası var) Bayfd, HARB VAZıYETı | İ Almanya niçin W Arnavudluğa | müdahale ! (Baş tarafı 1 etmiyor'| 0i sayfada)! Alman hava teşekküllerinin Ak denizde İtalyanlarla birlikte hal rekete geçmiş - bulunduklarınl| biliyoruz. Fakat sadece bu tay: yare — filolarının - İtalyanlar muhtaç oldukları yardımı yapa?| bilmesine imkân yoktur. O halde bu tereddiüdün mâl nası ne olabilir? “Halli çok güç görülen bu mur ammanın anahtarı - Rumanydi petrollerindedir. Malüm olduğul| üzere Almanya ve İtalya, hâ- len harb için muhtaç oldukla benzini ancak buradan hednrik edebilmektedirler. Sovyet Rı ya, kendi ihtiyacı karşısında A)- manlara benzin verecek vaziyet- te değildir. Adedleri bir hayli o-| lan Alman sun'i petrol fabrika-| larının da istihsalâtı — ihtiyaci karşılamaktan henüz pek uzak- tır. Diğer taraftan bunlar ın- giliz hava kuvvetleri tarafından mütemadiyen bombardıman e- dilerek tahrib edilmekte, ayrıca muhtelif noktalarda - bulunan | petrol depoları mütemadiyen Bugünkü tay- kıt'alar harbin de benzinin işgal etmekte oldu- ğu muazam mevki gözönün bulundurulacak olursa, önümü deki baharda yahud yazda ni- hai rol oynıyacak olan manyanın benzine ne kadi Tmauhtaç olduğu ve ne kadar çu c benzin stoku yapması icab etti- ği takdir edilebilir. İste bundan dolayı Rumen | petrolleri Almanya için en ha- yati rolü oynamaktadır. İşte Almanya ile İngiltere a- rasında bu hususta bir nevi zım- ni anlaşma mevcuddur. İng re hâlâ Rumen petrollerini bom- balıyarak yakmamış ve Alman- | ya Yunan - İtalyan harbine mü dahale etmediği takdirde noktalara hücum et.ınıyeea zımnan bildirmiştir. Harblerd iki taraf arasında bu şekil zımni anlaşmalar çok olür. Mit tekabil olarak acık *ıehırl bombardıman edilmemesi, mik- rob yahud zehirli gaz harbin girişilmemesi gibi. Diğer nokta- larda ve cebhelerde harb n şiddetli, en amansız bir gel cereyan ederken bu noktalarda | her iki taraf ta ihtirazla haref| İşte İngiliz - Alman harbinde bu ihtiraz noktalarından bil de Rumen petrollerinin yakıl ması ve Yunan - İtalyan harbi: dir. Almanya bu harbe müda; hale ettiği takdirde Rumen pet: rollerini feda etmeği göze alma; ğa mecburdur. İşte Almanya) durduran kuvvet te bu korkı dür. M. S. Pis sültçüler Belediye müfettişleri tarafı dan yapılan tedkiklerde sü tihsali, toplama ve tevzi mahi leriyle seyyar sütçülerin ten liğe riayet etmedikleri çok” sütçülerin — ruhsatiyeli mevcud bulunmadığı tesbit miştir. Bunlar belediye tarafın dan şiddetle takib olunarak ce| zalandırılacaklardır. Deniz nakliye motörleri; Belediyenin et nakliyatınd kulanmak üzere yaptırdığı de niz motörlerinden üçüncüsü d tamamlanmıştır. İnşaatları da ha evvel tamamlanan iki motö rün muvakkat kabulleri - dür| yapılmıştır. ve bil İ 'sampuını