Demirperde'yi yırtıp kaçanların hayatı: Bize sığınan mülteciler, burada nasıl yaşıyorlar? Son iki sene Birleşmiş Milletler teşkilâtına bağ: h “Vatansızlar Komitesi”, 31 ocak 1950 de mültecilerin tarifini yapaı bir kararname neşretmişti. Bu tari fe göre mülteciler: — “İkinci Dünya Harbinin — ilâm tarihi ile 1 temmuz 1950 arasında ve Avrupada yer alan hâdiseler neticesinde ırk, din, milli- yet veya siyasi fikirlerinden dolayı tazyika maruz kalacaklarını, makul sebeplere istinat ederek zanneden- ler; yükarıda lerden. dolay tasrih edilen sebep- miş olanlar, vatandaşı bulundukları memlekette hâlen ikamet ler, hiç bir milliyete sahip olmayan- lar, ümümiyetle ikamet / ettikleri memleketi terketmiş — olanlar veya hâlen © memlekette bulunmayanlar” dır. Türkiyede, bihassa İstanbulda da pek çok mülteci vardır. Bunlar hür- Tiyet ve insanlık havasını — teneffüs edebilmek için komünistlerin elinden kaçarak memleketimize sığınmış ta- Hhsizlerdir. Hemen hepsi, artık Rus yanın peyki vaziyetindeki — B: Mmemleketlerinden — kaçıp bize iltica etmiş olan bu kimseler — içinde en Sivrilmiş — şahsiyetlerle — konuşmak, onlar arasında bir anket yaparak in- #balarımızı bu sütunda okuyucula- za sunmak istedik. * Soğuk” bir şekilde hâlâ — devam eden Su son harp, insanların ruhun- da Hiç derece gayri insani hisler sak- A olduğunu, bütün diğer harplerden fazfa göstermiş oldu. Gözlerimizin ö- nilade cereyan etmiş olan, hâlâ da cereyan eden Nazilik ve Bolşeviklik facinları, “ şimdiye kadar — görülen klğsik istibdat, mutlakıyet, — dikta- törlük, dehşet misallerinin hepsini gölgede bırakmış bulunuyor. “İdeo- boği” ismi altında bir takım rejim- ler tatbik edilmesi neticesinde, yal 'Tuz muntazam cephelerde - döğüşen- lerden değil, birer çiçek bahçesi ha- lndeki —memleketlerinde aileleriyle birlikte mesut — yaşayanlardan mil- yonlarca insan, en feci şekilde 15t rap O çiçek bahçeleri, son &e nelerde birer tecrit kampı veya Rı Jarın kürek mahkümları için hazır- Jadıkları “mecburi” çalışma sahaları haline geldi. Bu kamplardan canını kaça- etmiyen- kurtarıp civar memleketlere bilenler o kadar azdır ki. 1945 den sonra, iltica hareketleri beklenmedik bir şekilde arttı. Ru işgal sahasındaki ve Balkanlardak Almanların — çoğu, ya Kazakistan: ürüldüler, yahut da Batı Almanya- a kaçtılar. Baltık memleketleri hal kı, Polonyalılar, Rumenler ve diler. Şimal Kafkasyadaki Türkle ve Tatarlar daha şarka sürgün edil- diler. Uzakdoğu, Filistin ve Arap memleketleri de bu neviden - zoraki hicret edenleri, — barındırmağa mec- bur oldu. Demokratik Avrupa memleketleri 've Amerika, bu zavallıların vaziyeti 'ne mümkün mertebe çare bulmağa çalıştılar. 15 memleket, İRO rümu:- ziyle tanılan “Beynelmilel — Mülteci Teşkilâtıni” kurdular. Merkezi Ce nevrede bulunan bu teşekküle, tabil Rusya dahil olmamıştı. İRO, lan memleketler tarafından verilmiş 119 mülyon dolarlık bir bütçeye sa hiptir. Türkiye, resmen İRO'ya kildir. Ancak deki elçisi. vasıtasiyle temas halindedir. — Çi dünyasının hemen Tunması yüzünden, — demirperde ge- risinden kaçan binlerce mülteci Tür- kiyeye de sığınmış bulunuyor. Bun- dahil de- timiz, Bern bu teşkilâtla inkti komünist Bugün Avrupada 923 bin içinde Rus kaçanların sayısı ise 925 tir. Ma- | carlarla birlikte Sibiryaya gönderi | Ğ B , vatansız mülteci - vardır. işgalinden memleketimize zulmünden kaçıp canlarını kurtarmış biçarelerdir. 1847 ağustosunda © zamanki Dış- işleri Bakanımız Hasan Saka, bu mülteciler hakkında “siyasi sebepler le memle sığınanlar isterler se burada kalabilirler, isterlerse bas- ka tarafa gitmekte serbesttirler” d mişti. Türk Hükümetinin bu sözlerle | le edilen hareket — tarzı, insanlık ve hürriyet kadar kiymet. verdi- Burada konuştuğu: açıkça mefhumuna ne müz - bütün mülteciler, bu yüzden 'Türkiyeye son derece minnettar ol- duklarını ifade etmişlerdir. Öte yan- | l dan, evvelce bize sığındıkları halde | İsviçreli köşlü kazları sonradan mühtelif — sebeplerle diğer dükları halde dağdan ovayı seşrediyor! Batı memleketlerine — gitmiş — olan mülteciler de buradaki akraba ve dostlarına yolladıkları mektuplarda, yeni hayatlarından şikâyet etmekte, ve Türkiyeden ayrıldıkları için bü- yük teessür duymakta imişler. Her ne kadar Türkiye İRO teşki: Jâtına dahil değilse de, — mülteciler mevzuunda pek çok yardımlar yap- yapmaktadır mi olmamakla beraber, İRO'nun bu. vardır. Dr. H Wi sıyan bu delege, ERN İle Lozan arasında işleyen rada bir delegesi brandt adını aşağıki izahatı vermiştir yol, tren ve otomobilleri ile bizim yaz zamanında Kadıköy ile Suadiye arasındaki yoldan daha işlektir. 105 kilometrelik bir mesafeyi ihtiva eden — Çok karışık olan mülteciler me- selesi hakkında Türk — hükümetinin gösterdiği büyük anlayış ve yaptığı yardımlar, her türlü takdirin Üstün- dir. Mülteciler bahsinde çok müs- pet bir siyaset takip eden Avustral- ya, Brezilya ve Arjantin gibi memle- ketlere gitmek istiyenlere karşı da bu yolun Üzerinden geçen yayaların, bisikletlerin, motosikletlerin ve - kü- çüklü büyüklü otomobillerin miktarı- ni tahmin etmek cidden güçtür. Genç kızlar sabahın ilk aaatinden gecenin belki geç saatlerine kadar eteklikleri bisikletler üzerinde havalanarak, bir- Türkiye, bütün kolaylıkları - göster- | birleriyle yarımırensına yol alirken. g. miştir. Kızılay ise, buraya aç ve Se-| radan geçen başka bir kimse bunlı fil kılıkta gelenlere yardım. husu: ra yan bakmayı aklına bile getire- mez, çünkü aldığı terbiye buna mâni- dir. Mektepte kendisine bunun - fena bir şey olduğunu öğretmişlerdir. Bil- hassa bunların fevkinde, — kanunun siddetli tedbirleri, böyle yan bakana €n büyük korku hissini evvelinden sunda bize destek olmuş ve dost e- lini uzatmıştır. Nüfus cüzdanı bulun: mıyanlara Tüzümlü - vesikalar veril miş ve yalnızca seçtikleri memlekete gitmek Üzere, onlara bir pasaport ve vize temin edilmiştir. 1 temmuz 1047 den 31 aralık 1949 tarihine — kadar Türkiyeye sığınan mültecilerin sayısı 925 dir. Bunlardan 450 kişi Türk yi terkederek başka / taraflara git- mişlerdir. 3 kişi de ölmüştür. Diğer- lerinden ekserisi, buradan hareket e- debilmek için yeni bir. programın tanzimini beklemektedirler. Bir. kıs- mı da Türkiyede yerleşip hayatını kazanmağa karar vermiştir. Bu yol Üzerinde, akşamın dört veya beşinden itibaren nazarı dikkati cel- beden şeylerden biri de - köpeklerin çektiği ufak arabalardır. Bu arai lar köylülerin sağdıkları inekten elde edilen süt güğümlerini taşırlar — ve bunu o mıntakanın süt toplama ye- rine götürürler. Süt fiya halı memlekette. biz len daha — çol köylülere iyi Köylü inek ucuz olmasına rağm bir varidat getirir ve h llli kayafetlerini — giymiş ol- LOZAN YOLUNDA Bu yol üzerinde akşamın dört veya beşinden itibaren nazarı dikkati celbeden şeylerden biri de köpeklerin çektiği ufak arabalardır viçreli yetiştirmeyi bir para kazanç kaynağı telâkki eder. Bahardan itibaren köy- lerin dışına ve mer'alara çıkarılan i- nekler yazın çok defa 1.600 metre lik dağ yüksekliklerine kadar çıkar- lar ve köylü bütün yaz esnasında bunlara kış için vereceği gıdayı te- min etmekle uğraşır. Yolda gider ve bu manzarayı gö- Türken çok defa memleketimin — bir türlü halledilememiş olan süt dâvası- ni düşünürdüm. Bundan yirmi sene kadar evvel bir gün Vakıt gazetesi- 'nin (Kırk Sene Evvel Vakit) diye bir yazısını okumuştum. Birinci sayfada kırk sene evvel (Meclisi Has-ı Vüke- 1â), yani Kabine veya yeni tabiriyle Bakanlar Kurulunun bir müzakeresi yazılı idi. O zamanın nazırları top- lanmışlar, süte su karışıyor mu, ka- rışmıyor mu? diye düşünmüşler ve karar vermişler. Bunu — okuduğunuz zaman eskilerin ne iyi düşündüğünü gayri ihtiyari tasavvur edebilirsiniz. Gazetenin öbür sayfasını çevirdim. O- rada havadis olarak Belediye Mecli- sinin toplandığını, süte su karışıyor müu, karışmıyor mu? diye müzakere- de bulunduğunu ve yeni kararlar ver- diğini gördüm. Hemen ertesi gün ga- zetelerimizin birinde Iark — seneden beri halledilemiyen bu bazit dâvamız- dan bahsettim ve kırk sene sonra bu mevzua avdet etmekten korktuğumu ilâve ettim. Şimdi bu kırk / senenin yarısı geçti. Elân bu korku içinde bu Satırları yazıyorum. İnsanın dünyaya geldiği ve gideceği zamana kadar tek Kıdası olan süt işinin halledilememe- #i bize her halde şeref verecek bir vasıf değildir. Bunu halledemiyen bir cemiyetin daha mühim dâvalarla uğ- raşması da doğru olamaz. Sütün verem mikroplarından nasıl korunacağına dair büyük sermayeli teşebbüslerden bahsedileceğine evve- JA başka memleketlerde olduğu gibi bunun istenilen tarzda pastörize e- dilmesini mümkün kılan tencereleri memleketimize — ithal etse ve döviz kolaylıkları göstersek şüphesiz ki, süt işinde büyük bir terakki kaydetmiş oluruz. Bern'den Lozan'a — kadar - gidilen 'yöl üzerinde bir kaç yüz kişiyi istiap edecek salonlara malik - lokantalara tesadüf edersiniz. Bu — Jokantaların hepsinin kendilerine göre âdeta ufak bir çiftlikleri vardır. Binanın arka- #ında süt veren inekleri, sığır ve do- muzları, tavukları mevcuttur. Bu su- retle hem müşteriye taze yemek ver- mek, hem de malzemeyi ucuz temin etmek imkânına maliktirler. Bu çok çalışan köylülerin, çalışma- SV İ ÇREEEME KOTUR LARI) ir köylü yalçın dağdan DT Si İsviçre, en çok süt — istihlâk editen memlekettir. Çocuklar, gördüğünüz İi sütü zevkle içerler nirler. Halktan ve seyyahlardan bun- ların arasına karışan ve bunlarla eğ. denen pek çoktur. Bu büyük salonları dolduran şeylerden biri de köy, kasa- ba ve hatti şehir halkının düğünleri- ni burada yapmalarıdır Bir veya bir kaç otobüs; gelini, güveyi ve davetlileri kiliseden aldık: tan sonrâ buraya getirir. Gelin - ve Büveyin yeri otobüsün en arkasına tesadüf eder, düvaklı gelin, silindir. şapkalı güvey otobüs giderken her: kesi yolda selâmlar ve bu düğün o a. ileyi hiç yıkmıyacak bir masrafla te min olunur. Böyle bir büyük lokanta- nin, annesi mutfakta, babası salonda çalışırken onlara yardım eden kızı ile görüştüm. Dört türlü güzel yemeği o- Çocuğa ve çocuk neşriyatına dair Çocuk, bir cemiyetin temeli demektir. Bir binanın temeli ne kadar sağlam yapılırsa, üzerine kurulacak bina da, harici tesirlere karşı o kadar dayanıklı ve yıkılmaz olur ER yıl kasım ayı içinde y Pılmakta olan dünya çocük kitapları haftasına bir kaç yıl dan beri biz de katılıyoruz. Sükranla kaydedelim ki, çocukl. ımızın okuma hevesi son zamanlarda pek artmıştır. İyi veya fena, bir çok çocuk kitabı ve dergisi yayınlanmak- ta olması da bunu gösteriyor. Gerek çocuklarımızdaki — okuma şevkinin gelişmekte olması, gerekse çocuk neşriyatının çoğalması, büyük- lere, çocuk neşriyatı meselesinin cid- di olarak ele alınması zamanının gel- diğini hatırlatmaktadır. Çocuk, bir cemiyetin temeli de- mektir. Bir binanın temeli ne kadar aaglam yapılırsa, üzerine kurulacak bina da, harici tesirlere karşı o ka- dar dayanıklı ve yıkılmaz olur. Binaenaleyh, bir cemiyet, çocukla- rinın sağlam karakterli, — bilgili ve ahlâklı yetişmesine önem verdiği nis- pette kazançlıdır. Bu . vazife, sadece öğretmene, anaya ve babaya ait bir 1ş değildir. Cemiyetin her ferdi bu hususta görevlidir. Bir öğretmenin vazifesi, — çocuğa bilgi vermek, onun bütün harekâtını kontrol ederek iyiye ve güzele doğ- Tu gitmesini sağlamak ise ananın ve babanın görevi de, yavrunun bilhas- sa ahlâki karakterinin teşekkülünde birinci derecede müessir. olmaktır. Bir çocuk muharriri de eserlerini kaleme alırken, gerek ana ve baba: zun, gerekse öğretmenin görevlerini Zözönünde tutup, kendisini — onların yerine koyarak, çocuğa belli etmeden iyi telkinlerde bulunmak, faydalı şey- ler öğretmek, hayatı yakından ta- mıtmak ve bu körpe dimağlar Üze- rinde bir kuyumcu gibi hassasiyetle işlemek zorundadır. Çocuğa hitap eden bir ressam da, çizgilerinde, çocuğun bilgi ve muhay- yile ufkunu hesaba katmalı, resim- lerini, kendini çocuğun yerine koya- rak çizmeli, mevzuu onun kolayca kavrıyabileceği şekilde belirtmelidir. Acayip şekiller ve karmakarışık renkler, araştırma ve öğrenme halin- de bulunan çocuğun hassas dimağını bir takım sorular karşısında bırakır; muhitini yanlış tanımasına sebep 0- lr. Bu yüzdendir ki, çocuk dergilerin- de Çalışan ve çocuk kitaplarını süs- liyen ressamların, konularını, çocu- ğun seviyesine göre, basit bir şekilde ve itina ile çizmeleri, en güzel ve yu- muşak renklerle işlemeleri lâzımdır. Unutmamak icap eder ki, çocuk için bir resim bin kelimeye bedeldir. Bir çocuk oyuncakçısının da gö- revleri bulunduğunu — söylemek, her halde doğru olur. Çocuk için bir o- yuncak sadece eğlence vasıtası değil- dir. Oyuncağın, bir de öğretme vazi- fesi vardır. Biraz tahta parçası, iki Üç çiyi ve bir kaç renk sulu boya ile yapılan küçük bir otomobil karşı- sında çocuğun — düyacağı alâka ile madenden yapılmış, her köşesi ay- 'nen hakikilere benziyen, Üstelik ken- di kendine yürüyen bir / otomobile karşı duyacağı İlgi aynı olabilir mi? Şüphesiz ki, hayır. Zira, çocuk, ikinci otomobilden daha çok şey öğrenecek, hakiki otomobilin hususiyetlerini bi- raz daha iyi tanımak imkânını bul caktır. Bu sebeple, oyuncakçılık, sa- dece bir ticaret işi değil, aynı zaman- da bir çocuk terbiyesi işi olarak te- Jâkki edildiği zaman müspet netice verebilir Bütün bu saydıklarımız. gibi, öe- miyet içinde hepimizin, uzaktan veya yakından, az veya çok, çocukla ilgi- miz vardır. ve olmalıdır. Yavruları: mizin iyi yetişmesi, vatanımızın ve milletimizin istikbalini garanti etme- nin birinci şartıdır. Buda, hiç şüp: hesiz çocuğu sevmekle, ona sevgi Yazan: Naki TEZEL Çocuk bizim cevaplarımıza inanır ve her sözümüzü doğru kabul eder. Ya- dan söylediğimizi bir kaç defa fare kederse, bize karşı itimadı. sarsılır, kendi de yalan söylemeye başlar ve bu, yavaş yavaş, herkesten şüphe et- mesine, herkesin yalan söyliyebilece- Rini düşünmiye — başlamasına kadar gider. Evvelki yıllara ve nesillere naza- ran bügünkü çocukların - okumaya karşı çok daha büyük bir alâka duye duklarını hep görüyoruz. Bu, muhak- kak ki, sevinilecek bir olaydır. Ana- Jara Ve babalara sorarsanız, size; ye- ni çıkan dergileri ve kitapları çocuk- Jarına almak için para yetiştireme- diklerini söyliyecekler, fakat çocuk- Jarının okumaya karşı olan büyük hevesleri karşısında sevinçlerini de izlemiyeceklerdir. Bizde çocuk neşriyatının son yil- larda hayli çoğaldığı bir hakikattir. Fakat, samimi olarak söylemek 1â- zım gelirse, bu kabil neşriyat henüz istenen ve beklenen seviyeye ulaşa- mamıştır. Ulaşması için de daha çok yıllar beklememiz gerekiyor. Bu ba- kamdan, çocuklarına emniyetle vere- bilecek kitap bulmakta zorluk çek- tiklerini söyliyen velilere hak vermek dazımdır. Bizim çocuk neşriyatının bugünkü kalite -düşüklüğü bir kaç sebepten ileri gelmektedir: Evvelâ, bu işe yeni yeni önem ve- riliyor. Henüz daha — doyurucu — bir göcük kitaplığı meydana gelmediği gibi, neşredilen eserler de sürüm göz- önüne alınarak, ticaret maksadiyle hazırlanıyor. Gaye ticaret - olunca, mühtevanın ehemmiyeti ikinci dere- ceye düşürülüyor. Sonra, çoğu yabancı dillerden çev- rilme olan bu eserler, bazan türkçeyi dahi iyi bilmiyen, yabancı dile vukufu da pek az olan heveskârların kale- minden çıkıyor. Bunun neticesi ola- rak, uzün cümleler, bozuk ifadeler, yabancı ve bilhassa arapça kelime- der, çocuğun asla - anlıyamıyacağı terkipler, karışık — teşbihler — kitabı dolduruyor. Bütün bunların yanında, fena kâğıt, baştan savma ve pis bir. baskı, acemice çizilmiş, gözleri tırma- Jyan resimler ve karmakarışık renk- ler, eserin değerini sıfıra düşürüyor. Unutmamalı ki, çocük, eline ne yerirsek, onu, o şeyin en iyisi zanne- der. Bilgi ve zevk seviyesi ona göre teşekklil eder. Binaenaleyh, çocuğun her bakım- dan mükemmel yetişmesi, ona iyi #ey göstermekle, en yetkili kalemden çıkmış kitabı okutmakla, en güzel çizilmiş ve renklendirilmiş resimleri vermekle / kabildir. - Yavrularımızın zevk ve bilgi seviyelerini ancak bu şekilde yükseltebiliriz. Bazı kitapçılar, iyi baskı yapmak için, iyi Ve ucuz kâğıt bulamadıkla- rını iddia ediyorlar. Bu, ilk bakışta haklı bir iddia gibi görünüyor. Ama, unutmamak lâzım gelir ki, bir kita- bın kalite bakımından yüksek olma- S1 demek, mutlaka ve sadece kâğıdı- ni iyi olması demek değildir. Eğer bugün iyi kâğıt bulamıyorsak, hiç olmazsa iyi yazılmış veya güzel ter- eülme edilmiş eserleri basalım. Çocuk- larımızın gözlerini güzel renkli resim- ler ve temiz baskılarla okşayamıyor- sak, hiç olmazsa, zihinlerini bozmı- yalım; ahlâki karakterlerinin teşek- külünde fena rol oynamıyalım. Bunları temin için, çocuk neşriyatı ile uğraşan kimselerin, sadece ticaret zihniyetiyle hareket etmiyerek işin pedagojik önemini de takdir etmeleri, bu sahada salâhiyetli kimseleri ara- yıp bulmaları, maddi fedakârlıklar- /dan kaçınmadan bu gibi kimselerin kalemlerinden, sanatlarından ve bil- ağınmış man insana verdiği eğlenmek hakkı: — Jan düğün sofrasında her davetliye 1 İ ve #efkat göstermekle kabildir. Öğ- İ / gilerinden istifnde etmeye bakmaları, lar, tıpkı 18 ve 19 uncu asırlarda, Na istinaden bu büyük salonlarda top- — sabet eden para bizim para ile altı | renme halinde olan, bunun için de dai- | ileri memleketlerin çocuk neşriyatı. Hi çarlarının istibdadindan kurtul: landıkları da olur. Hiçbir kimse diğe: — lira imiş Memleketimizde en basit | ma soran çocuğu terslememeli, bir. | ı kendilerine örnek edinmeleri JA zmak için Osmanlı / imparatorluğuna rine yük olmadan haftanın bir. kaç — bir Jokantada bunun yapılın yapılar | birini Kovahıyan sorularından asla u: | zimdir. Akst takdirde, bu. bocalamı #ltlek eden Polonyalılar, Macarlar ve gecesinde ve bühassa cümartesi ak- — miyacağı hükmünü — okuyucularıma | sanmamalı, her sorusunu - mutlaka | daha uzün zaman böylece devam e- Rümlenler gibi. Rus komünletlerin Bir eviçreli Ka dın süt kaynatıyor Jamları gece yarılarına kadar eğle — birakıyorum. * | ve doğrü inrak cevaplandırmalıyız. " dip gider Babam Nuri Beye dönermk Tevfik Beyi yi tanımadınız; ai alaturka müsi. |— | ten büyük insanlar tanıdım. Bizim şüphe dahi e- |— | yizi Bu, Köylümüzü, şehirlimizi ne hale gelirecek? Ahmet Hamdi Tanpınar İnsan Beyin demin söyledikleri, Ekrem | — | kinin hazincsi odur. Mediğimiz bir yıfın maselelerle kazyılaştım. Bun. | — | Siliyor muyuz bunları? Hiç birtai bilmatyaran kd. - Beyin bana Sinoptan yazdığı üç mektupta ayniy: İhsanın yeni bir harpten bahsedisi, vaziyetin | — | lar beni çarçabuk sardılar. O zaman hülya ile va: S ea Gzae, tpae Saikdln SAi H ahnenin bile bile, şahısına. ve arkadaşlarına haksizlık ya. | —| Bu dünyada rahat yüzü görmiyecek miydi? Nuri |— | ve bu meselelere göre düşünmeğe taşladım. Dö: | —| Je eöylemişti. “Hiç birini bimüyoruz Ki" derken pıldığımı söylüyor, itnam ediyordu. fkincisinde de | —| Bey hodbin değildi; andece ufuksuzdu. Düşüncesi | | nünce büsbütün şaşırdım. O zaman öğtendikleri | — İ Sabihanın yaptığı Eibİ aöeta hepimiz 'namına kene z çahsım ezllmiş arada, neçıkar? Mademki Edirne | —| imkanlarının ötesine geçemezdi. Ayrıca rahatını, |— | min bir işe yaramıyacağını anladım. Şimdi sağa | — İ Gi kendisiyle konuşmuştur. İçimde yine eeki tWit kurtuldu... diye seviniyordu. Hattâ 'Talât Pasaya | — | eğlancesini de çek severdi. O detirde daha me: | | vola başvurup dürüyorum. İnsanın kendi hayatır | — İ canlanın gi oldu. İsan Babina gIhI Kumuşuya lşln a 'l er mşx m":(lu[ıl razarak sadece — Edirne) : »urw;wıı(m- seleler, bugün olduğu gibi insanları kendiliğinden na istikamet verecek bir fikri bulması ne kadar du. müsaade edilmesini rica ettiğini söylüyordu. Ü- zorlamıyordu. İnsanların onlara gitmesi lâzımdı. gİ Ayakkabı değil ki, hazırını alayım. Şimdiye Şüncü mektupta ise / “Her gey bitmiştir. Artık |— | Onun için dünyanın her tarafında namuskâr va- |— | kadar hep kelimelerle ve bir de hüğiselerle Yaşar || yan gaa ydinden ve etrafımızdan ayr Türkiyeyi Cemal Paşa ile Enver Paşa idare ede- tanc lenilen insan tipi az çok Nuri Beye ben- dık. Kelimeler bizi sarhoş hâdiseler kafamı- Ka SAA AAA EĞRLĞ İN O he cekler, Talât Paşa ve diğer güvenilecek erkan | | serarı n ? KD Za yurarak uyandırdı. İnsanı; tarihi ve hayatın | | Kttitim akşamların sabatında, ondan düydüklü- Bölme geri alındığı zaman 1 değişti. Mah: İ — | arada kalacaktır. Bu bizi nereye götürür, Allah Bakın, neden fena? Evveli tesadürle mu” | —| İtiyaclarını göremedik. Bize bir manivelâ Jazım. | —| TtTi © ikâyet ve tenkidleri mektepte arkadaşı mut Şevket Paşanın bu cesareti göstereceği- bilir orasını!,, diyordu vaffak olmuş insanlar var başımızda... Tesadüf Bu nedir? İşte düşüncem, Bazan kendimizi ti maza. KYEDDE. LEREK GDT SĞ A Bi Hi samnetmiyordüm. Büma ancak çek yani ve Ben “biliyorum. Almanyanın / kucağına! |— | le müvatfak olmak insanı a çok talihine inan: | derecede sevmedikimisi ganiyorum. Hele insamı | —| Müdafaa ediyorsam, 1hsan da hemen emen be- genç insanlar yapabilirdi. Tesadüfler ancak bir Hem de doğrudan doğruya... Bilhassa bir. Av. dırır, Sonra efkârı umumiye dediğimiz şey gale düşüncemin etrafında toplanacağı Insanı bir türlü Bllaitine. bedek hiş Zkyrunbilir ERSEEN anlık fırsat verirler. Bu ânı kaybetmek ihtimali Tupa harbinin başlaması ihtimali her an varken. yanda. Çok haksızlık gördük, dünyanın en zalim bulamıyorum. Kimin için yaşıyacağım, kimin için Bablkamın HdDüemd Sün Snüeiü İSÜSCĞLE Ğ kaybetmemek ihtimali kadar kuvvetliydi. M: Babam çok iyimserdi. ameliyatını geçirdik. - Ortada bu kadar — ıstırap alışacağım? Bu nasıl bir mahlüktur? Dünyası G GrüeebiRE Babilayı GN MAĞ ut Şevket Paşa bu ânı ka; lebilirdi. Aradan Buna mubalâğa ediyorsunuz gibi geliyor. varken ve kayıplar o kadar yakınken, akli selimin nedir? Ne düşünür? Nasıl yaşar? Ne yapar? FM bir müddet geçince Enver Beyin ve Cemal n Böyle bir harp ihtimali daha ortada yok #özünü dinletmesi güçtür. Ben ondan korkuyo- Bunu bilmiyorum. Kaldı ki, hâdiseler bu süratle İhsanın o zamanda kendisinde hiç rastlama- den İzeet Payanin l isücası d bunu iylce « tehlikelidir. Yoksa İşlerin düzelmesi için eskiler | —| bir seyabati, yollarda ve Şehirde gördüklerini an O naml gey öyle dikkatle dinlemiş olması Tazımdı. Ku erlt n İ hsan, Babamın sunli karşısında bir müddet İt eg Tskgermi e gaa < Halbuki Mahmut Sevket Pasa ölmeseyai bu olar | | miz var. Biliyormumuz, ben. doğmdan doğrüya Bu kadar yıkıntıdan sönra bu memlekete | — LA ESan, Babamın suali karşısında bir müddet |— | çaatlerden #onra her vesile ile onu- düşünüyon mazdı. O biç bir süretle buna cesaret edemezdi iyasetle —meşgul olmadım. Galiba olmuyacağım | — | nasıl çalışma cemareti vereceğiz ve hakikaten gi- Na aalmeİaRiR e ü Sanki “Bu n | | yüzünün konuşürken kendi içine doğru derinleşen e Babransak. aki hoyratça da. Fakat vaziyetimiz güç dilmesi lâzımgelen yolu nasıl göreceğiz?. SASLAEU Tabatımı HŞAMA 9 ŞOKU Ar? ” Ai ifadesini, ellerinin mesut çocuk İşaretlerini, söy- ww;; : W"I'İ men! in bu kadar fena düşünüyorsunuz? Babam gülerek: Alştlolkanıdu. lediği sözlerle beraber teker teker — hatırlıyor, Ama vakalar da / böyle değii mi? Brakın | —| tu. Böylece Bob-Ahenk Tevfik Beyle de bera: | | kinlık ver Kendimi kaybetmiş gibiyimi Buradan | giz gibi Yaşıyorduk. Habuki — dönüşünde yahut | — | ne'birden hayran olduğumu Kabul celyor. o zamman da sözümü bitireyim. “Ben olanlardan siktyetçi | —| ber olacağını düsünüyor, #imdiden ” seviniyordu. |— | Avrupaya giderken Kendime mahaus'iyi kötü bir | — | bügün meselâ, artık caki yerde değiliz. Hlayat ge | — asun bir sank, bir gün, bir hafta evvel görlediki Gekilim! Yalnız olacaklardan “korkuyorum. ” Bu | — | Biraz evvel babamı ve bihassa İhsanı yalıya da- |— | dünyam vardı. Onun içinde yaşıyordum. Avrupa- | — İ Küllerimiz birbirimizden aynlıyor. Bir kisim ia. | —| bir cümleyi yavaşca endi kendisine etpk ber korku aade bende değilt Dişardaki İşleri yakın | | vet etmişt Ge çok başka türlü bir âlemle ve binassa Tikir | — | sanlar çok değişiyor, bir kusmı olduğu verde kaz | — nim gibi- tekrarlıyordu Üan Bekiip edenlerln barman kayelnde var T Balıta çıkarız. aehtap âlemi yaparız siz | | Genen eyle karmılaştım. İt Mocular ve nakikar |— | hyor Büyük Bir iktisadi buhrana girmek üzere cDeveiki l w z va3 Tu Te