25 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

25 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N l $ı rın ga l AA d alar, bütün dünyaca i Yuz Tem hasisliklerine ait sar Bi, rdan bir tane daha. iz, İl y » Zayıf düşmüş. Dok- İ a lığına çare kan şirin- “de ! olduğunu söylemişler. Naş Mm kanını satmağa ka » Çetin bir pazarlıktan | > ka sterline... | İki taraf Ri, ti lmca, sıra tatbika gel- LN a yapılmış, İskoç- i Yy zden on sterlini almış! a ikinci şiringa yapıldık- Sini, , ada ihtilâf baş gös- N »eiliz, şöyle demiş: Ki m İ aramızda her şiringa e lin üzerinden bir an « Da, tu ama ben artık bir şi - Ya, 9 bu kadar para vere- Ün, imi sonradan değiştir - "Sah Pâranım ancak yarısını Ğ 1 eğim Kabul mu? Mep ", Paranın yarısını kay Mi için bir hayli üzülmüş. Nm isteğimle” Fakad, fazla vermemi e ısrar ai İskoçyalı paranın ya- " görmezse, hasta, kan ! tercih edecek. Bu va- cebine hiç para paranın yarısına t muvafık gören İskoç- ili kabul etmiş! İP şiringa yapılış 24 - i 3, her defasında para Kayden münakaşa mev - j giliz, her defasın - İkt önle ve a ka az da olsa para i iyor. Karşılıklı bir Nihaye, Nasıl buişin sonu gelip ? Bu şiringa . işinin İngiliz, kendisine isin İskoçyalıya sade- ediyor. Kupkuru ir i Çünkü, İngilizin kanı- N Şanı artık kâfi derecede asın, diye gitti- #İt ordan amma kç makir” duası- i İY tıpkt tapkı- Ben, 6 kağnı gör- a kâfiymiş! » anlaşmışlar, bir kan gi- | —- til — Plâjda en sona kalan çiftler arasındayız. Ayrılmağı canım hiç istemi yor. Kışı düşündükçe ürperiyorum. Kış, bana aşkın sonunu hatırlatıyor! — Sen, hep böyle hayale kapılır sın. Tabiat, kış modasına uyarak kıyafet değiştirecek. Biz de öyle yapacağız... Hepsi bu kadar! Sözü Neden Uzatmiış ? Gevezeliğiyle meşhur olan yaşlı berber, genç bir kıza tutulmuştu. Kız, hem güzel, hem de şıktı. Ber- bere gelince, kocaman bir mağa- zası vardı. İşi yolunda bir adam... Berberlikten başka, alım satım iş- leri de yaparak, ele geçirdiği pa- rayı senelerden beri biriktirmişti. Hususi bir otomobil aldı. Kızım peşinde dolaşıyor, onu şöyle bir gezinti yapmak üzere otomobiline bindirmek için iknaa çalışıyordu. Bir otomobil gezintisini evlenme teklifi yapmağa çok müsait bulu- yordu. Nihayet, kızı otomobiline bin- meğe razı etmişti. Sözleştikleri gün, otomobilini buluşacakları yes re doğru sürerken, benzin tükendi. İbtiyar aşık, telaşla tedarikli dav- ranmağı ihmal &tmişti. Bereket versin, benzin v. s. satılan yer ya» kındaydı. Otomobilini bu dükkâ- nın önünde durdurdu. — Bana iki galon benzin veri- nir, Fakat, pek çabuk! — Affedersiniz, zatiâliniz Muhsin Beyin biraderi olmıyasınız? — Hayır, efendim, Muhsin Beyim! — Ya, öyle mi?. Onün için Meh- sin Beye bu kadar benziyorsunuz! ben bizzat — Aman otomobilinizin ön fe- nerlerinden birinin camı çatla- miş! Berber hiddetten ateşpüskürü- |. yordu. Bağırdı: — İster patlasın, ister çatlasm. Ç&buk benzin doldur! — Sinirlenmeyiniz, efendim. sinirlenmeyiniz. Ben, sizin eyiliği- niz için söylüyorum. Her halde fe- nere yeni bir cam taktırsanız fena olmaz. Bizim fevkalade sağlam, kolay kolay çatlamaz camlarımız her yerde tecrübe ediliyor Şöyle bir görseniz... — Benzin, benzin, benzin! Ça- buk, benzin! — Şimdi yokladım da farkma vardım. Otomobilinizin magneto- su de düzeltilmeli. Ne acaip sesler çıkarıyor! — Sen benzin dolduracak mr- sm, yoksa doldurmıyacakmısın? — Hay hay, efendim. Derhal! Neden sonra benzini alan ber- ber, parayı verir vermez, öfke ile — Baş üstüne, efendim. Moto- |maumuzu mmm! direksiyona geçti ve- otomobili rin de emredermisiniz? — Hayır,yanlız benzin istiyo- rum! — Otomobiliniz bir boyansa, ne iyi olacak. Şöyle güneşin altın- — Şimdi bu lakırdılarm #rrast değil, Benim acele... ! —Hay hay efendim. Yal Hırsız. — Demek hırsız, mutfağa gir- meden evel, camı tıkırdattı? Bir hırsızlık tahkikatında şa - hit olarak dinlenilen hizmetçi kız, tasdik etti: — Evet, efendim. Duvara mer- diven dayayıp pencereye tırman- miş Ve... — Peki, camı tıkırdattığı za * man niçin bağırmadınız da camı kaldırıp içeriye atlayıncıya kadar beklediniz? b Hizmetçi kız, şu cevabı verdi: — Ben o zaman o adamı hirsiz sanmadım ki... Hırsız (olduğunu sonradan anladım! — O zaman kim sandınız? — Bizim bahçıvan sandım! İz şunu arz etmek isterim, ki oto- mobiliniz için lâzım olan iyi boya- ların türlüsü, mağazamızda mev - cuttur! — Benim şimdi acele... — Otomobilinizi © istediğiniz renge boyayabiliriz. — Benim şimdi.... — Güneşin yakıcı tesirine ve tozuna karşı dayanıklı boyaları- mız vardır. garantili!,... — Anlıyorum, efendim. An- cak.... — Benim şu anda yanlız benzi- ne ihtiyacım olduğunu anlayınız, yeter. Başka şeylerden bahse lü- zum yok. Haydi çabuk! — Peki, efendim, peki, Boya bahsini sonraya bırakalım. Yan- İz, stomobiliniz kirlenmiş. Bir ke- re yıkarsak nasıl olur? — Hayır, hayır, hayır! Sizden yanlız benzin istediğimi daha kaç defa tekrar edeyim? — Pek alâ, efendim! Dükkâncı, bir an otomobili gözden geçirdi. Sonra,beri tarafta sabırsızlıkla yerinde sayan ber - bere döndü: hızla sürerek, tozudumana katıp uzaklaştı... Dükkâncı, arkasından katıla katıla gülüyordu gevezelikle meş- hur olan bu berber, kendisini bir gün tam bir saatta tıraş etmişti. O da işte onu en acele işi olduğu bir zamanda lâfa tutarak, mü- kemmel öcalmıştı. Oh olsun! Başaramaz! — Hem benim hususi otomo- bilimde şoförlük etmek için mü - racaat ediyorsun, hem de uşağı eni tokatlıyorsun, ha? — Hayır, efendim!. Ben, u- şağınıza tokat atmadım. Bana ters cevap verdi. Kızdım, tokat vurmak üzere elimi kaldırdım. Sonra.. Vaz geçtim! Hususi otomobiline şoför arı - yan zat, karşısında duran delikan- lıya dik dik baktı: — Tokatı vurmadın, demek?.. O halde, seni yanıma alamam!, — Ne buyurdunuz?.. Tokatı vurmadım, diye mi? — Elbette!.. Anlaşılan, sen işini başaran bir genç değilsin. Her işi böyle yarım yamalak ya - pıyorsun |” Tecrübe! m Bir İngilizle bir yahudiden han- gisi daha kurnazdır? İşte, bu mev- zuda bir fıkra! Yahudi, İngilize geliyor. Bir- likte şirket kurmak teklifine, şu başlangıçla yol açıyor: — Bütün dünyada işler kesat gidiyor! — Öyle! — Bu gidişinsonu ne olacak? — Bilmem! — Ben biliyorum, iflâs! İngiliz, irkiliyor. Yahudinin yüzüne tereddütle bakıyor. Yahu- di, onun yüzüne doğrudan doğ- ruya değil, göz ucu ile bakarak, devam ediyor: — Evet, öyle... Bu gidişin sonu iflâs!. Ben öyle tüccar biliyorum, ki bugün piyasada parmakla gös- teriliyor, ama yarın sokak orta » sında yüzüne göz atan, onu tanı « mıyacak! — Sen, bu neticeyi nasıl tah» min edebiliyorsun? — Ben mi?.. Ben, her şeyi eve- linden sezmesini bilirim. Bu, be « nim sırrımdır. Kimseye söyliye- mem İngiliz, susuyor. Yahudi ilâve ediyor: — Hatta, o tüccar yarın böyle bir vaziyete düşebileceğini, bir an olsun düşünmüyor bile.. Kendisi- ne ilerisini gösterecek hayır sahibi çıkmadı, ki şimdiye kadar! — Peki, tüccar, bu tehlikeden kaçınamaz mı? Yahudi, gülümsüyor: — Kaçınmasına kaçınır, ama onda bir şey eksik! — Nedir eksik olan? — Tecrübe! Kiminde para var, tecrübe yok, kiminde tecrübe var, para yok! İngilizle böyle konuşan yahu - di, çok geçmeden onunla birlikte çalışmağa başladı. Aradan (beş sene geçti ve iki ortak ayrıldılar. Şimdi yahudi para sahibi olmuştu, İngiliz de... Tecrübe! — Cigarayı yakarken aklıma geldi. Geçen gün bizimki, aşçı kadın; mut- bakta benim ciğaralarımdan birini i- gerken yakalamış. Kadın, ne mazeret gösterse, beğenirsiniz?.. Bana yü- murta pişirirken cigarayı ölçü ola- rak kullanıyormuş. Nasıl biliyor mu- sunuz?. Yanan cigaranın dörtte biri ya- nınca, yumurtanın istediğim derece- de katılaştığını anlıyormuş!

Bu sayıdan diğer sayfalar: