13 Haziran 1941 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İtine » 941 SŞ Adliye Koridorlarında: Yaş ihtikârı yapan kadın sonra Tedmür veya Halep inde epeyce ilerledik- Eç kabul edilebilir. Fransızların “at boyunda mukavemet gös- .:M;Wi hatıra gelirse de, bu Vemet EZE —— Kaç yaşındasın? — Kırk yedi. hâkim, avukat, suçlu, mübaşir, ve dinleyiciler bu sualli cevaplı yaş tahkikine sessizce güldüler, Hâkm yine sordu; — Davan nedir, anlat baka- him. Bu sualden davacı olduğu an- laşılan yaşlı kadın avucunda mendilini tuttuğu elile baş ör- tüsünü düzeltükten sonra, suüç- luyu göstererek: — Bu adam, dedi. Benim e- vime zorla girdi. — Kapını filân mı kırdı? — Hayır efendim sabah kal- kar kalkmaz namaza —dunmuş- “"'çı ve ikiye ayırıp parça de:lilüpveeıirdmık'&'m tebbi hhöy'kbirlıınluhu. b zti devam ettikçe cenuptaki W ağırlaşması bir mahzur %:Hmı. Zira kuşatma ve Yi i$ini yapacak olan kuv- miştir, diye sesimi çıkarmadım. Tam selâma duracağım sırada Kadın namaz kılarken dalga ile evine girmişler — Vay ihtikâr — yapıyorsun, köcakarı, diye üzerime saldırmaz — Nüfus kâğıdında öyle mi | mı? Tü.. Tü.. Tü.. üzerime iyilik cephesinin cenuptan yazılı? | sağlık, Ailah böylesini düşma- şr.?—;" Mhd_' H..:ğ'ı: — Orada kırk sekiz yazılı. Wnu'nıın başıma vermesin,. k& motörlü W di — Canım tevellüdünü söyle- Hâkim: W lîh_::'P sene. — Canım ne istiyorsan onu k!.* ve daha WA.. — 1300 tevellütlüyüm... söyle, mahkemeyi şkâl etme, yan ve gerilerine düşe Mahkeme salonunda bulunan | dedi. Kadın, gayet safiyane: — Vallahi hâkim efendi oğ- lum. Ben kimseyi işgal etme- dim, dedi, İşte bu zalim benim evimi hem namaz kılarken iş- gâl... Hâkim: — Yaok işgak işkâl, dedim. — Her ikisi de ayni kapıya çıkar evlâdım. İhtiyar kadın koridondaki sı- ralardan birine otunmuş, tugan ayakkabılarına —ve düşük yeni çoraplarına bakıyor, bir yandan da söyleniyordu: — Bu yaşıma geldim, böyle tam. Tam namazın ikinci rekâ-| şey başıma gelmemipti. Kiracı q"'-'-"h'f_“:" hareket eden bu | L l L a sinde |mu Allahın belâsi mı? Eve iki Cmp Ndnn_:hr. ” gir gürültü duydum. Malüm ya | dakikada taşınıverdi. —%Ğl cephesindeki bizim evler eski usulkdür. Kapı- | Dinleyenlerden biri: ae boyunca ilerleyen kaame |e LA kolaylık olsun di | — Hanım mine, dedi. Şimdi —"—'*!l M ye kilidin ipi sankar. yıldırım asrındayız. İdan C£ edebilirler, Beyrutun | — — Eh, ahretliklerden biri gel- | — Kadın hiddetle: — Bana bak oğlum, hanım nine diye sen kendi anmenle a- VATARN & İkim B ( | Kayseride görülmeğe değer yerle- ri görmek için bir gün sabahtan ak- şama kadar dolaşmış epeyce yörül- Ben de namazda olduğumdan yok bu işin, taşıyın eşyaları, de- çe . n Ben evet demiştim, ama, be- Ve esarettir. Fransız N a Ş ai nim de şartlarım vardı. Onun da evet demesi lâzımdı. Ah bu namaz evlâdım. Selâma durmuş iken bozamadım gitli. Meğer bu adam her şeyi evvelden hazır etmiş, yol üzerinde bulduğu on beş kadar ameleyi seferber ede- rek ben namazı bitirene ika- dar evce yerleşti. Namaz bittikten sonra gidip: — Oğluma bu senin yaptığın olmaz. İnsan girerken — evvelâ kontrat yapar. Kapano verir. Sen € |bunların hiç birini yapmadın. Gel gidelim kontrat — yapalım, dedim. ı Hiç kulak asmadı: — Şimdi artık o kâğıt par- çalarının kıymeti yok, Paraya gelince söylediğin ve şu adam- ların yanında başınla tasdik et- tiğin gibi ayda on lirayı alır, a- fiyetle yersin demez mi? Hafakanlar boğacaktı: — Hangi on lira oğlum, de- dim. Yanındaki adamlara sor- du: — On lira demedi mi?> Onlar da düğme ile işler ma- kine gibi: — Tabii tabii on lira, işte bas on lira, dediler, — Oğlum, dedim. Ben bu- h K-'“—J (Hususi) — Kantal fı- hqq;';ic ekimek — Çıkardığından GI%"’HC tarafından eksik çıkan €T musadere edilmiş v g:“ıllmdmkmmn VEFAT Muîa"»*'â kaymakamı merhum Ali ©8lüu ve avukat Hüseyin Sa- Hüıu“frq' İş Bankası Galata şube- t ü Osman Dardağan'ın hem- Nq:::ğlen ve Zeyrek orta okulu n.,.wm ve Fizik muallimi Nejat —% in kardeşi 4 R;Wum oğlu, ve ayukat Mü- '“lı.,%"wun damadı yol müteah- len İ ÂATIK BESENER Nms*k genç yaşında iken vefat A ve müteahhit N i bugün 11,30 da Taksimde hastahanesindden kaldırılarak nj Y akiriyeye inkia bulı bu adam geldi. yapında da iki|lay e. diye «ö a- ŞL', tira gelemez. Alkdeniz | Li L D D D | — Sus, dedi, valde hanım, .."küivevı_' '_“v. VE dik. Eşyaları getireceğim, — pa- | yaş ihtikârı — yapıyorsun — diye nww- Cist Vransö- 'zarlık pazarlıktır. Razısın değil mahkemeye verirler. Hem alim Na kendi yağile kavrul- | xi> dedi. Allah sürgün cezası da var, . Mitat PERİN K Suriyeyi — kurtarması | ve dua okuduğum için cevap zaman mukavemet diğimidi mı — evet e pas .—'ı;:?*_ı : Er makamında salladım. O da ya- Tiftik mub._y gası Hülüsa GERİĞE ! nımdakilere: hararetleniyor ni | Suriyede vaziyet ta-| — Pi lüi rtık — tutar tarafı| Ankara, (Hususi) — Memleketi- B mizin başlıca ihraç maddelerinden olan tiftik, bu sene geçen yıllara nis- betle çok fazladır ve kalite itibarile de yüksek bulunmaktadır. Bu cihet- le mallarımıza karşı dış piyasalarda, | şimdiye kadar görülmemiş bir rağ- bet Vardir. Evvelce ancak bir iki pt- yasada alşcı bulan tiftiklerimize bu sene bir çok memleketlerden kuvvet. H tajepler vukubulmaktadır. Hükümetimiz bu vaziyeti gözönün- de bulundurarak, mayıs sonlarına doğru aldığı bir kararname ile, da- hilde tiftik mubayaatını Ticaret Ofi- sine vermişti. Ofis bu işi Ziraat Ban. kası ile temas ederek ve Bankanın Şubeleri vasıtasile kolayca yapabile- cektir. Bu suretle müstahsil elinden malların yok bahasına alınmasının önüne geçilmiş olacaklır. Kü vi » l mizin başlıca tiftik istihsal mintakaları olan Ankara, Çankımı, Eskişehir, Kastamonu ve Kütahya vilâyetlerin- de mahsul, gün geçtikçe, müstahesil- lterin elinden tüccara, seri bir suret- te devredilmektedir. Buna da sehep müstahsillerin. bu mevsimdeki mali durumlarıdır. — Yalnız — Kastamonu müstahsilleri, mallarmı değer fiyat- la satabilmek için, tüccarların ısrar- ir taleplerine mukavemet edehilmek- tedirler, Kütahya, Çarnkıtı, Hökişehir vilâ- yetlerinde, eldeki tiftik mahsullinün en az yarısının tüccar eline geçmiş bulunması ve bu vaziyetin devam . Yemeği ve Cüm- huriyet meydanındaki parkın Büyük Atanm heykeline bakan bir köşesin- de kahvemi içtikten sonra oteldeki 0. dama Karyolaya d Bir müddet sonra kapı vuruldu. Ge- Jiniz dedim. Biribiri ardından odaya üç kişi girdi. Hiç görmediğim, tanı- madığım simalar. Hemen kalktım. Kendilerine yer gösterdim. Oturdu- lar. Biri pehlivan yapılı, karayağız gehreli, palabıyıklı, iri siyah gözlü, orta boylu, diğeri yine esmer benizli, uzunca boylu, zeki gözlü, üçünecüstü sarışın ve Zayıfça idi. Ücünün — de yüzlerinde, muratlarına ermiş me- sut kimselerde görülen tatlı bir gü.- lümseme vardı. Sanki kırk yıllık Göostlarının yanında bulunuyorlarmış gibi tavırları, oturuşları serbest ve lâübali idi. Verdiğim sigarları yak- tıktan, sonra palabıyıklı olan söze başladı — Bizi böyle vakitsiz rahatsız et- tik ama kusura bakmayın. Burada bulunduğunuzu — öğrenince içimizde, sizinle kısa bir sohbet yapmak isteği belirdi. Bu arzumuzu yenemedik. Fa- kat bizi tanıyamadımız galiba? — Affederseniz, tanıyamadım. — Ben Karayazıcı Abdülhalim, bu arkadaş Ankaralı Kalenderoğlu Meh met, öteki de kâhyam Şahverdi. — Şimdi tanıdım ve hatırladım. Siz, bundan tam üç yüz kırk bir yıl önce ve bu ay içinde, bu şehir önün- de, Hacı İbrahim Paşa kumanda- şımdaki padişah kuvvetlerile büyük bir savyaş yapmış ve zafer kazanmış- tınız değil mi? — Evet. Buğün © savaşın ve zafe- rimizin yıldönümüdür. Biz de bu yıl- dönümünü kutlamak makeadile bu- rYada toplandık. — Fakat bu savaşta ölen de, öldü- ren de ayni kandandı. — Yani bu kutlgnacak bir zafer değildir demek istiyorsunuz. İşin iç yüzlünü gözönüne getirir ve o devri hatırlarsamız 'bize hak veriksiniz: Kahraman Fatihin, arslan Yavuzun da çakallar, tilitiler biribirini qu,k hamazı Beyazıt camiinde eda rayaı hep on iki lraya kiraya ve- | etmesi, Ofisin vazifesini Büçleştir- "hı%ğe" sonra şehitlikteki mahalli | ririm. Bu sene biraz da tamir et- | miştir. Bu itibarla tiftik müstahsil- , :nn defnedilecektir. tim. Şimdi on beş liraya veriyo- |leri fiyat ve satış şekilleri hususla- 'ı.b“_"'“k allel kederdidesine ecir | rum. N rında, radyo ve gazetelerle tenvir | p: N Esin. Amin. Bu adam üzerime sıçradı: edileceklerdir. — S ç, iH artık çok İleri götürüyorlar. Ferit < “ük diye yüreğin? oynuyor Bihter. Te Ahlarsa ne olurmuş? Sanki onun Vi- x'““—'tim mi sanıyorsun Semra? İ & Ü işe aklım ermiyor vesselâm. Necmi İn “€© gündüz bir aradalar. Hattâ Vivet Sünlerde sabahtan İstanbula iniyor, ak- lar Necmi ile gezip tozuyorlar, An- kovalıyordu. Bunların etrafmı, Ma- - KAYSERİDE eşhur ihtilâlci — bananelera Güzel Anadolumuzun güzel köşelerinden Kayseri bize yaşayan bir tarihi canlandırmaktadır. Yukarki resim onun uzaktan biy görünüşüdür. Arkada bütün heybetile Erceyiş şehre başka bir hususiyet vermektedir Yazan:- Cemal BARDAKÇI car ovalarından, İtalya, Dalmaçya kıyılarından, Yunaniştan, Moskof il- lerinden daha türlü diyarlardan ge- len ve padişah, vezir saraylarında ne Şşekilde yetişip büyüdükleri belli ol- mMıyan, daha doğrusu pek iyi bili- nen erkekler, kadınlar almıştı. Kalp- lerinde, viedanlarında mensup olduk. lart milletlerin duygularmı, anane- lerini taşıyan buü insanlar, bu mem- lekete yalnız keseleri, midelerile bağ. ht idiler. Brkekleri devletin en yük- sek makamlarını ellerine geçirerek ,yıpmıthklxn zülüm, fenalık birak- mıyorlardı. Kadınları her işe burun- [Iırxnı sokuyorlar, devlet, millet hiz- |metinde saç, sakal Aağartmış Türk vezirleri; uydurdukları — bahanelerle boğdurarak yerlerine Türkün gayri unsurlardan olan gözdelerini tayin ettiriyorlardı. Ve onlar vasıtasile me Muriyetleri sattırıyorlar, milleti so- yup soğana çeviriyorlardı. Memleket baştanbaşa viran, millet perişan ol- muştu. İşte biz bu. haller yüzünden ayaklanmıştık. Bütün — fenalıkların kaynağı olan sarayı yıkmak ve onun enkazı altında Osman oğullarının kö. künü kurutmak istiyorduk. — Sizin, Kayserili Mehmet adlı bi- risine verilmiş bir fermanmızı hatır- iryorum. 25 eylül 1600 tarihli olan bu fermanda: (İşbu hâmik hükmü şerif Mehmet nam kimse, Osmgalların serdarı Ha. cı İbrahim Paşayı hezimete uğrattı- ğımız muharebede bize ihlâs ile hiz- met etmiştir. Bu sebeple kendisini tekmil vergilerden ve resimlerden mutlak muğşğf eyledim ve eline bu hükmü hümayunumu verdim. Ve bu- yurdum ki, bu taraflardan Osmanlı- ların eli kesildikte ve saltanat niza- sız bana mukarrer ve mukadder o dukta...) diyorsunuz. Bundan anlaşı- Hyor ki, siz de Anadoluda padişah olmak ve bir saray kurmak istiyor- dunuz. — Başka ne yapabilirdim ki.. İs- tanbuldaki sarayı yıkınca yerine, mil. Jeti etrafına toplıyacak yeni bir ma- Yazan: Muazzez Tahsin BERKAND retmişti. zihninde talardanberi anlamağa çalıştığı bir çok şey. leri, tesadüfen işittiği bu mükâleme ona öğ- Gözlerini kapadı, Bihterle Semranın kar- ma karışık bir surette söyledikleri sözleri tanzim etmeğe çalıştı: — Ferit Viveti sevmiyor, Kezbanr &eviyor. — Kezban Feridi seviyor ama, onun öz nlattı? qu.“ y;;ıdm geleceğini bildiği saatte köye '“;ı':le" Necmiye de Feride de acıyorum K çe Bu kız aklımı kaçırmış. & nim anlıyamadığım bir nokta var; Tüyor a AYor da Ferit bu münasehatı farket. S Kezbanı seviyor. — Kezbanı mı? Amma yaptın ha! Sinirli, hırçın bir kahkaha, — Beh öyle sanıyorum. Feridin Kezbana bakan gözlerinde derin bir aşk okuyordum. Büugün onun çok dalgın, hattâ meyus oldu- ğunu görüyorum. Adeta herkesten kaçıyor. & vf“k.ikau söylemek 1 onun b'ln_ Yete pek âşık olduğunu sanmıyorum İht"fn sinirli sesi sordu: Yök> ise niçin nişanlısından ayrılmı- '4; Ben ded yap Bih- ı'lkıı, önüme baktığımı görenlerin beni qu Yerine koymalarından da hoşlanmam. & endiğim bir şey var benim, hmai ' gibi? Kuzum Semra benden sak- sevm Mi ih dediğim gibi, belki de bunlar be-, nim kuruntumdur, belki de yanılıyorum, Bir iki saniye süküt... Sonra yine Bihte- Tin hırçın sesi: — Kezbanın kaçışr da bir müuamma oldu Bitti. Bunun Feritle münasebeti var mı der- sin? — Bilinmez. Belki Vivet onu kıskanmıştır, onunla kavga etmiştir, kızcağız da — bıkıp kaçmıştır. — Kıskanması için Vivetin Feridi sevmesi A lelhmî ye bir Şey söy < “Min ediyor musun? Si Namusunmt üzerine söz veriyorum. tş Mhâsen bildiğim bir Şey yok. Şöyle ha- ü ? şüphe, daha doğrusu kendi —anlayı: N hce Ferit başkasını seviyor. İmt? Kimi? “'39 etme ne seni ne de beni yavrum, Tâzım; halb öhun Neecmiye âşık bet bu... Ne düştindüğü, ne yaptığı bilinmez. — Acaba Kemban inat olsun diye Feritle evlenir mi dersin? — ©O kadarmı zannetmem. Vivetten böyle bir hareket ümit etmediğimden değil; Necmi bu düğüne mâni olur, derim, — Her halde garip bir macera, Vicdan bu defa iki ayağından yakalandı sanırım. Necmi bundan evvelki flörtlerine hiç benzemiyor. — Nocmi sahiden seviyor, görmüyor mu- sun? — Eğer Vivet bu işin içinden eryrılırsa 0- na aşk olsun derim. — Merak etme; karışık vaziyetlerden kur- tulmakta mahareti vardır. Yalnız benim tu- hafıma giden bir nokta var: Ferit nişanlısı- nm kendisini sevmediğini anlıyor, bu mu- hakkak... Onun gibi zeki bir insanm — bunu hepimiz biliyoruz. , £ — Sen Viveti tanımaz mısın? O Necmi- yi severken deebir başkasının Feridi elinden almasını istemez. Kim bilir, belki de benim içimdeki şüphe onda da vardı? Bölki de niİ- şanlısınıh Kezbanı sevmesine imkân bırak- mamak için onu elinde tutmak istiyor? Vi- ini tasavvur ed Böyle iken niçin ondan ayrılmıyor? — Sana söylüyorum ya Semra, arap saçı gibi'karma karışık bir iş. Sonra nasıl olacak diye merak ediyorum. Uzaktan bir ayak sesi duyuldu. İki genç kız koşa köşa bahçenin öteki ucuna gittiler. Fâzilje Hanım elinden kitâbını bıraktı. Haf kardeşi olduğunu anladığı için bu aşka ken- disini bırakmak istemiyor, mücadele ediyor. — Vivet Feridi sevmiyor, Necmiyi sevi- yör, — Necmi, Viveti seviyor. Bir tekerlemeye ve bilmeceye benziyen bu cümleleri birer birer başmın içine yerleştir- dikten sonra dudaklarından şu swaller dö- — Mademki böyle imiş, öyle ise Ferit niçin Vivetten ayrılıp Kezbhanla evlenmek çarele- rini aramıyor? Neden nişanlısınım başkasını sevdiğini görmüyor? Onun hareketlerini kon trol etmiyor? Bu sualler yavaş yavaş onu sardı ve bu- na cevap almak ümidile, o güne kadar hiç meşgul olmadığı bir şeyi yapmağa, Peridin, Vivetin ve Necminin hareketlerini yakından tetkik etmeğe karâr verdi. . 'Bu tetkikleri pek uzun sürmedi: Bir haf- ta sonra Semranın sözlerinde hakir olduğunu itiraf etmek mecburiyetinde kalmış ve katl harekete geçmek için kendisine bir yol çiz- mişti. (Arkası var) kam kurmak lâzımdı. O devirde de «Cümhuriyet> diye bir devlet şekli ne görülmüş, ne de işitilmişti. — Fakat bu tasavvurunuzu ger- çekleştiremediniz? — Bvet, 1602 yılr ağustosunun bi- rinde Elbestan yaylâğının Sepetli mevkiinde padişah ordusile yaptığı- mız ikinci muharebede mağiüp ol- duk. Askerlerimden yirmi bin yiğiti kılıçtan geçirdiler. Ben kaçıp Sam- sun dağlarına sığındım. Öldükten son ra vücudümün bin parça edilerek her parçanın ayrı bir tepede bir çalı di- bine gömülmesini vasiyet ettim. Şahverdi — Ben de ağamın vasiyetini yerine getirdim. — Böyle bir arzu göstermenize se- bep ne idi? — Sağlığımda zalimlere boyun eğ- medim. Öldükten sonra cesedimi de onların hakaretine uğramaktan ko. rumak istedim. e Kalenderoğlu — Ağa göctükten beş yıl sonra kapı küllarile dövüşme nöbeti bana düşmüştü. Kavgaya başz- larken Şşöyle bir beyanname neşret- tim: (Sergüzeştim âleme malümdur. Osman oğulları mütegallibedir. Ahit. lerinde, sözlerinde durmazlar. Mille- tim arasına fitne ve nifak soktular. Alemed cevril cefayı âdet — edindiler. Bundan ötürü kendilerinden ümit kes tik. Yüz çevirdik. Can tende olduk- ça boyun eğmiyeceğiz, Tanrı yardım ederse ol koca fertutu - Kuyucu Mu- rat Paşa . bertaraf edip Üsküdardan berisini Osmanlıya feragat ettir- mek vardır. Eğer fırsat kocanın o- lursa bizim ettiğimiz işlerin dillere destan olması bize kâfidir.) Talih ku yucuya yâver oldu. Biz de Göksun ©- vasında bozulduk. Murat Paşa, yedi yaşındaki çocuklara varmca sekseh bu SİYASİ İCMAL Gizli Amerikan - Japon harbi Yazan: M. H. ZAL aponlar vakit vakit A- merikalıları ikaz edi. yorlar: «Amerika, bizim şarki Asyada büyük bir Japonya kur. mağa ait plânlarımızla — uğraş- masın, yoksa cihan harbine' ka- rışırız, Âmerikaya karşı geliriz hal» Amerikalıların bu tehditlere pek aldırdıkları yoktur. Şarki Asyaya ait (büyük Japonya) plânlarını suya düşürmek — için memleket arasında silâhla harp başlamamıştır. Fakat Amerika, Çine yardım etmek ve her tür- lü Japon plâanlarını suya düşür- mek için elinden geleni yapıyor ve Japonlarla adım adım çar- Pişiyor. Japonya, Çin ejderile bir türlü başa çıkamıyor, çünkü Çintiler öldürmekle bitmiyorlar, Çin topraklarının da ileri hare- ketler yapmakla sonu gelmi- yor. Sonra da cephe denilen şey bir türlü kurulamıyor. Her Japon ileri hattının arkasında ve büyük şoseler ve nehirler haricinde Çin cümhuriyetinin hâkimiyeti devam ediyor. ' Bunun için Japonlar, Çin do. Tarını kıymetsiz bir hale düşü- rerek Çini mali iflâsa sevket- | mek, böylece mukavemeti kö- künden yıkmak yolunda bir plân hazırlamışlardır. vetli iktısatçısı sayılan B. Currie vardır. Bunların vazifesi yalnız Çin dolarının hali hakkında tet, tine akıl vermek değildir. Ame, rika geçenlerde ithalât ve ihra- cat bankası vasıtasile Çine elli milyon dolarlık bir ikrazda bu- kanmuştu. Şimdi buna ilâve öla- rak, doların istikrarını muhafa Ruzvelt tarafından şahsan Çine yollandığı ve Amerika Cüm- hurreisinin selâm ve sevgilerini de tebliğe memur olduğu gürül, tülü bir şekilde ilân etmiştir. ! Bu hâdise doğrudan doğruya bir harp hareketidir. Japonya, Çinin kalbine nişan alarak bir mali taarruz plânı — hazırlıyor, Amerika — doğrudan doğruya ileri atıhyor, yüz milyon dolar para ve birinci smıf ihtışas a- damlarmın yardımile bunu suya düşür teşebbüs ediyor. yüz bin kişiyi boğdurup kuy al- tmrdı. Karayazıcı — Görüyorsunuz — ya, dedeleriniz, varlıklarmı, hürriyetleri. ni muhafaza, müdafaa uğrunda pek çok kurban verdiler, çok ıstırap, a- zap çektiler, Fakat Kalenderoğlunun dediği gibi yaptıkları işler ditlerde destan oldu. Çocuklarımız yılmadan, yorulmadan bizim ler. Kanlarımızla suladığımız bu mü barek topraklara ektiğimiz hürmivet tohumları durmadan filizlendi, Ni- hayet büyük Atamız yüz — binlerce bin şükredin. Şu Kayserinin evleri, bizim 2 yuva- bir harbin devam ettiğine ve bunun her an başka şekiller a- labileceğine daha açık bir delil olur mu? z ( elinize geçen nimetleri bir kelime İle varlığınızı koruyabilirsiniz, sonra i- yi biliniz ki, âmme hizmetleri ifa- sıma mahsus makâmlarda yalnız gu- rar ve azametin hasiğ, sefil zevkle- rini, hazlarını arayanlar, bu mev- kilerin hakikatte insamnın her hare«- ketini kayıt altına alan korkunç zin- cirler olduğunu farkedemiyenler, her larmdan farksızdı. Ve hepsi, dış düş- manlarla yapılan harplerde, iç savaş- larda şehit düşen babalarm, kocala- rm, evlâtların, nişanlıların matem- lerile dohu idi. Önlerinden geçilirken şen, şakrak kahkahalar değil, fer- yatlar, heçkırıklar duyulurdu. Bak şimdi demiryolları — yapılmış, koca- kasvetli rın yerini, parkeler döşenmiş geniş, düz, uzun, ferahlir caddeler almış, meydanlar a- Çılmış, herkesin çoluk çocuğile gidip oturabileceği, hoşça vakit geçireceği parklar, bahçeler, sinemalar, halk- evleri vücude getirilmiş ve yeni zi- raat #detleri kullanılryor. Yeni ekim usullerite toprakların — verimi arttı- rdnuş, yurdun her taralında ayni kalkımnma görülüyor. Bu paha biçil- mez nmimetlerin kadrimwi bilim ve müli birliği, topluluğu sarsacak, Ataâm kurduğu düzeni bozacak hazreketler- den sakının. Bizim zamamımızda dev letin Sınırları Hint denislerinden Vi- yana kaprlarma kadar uzanıyordu, bugün öyle değildir. Dünyanın hali de güvenilecek bir manzara göster. miyor. Biribirinize çözülmez bağlar- la sımsıkı bağlanm. Ancak bu suret- man fabrikalar kurulmuş, dar, do-| .. Ha ye mecbur lar, o makamları işgal edince artık kemdilerinin değil umumun malı ol- dukdarını, her yeni hakkın hakikat- te bir vazife olduğunu, millete ait o- lan hâkimeyetten bir kısmının bir cüzünün tadbik ve icrasına memur ü o ni tâbi rın, onun itidal ve adadetle tatbikini İ e malik nt hatarlarından çıkaranlar bahtisız- Hğa, felâükete neamzetlirler. Peşlerin- Öen milleti de Mrkıraz uçurumlarına sürüklerler. Su sırada kapının şiddetle vuruj- ması beni dalmış olduğum derin Uy- kudan uyandırdı. Kan ter içinde kal- maşem. Dışardı bir ses: ©Bi tren vakti yaklaştı» diyordu. Karyo- lamden İrrladım, carçabuk giyingdim. Bir arabaya atlıyarak soluğu istas- yonda aldım, Ben vagona girdikten bir dakika sonra kater hareket etti. Kompartimanın — penceresinden bü Büzel şehrimiz üzerinde gözlerimi son hir defa daha gendirirken Kara- yazacı ile Kadenderoğlunun, Şahver- dinin ruhlarının ve onların arkasın- dan dağa binlerce Tuhun Ertiyaşin karir tepelerine doğru uçup gitmeke te olduklarını görür gibi oluyordıım.ğ le hareket etmekle güzel yurdunuzu, Cemal BARDAKÇI tir. Bu iki ihtısas ıduıın'ııı, be b LA L

Bu sayıdan diğer sayfalar: