29 Aralık 1940 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

29 Aralık 1940 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 K e SYA DD Er AD NR A BOŞA GİDEN- GAYRETLER YAZAN:İNSİLİZ BÜYÜK ELÇİSİ SİR NEVİLE HENDE TÜRKÇEYE ÇEViREN A Hteyin Göhid YALÇIN — ON Ş | —i Almanya ile Lehistan arasında doğrudan doğruya müzakereler, yapılması ve varılacak her han- gi bir hal tarzının beynelmilel garanliye tâbi tutulması bah- sinde de, evvelâ, Alman hükü- metinin Lehistan ile doğrudan doğruya müzakereleri " -muvaf- fakiyet ihtimali hakkındaki şüp- helere rağmen,- yalnız İngiltere ile devamlı bi dostluk temini için kabul ettiği, fakat, sani yen, araziye aid herhangi bir tadilât hakkında Atman hükü- metinin evvelemirde U. R. S. S. ile istişare etmeden hiçbir ga- ranti altına giremiyeceği yahud hiçbir garantiye iştirak edemi- yeceği söyleniyordu. Bütün no- tayı dikkat ile okudum. Bu sı- rada Hitler ile Ribbentrop beni tetkik ediyorlardı. Moskovadan © meş'un bahse rağmen, tâ soa cümleye gelinceye kadar hiçbir mütalea dermeyan etmedim, Bu son cümlede “Alman hükümeti- nin Berline ertesi günü 30 a- gustos çarşamba günü tam sa- dâhiyeti haiz bir Leh murahha- sının gelmesini beklediği,, an- laşılmakta idi. Ekselânsa verdi- ğim cevabda bu cevabın tıpkı bir ültimatom gibi kulağa carptığı- nı (Hatteder Klang Eines Ulti- matum) bildirdim. Bizzat Hitler bunu şiddetle ve hararetli hara- retli inkâr etti. Ribbentrop da sözlerini teyid eyledi. Bu, Go- desbergdeki “Dictate,, “Me- moören — endun, — hâdisesinin bir tekerrürü idi. Hitlere göre, bu cümle sadece işin son derece müstacel olduğunu ifade edi - yordu. Bu istical yalnız iki se- Terber edilmiş ordu karşı kar- şıya durdukları zaman hâdise- Jer çıkması tehlikesinden ileri gelmiyordu. Lehistanda -Alman- Jarın katledilmekte olması da işde müessir oluyordu. Bur mü- nasebetle, ekselüns Lehistanda ne kadas Almanın katledilmi olduğuna eltemmiyet vermedi; mi söyledi. Majestenin hükü- metine ve bana haksız yere at- folunan bu insüniyetsizlik isna- ı tarafımdan hararetli bir mu- Yabeleyi davet etti. Muhavere- tün bundan sonrası bir derece- ye kadar frtnal bir vasıf aldı. Maama muhavere kısa ve fikrimce tamamen namuskâra- ne —çüskü o sıradaki hissiya - tanı ifade ediyordu- Bir hitabe ile wihayet buldu. Hitler İngi!- terenin dostluğunu kazanmak çin datmi anrette sarfettiği gay- retlerin, İngiliz impasatorluğu- na karşı beslediği hürmetin ve umumiyetle iltereye karşı duyduğu temayülün samimiyeti hakkında söz söyledi. Hitlerin Büyük Britanya ile iyi Mmünasebetlerde bulunmak hakikatte daimi surette teker - rür eden beyanatı açık bir riya- kârlık değildi. Zannıma kalırsa bir çok Almanın yaptığı gi - bi, İngiliz ırkına karşı hayranlı- ğı onların muvaffakiyetlerine karşı hased ve Almanyanın müf rit emellerine gösterdikleri mu - hafete karşı kin ile mezcedi - yordu. Gerek şimal ırklarının en asili ve en muvaffakiyetlisi sı - fatile, gerek kendisinin Avrupa- da Alman hâkimiyetini temin hakkındaki geniş plânına yegâ- ne ciddi ve tehlikeli bir mânia teşkil etmesi itibarile, büyük Bri tanyaya sıkı sıkı bir kur yaptı- ğını söylemek mübalâğa değil - dir. Burası Mein Kampf'da açık ça görülüyor. İngilizler tarafı “2Zan muttasıl red muamelesi di ye telâkki ettiği hareketlere rağ men, en son dakikaya kadar gayretlerinde sebat etmiştir. Dâhiler garib mahlüklardır. Herr Hitler de, diğer paradoks- lar arasında, uzun ve derin he- sabların ve kin ve nefretler ta- rafından tevlid edilmiş şedid ve küstahane hamlenin bir halita- sından vücud bulmuştur. Birin- ci vasfı onu İngilterenin dostlu - ğunu aramağa, ikincisi de niha- yet İngiltere ile harbe girişme - ğe sürükledi. Bundan başka, duyduğu nefret ve infialin ta - mamile haklı olduğuna inandı. Asker ve zabıta kuvvetine müs- tenid istibdadının neden dolayı İngilizlerdeki ferdi ve milli hür- riyet idealleri icin menfur ol - duğunu yahud kendisine neden dolayı kücük ve, telâkkisine na- zaran, aşağı kuvvetler yüksek Alman kültür ve kanununa tâbi hale sokulmak üzere orta Avru- pada ve şarki Avrupada hare- ket serbestisi verilmediğini bir türlü anlıyamadı. Kendi geniş emel ve tertiblerine İngilizlerin muvafakatini İngiliz imparator- luğu ile ittifak ve İngiliz impa- ratorluğunu garanti suretile sa- tin alabileceğini zannetti. Hırsı cahlarının muvaffakiyeti için daha evvel İngilterenin muvafa- kati elzem bulunuyordu. Bunu temine hiç durmadan çalıştı. O- hun büyük hatası İngilizlerde - âhlâk, insaniyet ve hür- riyet hissini anlıyabilmekten ta- mamen âciz kalmasıdır. © akşam sansöliyelik dairesi ni gayet karanlık tahminler için de terkettim. Hitler İngiliz dost- luğu arzusunu teyid ettiği sıra- da Almanyanın hayati menfaat- leri adını veri seyleri buna feda etmek niyetinde olmadığını da tasrih etti. Ben bir Leh mu- rahhasının muvasalatı için o ka- dar kısa bir zaman tayin edil - mesine karsı protesto ettiği zaman, erkânıharbiyesinin bir karar — verilmesi için sıkıştır- makta olduğuna açıkça işaret etti. “Askerlerim,, dedi, “ben- den evet yakud hayır mı diye soruyorlar,, . Ordusu ve hava kuvvetleri muharebeye hazır i- diler, 25 ağustostanberi hazır bulunuyorlardı. Bunlar Hitlere bir haftanın kaybedilmiş oldu - Bunu, başka bir hafta daha kay- bedemiyeceklerini söylüyorlar - dı. Çünkü Lehistanda yağmur mevsiminin düşmanlarına inzi - mam etmesi korkusu vardı. A- rabama giderken intizar odası ordu zabitlerile dolu idi. Arala - rında Keitel ile Brauschitz de bulunuyordu. Orada onlara te- sadüf etmek benim endişelerimi izaleye hizmet etmedi. Hitler - den “hayati Alman menfaatleri,, tâbirile ne kasdettiğini sSormuş- tum. Bana, vermiş olduğu ceva- bı hatırlattı, bu cevabında Alman hükümetinin Leh meselesinin halli için kabule şayan gördüğü teklifleri derhal serdedeceğini ve bunları Leh murahhasının mu vasalatından evvel İngiliz hükü- metinin itlâına arzeyleyeceğini bildirmişti. Binaenale; bağlı gibi görünüyordu: Teklif- lerin mahiyeti ve Leh hüküme- tinin Berline bir müzakere me- muru yahud murahhası gönder- meğe derhal razı olması. Birin- cisi bana bağlı bir şey değildi. Fakat ikinci Leh sefirinden, ©o akşam ben Londraya bir tel- graftmı yazarken beni aramasını söyliyerek temine çalıştım. Al- man cevabını, Hitlerle müliâkatı- mı ona anlattım; kendisini der- hal harekete geçmek lüzumuna iknaa çalıştım. ,Lehistanın Al - manyanın pek ziyade makineleş- miş ordusuna ve ezici - surette üstün hava kuvvetlerine kısa bir müddetten ziyade dayanmak kabiliyeti olduğu hakkında hiç- bir zaman bir hayale kapılma - mıştım. Bu fikrimi Leh arkada- sımdan gizlemedim. Lehistanın menfaatleri namına ona hükü - metini hiç vakit kaybetmeden Berlinde cereyan etmesi teklif o- lunan müzakerelerde kendisini temsil edecek birini tayin etme- ğe ikna eylemesini rica ettim. Fakat bunun ifade ettiği mâna hakkında da hiç hayale kapılma yordum. Ayni zamanda Lord Halifax'a çektiğim telgrafta Hitlerin hedeflerine varmak hu- susunda kararını vermiş oldu - ğunu, kâfi gelirse bunu bir kuv- vet gösterişi ile yapacağını, kâfi gelmezse guvvet istimal edeceği- ni bildirdim ve ilâve ettim: “Ben ce ya harb olabilir yahud bir kuvvet nümayişi sayesinde o bir kere daha galib çıkabilir. Bu da gelecek sene yahud öbür sene yeniden ayni yolu takib için ken disini teşci eder.,, Majestenin hükümeti 29 ağus- tos tarihli Alman notasına cevab vermekte vakit kaybetmedi. A- yin erkenden (saat dörtte) Ha- riciye Vekâletine benim resmi bir cevab göndererek notanın i tina ile mülâhaza edileceğini söyledim, fakat majestenin hü- kümetinin Berlinde yirmi dört saat içinde bir Leh murahhası yaratmasını beklemek makül bir şey olamıyacağını, Alman hükü- metinin buna intizar etmeme - sini bildirdim. O gün, geç vakte doğru, Al - man hükümetine tebliğ edilmek üzere üç mesaj daha aldım. Bi- rincisi Başvekilden şansöliyeye şahsi bir mesajdı. Ona majeste- nin hükümeti tarafından hudud hâdiselerinden ictinab edilmesi hakkında Varşovaya — yapılan tavsiyeleri haber vererek Al - man hükümetinden ayni ihtiyat tedbirlerinin ittihaz edilmesini rica eyliyordu. (Arkası var) ğustosun 30 uncu günü sabahle- | ” HER SABAH Kahveye, Ihlamura dair İzmit muhabirimizden ğimiz kismi kuyacağınız hayırlı aldı- mahsusumuzda 0- bir haber val veresi yüzünden tamamile ha- lis kahvenin nadir ele geçmesi üzerine İzmitliler kahve yerine meselâ ıhlamüur menkuu içme- ğe karar vermişlerdir. Ihlamurda hem kahvenin rarı yoktur, hem de kendin; mahı lâtif rayihasından bı ka gögüs yumuşatmak vesaire Bibi sız faideleri vardır. Bir zamanlar içkiyi yasak e- den o zamanın hünkât Ettin esiri kahve Hey zemane hey!. Diye eteş püsküren şair olsaydı kahvenin de elini ete- ğini çektiğini görünce: Ihlamura esaret Yarab, bu ne saadet Diyeceğinde tereddüd - cdil- memelidir. Kahveyi mükeyye- fattan sayan eski usul tiryaki- lik yurdda sayısız kahvehane- lerin de bânisi olmuştur ve kah- venin yerini ıhlamur tutunca kimbilir ne kadar “kahvehane,, ya “ihlamurhane, yahud da daha iyisi “kıraathane,, olup şin işinden çıkacaktır. Vâkıa bir fincan kahveyi höpürdeterek içmenin kendine mahsus bir keyfi olduğunu er- babı iddia ederler amma mesele bir memleket davası şeklini alınca İzmitliler gibi hareket etmenin daha büyük bir keyfi olduğu muhakkaktır. İzmitli yurddaşları bu hayır- h kararlarından dolayı tebrik ederim. A. C. SARAÇOĞLU Derbent halkının askere hediyesi İzmit (Bususi) — Derbet na- hiyesi Müdürü Tevfik Kandıra- nın alâkası ile Derbent halkı, kahraman askerlerimize - 895 parça pamuklu gömlek, çorap ve eldiven hediye etmişlerdir. Türk Yolu gazetesi İzmit (Hususi) — Şehrimizde 16 senedir fasılasız ve mükem- el bir şekilde intişar etmekte olan Türk Yolu gazetesi bayram ertesi yevmi olarak çıkacaktır. ÖLÜM Yanya eşrafından merhum Bay Saffet zevcesi ve avukat Cezmi ve tüccardan Ulvi Saffet validesi Bayan Hatice vefat et- miştir. Cenazesi bugün Şişli Bomon- ti istasyonunda Kâzım paşsa apartımanından kaldırılarak Be- yazıd camiinde öğle namazım Müteakıb cenaze namazı kılın- dıktan sonra Edirnekapıdaki Şehitlik makberesine defnedile- cektir. l YENİ NEŞRİYAT | Ziya Gökalpden Seçme yazılar Değerli muharrir Kâ: mi Durunun bu eseri “ tür neşriyatı,, se: kitabı olarak intişar etmiştii .Edebiyat meraklılarına ve bütün münevverlere hararetle tavsiye ederiz. | İ SABAH FRANSİZ hezimetinin turihi Reynınmlâ muhasa matın devamı fikrim illizam ediyor, Çör! telefon ederek son bir ,bir haber| konferansta bulunmak Harb biraz da cenaf dala- Ü zere kendisini Bordea- ux'ya davet ediyordu Maahaza bu fikir taraftarlar bulamadı. Kampensi ile Loran gynak hükümetin şimali Afrika- ya çekilmesi lâzımgeldiği fikrini ileriye sürdüler. Bu teklifler karşısında Mare- gal Pötain söz alarak yavaş ya- vaş ve her kelimeyi tartarak de- di ki: — Bütün bunların içinde bu- lunduğumuz vaziyetle bir alâka- sı yoktur. Geçen her saat kay- bedilmiş bir saattır. Almunların istekleri Fransız topraklarında ne kadar ilerlerse o kadar ziya- deleşecektir. Donanmamızın ve ordumuzdan büyük bir kısmının sağlam bulunduğu ve Maginot hattı henüz müdafaa halinde olduğu şu sırada bir mütareke istiyelim. Bunu yapmazsak gali- bin her arzusuna ram olmak 1z- tırarında kalacağımızdan korku- lür. Frossard, Şotan, Baudoin ve Bouthillier ihtiyar Mareşalin noktai nazarına iştirak ettiler. İçtima Çörçilin muvasalatiy-| le bir müddet inkıtaa uğradı. İn- | giliz Nazırı olup biteni öğrenince çok müteessir oldu ve: — Kırk sekiz saat daha mu- kavemet ediniz, bu gece size bin tane bambardıman tayyaresi gönderirim. İcap eden kıtaatla malzemeyi de sevkederim. Tav- siyesinde bulundu. Ayni günün gecesi Cümhur Reisi Löbrön'ün riyaseti altında yeni bir kabine toplantısı daha yapıldı. Bu içtima Langeais şa- tosunda yapıldı ve - toplantıda General Weygand söz alarak dedi ki: — Efendiler, karşınızda mağ- Tüp olmuş, namusu lekelenmiş bir asker vardır. Silâhlarımızı teslim etmekten başka yapıla- cak bir şey yoktur. Harbin durdurulmasını tav- siye eden bu büyük şef huzurun- da Firansanın mukadderatını el- lerinde bulunduranlar omuzları- na yüklenen mes'uliyetin ağırlı- ğını hissettiler. Frossard hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Diğerlerinin hepsinin gözleri yaşarmıştı. Önce alınan yegâne karar Pa- risin açık gehir olarak ilân edil- mesi oldu. Şehri müdafaaya te-| şebbüs etmek güzel Parisi mah- vü harabiye mahküm kılmak 0- Jacaktı. Diğer taraftan bu mü- defaa keyfiyeti Alman ileri ha- reketini ancak bir iki gün ya- vaşlatabilecekti. Diğer taraftan Tours şehri de iggal tehdidi altında bulundu-| ğundan hükümet bu şehirden Bordeaux'ya taşındı. 14 Haziranda Alman kıtaatı Pariste geçit resmi yapıyorlar- di. Bordeaux şehrinde, inanılmaz | | General de Gaulle derecede karışık ve hummalı bir hava içinde hükümet günde bir kaç kere içtima ediyor ve Başve- kil Reynaud'nun ik Ame- rika Devletleri Cümhur Reisi Ruzvelte yapmış olduğu müra- caatın neticesini bekliyordu. Bu müddet zarfında bazı Nazırlar hükümetin Fasa, Cezayire ve hattâ İngiltereye naklini derpiş ediyorlardı. Büyük üniformasını lâbis bir halde Pötain bir Nazırdan diğe- rine başvuruyor, bu fikirden vaz geçilerek vakit kaybetmeden bir mütareke akdini tavsiye ediyor- du. İhtiyar Mareşal — Bir kere düşünün, diyordu, böyle yapılırsa Fransanın is- tikbali ne — olur?. — Bizler memleketimizi kendi mukad- deratına ve — müstevli düş- mana yüzüstü terkedemeyiz. Milletimizle meşgul olabilmek i- çin mukaddes topraklarımızda kalalım. Ve galibin hiç bir şey- den çekineceği kalmayıp dilediği gibi hareket edeceği saati gecik- tirerek şehirlerimize ve Fran- sız gençliğine dokunulmuyacağı hakkında kendisinden teminat almıya çalışalım. Bu suretle ye- niden dünyaya gelmek esbabını hazırlamış ve elimizde bulundur- muş oluruz...,, Nazırlardan Frossard, Bau- doin, Prouvost ve Bouthillier de Mareşal gibi konuşuyorlar ve o- nun fikrinc iştirak ediyorlardı. General Weygand'a fikri sorul- duğu zaman bu tecrübeli kuman dan şu cevabı verdi: — En kötü ihtimal tahakkuk etti. Maginot hattı muhasara e- dilmiş bulunuyor. Biraz sonra Alplardaki kuvvetlerimiz de çev- rilecek. Bu saatte elimizde bir- birleriyle ve erkânıharbiye ile hiç bir rabıtası kalmamış münfe- rid müdafaa adacıkları var. Tay- yarelerimizden kısmı azamı ze- minde tahrip edildi Reynaud hâlâ muhasamatın devamı fikrini iltizam ediyor, Çörçil'e telefon ederek son bir konferansta bulunmak üzere kendisini Bordeaux'ya davet e- diyordu. İngiliz Başvekili bu da- vete icabetten imtina etti ise de bir müddet sonra yeni bir teklif serdetmeğe başladı: Muhasama- tın devamı müddetince bir Fran- sız - İngiliz hükümeti teşkil et- mek. Bu muhtelit kabineye her iki hükümetin âzası da iştirak e- deceklerdi. Muhtelit hükümetin reisi bir Fransız olacaktı. Fran- sa ve İngilterenin bütün müstem lekeleri ve dominyonlarını bu muhtelit hükümet idare eyliye- Paris -Soir'ın sabık başmuharriri : Pierre Lazareif SD FD ENERLAMA EAED cekti. Bu suretle cesim bir İm- paratorluğun ancak küçük - bir parçasını temsil etmekle bera- ber Fransa, büyük devlet rolünü makta devam etmiş olacak- tı. Dahiliye Nazırı Mandell ile Harbiye müsteşarı General Dö Gol bu teklife bütün kuvvetleri- le müzaheret ettiler. Reisi Cüm- hur Ruzvelt' kil Reyna- ud'ya verdiği cevap nazikâne cümlelerden ibaretti. Evvelce sonuna kadar sebat taraftarı o- lan Şişery ve Ybarnögaray Ma- reşal Petain'le General Weygand ın esbabı mucibeleri önünde on- ların fikirlerine iltihak ettiler ve haziranın 16 ncı günü (muhasa- mata devam ve mukavemet) cümlesiyle hülâsa edilebilecek Reynaud - Mandell - Dö Gol na- zariyesine sadık nazırlar Louis Marin, Rollin, Campinchi, Yvon Delbos ve Monnet'den ibaretti, Dautry Eynac mütereddid idi. ler. Bunlar elde mevcut birinci sınıf 500 tayyareden başka bir hava kuvveti kalmadığını öğre- nince tesir altında kalmışlar ve mütarekeciler tarafına meylet- mişlerdi. Ayni gün öğleden sonra Ma- reşal P&tain kabineden kat'i bir karar istihsalini d ü Cümhur Reisi Lebrun'un riyase- ti altında bir kabine toplantısı yapıldı. Cümhur Reisi de Mare- şalin görüş tarzını kabul etmiş- ti. Lebrun nazırlardan derbal bir karar vermelerini istedi ve bu kararın millete büyük askerle- rin imzalarını taşıyan bir beyan- name ile bildirileceğini ilâve et- ti. Nazırlar halkın ve askerlerin ictinabı kabil olmıyan âkıbete ancak P&tain gibi Weygand gibi halkta itimat uyandırmış asker- ler tarafından talep edilmesi ş; tiyle katlanabileceğini biliyor- lardı. Şotan Hitler'e İsviçre hü- kümeti vasıtasiyle müracaat e- dilmesi teklifini ileriye sürerek iki zıd noktai nazarı telife uğ- raştı ise de neticede mütareke taraftarları ekseriyeti temin et- tiler. * Başvekil Reynaud o gece isti-| fasını verdi ve yeni kabineyi Ma- reşal P&tain teşkil etti, Milli Mü- dafa nazırlığına da General Weygand'ı getirdi. Amiral Dar- lan Bahriye Nazırı oldu. Bir haf- | ta zarfında ihtiyar Mareşali bir saniye bile terketmemiş — olan Baudoin Hariciye Nazırlığına ta- yin olundu. Bir kaç gün vvi İspanya sefiriyle müteaddit mü zakereler yapmış olan Pierre La- val'e Mareşal Adliye Nazırlığını teklif etti. Laval bu teklifi red- detti, Hariciye Nazırlığını isti- yyor, bu makam verilmezse ka- bineye girmeğe razı olmuyordu. Hakikat halde mütarekenameyi imza edecek kabinede âzâ sıfa- tiyle bulunmak işine gelmiyor- du. Maahaza Laval İspanya se- firi Lekerika ile yaptığı müzake- relerin neticesini Mareşale bil- dirdi. (Arkası var) | | | hül SİMDİLİK BU KADAR Hükümete düşen mühim bir vazife “— Harb yüzünden kâfi dere« cede ve ucuz fiyatla falan iptiı daf maddeyi tedarik edemiyo- rum, Bunun için bu maddeyi istediğim fiyata tedarik edinci« ye kadar imalâthanemi kapatı « yorum, Sizin de işinize nihayet veriyorum.,, i “— Hususi otomobilimi kuk lanamıyorum. Bu karar hükü « metçe tadil edilinciye kadar şo« före ihtiyacım yoktur. Onun is çin sizi daha fazla istihdam edex miyeceğim.,, Acaba bu vatandaşların bu gex , kilde hareket etmeleri doğru mudur? Bir bakıma göre işi sat- hi olarak mütalea edecek olure sak kendilerini haklı bulmak mümkündür. Fakat daha derin bir şekilde meseleyi inceliyecek olursak büyük bir haksızlık ve adaletsizlik karşısında bulundu- ğumuzu müşahede ederiz. Şu noktayı da hemen ilâve edeyim ki burada haksızlık doğrudan doğruya iş verendedir. Evvelâ işe fabrikatörden baş- lıyalır. Bu fabrikatör bugüne kadar kazandığı parayı, en çok fabrikasında çalışan — işçilere borçludur. Ve modern bir cemi- yet içinde bir fabrika sahibi di- lediği anda, hiçbir mücbir se « beb olmadan fabrikasını kapa « tıp her biri birer aile sahibi olan işçileri yüz üstü bırakamaz, Ka nunlar buna müsaid değildir. Mutlaka işçilerine tazminat ver- meğe mecburdur. Şimdi şu sual varid olabilir. Acaba bugünkü harb vaziyeti mücbir bir sebeb sayılabilir mi? Evet, eğer o fabrika sahibi hakikaten işledi- ği ibtidai maddeyi bulamıyorsa ve imal ettiği madde memleket için lüzumu mutlak bir müdde değilse fabrikasının imalâtını muvakkaten tatil edebilir. Fa - kat bu takdirde işçilerine ve memurlarına kendilerine yeni rer iş buluncıya kadar bakmağı mecburdur. Mecbur tutulma- lhıdır. Zira dünyanın bu buhran- h devrinde işsiz kalacak olan bu vatandaşlar bu defa hükümetir belediyelerin ve dolayısile cemi yetin sırtına birer yük olacak - lardır. Fabrika sahibi ise beş pa ra ziyan etmeden müsaid anın ü rahat rahat bekliye - cektir. Şübhe yok ki bu büyük bir haksızlıktır. Hele ikinci misalin hiç bir tu- tar tarafı yoktur. Hususi otomo bil kullanacak kadar zengin ve hâli vakti yerinde olan vatan - daşların şoförlerine çalışamadık ları müddet zarfında rahat ra- hat maaş verebilecekleri tabil < dir. İşte hükümetin bir vazifesi de bugünkü dünya şeraiti içinde yukarıda misallerini kaydetti « ğim vaziyetleri karşılıyacak ted. birler almasıdır. MURAD SERTOĞLU MACERA ROMANI Tefrika No. ei SüneE —İCİNAYET Mİ, İNTİHAR Mi? İ— sevdiği rını, çalışkanlığını yondu. Fakat bazı kereler, ciddiyetinden hafif tertip yette bulunuyordu: — Pol, neye daima mahzun duruyorsun? Mes'ut değil mi- sin?.. — Neler söylüyorsun?.. — Hiç bir şey. Fakat arka- daşlarından ne kadar deği sin... Onlar neşeli, gülüp alay e- diyorlar. Zevk ve eğlence bizim yaştakilere mahsus... Bu konuşmalar, neticede dai- ma bir toplantı ve dans ile biti- yordu. Fakat müfettiş Meral, yeğeni- nin bu münasebetini bilmiyor, genç adamla annesi de oğlunun bazı geceler geç gelmesine gü lerini kapamağı münasip görü- yordu. Bunun