23 Mayıs 1941 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Taramr eerar BRRİLar <n nn MA h Ü K Z DÜ Gmlleez ada “ Şehir kurbanları,, E Yazan: Mahmut Attilâ AYKUT Gazeteler, büyük püuntonlarla «feci bir otomobil kazas başlığı altında | kocaman iki sütun yax neşrettiler. Üü insanlar, medenişet vasıtalarının bu Zavallı sehir gurbanlarına — kalplerizin en duxxum hissile bir kere dahı acıdı- ı Hakat bu acmim asıl acıklı tarafı | Ttar meçbhul kaldı. Bu meçhul anlatmak ta bana düştü: «Yirmi sekiz sene evvel Anadolu- nün iç kazalarının birinde bir güm- rük memuru olan Hidayet Beyin Cemal isminde bir erkek evlâdı dün yaya gelmişti. Cemal; yedi yaşına gellp te ilk mektebe başladığı gün, Cemalin «Ayvalıkta> bulunan tey- Besi vefat etmiş ve henüz yaşma basmamış minimimi Nedreti yetim ve Sksüz bıirakmıştı. Nedret yedi aylık ikeh babasımı da kaybetmişti. Ne hazin tecellidir ki, 6, daha annesinin Mmemesini bırakmadığı çağda zalim “bir hastalik neticesi biricik hâmisi onu cbediyen yetim ve öksüz bırakıp Bgitmişti. Hidayet Bey, komşu ve döst elle- rinde kimsesiz kalan küçük Neüreti yanma aldı. Cemal ve Nedret bu iki tarafını — Seyze çocuğu, ayni alâka ve ayni sev gi muhiti içerisinde büyüyüp serpil. dller, Cemalin annesi temiz kalpli, saf bir kadındı. Nedreti bağrmda bir ana gibi büyüttü. Ona bir gün, mah- rumiyetletin en acısı, en tahammül- — düzü ana yokluğunu belli etmedi. Geceleri küçük Nedret masum — bir “melek gibi yatağında mişıl, mışıl u- yurken onu kucaklıyarak öper, yor- ganını sıkıştırır, kaybettiği kız kar- h Meşinin bu biricik vediasına bakarak “ağlardı. Nedret ne kadar da annesi. ne benziyordu. Seneler çabuk geçti. Onlar tarlaya atrimış çiçek göncaları gibi pek ça- — bük renk ve kökü vermiye başladı- " Jar. Cemal, biraz hırçın ve biraz ya- ramaz tabiatli idi. Nedret hiç bir za- man katırıryamadığı ana ve baba h — yokluüğüunu müncüu duyuyormuş gibi — bir anda unüutuvermişti. daimaea sakin, datma mülâyim ve uy- Snl hareketlerile kendini Cemalden vok sevdirmişti. Bu küçük ve mütevazı yuva bağ. O rmda yaşattığı iki taze varlıkla ö- vünüyordu. Her iyi günler gibi bu günlerde Çabuk geçti. Cemal, İstanbulda leyli bir mektebe gönderildi. Nedret bu- dundukları yerde mektebe devam e- den gösterişli, sevimli bir kız oldu. — Bir yaz mevsimi babasımnın yanına rdaya giden Cemali karşılıyanlar â- iasmda, Nedret te vardı. O artık bü- yümüş kocaman mektepli bir kız ol. mauştu. Dudaklarında seksik olmryan h tir bir tebessümle gülüyordu. Ce- O malle kucaklaştılar. İki kardeş gibi | Bpüştüler. Cemal yorgun ve biraz - gayıf görünüyordu. Fakat içinde has retini duyduğu sıcak yuvasına ka- bütün yorg sanki Daha gel- ' diği günün ilk akşamı Nedreti ala- #rak kırlara, tabiatin hiçbir kayde ve uşarta tâbi olmadan bütün asude ve sakin güzelliklerini bahşettiği kır- — Jara gezmeğe çıktılar. Kır çiçekleri Hmı daha çok kokulu, çi ler ona at ğu olduğunu pek geç ve bir tesadüfle öğrenmişti. Bir gün Nedrete: — Beni bilsen ne kadar seviyorum, dedi. Nedret, dudaklarında eksik olmı- yan tatlr bir tebessümle: — Sevginden şüphe mi edıyordun Cemal? — Yok, hayır. Yalnız bu tek keli- menin ne hudutsuz bir mânası var- dır. Bir ana baba, pek çok sevilir. Ne bileyim bir kardeş, bir arkadaş hakikaten sevilir. Bütün bunlar, ay- ni tek kelime ile ifade edilir. Fakat bu sevgi murat edildiği mânada ve murat edildiği şahsa göre mânasını değiştirir. — Meselâ bir kardeş te sevilir di- Yyeceksin. — Tabil.. Ancak, işte benim söy. Temek istediğim bu değil, böylesi de- ğü... Nedretin yüzü yalazalı bir ateşle kızardı. Başmı önüne eğdi. Cemal, enun bu sakin ve mânalı sükütuzdan istifade edevek: — Nedret yavrucuğum, dedi. Biz ne güzel büyüdük. Tıpkı ayni yuva- da, ayni sıcak muhabbet ve şefkatin içerisinde yetişen iki kuş gibi.. Bu sıcaklığı istersen hayatımızm imti- dadında ayni hararetle yaşataniliriz değil mi? — Neye cevap vermiyorsun? Yok- Sa. Nedret başını kaldırdı. On sekiz yıl kardeş diye seviştiği Cemal, ona buüugün daha başka bir mânada cl u- zatıyordu. Bu, tehlikeli bir oyundu. Fakat kan ve aile rabıtası günül iş. lerinde aşılamaz bir münia olamazdı ki..” Onlar uzun bir mazi ile biribir- lerine bağlı, biribirlerini anlamışlar ve biribirlerini bu güne kadar safi- yane bir kardeş muhabbetile sevmiş. lerdi. — Ne düşünüyorsun Nedret? — Hiç.. O kadar kocaman bir hiç ki.., — Şu halde teklifi kabul ediyor- sun. Ah bilsen bizim bu müşterek kararımız, annemi, babamı ne kadar sevindirecek ve kim bilir belki onlar da bizim için ayni mesut istikbali ne kadar temenni edecekler. O gün uzun bir seferden dönen yolcular gi- bi sarhoştular. Nedret hassas yara. dılışmın müsbet, menfi bütün teza- hürlerile mânen bocalamış, günah iş- liyen insanlarm azabınt içten duyar gibi olmuştu. O, ilk defa bir gönül kumarına bütün mevcudile rest çe- kiyordu. İnsanlar bazan ufacık hâ- diselerle bir anda bütün bir hüviyet ve varlıklarmı kaybedecek kadar za- yıf ve âciz kalıyorlar. Hidayet Be. yin ve refikasının bütün muhalefet- lerine rağmen, onlar, beraberce ver- dikleri kararlarında azim ve sebat gösterdiler ve bir gün genç bir mual. lim olarak hayata atılan Nedret, yük sek tahsilini yapan Cemale ahdinde sadık kaldığını fiilen isbat etti. A- na ve babanın gönülleri almarak bir dıhı çok renkli hattâ, cılız yaban gİ :ülleri onun için aşr güllerinden da. ha çok göz alıcı bir güzellikle görü- nüyordu. <Oh> dedi. Ne güzel top- orak kokuyor. — Bilsen Nedret, şehir hayatının he sıkıcı bir yeknesaklığı var. Genç 1z kaşını kaldırarak cevap verdi: — Acaba? Ama orada ışık var, kalabalık var, otomobil, tramvay var. Cemal, hâlâ doyamıyan bir arzu, blll aç bir ihtirasla her tarafmdan Mıvımrurguzeumwu- biate hasretle, muhabbetle bakıyor. — Kim bilir belki diyordu, belki daha güzel, belki daha muhteşem.. Fakat — inan ki Nedret, bu kadar sade ve sa- mimt değil. Bu kadar geniş ve hür hfukları yok... Yalnız, evet yalnız, O havaya göre rengi değişen bir deni- ozl... Ve denizi gibi mütelevvin insan. Jarı var... * Parça, parça beyaz bulutların ma- wi bir blüz üzerine serpilmiş dantel- Ö ler gibi uçuştuğu mavi semayı elile ' jşaret ederek, bak diyordu: — — Bu kadar göz alıcı bir parlak- k orada bulamazsım. Sabah sisleri akşam vapur dumanlarile kirlen- bir kubbenin imkânı var mıdır bu kadar güzel, bu kadar sı! bir la göğsü açık ü Üç aylık sıla, üç gün kadar kısa ürdü ve bir eylül aymda, Cemali yine ayni insanlar gibi göz yaşları e gönül temennilerile İstanbula u- ladılar. Cemalin dik srlası böyle geçti. Se. yi ve tatili dört gözle bekliyen in- i m Ümitleri, arzuları bir tak- yaprağı gibi her gün koptu, her azaldı ve bir sene sonra tatil yi- geldi. Cemalin ikinci sılâ yılt me- bir hâdise ile inkişaf etti. O, odada büyüdüğü bu sarışın ve nalr bakışlı güzel kızın sihirkâr 1 ümlerine kendini kaptırmıştı. 'akın bir zamana kadar öz kardeşi rak tanıdığı Nedretin teyze çocu- bahar me' inde küçük bir aile top lantısı ile yuvalarının ilk temelini attılar. Artık mesut' idiler. Cemal, hırçın ve asabi olduğu kadar Nedret için duyduğu sevgi de çok yumuşak ve uysaldı. Yalnız yaşamak. ve va- zife zarureti onları bir zaman. için ayrı yaşamağa —mecbur bırakmıştı. Cemal mesut bir istikbali daha iyi bir şekilde temin için İstanbulda tah siline germi vermişti. Nedret te taş. rada muallimlik yapıyordu. Cemal, bir sene sonra tahsilini bitirmiş ola- rak hayata atılacak ve o zaman sev- gil biricik karısmı yuvasma çağıra- rak yavrularını büyütüp yetiştirme mesuliyetini ona tevdi edecekti. «Se- ma> isminde yumuk yumuk sevimli bir de yavruları olmuştu. Cemal is- tikbal uğrunda bu iki sevgiden bir, den mahrum kalmanın azabını ve hasretini daima duydu. Sene sonu ge liyordu. Mekteplerin tatil ve imtihan zamanı gelip çatmıştı. O, bu sene diplomasımı iyi bir derece ile alacak- tı. Nedretten son aldığı —mektupta yol hazırlıklarını yaptığını, Sema- nm her gün baba diye kendini hatır- Tadığını söyliyerek onu yarınım Ümit. leri için teşci ediyor ve Cemal, yeni bir hayatın eşiğindeyiz artık, hiç, hiç bir şey bizi birbirimizden ayırmıya- cak, diyordu. Cemal, o akşam bu neşe ile biraz hava âlmak, kafasını dinlendirmek istedi. Bir arkadaşile Şişliye kadar uzandılar. İçinde hem Ssevinç, hem garip bir üzüntü vardı. Hava güzel. di. taştıklan sonra evlerine dönüyorlar- dr. Tramvay durağında araba bekli- yerlardı. İşte bu sırada yolüunu şaşır. mış azgım, kudurmuş bir köpek gibi gözleri karartan bir süratle cadde- den ilerliyen bir taksinin üzerlerine doğru geldiğini gbrdüıer Bu müthiş ğa vakit ve imkân kalmadan gözlerinin önüne yarasa kanadı gibi gerilen bu kor. kunç heyulâ hedefini bulmuş bir o- Bokaklar kalabalıktı. Biraz do- | ba.. arada goıie rıyor. Sporda tenkıdı hüsnüniy etle karşılamak gerektır Sporumuz hükümetimizin gös. terdiği her türlü ve yerinde feda- | kârlığa rağmen, heyeti umumi- yesi bakımından kabul etmek lâ- zimdir ki bir türlü salâh yoluna girememekte ve bir çok noktalar- dan hergün, dünü aratmaktadır. Türk Spor Kurumu Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğüne inkılâp ettikten ve bu işe büyük paralar tahsis edildikten sonra sporun, gönüllerin istediği şekil- de yürümemesi ve hiç olmazsa ümit verici bir alâmet de belir- memesi, sporumuz hesabına bir üzüntüdür. Bügün herkesin zihninde bir istilham bükülüyor ve diyorlar ki; bu kadar büyük fedakârlık yapılıyor ve geniş bir teşkilât ku. ruluyor da neden ortada bu fe- dakârlık ve bu teşkilâtla mütena- sip sayılabilecek müsbet bir şey yok? Bunun pek basit ve tek bir se- bebi var: Spor idare — mekaniz- ması başına geçe.lerin umumi- yetle bu işin içinden yetişmiş kimseler olmaması. | Bugün Beden Terbiyesi Ge- nel Direktörlüğü —kadrosunda sporcuların tanıdığı kaç kişi var- dır? Pek az ve belki de hemen hemen hiç yok diyebiliriz. Diğer taraftan işin sakat olan bir tarafı da maaşlı ve maaş al- dıkları için de beynelmilel spor- culuk ölçü ve teamüllerine göre profesyonel sayılması lâzım kim. selerin —amatörleri — idaresidir. Spor teşekkülleri amatör olduğu halde baştaki idare teşkilâtının buna zıt oluşu 'otoritesizliği - do- ğurmakta ve bu vaziyette de mu- vaffak olmak imkânları çok za- yıflamaktadır. Şurada bir noktaya daha işaret edelim: Bugün Beden Terbiyesi Ge- nel Direktörlüğü erkânı ve men- supları haklı tenkitlere dahi ta- hammül edememektedirler. Her şeyde olduğu gibi sporda da ten- kidi hüsnüniyetle karşılamak, bu tenkit yanlışsa münekkidi mantı. ki yollardan ilzam etmek, haklı ise yapılan yanlış işi düzeltmek gerektir. Halbuki herhangi bir hatalı iş karşısında yürütülen ten- kitter bu zevatı maalesef sinirlen. dirmektedir. Yürümeyen bir iş ve yanlış bir hareket karşısında bir münekki- din, vazifesi icabı yürüttüğü ten- kitler hüsnütelâkki edilerek o işi | düzeltme yoluna gidilse muhak-l kak ki; daha kolay muvaffak o- | lunabilir. Meselâ, bir bisiklet şampiyo- nası yapılıyor, bu işi idare için oraya bu sporla hiç alâkası ol- mayan bir kâtip, bir kayak öğ- retmeni ve yahut bir şoför gön- | deriliyor ve bir gazetede bu yan- hş hareket tenkit ediliyor. Bu tenkide sinirlenecek yerde, bu hatayı kabul ederek bir daha böyle bir harekette bulunmamak yoluna gidilse fena mı olur? Bir tek odada - yapılabilecek | bir iş için koca binalar alınıyor, | içine binlerce lira sarfile mobilya | konuyor, masaların başına, elli | liradan tutun beş yüz liraya kaı“ dar maaş alan memürlar olurıu-l luyor da, sençlik futbol nynıyu-l cak saha, koşacak pist, güreşecek salon bulamıyor ve münekkit teş. | kilâttan pist, saha, salon istediği zaman bu istek niçin aykırı te- İâkki ediliyor ve bu işin başında olanları sinirlendiriyor? Bir işin idaresine o işin içinden yetişmiş mütehassıs ve- tecrübeli kimselerin getirilmesini temenni etmek bir hata mıdır? Geçen ve tekerrür eden hâdi- selerle sabittir ki bugün verilen bir karar ertesi gün değiştiriliyor. Yapılan bir sicil talimatnamesi ancak bir iki ay tatbik edilebili- yor. Bilgisizlik neticesi verilen bir Bizim için spor davası, her işimizde olduğu gibi, şahsi bir dava değil, hepimizin davasıdır çok kararlar memleket #porunu bocalatıyor ve bazı ahvalde de felce uğratıyor. Bu gibi istikrar- sızlıkları, yanlışları tenkit neden kabahat sayılıyor? Bugün maalesef Beden Terbi- yesi Genel Direktörlük teşkilâtı- nın düştüğü hatalar karşısında yapılan tenkitler iyi karşılanma- makta ve tenkidi yapanlara men- fi-ruhlu ve kasden hareket eden bir insan nazarile bakılmaktadır. Bizim için spor davası şahsi bir dava değildir. Doğrudan doğ. ruya hepimizin, memleketimizin, milletimişin davalarından biridir. Beden Terbiyesi Genel Direk. vbörlüğü teşkılâtı öyle hatalara düşüyor ki, bunlar karşısında susmak, vazifemizi yapmamak olur. Hiç bir gözden kaçmayan tikrarsızlıkları, organizasyon bo- zukluklarını gördüğümüz zaman nasıl susalım ? Bizim vazifemiz, herhangi is- bir spor meselesinde vaziyet herke- | sin dileyeceği gibi ve memleket menfaatlerine uygunsa onu — se- vinçle kaydetmek, uygun değilse tenkit ederek düzelme yoluna girmesini temine hizmet etmektir. Haklı olarak yürütülen tenkit- ler samimi karşılanmadığı takdir. de bu işin düzelmesine imkân yoktur. Onun içindir ki gazete sütunlarındaki tenkitlerin samimi karşılanarak bunların, tenkit de- meyelim, tenvir, ve ikaz olarak kabulü herhalde sporumuz — için zararlı değil, çok faydalı olur. Kemal ONAN DOKTOR DİYOR Kİ Doktor gözüyle meyvalar (KAYSI) Kaysının ilk defa Asyada yetişen bir nebat olduğunu ve oradan yavaş lektrik direğine dolaştı. Müthiş bir gürültü kulakları yırtan canhıraş ses ler ve konuşmalar bütün bu korkunç hâdiseyi beş on saniye kadar — kısa bir zamanda cereyan etmişti. Man- zara müthişti. Bir dakika evvel ya- şayan Zzavallr Cemal kaldırımlâr Ü- zerinden kırılmış bir heykel gibi par ça parça toplandı. Yavrusunu ve ka- rısiniı Sarmağa hazırlanan — kollarını altı metre ilerden parçalanmış bir halde kaylar akarak getirdiler, Bir ömür, bir ümit ve bir hayat bir an. da böylece bütün hüviyetine kaybo- luvermişti. * yavaş diğer — taraflarına yayıldığını rivayet ederler. Sıcak yaz günlerinde bahçelere se- müddet durmuş ve bozulup çürümüş olan kaysılar midede ekşilik, barsak- larda gaz, ishal ve ağrı yap “VATAN - 23.5- u ARSİİ v ğ Z ! - a z — iD— “—R a ;( Maziden Canlı Masallar Memi Dedenin uzun sakalı nasıl yandı #nakapanında Haraççı Mescidinin tam karşısında Nalınct Memi Dede türbesi vardır. Bu türbe, eski devir. lerde bir hayat ve yangmn siğgortası bürosu gibi işlerdi. Buradan alınan bir avuç toprak bir evin saçağına a- sıilırsa 6 yapr yangına karşı sigorta- lanmış olurdu. Bu türbenin başka bir hususiyeti daha vardı. Sanate is- tidadı olmıyan bir çocuk üç cumarte- si aç karnma bu türbenin toprağını su ile içerse derhal işini kavrar, sa- natte muyaffak olurdu. Karınlarını türbenin sandıkasına dayayarak Na- Imcı Dededen kolaylık istiyen gebe kadınlar doğururlarken bir avazla kurtulurlardı. İstanbul baştan başa en az dokuz defa yanmış ve yeniden yapılmış ol. duğu halde bu türbe hiç yanmamıq- tır. Nalıncı Memi Dede, Üçüncü Mu- rat devrinin sayılı meczuplarından birisi idi. Bergamadan gelmiş, — İs- tanbula yerleşmişti. Kış, yaz nalınlâ gezer ve Azablar çarşısında nalıncı- lık ederdi. Evi şimdi türbesinin bu- lunduğu yerde idi. Dükkânı da bura- ya yakındı. 1001 yılının bir bahaâr sabahı idi. Sultan Üçüncü Murat Darüssaade a- ğasını çağırdı. Gördüğü bir rüyanın heyecanmı yenmiye çalışarak: — Ağam! Ağam! dedi. Bu gece tuhaf bir rüya gördüm. Nalmtı Me- mi Dede düşüme girdi. Yakama ya- pıştı ve haykırdı: — Sultanım, ben bu dünyanın tam elli sene suyunu içtim. Şimdi ölüyo- rum. Yarm cenaze namazırmı Fatih camlinde kılmağa hazırlan. Beni e- vime göm, Üstüme bir kubbe, yanıma bir tekke, önüme de bir çeşme yap! Git tahkik et, bakalım. Memi De- de hakikaten ölmüş mü? Ağa Unkapanına geldi. Memi De. denin evinin önünde büyük bir ka- zanla su kaynıyor, kapınm önünde de bir insan kalabalığı kaynaşıyor- du. Padişahım rüyası doğru çıkmıtı. Bunun üzerine Memi - Dedenin, Tü- yasında padişaha yaptığı vasiyeti ta- mamile yerine getirildi. Evine gö- müldü, üstüne bir kubbe, önüne bir çeşme yapıldı. Bir de türbedar tayin edildi. Memi Dedenin hayatımda çalıştığı dükkân d girala- Müslüman mahallesine giren yahudinin âkıbeti Mıyordu. Saraylı Ağa da onu dükkE nından çıkarmak istedi. Hüseyif çe lebi kızmıştı, bağırıyordu. — Kuzum bana karışmayınız: dükkân Dedemin postunu doşedwıw dükkândır, yanmaz! Cidden de bu dükkân yanmarlifi Bir müddet sonra bu semtteki © dük kânlar ve evler çok kıymetlenmii Memi Dedenin mütevellisi fazlâ bulduğu için bu dükkânı Küpeli mihde bir Yahüdiye vermişti. Ni ct Hüseyin Çelebi çıkarılmıştı. lüman komşular bir Yahudinin xendi aralarma girmesini hoş görm! lardı. Evliya Çelebi hikâyenin !'7"“” kendi müşahedesine dayanarak le anlatır; €Bu Yahudi dükkâna girip MP"' leri açarken kendini upu:d:“' başı üzeri aşağı düşerek hurdd”'_ muştur. Sonra Hüseyin Paşa 5““. ağalarından bir vezir ağası Ve yat Subaşı gelip keşfile Yahudinin sini mübarek dükkândan kıld“î yine dükkânı nalıncı Hüseyin ye verdiler. Bu Hüseyin Çelehl / dala meşrep, halim bir adam Natmcı Memi Dede Haıre“'“”m türbedarı idi. Bu hakirin ıemM olmakla her bir haline vâkıfım Bu yangında Memi Dedenin t de kurtulmuştu. Dördüncü yangından sonra türbeyi ziyart' miş ve açıkta kalan halka para mıştır. İhtifalci Ziya Bey merhum G& maninm bir Nalmcı Dedesini şŞöyle anlatıyor: «Bu zat Eyüpsultanlı, meşhur LA imir Salih Dede idi ki, bu da yâ& ; nalm ile ve güpegündüz elindt cam fenerle mahallesi olan E!: h kalkar, yaya olarak İstanbula ğ öylece dolaşırdı. Başına bnıı—n bir mevlevi sikkesi ve bu sikkenlii .»9 pesine püskül takardı. Kara $i W gayet iri burunlu, çatık ve gür Ç| kaşlı bir adamdı. Bazan *hı birlikte gezerdi. Sokakta feraçeli veya çarşaflı Iudmııri 4€ race ve çarşafının rengine gör0 selâ: — Sen mor Allah mısm? gm*j sözler de söylediği aıt“ # namazdı. Onun dükkânma giren bir keser sallamadan bile kudretli bir nalmer olurdu. İlk türbedarı Abdi Çelebi idi. Ömründe eline keser ve tahta almadığı halde nalıncıların Üs, tadı olmuştu. Çok biçimli ve ayağa üuygün takünye yapardı. Dördüncü Murat zamanında, Padişahın halası Sülün Musli sultanın Haraççı Mes- cidinin yanmdaki saraymda bir yan- gin çıkmıştı. Yangm alevden dilini dört tarafa uzatmış, Şehzadebaşmda ki eski odalara kadar şehrin en ma- müur semtlerini yalamıştı. Memi De- denin tarihi ahşap nalıncı dükkânı- nt kendi türbedarı Hüseyin Çelebi iş. gal ediyormuş. Bu yangin Evliya Çe, lebinin evlerini ve dükkânlarını da yakmıştı. Hüseyin Çı dükkâ- idi.» * Ben dün Memi Dedenin tür tetkik ettim, Bu tek kubbeli © devre ait oldukça muvaffak , serdir. Kubbesi ve önündeki 1'“*’“ı çeşmesi $imdi yıkılma tehlikesi F termektedir. Penteresinin üstünde Üç sam' n". linde 18 mısralık şair (Asafl kitabesine göre, türbeyi 1001 llfmw de Haseki sultan yaptırmıştır. 3“; da Şeyh Mehmet Halveti göm“““l’ş tür.-Eskiden buraya gebe kadi AM bellerini ve göbeklerini daya' için «Belfaşı» ve Memi DelM’ı «Yatağan Dedes derlerdi. bir tarafa atılırsa ” çörü Mf M nmı sağından, solundan ve arkasın- dân ahşap binalar sarmıştı. Bütün dükkânlar yangin ejderine lokma ol- müuştu. Uzun ömürlü tarihi dükkâ, nm tahtaları çrra gibi kuruduğu ve kavlaştığı halde tutuşmuyordu. Bü- tün bir semt çayır çayır yanarken Hüseyin Çelebi tezgâhınım başma geç miş, istifini bozmadan keserini sal. lryor, nalın yapryordu. Komşuları, it. rinlik ve gölge veren kaysı mın yeşil ve kenarları dişli yaprakla- rı vardır. Kaysı çiçekleri kırmızı ve beyaz renklerdedir. Kaysı ağaçlarının ya, banisi çekirdekten yetişir. Islah edil. ler. Taze ve olgun kaysılar ise, yemek üzerine yendikleri takdirde, hazmı hoaş bir dol- gunlük verir ve inkıbazı izale eder- Kaysının terkibinde azotlu madde, ler azdır. Çok miktarda suyu havi i- se de ihtiva ettiği şekerin fazla ol- faiye T ona: — Baba ne yapryorsun? Şimdi dük kânmm saçakları tutuşacak, sen de kebap olacaksın. Çık dışarı! diyor- lar ve kolundan tutup çıkarmak is- tiyorlardı. Hüseyin Çelebi - hiçbir şey yok- muş gibi- soğukkanlılığını muhafa. za ediyor. — Burası benim Dedenin dükkâ- nıdır. Beraber yanarım. Yine çik- mezse meyvaları (zerdalı) şekilde ufak, orlız, tat ve nefaset iti- barile düşük bir halde bulunur. Fa- kat, aşılamak ve ıslah edilmek su- retile, güzel kaysılar veren ağaçlar iş l dür. Kaysının İki gün sonra siyah gi-|Y yinmiş perişan bir halde Haydarpa- şa garmdan çıkan Nedret kucağm- da sıkı sıkı sarıldığı yavrusile tey- zesinin evine geliyordu. — Minimini Semra istasyonda kalabalığı görün- ce tombul ellerini uzatarak bağırdı: — Anne.. Baâk.. Baba.. Anne.. Ba. Nedret te, 1 hıçkıra etli kısmı çekirdekten kolaylıkla ay- rılabilir. Bu kısım güzel kokulu ve nefistir. Bu sayede kaysı lezzetle ye- nir ve pek ziyade höşa gider. Sade tazesi değil, kurusu da makbuldür. Yaz günleri tazesi ne kadar sevile, rek yenirse kurusu da kışın, hoşıf hıçkıra atıldı. Afrtık istediği gibi ba- ğiriyor, istediği gibl ağlıyor, hay- kırıyordu... — Teyzeciğim, benim iyi kalpli ve reçel Şi d fi rımızın en kıymetli bir gıda ihtiya- gını temin eder. Kaysıda hayat için çok lüıumlu olan kç: mMması ona ün şeker ihti; kazandırmaktadır. duğunu hiçbir zaman, Tüzımıdır. Dr. NURİ ERGENE temin eden en kıymetli ve en faydalı meyvalardan birisi olmak kıymetini Kaysının da diğer taze meyvalar- dan aşağı kalmıyacak derecede vücut için, istifadeli ve nefis bir meyva ol- unutgoamak mam, diyordu. Nihayet âfet bir alev bulutu ha- linde Hüseyin Çelebinin dükkânını da sarmıştı. O içerdeki yongaları e- teğile sokağa atmıya çalışryordu. A- lev elindeki yongaları, elbisesini ve nihayet sakalinı da tutuşturmuştu. Kalabalık bir halk dükkânınm et. rafmda bir halka çevirmişti. Çelebi- ye acıyorlardı. Fakat o her türlü mü- met Dede kıymetli bir Türk A“î“ Şimdi bir kireççiye kiralanan M çı mescidinin ittisalindeki dört F ç bina da Sülün Muslü Sültanın ı’ na ait bir parçadır. Hususi sarâ' dan hiçbir eser kalmadığı için bir evin kileri olarak kullanılâ? binaya da Müzeler idaresinin ©İ ması lâzımdır. İhrahim Bıikl l(“”' ol Mecburi tasdikname “7' tard cezasına tâbi tutu talebeler Ankara, 22 (Telefonîı, Maarif Vekâleti bazı ortwk“w da Vekilliğe malümat verılm bazı talebenin mecburi ta: meye tâbi tutulduğunu tard cezası verildiğini alâkadarlara yavtığı bir tlmj:& bundan böyle he!hıngi bı! de mektepten uzaklaştırıl. d) lebe için birer fiş lıızırl' .J Vekâlete gönderilmesini tir. Bu fişte talebenin ııl#"wf zıyeule karakterini ortaya sli mağa yarayacak luzus-nlu mi vti dahaleyi reddederek yerinden ayrıl- Bursa Nafıa müdürü Erzuruma tayin edildi d iğim.. Ben de bu kadarken ye- tım kalmıştım değil mi? Bu ne ha- zin teşadüf.. Bu ne acı tecelli.. Dü-: şüp bir külçe kesildi. Bayılmıştı. Küçük Sema hâlâ ağiryordu. O bir Kkoca yıl dilinden düşmiyen baba ke- bol miktardadırlar. Bunlar içinde A ve C vitaminleri kaysıya gıda bakı- mından büyük bir kıymet verirler. Bütün meyvalar gibi kaysının da taze ve olgun olanları tercih olunur. limesini söylemeden ağlıyordu. büs gibi bir anda bütün şiddetile e- Ağacından koparıldıktan sonra uzun nafıa müdürlüğünü müdürümüz Suat, lerek vazifesine başlamıştır. Bursa- (Hususi) — Nafia mü- dürümüz İsmail Hakkı Devletku. şu, üçüncü umumi müfettişlik mü şavirliğine tayin edilmiştir, ayni Erzurum vilâyetinin de yapacaktır. Nafıa müdürümüzün ayrılması dolayısile Halkevinde bir mera- sim tertip edilmiştir. Yeni Nafıa şehrimize ge- mat bulunacaktır. WİLLY BİRGEL ile Mevsimin en büyük ve ARK Kraliçenin Kalb (MARİE STUART) Gmsalsiz bir muvaffakiyet kazanmakta ve takdir alkışlarını toPİ” maktadır. Suareler için daima g—a ZARAH LEANDER -—-A beraber yarattığı en muhteşem filminde Sinemasında yerlerinizi evvelden aldırmız Ufa Film w on | v l.u EEŞEKEŞ ST Ki

Bu sayıdan diğer sayfalar: