Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Bama a 8. 97T VATAN Harp Vazıyeh N_____ YAZAN: ' İlsan BORAN (Emekli Kurmay Subay) '_r'k'dı İngiliz taarruzuz 11/5/941 tarihli Iraka dair Urlar Salen askeri yazımda şu sa- barı ı"lülzlef bundan sonra (Rut Tn işgali ve Habbaniye mü- Saftan) petrol boruları - tevzi Derkezi olan Hadita'yı — işgale Wı*"îulm—ıı tahmin ediyo- ':"' Bu mevki Fırat kenarında Ü böl le yürünecek -“'""hlnı istikamet — üzerinde- !'dlüımı ayni fikirle hare- H b 8eçtiklerini zannediyorum. Ükk iye bölgesinde takviye İak İngiliz kuvvetleri, çekilen etlerini Fırat kenarına Ydi takip ettiler. İrak kuv-  dliye Koridorlarında: Kavun değil ki Koklayasın!... Yaşlı kadın: “ Evlâtlarımızı bunlar azdırıyor ,, diyordu Biri genç, biri yaşlıca iki adam kendilerini mahkemeye getiren bekçinin iki tarafında yer almış- lar, ikide birde dişlerini gıcırda- tarak rakip kartallar gibi birbir- lerine bakıyorlardı. Genç adamım kadit vücudu terzinin himmetile biçime ginmiş- ti. Başında, önü ile arkası arasın. da bir vadi ile dağın zirvesi ka- dar fark olan bir şapka vardı. Heybetlice burnunun altındaki ksiz bıyıkları ince yüzünü büs. d—“ ve Fırat nehrinin şimal Ğde bulunan Felluce kasa- İnsti! müdafaa etmek istediler. Faş kasabanın şarkına pa- Gt kıtaları indirdiler ve üç ta- Mmuhasara az za- kasabayı işgale muvaf- ular. FE hölgi ' dt ir. Ayni zamanda Bağ- - Rutba çöl otomobil yolu- Üzerindedir. Cölden geçen lı, iricik oto yolu Rutba'da © ayrılır, birisi Şama diğeri B"'* gider. U itibarla Fellüce'nin işgali ny ler için çok müszait bir va- din İlııırlımıştır Fırat nehri- llıul sahilinde iyi bir köp- 5_*__ elde etmişlerdir. Şimdi meraklı bir sual geliyor: *“vuuce yi işgal eden İngilıı 'etleri hangi istikamette yü- r? Bu hususta mütalâa her nedense askeri irler lüzum M“'di"' lnıı Iııııınh lerimi anlayınca okıı bıııı hak verecekler, ıüdeıdiklerı ih- anla: Bence Fıllnce'dm sonra İn- %wwwu- 'f!!î 250 kilometre. 'or ki en yakın hedef ır, Bağdat şehri İrakın merkezidir; askeri ve hedeftir. Hadita petrol dan mühim bir mevki- K İhgilizler İrak petrolundan w edemiyorlar. Fakat bu &n Suriyeye ayrılan bo- hâlâ petrol sevkedildiği tır. İngilizler burıyı f! “'tı'ı İ gğı; bütün uzatıyordu. Yaşlı adam da genç rakibin- | den aşağı kalmıyacak kadar iti- na ile giyinmişti. Üstelik onda ekseri genç kızların güzel dedik- leri bir yüz ve şakaklarını örten beyaz saçları vardı. İkisi de si- nirli idiler. Yalnız ikisinin de gözleri aradasırada — kendilerin- den beş altı adım uzakta duran genç ve güzel kadına takılıyor ve dalıyorlardı. Adliyede herkesi konuşturmak bir hayli müşkül olduğundan ın- san ekseriya kimden en doğrü malümatı alacağını Şşaşırır. - İşte bu yüzden ben de biraz tereddüt ettim. Nihayet bu işle alâkadar olduğunu: — Sabahtanberi bir türlü bit- medi, artık sabrım tükendi. Bek- çi efendi oğlum daha bekliye- cek miyiz, demesinden anladı- ğım ihtiyar bir kadına müracaatı en münasip buldum. — Ne olacak oğlum, dedi. Şimdiki gençlerin aklı fikri ka- dın peşine düşmek. Aklıma, biraz evvel iki ada- mın hayran hayran baktıkları eye| ar — Bana 'bak hani bu kadın se. nin akrabandı? dedim. — Baş ulan iburadan kaldırım züppesi, dedi. y — Ben kaldırım züppesi filân değilim, kadını rahat bırak, de- — Babanın kızı mı be? diye söylendi. — Değil ama enu ben takip ediyordum. Ne diye palavra at- tın moruk sen de diyince ne ce- vap verdi biliyo musunuz? — Senin gibi zibidilerin bir ce, bimden on tanesini, diğer ce- bimden on tanesini çıkartırım, dedi. Ben de hiddetlendim: — Kadını rahat bırak, sonra karışmam, dedim. Ne olurmuş? diye O beni tartakladı. ben onu ıartakladım Kadın da durmuş h izin baskın ç ğını me. rakla seyrediyordu. Etraftaki kah velerden halk dışarı - fırlamıştı. Halimize gülüşüyorlardı. Ok ya; yından fırlamıştı artık, altta kal- mamak için adamı ittim. O da beni itti, kavga böyle başladı. Genç kadın her ikisi de davacı ve suçlu olan adamlar kararı beklerken yanlarına gitti ve çap- kın bir şive ile: — Vre ben kavga edilezek kadınım.... Ne zaman isteyezek korta yapmak bana söyleyezek, yok kavga etmek, dedi. Her iki adam mal bulmuş Miğribi gibi onun uğrumda dö- vüştüklerine pişman olmuş gibi ıçerledıler Yaglı adım dişlerinin verdi. tevap mırıl genç kadına takılıp hk düştükleri geldiyse de, o sırada mahkeme salonuna giren erkek- lerin davacı ve suçlu yerlerini aldıklarını görünce yıne bir şey anlayamadım. Hâkim genç ada- ma: — Bak sen bu adama taarruz etmişsin, tokat atmışsın, hakaret etmişsin?. Ne dersin? dedi. Suçlu yerinde oturan omuzları sarkık caketli genç adam ayağa kalkarak: — Vakayı anlatayım efendim, dedi ve devam etti: — Dün akşam Beyoğlunda giderken biraz sonra şahit olacak olan kadını gördüm. Evyelce bir yerde tanışmış olduğumuzu zan- nederek arkasından gittim. Ka- din yüz vermezse erkek ne eder ki? Bo'ylece bir müddet gittikten erlerse Suriye p: kalacaktır. Bu vaziyet, yerleşmek isteyen Al- 'a kuvvetleri ve Fransız kıtaları için elbette çok " İngilizler Fırat gıınıl İ takiben Hıîı:ı ya y;rdu ve paraşüt kıtaları indi- .*Ü burasını işgal edebilirler. ü hedef petrol mınta- t. Burada boruların baş- 'lüktuı olan Kerkük ca- l% hedeftir. Fakat Bağdadı ıvvel bu hedefe yürü- SOk kuvvete ihtiyaç göste- mğ'-rıd.ıu kuvvetler simale Bağdada yaklaşmak |’ı"'llılı'ıı'le bulunsalardı böy- hareket varit olabilirdi. ,. inlldıh ve garba Hadi- âf;îâfğ ’;! EETİ sonra Beyoğ yan sokakla- rından birine girdi. Ben de arka- sından. Derken bu sırada arkam. dan bu adam geldi, bana: — Bu kızın peşini bırak, be- nim akrabamdır. Ayıp değil mi? deyince evvelâ utandım: Bir dakika sonra peşlerinden baktım. 'Genç kadın önden gidi- yor, beş altı adım arkasından da bu adam takip ediyordu. Eğer akrabası olsaydı elbette yanına giderdi, diye düşündüm. Bu işte bir gaflık var, diyip — peşlerine düştüm. Yolda giderken bir de ne gö- reyim adam kızı kolundan çeki- yor, kız gitmiyor, hafif hafif ağız kavgası yapıyorlar. Hemen adamın bizi mantara bastırdığını anladım. Hızla yan- larına gittim. Herife: — Hay allah kıhretsın. ben de bir şey zannetmiştim, enç: — Vay canına, kalıbına kıya- fetine kanarak iyi ayakkabıdır diye bu işi ettik, dedi. Sonra şahit olarak getirilen yaşlı kadın: ; — Ah. Ah, dedi, Evlâtları- mızt hep böyleleri baştan çıkar- tıyorlar. Erkeklik yuları kadının elindedir. Gel dersen gelir, git dersen gider, dedi ve bir elini bükük beline koyarak kavgacı- lara doğru ilerledi. — Hadi evlâtlar, dedi, Ciğeri beş para etmez kadınlar için dö- vüşmeyin. Böylelerine parayı ve. ren düdüğü çalar. Hadi barışın, dedi. İki adam mahkeme salonunun kapısından çıkarken genç kadı- nın önünde biraz duraladılar. Kadın onlarla beraber bir kaç adım attıktan sonra: — Vre hanginiz gelezeksiniz? dedi. İki adam fazla &£ dılar. Anadoluda “VATAN, AMUK OVASINDA Bir Aşiret kızıyle neler konuştum — Kırıkhân'dan Reyh 'ye gider- ken Amuk ovasında Samanlı köyü. ne uğradık. Duvarları kamıştan ö- rülmüş, damları saz ve çamurla ör- tülmüş evler daha doğrusu kulübeler arasında dolaşırken karşımıza — on dokuz, yirmi yaşlarında bir hanım kız çıktı. hemşirelerinden farksız giyim ve ktyafette, Bize yaklaşınca sordu: — Birisini mi arıyorsunuz efen- dim? — Hayır, köyü şöylece bir göre mek istedik te... — Buyurun bizde bir ayran için. Zaten susuzluktan yanıyorduk. Bu lütufkâr teklifi memnuniyetle kabul ettik. Bu kızcağızı görünce beni me- rak sarmıştı. Bu kadar güzel ve te- miz giyinmiş bir bayanım bu kamış ve çamur yığınları arasında işi ne idi? Kendi kendime (her halde An. takyalr veya İskenderunludur. Bura ya bir hısımını veya tanıdığını ziya rete gelmiş olacak) dedim. Bir kulü beden çıkarıp gölgeliğe koyduğu portatif ceviz sandalyalara oturun- ca bu merakımı gidermek istedim. — Burada misafir misiniz? dedim. — Yarı yerli, yarı misafir sayılı- rız. Bu çiftlik bizimdir. Ara sıra ge- lir, ekim işlerini gözden geçiririz. Babam (Hüseyin — Garbioğlu) dur. Ben de (Hatice Garbioğlu). — Çifliği kendiniz mi işletirsiniz? — Hayır efendim, ortakçılarımız vardır. Amuk ovasında âdet böyle. dir. Toprak, tohum bizden. Çitt, hayvan ve öletleri, çalışmak ortak- çıdan. Mahsulü de yarı yarıya üle- şiriz. — Bu sul, pek faydalı olmasa ge- rek. Ortakçılar, Rendi malları olma- dığı için toprağı iyi işlemezler. Alım da az olur. - — Hakkmız var. Fakat şimdiki halde bizim için başka türlü hare- kete imkân yok. Bu geniş toprakla- rın sürülmesi, ekilmesi traktörler ve daha başka çeşitli ziraat Aletleri te, darikine ve çokça paraya bağlı. Fransızlar bizde hal bırakmadı ki... Bir çok defalar çiftlikleri yağma et- tirdiler. Atlarımızı, — kısraklarımızı, müsadere ettiler. Lehlerine yazılmış bir mazbatayı yırttığını bahane ede- tek Dedem Sarı Ahmet Ağayı tevkif ettiler. İki sene Halep ve Beyrut ha- pishanelerinde süründürdüler. Niha- yet Ankaranın teşebbüsleri netice- sinde hapisten çıkardılar. Fakat bu- rada kalmasına müsaade etmediler. Suriye sınırları dışına attılar ve bu iki sene içinde de bizden on bin al. tın aldılar. Bu yüzden perişan bir du. ruma düştük. Esasen F'ransızlarımn ftikri bizi canımızdan bezdirmek, tür. lü şekillerle boğazımıza kadar börç- landırarak elimizden topraklarımızı almak, Ermenilere vermekti. Allaha şükür bu maksatlarına eremediler. Ana vatana kavuştuk ta o korkung âkrıbetlörden kurtulduk. O karanlık, Koca bir günlerini onun uğrunda kaybetmekten ve yüzlerindeki berelerden mütevellit bir kinle ona baktılar. Birisi öbürüne: — Kavun değil ki koklayasın, Öbürü: — Eşelersen kokusu çıkar, di-| — ye cevap verdi. Mtat PERİN esaret y çok Istırap çektik. Çok cefa gördük. Ama yeese, fütu- ra düşmedik. Rahmetli Atamızın bir gün olup ta bizi kurtaracağma ina- nıyorduk. Bu imanla yaşıyorduk. Ba- Şınızı ağrıtmazsam size o elemli günlerde söylenmiş bir şiirimi oku- yaymmn. — Memnun oluruz. 'Yurdumuzda baykoş öter Çektiğimiz zulüm yeter. Güneş doğar gece biter Büyük — şehirlerimizdeki # Yazan: Cemal Bardakcı Bayan Hatice Garbioğlu Esir kalmaz Türktür Hatay Yeşillendi bütün dağlar Gül açılır sular çağlar Korkusundan düşman ağlar Esir kalmaz Türktür Hatay Yaralı bir arslan gördüm Tasan nedir diye sordum Kurtulacak güzel yurdum Esir kalmaz Türktür Hatay — Çök güzel, sizin gibi kalpleri yuürt ve millet sevgisile dolup taşan kızlar yetiştiren bir millet esir kala- maz. Nitekim kalmadı. Şimdi muhak kak çok zengin, çok verimli olan bu topraklardan hakkile faydalanmak, sizin için mukadder olan refah ve sa.- adete tar an evvel kavuşmak çare- lerine başvurmak lâzım. — Evet Amuk ovası bitmez, tü- kenmeğ bir servet kaynağıdır. Fakat uzun yıllardanberi yaptığı iş, üzerin- de yaşayanların karınlarımı doyur- Mak değil, onları yemekten ibaret kalmıştır. Bu son sözlerinin bizde hayret u. yandırdığını gören Bayan Hatice ilâ. ve etti: #— Bu topraklardaki hazineleri ele geçirmek iki şartın gerçekleşmesine bağlıdır: Bâataklıkları kurutmak, (Karasu), ve Afrin nehirlerinden almacak su- larla ovayı sulamak, bunlar yapılma- dıkça buralarda oturmak ve çalış- mak kabil değildir. Biz (Sarıcanlı) aşiretindeniz. Rahmetli dedem anla- tırdı: Bizim aşiretler (Bahadırlı), (Torun) ve (Çoşlu) aşiretleri şu gör düğünüz Amanos ve Gâvur dağları- nın serin havalı, soğuk sulu zümrüt yaylalarında yaşarlarmış. Seksen yıl önce hükümet bu aşiretleri dağlar. dan indirip bu ovada yerleştirmiye karar vermiş. Bu bataklıklar içinde oturmanın diri diri mezara girmek demek olacağını çok iyi bilen aşiret. ler bu kararı kâbul etmemişler. Üzer lerine Derviş Paşa adlı bir adamın k d asker g dağlardaki obalarımız, şenliklerimiz, üÜrünlerimiz topa tutulmuş, yakılmış, kana boyanmış. Yapılan dövüşlerde aşiretlerden erkek kadın pek çok kimse telef olmuş. Ele geçenleri ge- tirip buraya oturtmuşlar. Onları da sivrisinekler yemiş, sıtma mahvetmiş yalnız bizim aşiretin ot beşler ntıfu- | sü varmış. Bin yedi yüz atlı çıkarır- , mış. Bugün hepimizi toplasanız üç dört yüz kişi ya varız ya yoğuz. Bayan Haticenin bu sözleri üzeri- ne dudaklarım ihtiyarsız, lâtinlerin şu darbı meselini mırıldandı. Ubi solitudinem faciant, — pacem appellant — Bunun türkçesi nedir ? — Bir yeri çöle, yangın yerine dön dürenler de orada sulh ve sükün te. sis ettik, nizam, düzen kurduk der- ler. — İşte bu güzelim yaylalarda da böyle yapmışlar. O zamanın halk şa- irleri bu vaka hakkında türküler yaz mışlar, dedem bunları hem söyler, hem ağlardı. — Bu türkülerden hatırınızda olan var mı? — Onların bazılarını, her kelimesi çivi ile kafama çakılmış gibi hiç unut muyorum. Bakınız ne yanık şeyler: Yine tuttu Güvur dağı boranı Hançer vurup acarladın yaramı Sana derim Mıstık Paşa öreni İçindeki bunca beyler nice oldu Çınar sana arka verip oturam Pöhrenk ile sularını getiren Yoksulların işlerini bitiren Samur kürklü kocabeyler nice oldu ? çi Feneri de'deli gönül feneri Atları da dolanıyor kenarı Sana derim Küçük Ali öre_ni Sana inip binen beyler nice oldu? Altın saç bağlı fesler sırmalı, Lâhuri şal geymiş gümüş düğmeli Gözleri kudretten siyah sürmeli, Mor bilekli hatunların nice oldu? * Derviş Paşa yaktı yıktı illeri Soldu bütün yurdumuzun gülleri Karalar geydik te attık alları Altunumuz geçmez akça tunç oldu, * Ağlayı Dadalim söyler, Vefasız di şu insan neyler, Bir yiğiti bir kötüye kul eyler Şimden sonra yaşaması güç olur. Boğazıma bir şeyler tıkandı. Hıçkı- rıklarımı zor zaptettim. Bayan Hati- ceye teşekkür ve veda ederek otomo. bile atladım. Biz hareket ederken ©- nun da küçük mendilini gözlerine gö- türdüğünü gördüm. Muhakkak Ki, o|, da benim gibi, mavi çaha şalvarlı, sırma çepkenli, ayaklarına kırmızılı çizmeler geçirmiş, başlarma oyalı ye meniler dolamış şahbaz aşiret deli- kanlılarınm köpük içinde kalmiş kü- heylân atlar üstünde naralar atarak cirit oynadıklarını görür gibi olu- yordu. Ruhsatsız inşaat yapan mühendisler çalışmaktan menedildiler Belediye tarafından yaptırılan teftişlerde, bir çok yerlerde ruh- satsız inşaat yaptırıldığı ve bazı mimarların da yapı harçlarma kömür tozu karıştırdıkları görül- müştür. Suçları tesbit edilen mi- mar ÂAntüan Haronyan, Seyfi A- şoroğlu, Panayot — Yorgiyadisle kalfalardan Hüseyin Kâmil birer sene müddetle çalışmaktan mene- dilmişlerdir. SİYASİ İCMAL Islık Yazan: Sa - ip Ikış memnunların, ıslık memnun — olmayanların bislerini ifade yoludur. Fakat alkış da, ıslık da, esnemek gibi saridir. Bir tiyatro piyesini seyredere ken, bir nutku dinlerken hoşu- muza giden yerlere, sözlere te- sadüf ederiz. Takdirimizi izhar etmek hususunda — dalgınızdır. Fakat daha uyanık bir veya bir kıç kışı ellerini şakırdatmağa mı, bu alkışl, der. hal bütün uloııdıküere sirayet ler. Sinemada operatörün dalgın- lığı yüzünden beyaz perdedeki resimler bulanıverir, bir çok kimseler buna - kızarlar, fakat şimdi düzelir diyerek beklerler. Ancak, içlerinden bırı daha si- nirli ve daha atik davranarak ıslığı koyuverdi mı, hemen bü- ıuıı salondan ıslıklar yükselive- rir. Bir ajans telgrafı bize dikka, te değer bir hadise nakletmek- tedir: Amiral Darlan 24 nişan- da şimali Fransada Beaunais şehrine gitmiş, Halk Amiralın yemek yediği lokantanın önüne toplanmış. Amiral teraçaya çık. tığı zaman bu halka beylik bir kaç kelime ile hitap etmek ha- tasında bulunmuş ve tıpkı yuka. rıda tahlil ettiğimiz gibi: «Bu sırada kalabalığın arka sıralarımdan — birdenbire, bir bomba pıilır gibi, sert ve acı, bir ıslık sesi işitilmiş, bunu diğer ' bir çok ıslıklar takip etmiştir.» F l bır denberi ; lek inde olup bitenler- " den şüphesiz memnun değîldıı—' ler. Fakat memnuniyetsizlikleri, , ni izhar etmekte veya kime kar. şı izhar etmek geldiğinde . mütereddittirler. Halbuki ;imdi; diğerlerinden daha - sinirli ve! daha atik davranan bir tek a- damın ıslığı ilk defa olarak bu tereddütü yenmiştir: Memnuniyetsizlik son anlaş-' mada mühim rol oynayan Ami-- ral Darlan'a ve dolayısile bu :lrnlı;mıyı karşı izhar edilmiş- Bir adamın dudaklarından fırlayan ve derhal etraftakiler- Alkış da, ıslık da esnemek gibi saridir. Sa-İp Beş sene müddetle müte- ahhitlikten menedilenler Ankara, 22 (Telefonla) — Milli Müdafaa Vekâleti devlet: taahhütlerinde fena niyetle harc. ket . derek alım satıma hile kariş. tırmak suçlarından askeri mahke. melerce muhtelif cezalara çarptı- rılan müteahhit Cemil Açık, Van- li İsmail Parlak, fabrikatör Ek- rem Ürol, Mehmet Altaç Tigil, Mustafa, Cizreli Zülkif, Kadir Gül, yağcı Mehmet Aslan, fab- rikatör Nusret Öncü, Mustafa Se. petçi, Doğan Aytuğ, Mustafa Kuloğlunun muhasebej hususiye kanununun hükümlerine — istina- den beş sene müddetle devlet ta- ahhütlerine girmekten — menedil, melerini kararlaştırarak bu kara- tını bütün devlet teşekküllerine bildirmiştir. çEE P L Ee e Üsküdar ve Kadıköyüne yeni lâmbalar konuyor İngilizler Fellııce’den Hl_ıg:neıı, Bağdat - Fellu- Suriye h battını tamamile ele lıtİıı- Böyle bir muvaffa- ın ikiye — ayrılması, etlmn değişmesi ve 'dq.::'n petroldan mahrum i demektir. A'-'lıı Basradaki kuvvetler llıu*“llıle yürümüyorlar? İn- Mesafenin uzaklığını dü- ve zaman kaybede- llnıımışlırdlr. İşin doğ- ıu,% budur. Habbaniye - mıntakasındaki kuvvet- :.. ll):kl etmek ve bu"ütılıvl iye tayyarelerile te- &tmek “’%’! f;" TTT kolay olacaktır. İhtimal hîiı"lmetmııı değişmesile tapaı, Harekâta lüzum da kal- lbı’“*llr Bu sebeple, İnıılı:- a harı plânında ııyııı t ve K nün bazı yol, Bu münakaşa esnasında Kezban biraz u. zakta durmuş, gözlerini Ali Beyden ayırma- mıştı. Onun alnında ter damlaları parladığı Hr ve bayılmamak için büyük bir gayret sarfettiğini görüyordu. Bu şımarık kızım ar- zusu yerine gelmeli ve hasta adamcağız ra- hat eftmeli idi. Birdenbire kararını verdi, Sakin bir sesle: — Yenge siz gidiniz, amcamla ben kala- cağım, dedi. Herkes hayretle ona baktı. Ali Bey kesik bir sesle itiraz etti. — Hayır çocuğum, u balo için sen de çok EDEBİ ROMAN TEFRİKA No. 53 Yazan: Muazzez Tahsin BERKANI © sırada Nigâr Hanımın sesi duyuldu: — Kirk yılda bir evde kalıp amcasına bak. mak fevkalâde bir fedakârlık sayılmaz ca- nım. Siz de bu meseleyi amma da mühimse- diniz! Güzide Hanım çar naçar razı oldu. Onlar münakaşa ederlerken Ferit Ali Be. sakın bu yapma! — Fedakârlık değil amca, ciddi söylüyo— rum, gitm daha ye y Ş gece esasen cantim hiç gitmek !stemıyordu Vivet bu beklenilmiyen fırsatı elden ka- çırmak istemedi. Bu gece her Zzamandan güzel olan Kı baloda ; şine geliyordu. — Kezban da gelecek Çocuk HEsirgeme Kur gider. demki canı istemiyormuş zorlama baba, seni yalnız bı- Ya yürünecek hedef pet- ri dıği için de içi rahat eder. Güzide Hanım itiraz etti: — Kezbana yazık değil mi? İlk defa ba- loya gideceği için seviniyordu. B Kezban hafifçe sinirli bir sesle yengesine cevap verdi: — Rica ederim yenge, ben bunu istiyerek yaprynrum Baloya gitmediğim için üzüle- - barlar tocuk Muüyum ? e Mnınde ederseniz göğsünüzü biraz dinliyeceğim. — Hayır oğlum, lüzumu yok. Emin ol ki, hafif bir baş dönmesinden başka bir şey de- ğil. Esasen alt katta doktor var. latersem hemen çağırtırım. Feridin endişe ile kendisine hıkugınx gö- rünce onun şüphelerini gidermek için karı- sına hıtap etti: — Bu akşamki yemek galiba bana do- kundu hanım. Hemen bir parça karbonat a- lıp yatacağım. Siz haydi güle güle gidin. Bu sözler Güzide Hanımı teskin etti. — Hakkın var, balığı h: ola- döğru cevap vereceksin değil mi? Bir ara Feritten de rica ederim, gelir seni görür. He. men yat, uyumağa çalış. XI Herkes gidince Kezban hizmetçi tle birlik- te Ali Beyi odi yardım etti, onu yıtıgmı yıtu'dı, ilâcını verdi. — Şimdi gözlerinizi kapaymız, biraz is- tirahat ediniz amca, ben bir dakika için o- dama gideceğim. Elbisemi çıkarıp derhal ge- lir, size ilâcınızı veririm. — Peki kızım. Biraz sonra, arkasında mavi fanileden sa- bahlığı ile Ali Beyin yatağınm yanındaki koltuğa oturmuştu. Hafif boyalı yüzü, kızıl dudakları ve ev kıyafetile göze daha cazip görünüyordu. Ali Bey onün endişe ile bü- yüyen gözlerine bir iki saniye dikkatle bak. tıktan sonra yorgun bir sesle: — Zavallı Kezbancık, benim fedakâr kı- zım, eğli mâni oldum senin, dedi. caksın. Karbonat aldıktan sonra bir şeyin kalmaz. Şimdilik Allaha ısmarladık. Biraz sonra telefon edip seni sorarım Ali. Bana — Vallahi darılırım amca. Bu sözleriniz bana hüzün veriyor. Size karşı içimden ta- şan sevginin derecesini bilseniz bunu söyle- mezdiniz. Ben de Vivet gibi sizin kızmı- Zzım. göz & rı titredi, dudakları larının tenviri için yeniden lâmbı- lar karar, veri hafifçe aralıklatdı, bir şey söyliyecekti, vaz geçti, öyle yorgun ve halsizdi ki... Dıkikı.lıt birer birer geçti. Kezban başını KI Sa- yahlığına sarmış, Üşüyen bir kedi gibi kol- tukta büzülmüştü. 'Telefon çaldı. Kezban hemen koştu: — Evet yenge benim, amcam karbonat almak i: her beş damla verdim. Şimdi rahattır. Hayır bir şey yok, emin olun pek iyidir. Ben yanındayım, ğım, Merak Y $ eılenin yenge. İsterseniz biraz — sonra amcamla konuııhuu;aıniz, şimdi biraz daldı. Yine dakikalar arka arkaya geçti. Hasta- nım göz kapakları yavaşça kalktı, bakışla- rr Kezbanmn yüzüne dikildi. İçin için müca- dele ettiği anlaşılryordu. — Kezban, beni affet yavrum. Genç kız yerinden sıçradı, yatağa yaklaş- tı, hayretle hastaya baktı. — Sizi af mi edeyim? Ben mi amca? Si. ze karşı bu kadar minnettarken Sizi af mi edeyim ? ' Ali Beyin acı bir teh uçtu. Sabit bir murıı cenkleşmekte devam ediyordu. Bir iki dakika sonra sordu: — Beni seviyorsun değil mi kızım? (Arkası var) Bu & lâmbalar için proıeler hazırlanmaktadır. En yakın bir za- manda lâ yerlerine k k: tır, Bursada evini fazla ücretle vermek isteyen birisi adliyede Bursa (Hususi) — — Altıpar- mak caddesinde oturan Mustafa oğlu Şakir İşman, kendi evini es. kiden 15 liraya verirken son de- fa 20 liraya kiraya verdiği sabit olmuştur. Suçlu derhal adliyeye teslim edilmiştir. Muratlıda (19) Mayıs bayramı Muratlıda (19) Mayıs gençlik bayramı Cümhuriyet alanında muhtelif teşekküller ve kalabalık bir halk tabakasının huzurile kul landı; Hatipler büyük — kurtarıcı ebedi şefimiz Atatürkün Samsu: na ayak bastığı günün senei dev riyesini halka heyecanlı sözlerle izah ettiler. Resmi geçidi müte- akip spor eğlenceleri yapildı. Ü, #a