haricinde genç fa- kültelinin hayatı saati saatine muntazarn idi, Sabahları oturdu- genç adamın ciddi tav- takdir edi- bu ğu Vale mevkiinden saat sekize doğru fakülte ye hareket ediyor, Pariste öğle yemeğini yiyor ve hemen her gün Sen Lazar'dan kalkan saat on beşi 22 trenine biniyordu. Bazı zamanlarda da, ya tiyat- roya gitmek, veya fakülte arka- daşlariyle gezmek için akşamla- rı geç kalıyordu. Fakat bu geç kalmaların hakiki sebebi de Ji- seli Lepik sokağındaki küçük o- dasında ziyaret idi. Bir akşam Pol ile Jisel dans etmek için bir dansiğe gitmiş- lerdi. Orada Pol, arkadaşı Gas tona rastgeldi. Beraberce Sonra Gaston genç kızı da: kaldırdı, Orkestra bir tango ça- liyordu. Pol tango sevmezdi. Pol, dostunum, ları arasında döndi ce kızmağa başladı. İçinde âdeta bir kin duyuyordu, Kanının yüzüne hücum ettiğini hissedi- | yordu. Önündeki içki bardağ bir hamlede bitirdi. Dans bi Zi sırada ayağa kalktı ve d sigden çıkmağa karar verdi. 'Tam bu sırada Gaston alay et- ti: — Dostum, arkadaşın gayet sadık bir kadın doğrusu. Ken- disini yarın gezmeğe davet et- tim, Reddediyor. Karşısındakinin yüzüne vur- mamak için cebrinefs eden Pol: — Anladık diye cevap verdi. — Ne o canin mı sıkıldı?. — Bana bak Gaston, Jiseli ne kadar sevdiğimi bilmezsin. Ara- mızda bir anlaşamamazlık çıkar- ma. Yoksa her ikinizin de yüzü- nüzü parçalamağa mecbur olu- rüm, — Çok ileri varıyorsun. Genç fakülteli cevap verme- miş kızın elinden tutarak dışarı fırlamıştı. Gastonun uzattığı eli görmemezliğe gelerek sıkmamış- tı. Gaston şaşırmış samimi dostunu kaybettiğini anlamışt Yanında bir adam güldü Fazla şık giyinmiş, başına çık bir geçirmiş, göz alıcı bir kravat takmış görünen bu adam, her günkü eğlence arl daşlarından Antonyo idi Muayyen bir mesleği yoktu. İhracat komisyoncusu diye ge- çiniyordu. Her hali kanuna uy- gun olmıyan bir ticaret komis- yoncusu idi!... Ekseriya, bu genclerle buluşuyor ve içiyordu. Parası vardı. Bazı defalar Gas- tona mali yardımlarda da bulu- nuyordu. Otuz yaşında kadar gö- rünen Antonyo geceleri eğlence mahallerinde görünen tiplerden- di. Gastonun omuzuna - dostça- sına vurarak: — Haydi gel, bu şekilde durma, barda bir viski n başına gelir. Dedi. içelim. Al | sonra on bi binmiş idi. muhtelit vagona binmişli. Genç adam, Antonyo'nun are kasından gi Ertesi gün, Po! kizla bus luşmuş, derslevinin rasın. k gezmiş ve yirmi iki trenine İstasyonda Jisel'den ayrılmış Bu vagon katarın ortasında bulum yordu. Her vakit buna bincı İkinci mevkie ayrılan kısmında ayrı köşelerde iki yolcu vardı. Zaten, kış vakti, öğleden sonra- ki trenlerde fazla kalabalık ol- mazdı!. Pençerenin kenarına oturunca Pol, yeni aldığı bir kitabın mü- taleasına daldı. Tren — muhteli€ istasyonlarda durarak — Vale'ye yaklaşıyordu. Bu sonuncu istas- jyona varmadan biraz evvel yol- Culardan biri kalktı. (Arkası ” var) w a W ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: