EĞLENCE 40 Odalı Yalının lek Mirasçısı! eyi ek < vw May Boğaziçinde bir ya- | di. O bu fikri, Avrupadan gelen | Amanın en meşhur ! bir dostundan almıştı. Yalıyı sat- İ Araş i nda yer tutan bu yalı, A “ NİF görmediği için şim ir halde... Eski muhte - | 1 bip çoklar, e ve yağmur, aşağı - ir, çsalar, yalıyı gün Haş 47 daha kemiriyor, dedesinden kalan <, « Mirasçısıdır. Koca his et bir €en muhkemce kal - Aşı, nda otur u y Ard. iyor, Bu hesapça otuz do- dl boş duruyor. Eski Vek Müştemilât! N ale Yalıda, Yalmın tek miratçı- Eu z nasıl istifade edebi- Mü a N İyice bir tamir ettirip yN kı tekline sokmağı, daire iki, b ç düşündü. Büy yalı Boğaziçinin rağ - ile, Ven bir semtinde bulu - vermeği daş 5 Kay, ye bölse, değil kış mev- i > mevsiminde bile hep Lİ ulacağı çok şüpheli!.. veya ikisine bulacağı iv ia ki, bu koca berhane- mak ve apartıman şekli - | içiN, para bulmak ta Keseler e düşünüp taşmdıktan - "YI satmağa karar ver - ——.. k $ Ve Dolu/ lay Beyoğlundaki bira- |i,, Ölimin önünden ge- a yiye baktılar, İri yarı, * ki, dam, bir köşeye otur- rd, lir kaçıncı dukleyi de- : iş bilir değil, * garson R Ne ise, işte! ie Seriye bakan iki arka- iç “Mi tanıdılar. Biri, şöy- ii dan ey yek man, bönde dir ei, Se me dersin? A Mk etti: kaş ak öyle... Eğer boş Vi — Akşam dablele Sİ Dayi Bİ »leler dolusu trk odayı beşer odadan | gibi ahşaptır. ! İ Bu satış şeklinin tayini noktasın -| 77// l İ dan, satmak fikri dostundan geli- | / Yalı, | ç? bir adam intibamı u- | derecede değil... na olacak! İ fanın bir ucunda, mal s İ ne kadar eskirse © kadar kıymet - mak, doğrudan doğruya kendisi - nin de hatırına gelemez mi idi?.. Tabii gelebilirdi ve gelmişti de... Ancak, dostu, bunun muvafık ola- cağından bahsederken, nasıl sat - ması lâzım geldiğini de söylemişti. İ yordu!. Satış şekli?.. Evet, Avrupa gör- müş dostu, ona şunları demişti: — Bu yalıyı satmak!.. Bu, ola- , Ne suretle satacak- bilir. Yalnız... sın?. —— Bu eski tarzda yapılmış ko - ca berhaneyi böyle kim alir?.. Ta- bii, bir yıkıcı çağırarak... — Aman, monşer, aman dur!.. Sen ne diyorsun?. Bu yalıyı — Hanimiş, benim oğlum, hani- | İ miş! Aman, canım pek te şeker | 1. Dur, | şey, Maşallah! Kırk bir buçuk ke- | re Maşallah, tü, tü! Küçük Muhsini, annesi de, ba » basr da böyle hayranlıkla sever - | ler. Onu öpüp koklarken, ikisi de hep böyle söylerler. Karı, koca; o- | nun neresi tabii?.. Hiç gullarının eşi bulunmaz güzellik - © Eğer sen de Avrupayı | te, sevimlilikte bir çocuk olduğuna gibi dü » | kanidiler. Eh, her ânne ile baba i- | yıkıcıya satmak, ha?. i — Pek tabii değil mi? — Bunun neresi tabii?.. Rica €- derim, monşer, rica ederim. Bu- böyle şey olur mu?. l | görmüş olsaydın, benim sünür, bunu tabii bulmazdın! İ — Peki, Avrupada yıkıcıya sat- | maz da ne yaparlar? — Eski eserler meraklısı zen - ginler ararlar. Tarihi şatolar, ora- | başkalarının Doğrusunu isterseniz, ne çin de, çocuğu güzel ve sevimli - | dir! Anne ve baba gözile pek güzel, pek sevimli olan küçük Muhsin, nasıldır?.. zeldir k çirkin gözile da zenginler arasında pay maz. O derecede kuvvetli bir alâ - ; ne de sevimli!, Bilâkis, p ka... Hararetli bir... İpek sevimsiz bir göcüktur. Çocuk > Mükemmel, fakat... Bizim | böyle doğacağına hiç doğmasın daha iyi.. Hemen herkes, Muhsinin karşısında işte böyle dü- ünüyor. yalının etrafında da.... — Öyle kuvvetli bir alâka, ha * raretli bir arzu uyandırmak için, | | teşebbüse giriş. Ben sana bir ad - İ res vereyim, git, o adamı gör ve... » Bir hafta sonra, Halit Bey, Bo- ğaziçindeki yalısında Avrupadan | gelen dostunun tavsiye ettiği|| adamla yan yana dolaşıyordu. Bu | | adam, Fransızlaşmış bir yahudi i- di. Tek gözlük takıyordu. Yalının | | daha yarısını gezmişlerdi ki, Fran durdu. Alan so - ahibi ile ©, | | sızlaşmış yahudi karşı karşıya» Fransızlaşmış Y bine şöyle söyledi: a — Dostunuz, doğru söylemiş. Bu yalıyı yıkıcıya vermek doğru değil. Bu bina, eski bir bina... Bu, ahudi, mal sahi- | lenecek. Hele biraz daha sabredi- — Maalesef, kabil değil! niz, aradan biraz daha zaman geç sin. O zaman yalınıza Roçild aile- sinden bir müşteri bulurum! — Beklemek mi?.. Fakat... Ne kadar? 1 — Evet, her halde beklemelisi- halile ancak yıkıcıya ama kâfi Fakat, aradan za” biraz daha zaman geçerse. o a man... Tam mânasile tarihi bir bi- — Neden? niz, Şimdiki ” yarar. Çünkü eskimiş, — Meselâ, ne kadar zaman? — Meselâ... Eli sene sonra... Hattâ daha iyisi yüz sene sonra, Roçild ailesinden bir torun, yalı - nıza müşteri çıkacaktır! Li Halit Bey yıkıcıya haber gön * dermeği tercih etti! b — Evlenmeden sana bir itirafta bulunacağım, sevgilim. — Yani, geceleri evin yolunu bulamıyacağını mı söylemek istiyorsun! küçük | sa kabul etti. Yalnız... — Gördünüz mü şu kötibimin halini?.. İşte, sabahtan akşama ka- dar, bütün gün böyle uyur. Ona yol verip, yerine sizi alacağım! — Çünkü, ben gündüz hiç uyuyamam Kim ! - kaçan adam?. “Çıplaklar Cemiyeti” ne mi mensup acaba? | > Hayır, fadbol hakemi? Seyircilerin hışmına uğramış. Elbise na- mına üstünde ne varsa, tutanın elinde kalmış! p e AA v7 a İN alı Zeceleri gözlerim pek o kadar iyi görmez? C Annesi Sanmasınlar, Diye? Yalnız annesile babasının be “| güzel! — Bir şart koşuyordu. Be- gendikleri bu çocuk, bir yaşma da | yaz önlük bağlamamak!... Çocu - ha yeni bastı. Süt ninesi, orta yaş- İr bir kadındı. Bol para verdikleri Vö'çocuğü bir buçük Yaşıma kadar emzirmesini istedikleri halde, ka- ğun annesinin ısrarına rağmen, 0, mürebbiye kıyafetine girmek is « temiyordu. Tek Muhsine mürebbi- ye bulunsun da, .... zarar yok, ön- lüksüz mürebbiye olsun! Fakat, aradan bir hafta geçmiş güzel kadın, dın razı olmadı, başka yere git - mekte ısrar etti. Galiba o da Mub- | sevimsizliğine ti, ki genç, şık ve Muhsinin annesine şöyle söyledi: sinin çirkinliğine, daha fazla tahammül edememiş - ti! Çocuğa başka süt nine arandı, bir türlü bulunamadı. Her gelen | : e süt nine, bir bahane bulup işi ka - | Çocuğun MD EE . Demek benim de- i . r Iş , bul etmemeği tercih ediyordu. Bir | Sahi mi? — Hanımefendi, ben önlük tak- mağa razıyım şimdi! | diğime Mür zı ol taraftan süt nine aranırken, bir mürebbiye bulun- ladı ve ra» ması gözetiliyordu. Süt nine bula- madrlarsa da, nihayet genç bir ka | t: dım, Muhsine mürebbiyeliği nasıl- taraftan da bi yle anlat » —Beni sokakta çocuğunuzla gö | renler, çocuğun mürebbiyesi değil, Yalnız, oldukça şık olan bu | annesi zannediyorlar da.... Onun genç mürebbiye, — oldukça şık ve | için! 5! Biftek? Sabir Bey, Büyükadaya gitmiş- ti. Bir hayli inip çıktıktan, gezip tozduktan sonra, ortalık kararır - ken iskeleye geldi. Karnı, dehşet- İi surette açıkmıştı. Yemek yemek istiyordu. Fakat son vapuru ka - çırmak niyetinde değildi. Rast geldiği iskele memuruna sordu: — Affodersiniz, ben şuradaki lokantada bir biftek yiyeceğim! Sabir Bey, sözünün altını getir- İ meden, bir an yutkundu. Bu sıra « da, iskele memuru onu baştan a- şağıya hayretle süzerek, gülümse» İdi: — Ne yerseniz ne?, Afiyet olsun! — Teşekkür ederim. Efendim, bunu size söylemekten maksadım, acaba ben bir biftek yiyinciye kas dar şon vapur gelip” kulkarmı?.. Yani yiyiniz. Bana Maksadım bunu anlamak! İ zamanında yetişebilir miyim, yok- | sa yetişemez miyim? Memur bu sefer kahkaha ile gül memek için kendisini zor tuttu: — Beyefendi, dedi, bu yiyece- | iniz bifteğe tabi bir şey! | — Nasrl?.. Ne gibi? | — Öyle ya!.. Eğer biftek iyi, yu 7 | muşak pişmişse, çabuk yer ve son vapura yetişirsiniz. Eğer fena, sert pişmişse, siz onu kemire kemire yi yip bitirinceye kadar, son Kınalıada açıklarını boylar! vapur,