Simon tekrar görünmüştü; — İliko.. buraya gel.. diye ses- Jendi, İliko kapının önüne çıktığı va- kit Dayıyı elleri kolları bağlı bul- du. Silâh:ına davranacak oldu. Fa- kat ktmıldanamadı. Beş altı mu- hafız üzerine atılmıştı. O esnada çadırda tiz bir çığlık koptu, Eliso bayılmış, yere yıkıl- Muşt. Tokmak Hanla Simonun casus- ları, Sinan Paşa ordusuna mensup Gürcü Mustafa Bey kumanda: da Üç bin kişinin ot tedariki çıkmış olduğunu bildiriyor- çadırın önünde Tokmak Han; — Vakit geçirmeden hareket edelim.. İyi bir pusu kurabilirsek hepsini kılıştan geçiririz. İL ? Diyordu. Simon, muhafızların ayiltmaya uğraştıkları Elisoya bakmadı bile, Yalnız; — Bir yere yatırın.. İyi bakın.. w Dedi, Dayı ile Tliko, elleri kolları bağ- k çadırın ünde duruyorlardı. Simon gülümsiyerek Ilikoya yak» Jaştı: — Allaha dua et, de galip gele“ lim,. Yoksa kellen gider ha.. ka- rışmam.. diyerek uzaklaştı. Eğer İliko ile Day: dua etseler- di, Allah onlarin duasını kabul et- “ti diyebilirdik. Fakat perest, nefes alır gibi für ediyor Eliso ayıldıktan sonra yegâne müdalileri olan iki ahbabı görmek istedi, Görüşme çok hazin olmuştu. Genç kız, çırpınarak bağırıyor * — Onları bırakm.. onları bira- kın. Diyordu, istidatkı çocuklardan bir kestra kurar; yarın konferans a salonlarında dekor yâpar. Kom ser hazırlar. Sâyinden olduğu kadar cebinden de cömeriti. Fakir yavrulara kimseye sez dirmeden yaptığı yardımları biz ancak çok sonra duyup imre- nirdik, Mel'un şeker hastalığı, onu yatağa serdiği santo kadar Ştumfolu hep böyle görmüştük. Damla damla eridi. Doğduğu yerlere çağırdılar, ayrılamadı ve nihayet işte dün bu vatan- “dan emeği, yüreği ve vicdanile hak ettiği yeri alarak gömül- dü. Arkasında böyle hayırlı bir ömür, bu derece sevimli bir iz bırakanların yalnız gövdeleri ölür. Buh ve isimleri unütul | mağa karşı sigortalıdır. Onn rahmet ve bu hizmetler- de büyük payı olan muazzez eşine sabırlar dilerim. Hakkı Süha Gezgin » bediyor or). 'NİYAZI Simon ile Tokmak Han, dıkları bir muzafferiyet kazandı- lar. İntikam almak için canlarını feda edercesine çarpışan Gürcü- ler, görülmemiş bir cesaretle har ırdı. On bin kişilik Mus- tafa Paşa ordusu, feci bir hale düştü, Beş bin kişi kılıçtan geçiril mişti, Galip taraf kumandanlarından en fazla sevinen Simon idi, Tahtı- nı bırakmak acısını bir türlü unu- tamıyan kral, milletine kendisini daha çok sevdireceği için mem- nundu. “ Evvelâ Elisoyu ziyaret etti: — Nasılsın güzel Eliso.. Pakat Eliso ona hain hain bakı- yor, cevap vermiyordu. — Benimle niçin konuşmak is- temiyorsun?.. urama» — Yoksa ben fena bir adam miyım? — Sizi çok iyi bir kral olarak tanıyor, dua ediyordum, fakat fik- rimi değiştirdim. Sizin elinizden fenalık çıkacağını ummaztdım. — Ben ne fenalık yaptım?.. — Daha ne yapacaktınız., V: nr, milleti için kendini feda etmi bir Gürcüyü bağlatarak hapsetti- niz. — Sen onun kim olduğunu bili- yor musun?.. Keşki o bir Gürcü olmasaydı. O vakit belki hapis bile etmez, serbest bırakırdım. — Fena adam olabilir, #ma şim âi fena mıdır. Dinimiz size böyle mi emrediyor. Papaslar insanın en k günah affederler, Hal buki o, kendi günahlarını Allaha affettirmek için hayırlı işlere giri- şiyor. — Demek onların hiç suçları ürdüler ki suç- ni de Seviyor mu- — Elbette.. İkisi de candan ar- kadaş. Birbirlerinden ayrılmıyor- lar, Alti sene oluyor, beni aramak için koşmuşlar. — Böyle şey olurmu Eliso.. Seni bulmaktan kazançları ne ola- bilirdi. Bütün hayatı adam soy- mak, adam öldürmekle geçen bir serseri ile, ana, baba, evlât nedir bilmiyen bir yeniçeri yalnız bir hayır işlemek için mi seni aramış- lar?.. — Benllen ne faydaları olabilir- di ki?., — İşte benim de aklımın erme- Simon bir müddet ni bir karar vermiş gibi yakalştı. indi. Ye Onu ellerinden tutarak IZLARI Kral, genç kızı kendine doğru Elisoya çekiyor ve: — Bundan sonra da o serseri" kendine çekti. Bir taarftan da gü- leri bırak, benimle kal, olmaz mı? lümsüyordu. Bu mânalı hareket, Eliseyu kor- kutmuştu.. — Kralım.. — Ne var Eliso, — Söyle. — Onları affet kralım.. — Eliso ben şimdi kral değilim ki, öyle diyorsun? Ama bir gün o- lacağım. — İnşallah olur da Gürcistan: felâketten kurtarırsın., — Ama bırak onları Eliso... Gel şöyle biraz daha yanıma.. Simon böyle derken kolunu ©- nun beline doğru uzatmıştı; — Muhterem kral. — Fakat bana kral deme. Yal- nız Simon de.. Olmaz mı, &n sev- diğin birine söylediğin gibi, bir tek kelime Simon., Eliso, şiddetle çırpınarak Simo- nun elinden kurtuldu: — Bana yakalşmayın?.. — Ne o, tehdit mi?, Kimden öğ tendin bu tehdidi. Yoksa iki ser- seriden mi?.. Sakın ba.. Bir Gür- cistan kfalr ile konuştuğunu ne ça buk unuttun. — Ne olursanız olun, bana yak- İaşmayın., — Yaklaşırsam ne olur Eliso.. — Bağırırım.. Simon kahkahalarla güldü: — Bağırısın.. Kime.. Burada seni müdafaa edecek iki kişi var.. İkisinin de elleri kolları bağir. Be- nim adamlarım m: seni elimden kurtaracak.. — Siz Gürcistan kral değil, Gürcistan köpeği bile olamazsınız. — Demek şimdi de tahkir. Tarihten bir yaprak: Muharrir ve Yazı 7 Büyük muharrirlerin yazılarını nasıl hazırladıklarını çok kimse bilmez. Öyle garip tabiatlı olanlar var ki.. Meselâ bizim Ahmet Mitat Efendi, telerde iki üç tefrikayı birden yazar. dı. Hepsini de günü gününe ve kayıkla Istarbula inerken. Eşsiz eserler yaratan Volterin de odasında bir kaç yazı masası varmış. Her birinde ayrı ayrı başlanmış kitapları bulu. nur ve her masada birer saat çalışmak suretile eserlerini biti, rirmiş. Odası binanın dördüncü katında hem yemek, hem ya. tak hem de çalışma yeri imiş, Şair Delil de cebredilmeyince çalışamazmış. Bunu bilen n min omur. sie KApaktriğintmiueyek sale, ALi veyetlerden birine göre bir gün şairi Iki ahbabr ziyaret etmiş. Fakat zavallı gair sevgili dostları ile ancak pencereden konu. şabilmiş; — Affedersiniz, karım biraz dışarı çıktı. Biraz bekleyiniz, şimdi gelir, Anahtar onda., demiş, Balzak ta gece yarısı yatağından kulkarak geceliğini gi. yer, yedi mumlu bir şamdanla ertesi günü öğlene kadar ça- aşırmış, Romanet Jorj San, gündüz dinlenir, gece yarisı çalışırmış. Tefrikasını günü gölüne yazan muharrir için «en tehlikeli taraf, eşhas İsmini unutmasıdır. Bir romancımızm da başma gelmişti. Üsküdardan kayığa dört kişi 'bindirmiş, kayık İstan. bula yanaştığı vakiat içinden üç kişi çıkmış, dördüncü şahıs bir unutkanlığa kurban gitmiş. Bunun en İyi çaresini meşhur Fransız romancısı Mişel Zevako bulmuştur. Bu muharrir, romanındaki şahısları bir mukavva haline getirerek ipe dizer, romanmı yaazrken kahramanlarımı gözü ö- ninde bulundururmuş, Biri ölürse, gerilmiş ipin üzerindeki mukavva kahramanlardan birinin başını aşağıya eğermiş. N.A. Simon kakkakalarla gülüğünü artırmıştı. — Hay Eliso hay., Gürcü kızla- ri çok kurnaz olurlardı. Benim e mden kurtulamıyacağını nası! dü şünemiyorsun.. Hem sana bir şey söyliyeyim mi, benim istediklerimi yaptıkça, ben o kadar memnun ©- Jurum. Belki adamlarını da idam- dan vazgeçerim... — Onları idam mı ettireceksin. Son cümleyi Eliso, sesinin bü- tün hızı ile bağırmıştı. — Onu yapamıyacaksınız muh- terem kral, — Onları idam ettirmek çok ko- laydır. — Evvelâ beni idam etmeniz lâ zım.. — Vay. Demek calar için başı- nı vermeğe razısın?., — Daima.. Simon, çadırın içinde gezinme" ğe başladı. Düşünüyor, kendi ken dine mırıldanıyordu, Birden Eli- soya döndü; — Kararımı verdim, dedi, idam edeceğim. .Madem ki sen onları çok seviyorsun, son defa seni on- larla görüştüreceğim. Konuş, ku- caklaş. Bugünkü hiddetin geçer. Birkaç ay sönra hepsini unutur. sun. Simon, baygın bir hale gelen E- lisonun yüzüne bakmadan çadırın kapısından muhafızlara seslendi. İçeri girene: — Sen burada dur.. Ben gidi- yorum.. Mahpuslar buraya gele cekler. Bu kızla konuşmaalrma müsaade et. Bir saat vakitleri var. Bir saat içinde “istediklerini konuşsunlar. Sen dışarda bekle., Içeri katiyen girme.. Serbest ko- nuşsunlar.. Dayı ile İlikonun Eliso ile kar- sılaşmaları çok hâzin oldu. Üçü birden kucaklaşmışlardı. Eliso hıç kıra hiçktra ağlıyordu. İliko: — Ne var. Niçin ağlıyorsun böy le.. Kurtulduk artık. Kral Simo- nun ordusu muzaffer oldu, Düş- mayını mağlâp, etti. Bize de söz maya sbütün art- Eliso hıçkırığinı $ tırdı. Başımı İlikonun göğsüne yas layarak ağlıyordu. Dayı: — Eliso, çok mu korktun yok- sa.. Korkma Eliso.. Buradan doğ” ru İstanbula gideceğiz. Orada an- nene kavuşacaksın., (Devamı var) i BUGUN <a SAKARYA SİNEMASINI. Mevsimin en güzel Filmi SENORİT VAKİT ABONE TARİFESİ i Memleket W€ 3 aylık 6 aylık 1 yulik Tarifeden için ayda otuz kursf Posta birliğine girmeye” ayda yelmiş beşer KU wedilir. Abone kaydını bildir” | tup ve telgraf dcretinir parasının posla veya a yollama ücretini idare * zerine alır, gi Türkiyenin her posta ge VAKIT a abone yenii” Adres değiştirme 25 kuruştur. İLAN ÜCRE Ticaret Münlarıma se A salırı sondan itibaren * / falarında 40; iç seyfi” 1 kuruş; dördüncü saf ikinci ve üçüncüde 2; m 4; başlık yanı kesmedi dir. / Büyük, çok devamli va renkli ilân verenlere *İg indirmeler yapılır. Res fin santim » satırı 90 K 7 TİCARİ MAHİYETTE OL KÜÇÜK İLANLAR Bir defa 30, iki deli defası 65, dört defasi * defası 100 kuruştur. ilin verenlerin bir deli yi vadır. Dört satıcı geçe fazla satırları beş kurut sap edilir. Hizmet kaponu geti > küçük ilân tarifesi VÖ indirilir. ği Vakıt hem doğrudan ÖZÜ ya kendi idare yerinde, kara caddesinde Vakit g alında KEMALEDDİN İlân Bürosu eliy i eder. (Büronuz telefon VAKIT g abone! » Ee Sevgili eşim ve baba” rafından ve Kafkasya tüce merhum Hafız Gi Sadık sanın ruhu için 25 günü öğle namazını m ri de mevlidi şerif merhumu sevenlerle ari“ teşriflerini rica edrir. Atlesi Hamdi a n JEANETTE MAC-DONALD NELSON EDP Yazan: Dostoyevski Çeviren: Hakkı Süha Gezgin ei (05 Derken yanılmamıştı. Şurası muhak- kak ki, benim genç ve cana yakın kah- ramanımın o dakika ruhunda hasıl olan hali ben de pek iyi 'Ama bilgin zahidin; — Sen de imanı zayıf olanlarla bera” kavramış değilim. Soruşura, onun yer emniyet! — Kayır! Cveabını Hattâ onun İçinde bulunduğu hali, böyle bir i- narışın tam tersi idi. Gönlündeki k şıklık, imanının kuvvetinden geliyordu. O kâdar ki, üstünden yıllar geçtikten sonra bile Aliyoşa, bugünü, ömrünün en acı, en ıstaralplı ve uğursuz dahi di- ye hatırlamıştı. Belki bazıalrmız: Stareğin' cenazesinin, zirayetçilere şi" fa ve teselli verecek yerde, vaktinden evvel çürümesi yüzünden onun bu ka Mar derin bir teessüre kapılmasına şaşa- caksınız, Fakat bütün acılarının bun- dan ileri geldiğine sizi temin edebilirim. © Hem gülmeyiniz. -Kahramatım sizlere ben, tâm bir verebi pek basit görünmesin. Biraz derini dü: şünürseniz, onun hürmete lâyik bir fuy gü asaleti içinde bulunduğunu takdir edersiniz. Onun kendi fikri malzemesi noksan olmakla beraber iman ve beye- canında hiç bir kusur bulunamaz. Bu genç adam, bütün kalbiyle inanıyor. Bir yıldanberi gece gündüz yanmdan ayrılmadığı, büyüklüğünü, faziletini, feragatini, zekâsının yüksekliğini ya- kından gördüğü Stareçin böyle bir âkr- bete uğramasını çektmiyordu. Madem, ki şüphe götürmez bir surette Zosima hak yolunda bir adamdır, şu halde bu âkıbet ona nasl reva görülmüştü? Ru- hunu sarsân âzap işte bu türlü iç feryat Jarından ileri geliyordu. Fırsatlardan istifadeye — böyle atık- k bir günde bile — koşmaktan çekinmi- yen çilekâr sofuların ekmeğine yağ mek yakışık alacak şey miydi? “Tara- pont,, gibi deli bir yobaz: — Bunda ilâhi bir işaret var! Deyişi ne kötü dedikodulara yol âça- bilirdi. Ya: — Demek Stareç hakkında Allahın hükmü, insanlarınkine benzemiyormuş! Gevezeliğine ne buyurulur? Diye düşündükçe, zavallı çocuk çile- den çıkıyordu. Genç, tecrübesiz bir ruh, çetin hayat yollarında yaraları naşırlan mamış toy bir irade bu kadar sert bir sarsıntı karşısında şaşırır ve yeise ka- pılırsa âyıplanamaz sanırım. Aliyoşa, böyle düşündüğü içindir, ki bu çabuk çürüyüşte Tanr: adaletinin yanlış bir töcellisini görüyordu. Çekti- ği acı ondan, döktüğü gözyaşları bun- dandı. Nazarında herkesten yüksek, herkesten hakka daha yakın olan Stare- çin böyle bayağı halka maskara edilişi ni bir türlü hazmedemiyordu. — Niçin Yarabbi?.. Niçin? Diye inliyor ve hıçkırıklarla boğulu- yordu. Kalbi kanayan yavrucuk, boyuna 89 ruyordu; — O, ki bütün ömrünce ayıpları ört- üş, alçaklıkları affetmek büyüklüğü” nü göstermişti, Gökler, onu bu #ön gü nünde nasıl böyle yalnız bıraktılar? Na sıl elâlemin maskarası ettiler? Gece, çökerken ormandan geçen Ra- kitin onu bir ağacın altma yüzükoyun uzanmış ağlar buldu, Yaklaştı; — Sen misin Aliyoşa?.. Diye seslenkdi. Az kaldı:. * — Nasil oluyor da sen burada bulu- nuyorsün! Diyecekti. Aliyoşa, cevap vermedi. Fakat uyumadığını gösteren bir hare- kette bulundu. Rakitin dudaklarında alay): bir gü lümseyişle: — Nen var kuzum?., İki saattenberi seni arıyorum. Birdenbire ortadan kay boldun, Burada ne yapıyorsun. Dön de bir yüzüme bak! Delikank doğrularak arkasın: ağaca dayadı. Gözlerinde yaş yoktu; ama ba- kışları sstırapla dolmuştu. Rakitine bak madı, : — Ne oldu sana?.. Niçin bu kadar değişmişsin? Hiç eski Aliyoşaya benze- miyorsun. Bir günah mı işledin yoksa? Delikani: bitkin bir halde; — İlişme bana, dedi. — Bak hele şuna.... Ben ki, dünyada hiç bir şeye şaşmam... Senin bu haline akıl erdiremiyorum. Kuzum senin bil- gin bu kadar mr a2?..” Aliyoşa, başını ona çevirdi; fakat göt müyor gibi idi. Rakitin gerçek bir hayretle sorduz — Bütün bu ağlamalar, g#zlamalar Zesimanm cesedi koktuğu için mi?.. Yoksa bir takım mucizelerin zuhurunu mu bekliyorsun? Karamazof, kızğın bir sesle: — Evet dedi, ona inanmıştım, inanı- yorum ve İnanacağım. Dak: mı? — Hay Allah saüstahakkın* Bu söylediklerin tep cini bile inanmaz yah" p bu hareketinde bizzat Allaha isyan (da sezmiyor musuN?u Aliyoşa, kederli bir gülüşle di — Hâşâ, dedi, Allahıma 39 “ii yorum, yalnız kâinatı haksi larmı kabul etmiyorum. vi Rakitin bu cevab. pek İyİ ei Zaten üstünde durmağa dini” tu, sözü değiştirdi; — Yemek yedin mi? * — Hatırlamıyorum... Am3 dim. e — Bitkin bir haldesin. geri laman lâzım. Galiba gec€ dın... Yedim dediğin de & edilmiş bir lokma kuru © Dur bakayım gelirken, kasab” sucuk almıştım. İster misli — Ver! N — Hadi gel, bize gide” günlüktan sonra bir kadeb * sin değil mi? — Olur! z Bü kadar garip bir tek kolaylıkla kabul ettirdiğine kitin, ona tuhaf tuhaf bakti giri — Ne rakı, ne sucuk sen yil or ba?., Hadi öyle ise | yor ba y Dera 4 on üç yaşınd” gf ib gi di : Sani