HERKESİN ANLADIĞI GİBİ Efendimizin irfanı Maarif Vekili Hasan Âli Yücel Maarif Vekili olmazdan çok evvel| tanımıştım. Olgun ve yaygın irfa- nile, memlekette - maarifin tatbiki elzem mahiyet ve şekli hakkındaki pratik düşünce tarzı beni ona çabuk bağladı. Sık sık teveccühünden de mahrum kalmadım. . Bir konuşma- müz sırasında, kendisine köy mek- teplerinin halini ve sistemle tatbi- katın «hemen hemen sıfır, olan ne- ticelerini anlattım. Çok haklı buldu. Beş altı sene evvel Anadolu'ya gitmiştim. Köylerin çoğunda üçer Sanıllık flk mektepler vardı; ve baş Jarında restgele alınmış / muallim. deri. Tuhaf tiplerle karşılaştım. Mese- 14 biçare muallim Cümhuriyeti skuvvetli olmak» seniyor, o vakitki Bulgar / Başvekili M. Müşanof'a| (Bulgarların da Türk olduğu naza- riyesini nasılsa/ İşitmişi) — mutlaka Mehmet — veya — Müstafa / Müşa- noftur, diye israr ediyordu. Talebe- €ine dersler vermekte idi: «Sultan- har mülleti. düşünmiyen. adamlardı. Devletin parasını helva sohbetlerin. de yediler. (Anlaşılan rejimin fe- caatini mide sarfiyatile izahın müm-) kün olduğuna kanidi.) Sultan Osmandanberi 36 padişah geldi, geçti. Hepsi birer tane olsun fayyare satın alsalardı şimdi şu ka- dar tayyaremiz olurdu!» Mesele ve| kadronun bu cephesini tetkikteki faydasızlığı ve hüsram anladım. Bu dimağdan, asıl hedefe veçhelenmiş, vazife ve daha ziyade verim bekle-| miye ne hakkımız vardı? Cemiyete borcu, ne pahasıan olur. Sa olsun dünyaya gelmek olan köy çocuğunun flk vazifesi dört ya. şında, tarlada kuş ürkütmek veya sığır gütmektir. Hiç durmuyan in- Safsız «dünya şüğulür arasında yap- ırılan üç yıllık böyle bir tahsil, ha- fif ve yavan bir kuşluk yemeğinin hazım müddetinden ve gıda kuvve- tinden daha tesirsiz ve lüzumsuzdu. Ondan sonra çocuk yine aslına rücu ederek, eski tabirle <elifi övendire» zanneden delikanlı olup kalıyore Nasrettin hoca aklıma geldi: Mer- hum fırtınalı bir havada hem yola gider, hem de ağrına avuç avuç leb- lebi unu atarmış; fakat rüzgâr, unu olduğ ugibi alır, savururmuş. Rast Jadığı birisi bocaya sormuş: — Ne yiyiyorsun yahu? — Vallahi böyle giderse hiç? Her kötebaşında çeşme yapıp da) Su vermemiye benziyen şu hâl ümi- Gimi söndürdü; «Böyle giderse alı-. macak netice hiç, dedim. Bugünkü Vaziyetin beni tekzip ettiğini zan- netmiyorum. O vakitler dikkat etti. iBim nokta şu idi: Kantite (miktar) hastalığımız var, Bize yalnız rakam lâzım, Hane dol- durmak için 9 ile O arasında bir fark Börmüyoruz. Hemen her köyde bir yapı, bir hoca ve biraz talebe var, yal kâfi. Pekâlâ istatistik yapabili. Tiz: Şu kadar mektebimiz, bu kadar, muallim ve talebemiz var! Amma köy çocuğu İster okumuş, ister ©- kumamış; bunun hiç bir ehemmi- yeti yok. Peki; hazırlamak istediğimiz kü- tüphaneleri, — yapmak istediğimiz Muazzam neşriyatı kim okuyacak o| balde? Yurt nüfusunun © 80 ini teşkil eden köy yine kara cahil ka. hrsa, kendi kendimize sahip olmak için, müllt ve hayati her zaruret için muhtaç olduğumuz <Milli bünye» yi Sasil kuracağız? Acaba mektep isim. Ji 100 yerimiz olacağına 50:60 haki. Ki mektebimiz olsa ve mademki köy, gocuğunun görüp te göreceği nimet bundan ibarettir. 3: yerine 5 yıllık tahsll müddeti kabul etsek, belki da- ha küvvetli semere almaz miyiz? Hazır elimizde ihtiyaç nisbetinde Tmuallim de yokken, Bunları, ideslist Yücel'in meka- Bizmayı ele aldığı umutlu günlerde| hatırlamamak çok güç oldu. E Feridun Orman YENİSABAN Köroğlu Kır Atı Peşinde Köroğlu Köroğlunun Bolu Beyinin abırında -27- Onlar masil olsa kır ata bir şey yapmazlar. Biz de Allah kısmet ederse onu kurtarmanın - yolunü bu duruz, Ayvaz, kır atın sırtında, Çamlıbelden aşağı ya- vaş yavaş uzaklaşırken, Köroğlu pencereden bakı 'yör ve çocuğunu kaybeden bir baba gihi ağlıyordu. İşte, binbir itina ile baktığı ve gözünü korur gibi ko: roduğu kır atı gidiyordu. Kimbilir, bir daha ona ka: vuşması mümkün olacak mıydı? Bir taraftan bu iş devam ederken, bir taraftan 'da hâlüâ zindanda yatan Hoylu beye de vaziyet söy- lenmişti. Hoylu bey: — Köroğlu benim için kır atını feda edecek ka- dar budala değildir. Haydi, e duruyorsunuz? Daha, 'e bekliyorsunuz? Cellâtlarınızı çağırın, beni bir an evvel öldürmek için Işkencelere başlayın! diye cevap vermişti. Hoylu beye, kır atın geldiği ve artık serbest ol- u söylendiği vakit buna bir türlü inanmak iste- medi. Bu masıl olurdu? Köroğlu nasil olmuş ta kır feda etmeğe razı olmuştu? Buna bir türlü aklı 'en sağlam ahırına kapadıktan sonra oylu bey Ayvazı sahverdi. Hattâ Köroğlu ile alay etmek için de bunlara bir demet ceği verdi. foylu bey, Köroğlunun kendi hayatı için yap- tağı bu büyük fedakârlıktan okadar mütehassls ol muştu ki Köroğlile karşılaştığı zaman ilk defa onun ellerine sarıldı ve öptü. Sonra; Sen benim hayatımı kurtarmak için kır atını feda ettin. Canım esasen bugüne kadar senindi. Fa- kat bugünden sonra daha ziyade senindir. Şimdi ba- ma <Öli, de. Hemen hayatımı vereyim. Köroğlu dalgın dalgın bakınarak söylendi: Hayır, Hoylu bey! Bu İşde kabahat sadece benimdir. O saz şalrinin Bolu beyinin casusu olduğu. BU anlıyamadım. Bu yüzden az daha ben giliyordam. ve Bolu beyinin kurmuş olduğu alçakça tuzağa dü- Süyordum. Benlm yerime oraya siz gitmekle büyük bir fedakâirlık gösterdiniz. Bunun Için asıl ben size borçlüyüm. Şimdi kar at meselesi kalıyor. Onu nasıl ben budalalığım yüzünden kaybettimse, yine ve ancak ben kurtarabilirim ve ben kurtarmalıyım, Köroğlunun bu kararı çok büyük bir mukave- metle karşılandı. Hiç kimse onu bırakmak İstemiyor. u. Hattü bir çok İleri gelen adamları” hep birden Bolu beyinin sarayını basmayı ve kır atı kurtarmayı teklif ettiler. Fakat Köroğlu büttün bu teklifleri red. detti ve söyle dedi: — Bolu beyi her zaman böyle toplu bir hareket beklediğinden icap eden - bütün tedbirleri almıştır. Halbuki benim yalnız başıma böyle bir cüret göste: rebileceğim asla aklına gelmemiştir. Buntn için eğer Mmuvaffakiyet Ihtimali varsa, bu ancak ben yalız başıma hareket ettiği derine rüğmen Köroğ. vazgeçiremiyeceklerini anladıktan sonra isrardan vazgeçtiler. Köroğlu bir gün hepsini topladı. Onlara uzun uzadıya haşıma bir felâket gel Giği takdirde nasıl hareket ecmeleri icap ettiğini ar Bir Seyis Kıyafetine Beyinin Hizmetine Dahil Olmuştu Girerek Bolu kıratinin yanına varışının resmidir Jattı. Hepsile ayrı ayrı vealaştı, helallaştı. Bilhassa gibi büyüttüğü ve sevdiği Ayvazla vedalaşma sahnesi çok acıklı oldu. Köroğlunun - bütüs. gayretine — rağmen gözleri dolu olfu. Fakat metin görünmek, ağlamamak Tüzımdı. iradesi sayesinde buna da muvaffak ol Bunu müteakip evvelce hazırlattığı çoban kıya- fetine girdi. Yanına silâh namıma hiç bir şey almadı ve Çamlıbelden ayrılarak Bolunun yolumu tuttı Köroğlunun kır atı bir haftadanberi Bolu beyi- 'nin ahırında duruyordu. Bu/müddet zarfında seyis atın yanna yaklaşamamıştı. lanmışta. iç bir At okadar tav- , yanına kim yaklaşsa / kişniyerek şaha ftelerle tozu dumana katıyordi Atın göster ümidini gehrin muhtelif gerlerine gönderiyor ve şöyle bağır- tayordu; — Her kim ki Bolu beyinin alurında duran bir atı terbiye etmeğe muvaffak olursa, Bolu beyi ken- ğe tayin edecek ve yüz altın hediye Hergün münadilerini disini baş seyisi edecektir. üzerine hergün yüze yakın seyis saraya ordu. Bunların bir kısmı atın azgınlı- cip oradan uzaklaşıyordu. Bazı bedbahtlar ata biraz daha yaklaşmağa cesaret ediyorlardı. işte bu zavallıların hali pek hazin olu: yordu. Zira kır atın insafsız çiftelerine hedef oluyor- lar, ya bir yerleri kırılıyor, yahut ta cansız yere yı kalıyorlardı. Sarayın arka kapısından çıkan cenazeleri gören Bolu halkı, artık bu tehlikeli seyisliğe talip olmaz ol- muştu. Şimdi sadece civar kasaba ve şehirlerden ge- len yabancı işsizler Bolu beyinin sarayına haşvuru. Yorlar ve ayni hazin âkibete duçar oluyorlardı. Aşte bu sıralarda Bolu sarayının civar kahvele- rinden birine köylü kıyafetli bir adam gird adımlarla kahveciye yaklaşan bu yabancı — Ağa. dedi. Çok uzak yerden geldim. işsizim. Bana karnımı doyuracak bir kapı bulabilir misin? Kahveci yabancıyı bir müddet şüpheli şüpheli tetkik ettikten sonra emniyet kesbetmiş olmalı ki başını salladı: — Sen fena bir adama benzemiyorsun. Ia iş yok. Fakat belki sana bir Iş verecek adam bulabilirim. Söyle bakalım, elinden ne İş gelir? Ne yaparsın? — Benim asıl zanaatım seyisliktir. — Seyislik mi? — Bvet tedebili Yavaş Köyde en azgın atları ancak ben zap- ben terbiye edebilirdim. — Neye öyle dakdın ağa? Yoksa seyis arıyan vir yer mi biliyorsun? — Biliyorum an a, Sana yazık olur. — Ne diye yeık lacakmış? Aman ağa, kurba- am olayım. D y ir bana bu yerif, Sen Köro lu in ini duydun mu? — Yoo., Kim bu ağa? | 4Devamı var) 4 Müyıs 1 —— MEŞHUR CASUS jammz MUSTAFA SAĞIR aa NASIL TUFULDU, NASIİL ASİLDİ? sam Yazan: R. KARAOĞUZ R—/[;stafa SagirÇok Zeki Bir Çocuk Olmuştu — İngilizler Bu Pişaverli Piçin Ze- kâsını Takdirde Gecikmediler HULASA İ Bumayondu Tuhat deği , Cami Murtaja Saçir İstiklür | bizim köçük geytam bu ii komayu: HDU nrummda mefim bi rol| ar de çok seriyarlardk Te çocuğu — oymiyan ve Joyası meydana ç| olmiyan “Mclla Ahmet Kutup, pe karak anlen yaman 'bir İngiliz | fazla alâka gösteriyordu. Hattâ ça Alen intli olan| drlığı (8agir) aminin başıne Tatani Mustafaı e İlüre etmişti. Küçük geytanın ismi o günden sonra sMus: casusudur. Mustafa Sagir, vasalatında İngilizler tarafından hürmetle karşlammıştır. Ş'mdi | tafa Sagir, olmuş, mahalli nüfusuz Mustafa Sagir'in doğduğu Pe-| da bu isimle kaydolunmuştu. gaver şehrindeyiz. Mustafa Sagir, artık yedi yaşına Birmişti. Bir sene evvel anası Mira- #Mürane» - ceza müddetini bitir-| neyi kaybetmişti. Mister Kıresti dikten sonra, Hapishane memuru tarafından, Kuhmeri dağındaki say fiyesinde oturmakta olan ağan poli- tik mister (kiresti) nin evine hiz | maetçi verilmişti. Tabii, iki buçuk ya- | #ındaki küçük şeytanı da yanında | sanını da bilen Mustafa Sagir ter- İdi. Zavallı «Mirane» yi; üç Beneden | biye ve zekâsile kendini yeni efen fazla süren hapishane hayatı ger- | disine de #evdirmişti. Onu da ken- Çekten uslandırmıştı. Artık kendinc | dine şefkatli bir velinimet edi altı ay evvel Londraya gitnişti. Gi- deken küçük şeytanı, kendi yerine Aajan politikliğe tayin edilen müster «Şar ya emanet etmişti. Bülbül gi- bi İngilizce konuşan, tabil ordu Vi- ait olmuyan şeylere el sürmek şöyle | ti. Mister (Şa) bu kimsesiz çocuğun dürsün, başını - bile çevirip bakmı- | zekâsın, çalışkanlığını, öğrenmeğe yordu. Hele karanlıkta dışarı çık- | karşı gösterdiği heves ve istidadım maktan, yine şeytan ile karşılaş- | pek beğenmiş, talim ve terbiyesini maktan çok korkuyordu. Bütün sev- | ihmal etinemişti. Bu çocuk ile me gisini, uyduğu şeytanın - kendisine | müstesna bir zevk hediye bıraktığı yavrusuna hasret-| muş ve onu büyütüp adam etmeyi miş, onunla meşgul oluyor, teselli| zihnine koymuştu. Küçük şeytan on buluyordu. yaşına girdiği zaman, temiz pak kı- Küçük şeytan, hamisinin yanın- | Yafeti, cidden kibar tavrı, hele ter- da yaşıyor ve babası meçhul olduğu | biye ve nezaketi ile minimini bir cen İçin isimsiz büyüyordu. Dört yaşın- | tilmen olmuştu. Herkes, ve bilhassa da bulunmasına rağmen çok dilli ve| Pişaverdeki bütün İngilizler onu ta- pek te şirindi yumurcak. Hele yaşile | Miyor, seviyor, küçük Mister diye hiç te mütenasip olmıyacak derece- | Sağırıyorlurdi. e görterdiği sekârile, vetinimetinin | —— Pişavendeki yerli ahati 'Çoğü İ pek te çabuk nazarı dikkatini celbet | müslümandı. Fakat aralarında işti. | ailik, Şülik, Vahabilik gibi mezhep Ailesi ingülterede bulunduğu için | farkları vardı, Diğer bir kısını ön Pişaver, de yalnız yaşıyan mister | Mecusi idi. Hindistanın her tarafir “iresi, renm işlerinden gayri a | da olduğu gibi Pişaverde de, isâm: manını hemen hemen bu küçük gey- | larla Mecusiler arasında çok şiddet- tanla geçiriyordu. Onun bıcır bicir| li bir zıddiyet ve ihtilâf vardı. Bu konuşması, paytak paytak yürüme- | yüzden sık sık hâdiseler olur, kan aüi lamyan götiyön dökülür, ve iki taraftan da bir çok atlerce onunla eğleniyordu. Kiresti | adamlar ölürdü. ingi bu yerden yapma, bücür şeytanı da- | ima küçük (Saş her gün sa- ler İslâmlar. dan ziyade Mecusilerden yana görü- nürlerdi. Her hangi bir hâdiseyi ba- du hane tutup islâmları ezer, üzerler. O sene yağmurlar erken başla- | G mış, havalar iyice serinlemişti. Mis- ter Kiresti de, diğer ccnebiler gibi sayfiyesinden «Pişaver» deki Ingiliz | mahallesine inmişti. Bu mahalle, şeh, Tin haricinde ve ovaya nazır bir mev kide idi. Hurma, nar, glma, urmut ve geftali bahçeleri arasında kubbe| 've kemerlerine mavi sırça ve mine- ler sıvanmış, sarı fildişi rengindo) mermerlerle yapılmış küçük, büyük, ve fakat hepsi de birbirinden zarif| villalarile, şehrin bu kısmı gerçekten| Ççok hoşa gidecek bir manzara arze- derdi. Bu sebeple, Pişaverin, Avru- pal hayat yaşamayı özenen - yerli| zenginleri de, birer ikişer kasırlar| yaptırarak bu kısma geçmişler, ma- halleyi genişletip şenlendirmişlerdi. Mister «Kiresti. ye ait villanın | sağ tarafında, Pişaverin zengin ve asilzadelerinden, Vahabi mezhebi Alimlerinden «Molla Ahmet Kutup> namında birinin kasrı, sol tarafında da Pişaverde bulunan tngiliz kıt'ası. 'zun hekimi binbaşı (Forst) un vil. diye çağırıyo Bir Ramazan ayı idi. Küçük mis- ter de tam on iki yaşına girmiş, ar- tak iyiliği, fenalığı tamamile bilip yırt edecek bir hale gelmişti. Rama- zandan bir kaç gün evvel şehirde yine hiç yoktan bir hâdise çıkmıştı. İslâmlarla Mecusiler birbirlerine gir mişler, her vakitki gibi yine birbirle- Tini yemişlerdi. Ramazanın ilk haf. tasının bir gecesinde, «Ram> adın- da sarhoş bir Mecusi eline geçirdi bir köpek leşini parçalamış, her pas çasını da bir camle atmıştı. Hâdise, Pek tabil olarak islâmlar arasında büyük bir hiddet ve infial uyandır. mıştı. Şehirde bulunan İngiliz kıt'a- ları, İslâmların Mecusi mahallesine yaptıkları hücumu, çok güçlükle da- #itabilmişler; fakat sükünu bir tür. ü temin edememişlerdi. Pisaver Mmüftüsü — (Müftü Davut) Mister (Şa) ya müracaatle suçlunun bulun- masını, şiddetle cezalandırılmasını israrla istemişti. — (Devamı var) Bu akşam LAÂLE Sinemasında BÜYÜK GALA Programa ilâve olarak Metro Goldvin Mayer Jurnal RENKLi MiKi WALTDiSNEY “yerlerin evvelden kapatılması rica olunur, Telefon; 43595