4 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

4 Ekim 1940 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sovyetler Tetikte mi Duruyor? Yazan: M. H. ZAL D Ün gelen telgraflarda Sov- we Yetlerin Alman hududu ada asker ve motörlü k- varlit ettiğine dair haberler lıll.dL Mülteciler vasıtasile yayı- bu haberlere göre tahşidat ve İrmak nehirleri boyunca Bapattenya hududunda yapıl- $ ktadır. Birçok Sovyet motör- miakttaları da Kovno ve Volhy- Buya taraflarına — gönderiliyor, q.' Sovyet - Alman hudu- maş Syunca tahşit — olunuyor- dal haberler ne dereceye ka- bo'id“"“' bunu — bilmiyoruz. Loğtuluğunu temin makamında tdradaki Polonya — irtibat a- İns diyor ki: «Mülteciler ayrı i ifadeleri tekrar etmiş- lunun için haber, bir ve- ve YA iki kişinin bayalinden çıkmı Tübalâğalı bir dedikodu sayılı Moz> aBt memleketin askeri tahşi- MA girişip — girişmediğini kat'i T Sürette tetkik için hariçte bu- yaşaaların elinde hiçbir imkân Yoktur. Yalrız umumi emarele- * bakarak şuna hükmetmek c Sin birçok sebepler var. Manl, a Za ların Romanyada kendi tamlarını kurmaları ve orada Şice yerleşmeleri, bir taraftan da e yerlere Alman valiler tayin Hiretek Macaristana - gittikçe tağla sokulmaları, Sovyetleri za- b kuşkulandırıyordu. Bu hop- butsuzluklarını Tuna könferansı. iı'ı""[' ederek pek açık bir ye- ilde ortaya koymuşlardı. yaPUnun arkasından üçüzlü mih- $ İşi çıktı. Sovyetler pişkinliğe Utmuş gibi görünerek bunun yeğdilerine karşı olamıyacağını, '*hi mihver hakkında imzadan ie'el kendilerine haber verildi Hai ileri sürdüler. Fakat bitaraf- (t üzerinde kalân tesir şudur ki Eİ“ Ver teşebbüsü iki kocaman kyanusla dünyadan — aytılan kiberikayı hedef tutamaz, edefi Sovyetleri — iki taraftan Sember içine almaktır. ha Yetlerin üçüzlü —mihverin k:lnı olabileceği dünyada herdi kendilerini emin sayabi- yeeklerine ihtimal yoktur. Mih- dç'* dahil rejimlerden üçünün Ka irsat düşkünü — olduklarını, hezkesi hasım — saydıklarını ve Batımlarını tek başına sıkıştırıp irer birer boğmak mesleğinde Ulunduklarını pek iyi takdir erler. « Dünyanın gidişi insana gu his- V Veriyor ki harp harici kalan Bülletler, belki de çok dolam- Kaslı yollardan — dolaşarak, gü- Rün birinde meşhur müşterek I_'hmyeı sistemine doğru yol &- Keaklardır. - Vaktile bir kısım Beiliz muhafazakârlarının yan- e) *iyasti neticesinde müşterek Taniyet prensibinden — soğutul- Tuş olan Sovyetler de bu gidi- Utak kalamıyacaktır. İktısat Vekili Trabzona Gitti MaEA 3 (AA.) — İktisat — Vekili YŞ Çakır dün akşam — Hopadan Ha şehrimize gelmiş valimiz ve başta olduğu halde hü- fî'lıı erkânı parti ve belediye ralai Bay Aları tarafından vapurda istik. aşRtmat Vekili belediyede — kendini MMEŞEE eden birçek Rizeliler ve me- nı-:" ile memleket işleri hakkında BTüŞmÜüy ve vaktin geç olmasına Göğiten şehrin muhtâlif yerlerini gez ' Sonra belediye tarafından ge- te tüşörine verilen ziyafette bulunmuş- Tet İktmat Vekilimiz Ege vaparile sa- tiş, “YİN Aaat T de Trabaona gitmiş- Ü ti Tekirdağlıların v / apur Derdi ta lrdağ, (Busust) — Tekirdağlı- tuza, Füyük bir derdi var: Vapur yok dey - Tatanbul - Tekirdağ - Hr- HK Şerköy - İmroz arasında;terviz ları ga Seyyar) ve (Tayyar) vapur- Pa l;l küçük. Bu hafta, bir aefer. Burla h bir seferda de 200 yolcu va» ge STA alınmadığı için iskele Üzerin 35 b bir halde kalmıştır. bura Muşluk güverte biletile İatan- *A OLRA”N yölcular, yer bulamayın. verea ÜŞ lere üşüştüler. Bunlar, ev- tata, ” kurüş aldıkları halde fir- ee Mtltade edarek 200 kuruş ise Y İstanbula günde bir. otobüs ine, HA;“" birçok halk yotundan ise alâkadar makanılara “dirümiştir. VATAN Bir Amerikalı Müslümanın Ramazan Düşünceleri Evet, ramazan vesilesile ben oruç tutuyorum. Fakat buna se- bep, oruç tutarsam cennete gir- mek için bir bilet elde etmek ü- |midi değildi. Benim kansatim İ gu ki bir dinde ibadet diye emre- dilen hareketleri yerine getirme- nin mutlak bir. kıymeti yoktur. Allah her insana yeryüzünde ken- di emeği ile bir çennet yaratmak için bol bol ham madde vermiş- tir. Şu veya bu nevi ibadetle va- | rilabilecek cennetlere ben inan- miyorum. Benim için din, İslâmi- yetin asıl ruhuna uyabilmektir. — | Türkiyede gerek inananlar ve | gerek inanmıyanlar arasında hü- | küm süren din telâkkisini çok dar buldum. Çoğu din deyince | müayyen ibadetleri anlıyorlar. Ramazan hakkındaki telâkki d bu çerçevenin içindedir. Bunun için benim gibi fikri açık bir A- merikan — Müalümanı |bütün bir ay nefsini Tüm birakmak isted yanlar çoktur. | - Bir Türk dostum bana dedi ki: — «Niçin Müslüman oldum> Başlığı ile Vatan gazetesine yaz- İdığınız üç makaleyi okudum. Bunları okuyunca bana © zan gel- mişti ki siz, Amerika Müslüman- ları, İslâmiyeti bu asra uygun bir mânada anlıyorsunuz ve eaki iba- det şekilleri üzerinde durmiya- rak din yolile yalnız ruh temizliği arıyorsunuz. Halbuki şimdi oruç tutmağa kalkışmanız, bütün iddi- anızı çürütüyor. j Cevap verdim: — Benim tanıdığım Amerikan Müslümanları arasında oruç tu- İtan yaktur. İyi bir Müskiman için mihanikt şekildeki ibadetlere ihti yaç görmüyorlar. Dediğiniz gibi, |din vasıtasile ruh — temizliği an- İyorlar. — O halde siz ne diye oruç tutuyorsunuz ? — Ruhumda tenbellik duyu- yorum da ondan kurtulmak Vücudümüz yaldir. İyi yersek, zevklerimiz dumk, V vörine pallıma, Tüğmkle düi köai y guvazene kurulur. Hletiyanl vücuttakj bu haz meylini günah | İhayarlar ve bunun şeytanın isi ol. duğunu söylerler, - İslâmiyet bu hatayı yapmamıştır. -Vücudün haz meyillerini iakâr edecek yer- | de vücutla rah arasında muvaze- İne kurmak yoluna gitmiştir. Bü- İtün büyük sanat eserleri, hakiki sevgiye dayanan bütün hareket- ler, vücutta tam sağlık ve yarat- BULMACA | — Soldan Sağa: 1 — Müptedi - Düş man eline düşmüşler 2 — Yarı - Ma- nevi lekâ - Bir mület $ — Hayvan İyavrusu - Brdişe 4 — Gevşeklik 5— Kurum - - Zart odatı & — Afle » Dördüncü T — Bir taraf - U. sül - Bual 8 — Birlik © — Umma - Bir nevi boya 10 — Cemi edatı - Alt- Mebaul 11 — Bülginler - Grosarım oa ikide biri. | Yukarıdan Aşağı: 1 — Kansızlık. Yamasız tamirli (Kumaş) 2 — Pek geki kimse - Şöhret » Beya 3 — Ku- - İplik 4 — İstikbalden haber verme 5 — Amel - Baf - Zarf edatı 6 — Onarma - Şahsi 7 — Şökret - Horap - İtalyada bir nehir $ — Daha işileşme 9 — Nefarler - Uymuş 10— Bir millet - İtikat yolü - Mahtukat. İtan biri 11 — Hazır - İptidasız. DÜNKÜ BULMACANIN HALLI BSoldan Sağa: 1 — Karınca; Cam 2 — Öd; Se; Dana 8 — Kaç; Dü- man 4 — Mâna; La & — Musibet 6— Ela 7 — Felâtun £ — Ak; Nâh 9 — Saray: 'Tav 10 — Enez; Bi; La 11 —| Ten; Panayır Yukarıdan Aşağıya 1 — Kök; Se-| faret 2 — Adam; Ek; Ne 8 — Çakal; Ben 4 — İs; Ayaz 5 — Nedamat &— Ulu 7 — Saniyen 8 — Dâfi; La 8 — |can; Bayat 10 — An; Le; Halı 11— Marston; Var. Yazan: NİLLA KUK ma hazzı böyle bir muvazeneden gelebilir. Bir vücut tasavvur edin ki sırf bedeni hazlara ait itiyatların esi- İridir. Böyle bir vücudün misafiri olan dımağa hiçbir taraftan ilham ve yeni düşünce gelemez. n bütün hayatımız bir ta- kım itiyatların yekünu değil mi- dir? Vakit vakit bu çemberi kir- mak, bundan kaçmak, — tâ esas kaynaklardan taze 'a teneffüs etmek için ruha imkânlar vermek lâzımdır. Örüç tutmanın — bence kıymeti, bizi vücudümüzdeki iş- tihaların esiri yapan itiyatlardan az bir zaman için olsun uzakla; mak ve vücudümüzle ruhumuz a- rasında bavış ve âhenk kurmak- tır. İşte dünya yüzünde cennete kavuşmanın yolu, bu âhenge var- maktır. Son 2500 sene içinde ortaya konulan dini ve Felsefi sistemler içinde vücutla ruh arasındaki ide- a) münasebeti kavrıyan — sistem, İslâmiyetten ibarettir. Hıristiyan- lık bunu anlamamış, vücudün her iştihasına günah damgasını bas- mıştır. Buda dini de anlamamış. vücudü hakir görmütşür. Maddi- lik sistemi de anlamamıştır. o da rubu hakir görmeğe kalkışmıştır. |Yalnız İslâmiyet, vücutla ruh a- rasındaki âhengin ikiz güzelliği- ni kavramış ve bunun haz, sevgi ve yaratıcı kudret membar oldu- ğunu, dünyaya hâkim — kuvvetin bu âhenkten doğduğunu tamami- le takdir etmiştir. Eğer ruh güzelliğini dinde ga- ye diye kabul edecek olursak şu veya bu felsefe sisteminin vücu- |dü, kimya ilminin de ruh telâkki- lerini hakir görmesi bizi hiç alâ- kadar etmez. Ben gülün kokusu- varlığı hakkında renksiz ve mâ- nâsız münakaşalara kendini kap- tırmıyan yegâne dindir. Cerek vücutla ve gerek Tuhta ne gibi haz imkânları varsa bunları oldu- u gibi kabul eder, fakat bunla- tın arasında tam bir izdivaç kur- mak suretile hem âhenk kurar, hem de ikisinden de âzami verim temin eder. Güzel bir nehir kenan farze- diniz. Her tarafı su zarmbaklarile bezenmiş. Güzel kokular ortalığı dolduruyor. Arılar, kuşlar ve ke- Niçin Oruç Tutuyorum ? Oruç Tutuyorum, Çünkü Vücudümün Her Vakitki İtiyatlarını Kırmakla Vücutla Ruh Arasında Âhenk Kuruyorum lebekler çiçeklerin etrafında do- Haşıyor. Suyun içinde beyaz kuğu kuşları, güzel kırmızı balıkla: |var. Genç kızlarla oğlanlar san- dallarla bu güzellikte haz ve il- ham arıyorlar. Güneş ve ay bu ayna içinde parlaklıklarının dere- cesini görüyorlar. Bu güzel nehrin kaynak yerin- de yalnız berrak ve taşkın sular bulunduğu, çiçeklerin, hayvanla- vın filân ve filân sebeplerle suyun içine ve etrafına toplandığını tah- lil etmeğe ne ihtiyacımız var? Su- yun memba yerindeki berraklığı ve gözümüze görünmeyen derin- rız, aşağı kısmındaki güzelliklerle de gözümüzü sevindiririz. Hiristiyanlığın — vücudü hakir gören, maddiliğin ruhu hakir gö- ren gidişine karşı, İslâmiyet bizim güzellik için aç olan kalbimize hem güze| çiçekler ve hayvanlar- la bezenmiş olan nehrin güzelli- ğini gösteriyor, hem de bunun berrak kaynağını arayıp bulma- mıza imkân hazırlıyor. n Benim anladığını ve tuttuğum oruçtan maksat şudur: Bir insa- nin nehrin güzelliklerini gördük- ten sonra berrak kaynağa doğru juı»ıııuııınıı ve bütün — varlık ve güzelliğin membama yaklaşması: na imkân hazırlamak. |liti hakkında da hayranlık duya- | Y' Fofonun İlık bir ilkbahar yağmuru yağı- yordu. Bay Selim Sakip. bir müd- dettir Beyoğlunda cadde üzerin- deki kahvelerden birine dadan- mıştı. Bu akşam da tekrar oraya gitmiş ve limonlu çayını ısmarlı- yarak, geleni geçeni seyre daldı. Kahvehanenin içi müthiş kalaba- lıktı. Her yandan bir ses, bir mü- İkâleme geliyor ve kafasımı şişiri- yordu. Bütün dikkatini sokağa teksil etti ve düşünceye koyuldu. Şöyle böyle altmışına — yaklaşmıştı. Bu müddet zarfında kendine hem ol- dukça kabarık bir servet ve hem i bir mevki temin etmişti. Şu kahvehaneye eskiden, tâ gençliğinde de gelirdi. Fakat 5: neler var ki böyle akşamları &- çabuk geçmişti? Birçok şeyler düşünmek istedi, fakat nedense garip bir sıkıntı, içine çöreklenip erleşmişti. Bu haldeyken, gözü, kaldırımdaki tuhaf bir manzaraya ilişti. Berbat kılıklı ihtiyar bir ka- dın gazete satıyordu; kadının ar- kası dönük olduğu için, yüzünü göremiyordu. Elinde eski şemsiye vardı. Gazeteleriı »e bir çocuk arabasından bozma bir arabaya yerleştirmişti. Bir ara yüzünü, Bay Selim Sa- bin bulunduğu tarafa çevirince, bunun ince burunlu, zayıf yüzlü bir kadın olduğunu gördü. Dişsiz yıpranmış — bir kürk parça: kapanmıştı, Bay Selim Sakip, biraz dikkat edince Jansızın irkildi ve sıkıldığı zaman- İlarda olduğu gibi kulakları yan- başladı ve mendilini np yüzünü — yelpazelemeğe raştı. Gazete satan ihtiyar kadın, bi raz başını öbür tarafa döndürün- uğ- Hava hücumlarına rağmen Londranın normal eğlence hayatı de- | vam ediyor. Bu resimde bir tiyatroda ilk defa oynayan bir piye- | se hücum eden halkı görüyorsunuz. Tayyare baskını işareti veri- lince tiyatrolardaki halktan iste, yerde kalıyorlar. ediyor. İnsanlar yenler her taraftaki ilânlarda ad- iyorlar, — isteyenler oldukları e Tiyatrolar, isabet rislâni göze alarak devam ölümtün muayyen şekillerile ünsiyete alışıyorlar. MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİ Yazan: MİHRİ BELLİ Bir Kad & h — Şimdiye kadar hep deniz tuttu kamaramdan dışarıya çıkmadım. Yüzüme şüphe ile baktr: — Bizi pek deniz tutacağa benze- miyor. Ertesi akşam tekrar güvertede bu duştuğumuzda benim vaziyetim! pak asrarlı bulmuş olacak ki, beni — yeni bir suâl bombardımanına tuttu, Ar. kadaşlığımız ilerlediği için kendisi. ne artık itimat edebilirdim. — Bana bak, dedim. Beni şimdiye kadar yemekhanede görmedin, çüm. Kü ben yoleu değilim. — Ya tayfa mı? — Tayfa da değil — Yoksa biletsiz yolcu mu? — Tamam üstüne bastın. Sana iti- mat edebileceğimi biliyorum. —Onun Açin Sana sırrımı söylüyorum. — Kimbilir ne kadar heyecan du- Yüyorsun? Ya yakalanırman? Ben auna acaba bir yardımda bulunabi- lir miyim? — Bulunabilirsin. Üç gün sanra Japonyaya varıyoruz. Vapar — orada Yirmi dört saat kalıyor. Sen karaya Çıkıp geşeceğini söylüyordun. İşte ç Karken benim eşyamı da beraberin- gök yardımın olacak. — Ben neye çıkarmıyorsun? Vizen yök mu? — Vizem var, fakat yo'cu isatesin. de ismim yek. Tayfa ile çıkmıya ber çıkaramam. Nasi, bu iyiliği ba- na papar masm?. ae Kai v Dü LÜ Gd l 4 z e FBK n eee D . « eli KDĞ a | İst kalbli kadıncağız: Peki, yaparım. Dedi. Taft'taki seyahatim soma — yaklaş- tıkça Kafamı diğer bir menele kurea- iryordu. «Şu yanımdıki yüz — doları hangi şekilde en istifadeli olarak kul- lanabilirim 7> diye Kerdi kendime so- |ruyordum. Gemici arkadaşlar ile uzur uzadıvr Im mescleyi görüştük Harp dolayısile Japon parasıçın yant Yen'in eymeli Japoaya — hari- tinde çok aşağı düşmüştü. O sıra'ar da bir Amerikan dölürile ganjhayda |milletler arası mintakatında an — bir Üyen almak mümkün 1di. Halbuki ran. Ti kıymet bir dalara aşağı yukarı dört yendir. Gemlcilerde Şanghayda almmiş yen vardı. Aldıkları fiyata bana bir miktar Satacaklardı. Diğer taraftan vapur kümpanyalarınm eli- Me geçen risalelerinde yol ücretlerini tetkik ediyondur. NYK Japon kum- Paayasınm risalesinde bir fiyat gör- düm; Üçüneü mevki yemakti Şang- haydan Mrsrra 600 Yen — tutuyördu. Fiyat seviyesinde bu derece düşük- Jük harp deği, bümem na olsa müm- kün değildi. «Şanghaydan Port Saide aşağı yukarı bir aylık Yöl hiç insanı |de götür, buru — yapabilirsen bana | elli dolaya göcürürler mi? Bir tertip hatası olacak> dedim. Bmitti: — Hayır, dedi. Tertip hatası falan | İyok. Japonyada, hâtlâ yaltız Japon- ya değil bütün Uzak Şarkta bu sıra- larda tasavvur edemiyeceğin derece- |rascburum. Önun için eşyamır bera-|de ucuzluk vardır. Japanyada bizim para ile dört baş Hentle yemek yiye bilirsin. ın Yolcu ile Ahbaplığım — Öyle ite bizim iş halloldu. de- | Mektir. Amma ben © Japon vapurun da bileti elime alrsadan buna İnan- mryacağım. Yanmdak! paranım yetmiş döleri. l6 gemicilerden Japon Yen' Japonya haricindeki ucuz tifade ettim. Ufukta nihayet kara görüyoruz Ön Üç gündür değü toprak, bir va- Pura bile rastlamadık, Büyük Okya- BusUN Şimal yolu pek 1asız bir yol.. Vaparumuz Yedo adamınm certp kr. yılarmı boyluyor. Akşama Kobeye varacağız. Japon yolcuların — yüzleri gülüyor. Bir sürü balıkçı geraleiri ge- giyoruz, Sabahleyin daba kara — gü rünmeden bunlar gözüktü. Japonla- Fin en mükim — faaliyetlerinden - biri balıkçılıktır. Kısa — boylu — ada Küçük tekneler içinden bise &l salir. yorlar, Çinlilerden maada bütün gü vertedekiler mukabale ediyoruz. Bir Çinliye soruyorum: — Neden el sallarıryorsunuz? Onlar Japen! Diyor. Asoblo atliyor: — Bize harp açan bu gördüğünüz Japonlar değil ki.. Bunlara - karşı kin beslemeyin. Geçtiğimiz sular dupduru. Btrafta |bir sürü adalar, adacıklar ver. Ja |Ponya ne kadar dağlık imiş. Henüz Jovalık veya tepelik yar görmedik. |Bütün dağlarda yemyeşil ağaçlar ti örtülü.. (Arkası var) vinden çıkmıyordu. Hayat da ne | HİKÂYE Hatırası ce, Selim Sakip. bundan bilistifa- de sandalyesinin yerini değiştirip onu rahat rahat seyretmeğe ko- yuldu. Tetkikini bitirince: — Vay canına! diye söylendi, hâfızam beni katiyen aldatmaz. Birden uzak bir mâziye ait ha- tıraları uyandı. Bu kadının adı Fofo idi; yirmi Kaiyoncukulluğunda mütevazı ve bekâr bir memurken — onu tanı- uşti, Evet, sonraları bekâr evi- ne onu almak fırsatlarını bulmüş- tu. Şimdi gayet iyi hatırlıyordu. Fofo, o zaman bir atölyede terzi- lik yapıyordu. Açık kumral saç- h. balık etinde ve hatırı sayılır derecede güzel bir kızdı. Bir gün ona demişti — Eğer ailen razı olsa.. — Seninle evlenirdim değil mi? — Kim bilir, Fofo, hüzünle başını sallamış- tı. Sonra: — Yok canım, senin istikba- lini sartacak bir harekette bulu- nacağımı mı sanıyorsun? Ben © kadar fena kalbli değilim. En bü- yük temennim senin yükselmen- dir. Selim Sakip düşündü, ki ken- di hesabına o, Fofo için hangi te- mennide bulunmuştu? Talihinin açık olmasını istemişli. Amma za. |vallı Fofonun talihi nerden âçık elacaktı? Bir elden bir ele dolaş- Sakibin hatıraları çorap söküğü gibi söküldükçe — sökülü- yordu. Fofo'nun tatlı ve yabancı olmiyan “ sesi ve halile her zaman iftiharla gezile- cek bir sevgili idi. Yerinde baş- kası olsa, şimdi bu hatıraların te- sirile rikkate gelir ve bir şeyler yapardı. Lâkin Selim Sakip, ira- de sahibi bir adam olup mukad- derata karşı gelinmiyeceğini bi lirdi. Hem de insan her şeye üzü- lür, onu dert edinirte, hayatta başka işler yapacak kuvveti kay- | beder, Fofonun kaderi, onunki gibi normal seyrini takip etmişti. Za- ten insanın vaziyeti ile, mâzideki | vaziyeti arasında benzerlik varmnı |idi ki.. Mâziden bu kadına ne kal- İmıştı.. İnce burnu ve gözlerinin | parlaklığı. Selim Sakip, sadece şuna ta- kıldı: «Eger bu kadın her zaman buraya gelip gazete — satıyorsa, postayı kesmek lâzım. Ne de ol- ga bir rahatsızlık - duyacağım.» Borcunu verirken zarf istedi. Zarfın ©n liralık koyduktan sonra kapa- dı. Çıktı, ve tam onun yanından geçerken zarfı el arabasının üstü- ne bıraktı ve yaptığı bu hareket- ten memnun, mülad zamanında evine girdi. Soyunup pijamasinı Biydi; yüzünü dikkatle muayene etti, Sonra aklına bir şey gelmiş gibi birdenbire iş odasına girerak yazıhanesindeki gizli bir çekme- ceyi açtı. İntizamı sever bir adam olduğu için mâziye ait vesikaları aaklıyordu. Bir deste kâğıt çeke- rek üstündeki tarihi okudu, Fofo- | ya ait hatıraları aradı. Bunlar bi kaç resimden ibaret olacaktı. Bu resimlerden birini buldu. Altında şu yazılı idi: «Fofodan Selimez... V ma... Nasıl o- har? Resimdeki kadının burnu ince değil toparlaktı; gözleri de bambaşkaydı. — Benzer bir t yoktu. Hüfzası pek aldanmaz. dı amama.. Sarhoş da değildi. O esnada alnından soğuk bir ter bo. şandı ve birdenbire kendini mâ- zisiz, kimsesiz ve aşksız, fakat şya- refi kırılmamış bir vaziyette his- setti, Nakleden: FA. - BER. € KOMEDİ KISMI BU AKŞAM AAAt 20,30 da YALLUŞAĞI stiklâl K dinden kuvvetli düşmanına galebesi binlerce figüran - binlerce asker Cengüverane sahneler, beş sene evvel | Ve eli ÂÇTELEK Nasır Yazan: B. FELEK #federsiniz efendim! Yüksek — huzurunuzda | hürmetsizlik olmasın! Nasırdan | bahsedeceğim erçi hoş bir. mevzu değil amma her halde muharebe fe- | cayünden daha az zararlı oldu- ğuna şüphe yoktur, değil mi? Efendim! Allah eksik etme sin ve kimin varsa bağışlasın! Bendenizin bir çilt emektar kahverengi podösüet kunduram var, Arka tarafında bir olmasına rağı doğrusu ayağıma pek uygun ol- dağu için daima onları giyerim. Zaten insanlar hep böyledir. İş- | “lerine yarayan adamları da böy- | le alabildiğine, — kıyar kullı nırlar. Halbuki mantık ve ins onu emreder ki bu işe yarıyan yey ve adam, hizmetine muka- bil biraz rahat etsin. Hulâsa iki gözüm! Bu kundu lan pek hoşmudum. Allah da onlardan hoşnut olsun. Lâkin gelgelelim, bir çit a- yağımdan sağ taraftakinin kü- çük parmağı ilhassa lodos ve fırtınalı günlerde hassasiyeti artan bir ufak nasır var, Kunduramın bütün rahatlığı na ve benim olanca itinama rTağmen canımı yakar durur. — Canım! Çıkartıver! dedi. ler. Onu da yaptık. Bu nasır de- nilen şey sakal gibi. — İstediğin kadar kes! Yine çıkıyor. Yani, birisi beni iz'aç eden şeylerin başında ne - geldiğini sorsa, hiç düşünmeden bu na- sırı söyliyeceğim. Biliyorum; içinizde birçokla- rı, düdaklarını büzüp kaşlarını kaldırarak: — Aman ne iğrenç mevzul! ka şey bulamadı da ziyor! diyecek. yerden göğe kadar nız. Fakat inanın ki; bu tunlarda şikâyet ettiğim nice beni, şgunu bunu bu na- z aç etmemiştir. Hem meden işin alt tara- fını dinleyin caniml, — Nasırdan kurtulmak için ne yapmalıyım? Kunduralarımdan — vahatım; değiştiremem. Değiştirirsem de faydası yoktur. Küçük parmağımı da kese. mem. O halde? Selâmet nasırı söküp atmakta kalıyor. Onun da mümkün olamadığı tecrübe ile sabit Şimdi gelelim kıscadan hisse- yel Herkesin, her yerin. her bü- ronun, her müessesenin kendi- me ve haline göre böyle mut | sl ağrıyan, iz'aç eden, bir tür- kü sökülüp atılamıyan bir veya | na rağmen bunü - neden tutar- | lar> | unun cevabini. küçük pars mağınızdaki nasır size verir. Siz | ne parmağınızdan vazgeçer; ne nasırınızdan — kurtulursanız, —© müenseseler de onlardan kurtu- Tamazlar. — Kusura bakmamalı. Mukadder budur demeli. Çün- kü nasıl biz bütün ömrümüzce | bu masırla haşır neşir olmağa © | mecbur isek, o müeneseler de, nasır kadar müz'iç olan bu un- surlarla ilâ maşallah öylece haşır neçir olmiya mahkümdur. Kendimizden pay biçelim de hoş görelim! ÖLÜM Orman Koruma Genel Komütanlı. gı hâkimi Nazif Canay ile Diş tabibi Hilmi Canay ve Hayrünnisa Canay'ın arneleri ve merhum Nazmi Canay'm eşi Fatma Canay vefat etmiştir. Ce- nazesi bugün Beyoğlu Kalyancukulk luk Tepçekenler sokağındaki evlerin- den aat 11 de kaldırılarak aile mes zarlığına defnedilecektir. ŞEHİR TİYATROSU TEMSİLLERİ Tepebaşı Tiyatrosunda DRAM KISMI BU AKŞAM Baat 2030 da ÖTELLO SİNEMASI Bugün Matinelerden —itiharen mevstmin büyük filmlerinden Türkçe sözlü ahramanı maceraları, bir vatanperverin ken-

Bu sayıdan diğer sayfalar: