21 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

21 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b ğ Dostum ae — Salim! » —Efendim! — İstanbulda doğmuşsun. Kırk bir yaşındaymışsın. Hakkında her kesin iyi şahadeti var. — Benim için kimse fena diye- mez efendim. Buna tahammül e- demem. İyi adamım. — Arada sırada içermişsin. — Canım istediği zaman içe - rim efendim. — Bekle de sözümü bitireyim. Lüzumundan fazla içermişsin. — Bazı insanlar vardır, yüksük- le içseler sarhoş olurlar. Ben öyle değil'm.. Ben binlikler devir- sem bir şey olmam. — Bir şey olmazsın ama, küfür edersin.. Önüne geleni söversin. — Ben mi? — Yok beni.. ; — Sizi bilmem efendim, fakat ben katiyen sövmemi.. Benim ağ- zımdan kötü kelâm çıkmaz. — Daha ne çıksın, Şakir efen- diye namussuz demişsin? — Ben ha!.. Ben!.. o Yanlışlık var efendim. Siz bana iyi baksa- nıza.. — Ben sana iyi baktım. Şakir efendiye namussuz demişsin. İn - kâr mı ediyorsun?. — Var kuvetimle inkâr edi - yorum.. Boynumu ipe uzatır da yemin ederim. — Peki otur. Şimdi şahidi din- liyelim... .Şakir efendi. . Şakir efendi gelince, Salim ye- rinden fırladı: — Ulan Sakir sen misin? — Ağzını topla, terbiyeni mu- hafaza et ve bırak şahit konuşsun. — Konuşacak mı? —Elbette konuşacak, — Ben bu Şakire küfretmişim? — Şimdi duyarsm? — Bu olur şey değil.. Şakir e- fendi. Bizim Şakir.. Benim Şakir. — Sus. Şahide sorarlar: — İsmin, kaç yaşındasın, ne iş yaparsın? * — İsmim Şakir, kırk ik! yaşın- dayım, meyhaneciyim. — Doğru söyliyeceğirle vicda- nın üzerine yemin eder misin? — Ederim. — Anlat, — O gece meyhanem hayli ka- labalıktı.. Bir aralık gürültü duy- dum. Baktım Salim, dört beş ki- şi ile kavga ediyor. tum, Salim burnunun ucunu gör-| miyecek (okadar sarhoştu. Hem yumruk sallıyor, hem de “Yaşasın klüp!,, diye haykırıyordu. “Yaşa- sm klüp,, diye bağırmasının sebe bini bilmiyorum. — Rakıdan efendim. — Ne rakısı? —Klüp rakısı efendim. En iyi rakı olduğundan, reklâm için ya - şasın klüp diye bağırıyordum. — Şehadete devam et. — Araya girdim, kavgaya ni- hayet vermesini söyledim. Bir - denbire döndü, yüzüme . tükürdü: “Ben sana gösteririm namussuz!,, dedi. Ben de kızdım, yakaladım, merkeze götürdüm. Yolda < bir sey yapmadı. Yalnız mütemadiyen “Yâşasın klüp!,, diye haykırdı. — Söyle bakalım, Şakir efen- dinin sözlerine ne diyeceksin? Hemen koş- | — Ortada bir anlaşamamazlık İğ İzzetoğlu var. Ben biraz evel katiyen kötü söz söylemediğime yemin . ettim. Ama o gece Şakire: “Namussuz, | dedim. ü — Ha şöyle. — Ama siz de benim yerimde | olsaydınız, söylerdiniz.. Şakir be- nim dostumdur. Kırk yıllık dos- tümdur. Sabahları onun karısiy- le benim karım pazara © beraber! giderler. Meselâ onun karısı lâh- na alır, parasını benim karım ve « rir, benim karım kabak alır, pa- rasını onun karısı verir. Biz'mi de içtiğimiz ayrı gitmez.. Ben her ak» | şam onun meyhanesinde içerim.. Onun omuzuma yapıştığını görün- ce beynim attı: “Namussuz, ben sana gösteririm !,, dedim.. Biz kar- sileklr oturup tavlaya başladık mr, o her zaman söyler: “Namuzsuz, ben sana gösteririm,, der.. Bir se“ fer de ayni şeyi bem söyliyeyim dedim. Mukabele (ötmenintam sırasiydı: “Namussuz, Oben sana gösteririm,, dedim. — Bundan ne çıkar?... Yalancı sahit Yazan : Ağırcezada üç seneye mahküm edildi Milâsın Selimiye mahallesin « den Süleyman hocayı katletmek « ten suçlu Derviş Çavuş ve arka - daşlarının Müğlada ağırceza mah - kemesinde yapılan (duruşmaları esnasında; Bodrumlu Ali oğlu Sü- leyman isminde birinin İzmir ağır | ceza mahkemesinde istinabe su» retiyle ifadesi alınmasına İüzüm görülmüştü. . Şahit o zaman hâdise etrafın- da ademi malümat beyan etm'şti. Halbuki ayni kimse hâdisenin ilk tahkikatı sırasında vakayı müşa- hede ettiğini anlatmıştı. Bu va -| ziyet üzerine şah't hakkında ya - lan yere şahadette bulunduğun - dan dolayı dava ikame edilmiş ve yalan yere şahadet ettiği sa - bit olduğundan maznun üç sene hapse mahküm edilmişt'r. Halbuki, bu şahidin yalan ye - re şahadet ettiği hâdisenin maz - nunları Muğlada ağır ceza mah - kemesinde beraat etmişlerdir. Sıcak iklimler nebatatı tecrübe müessesesi Antalya — Sıcak iklimler ne - balatı ziraatı mütehassıs doktor M. Tergvvall Akdeniz mıntaka - sında tetkikatta bulunmuştu. Mütehassıs memleketimizde ye- | tiştirilmesi mümkün olabilecek ne | batatın tecrübe ziraatını yapmak üzere kurulacak müessese için An- talyayı int'hap etmiştir. Bu müessesenin gayesi Antal- ya ile ayni iklim vasrtalarmı taşı- yan komşu vilâyetler (| ziraatinin yeni ve satışları emin z'reat mah- sulleriyle çeşitlendirilmesini te - min etmek olacaktır. Bu suretle başka memleketlerden memleke - timize giren sıcak ikl'mler mahsu- lâtından kahve, kinin ve emsali mahsuller topraklarımızda yetişe- | cektir. Bu müessese Antalyada | kurulacaktır. i Doktor M. Tengvvall ve bir ar- kadağr Ziraat Vekâletince bu mü: | esseseye memur edilmiştir. ik İs Yeşilköye gider- ken; Zavallı Türkçe DİLİMİZLE Birbiri ardınca iki gün bir bildiğin kunuğu idim. Yeşilköye doğru beş bu- çukta yola çıktık. Bulunduğum bölme- ye iki kişi girdi, bozuk bir Fransızça konuşuyorlardı. o Bunlar, sanitım ki, Demiryolunun büyük buyurucuların - dan olmalı ki, biletçiler önlerinde iği- liyor, Demiryolunda çalışan bütün « - fendiler bir yana çekilerek yol veri « yorlardı. Birisi daha biraz tatlı su frengine benziyordu. Bu ikincisi yeni bir (rad- yo makinesi) almiş, arkadaşına anlatı- yordu. Yandaki bölmede bir hanımla bir delikanlı oturuyordu. Hanımın ya- runda yeşil bir gömlek giymiş sevimli, mini mini bir kara köpek vardı. Ha - nımna sokularak bin türlü maskara - We yapıyordu. Radyolu bey, koşarak, hanımefendiye saygılarını sundu, kö » peği okşadı. Hanım ondan daha düz- ğün ve pürüzsüz Fransızça konuşu - yordu. Hanım yanındaki gence yeni nişanlanmış olduğu için süretli mut - luluk diledi, şakrak, tatlı gülüşlerle şakalar yaptı. Bu hanımefendiyi bü - züldüğüm köşeden görüyordum. Eğer varsa kızını evlenlirecek bir çağda, biç bir eksiği, kınanılacak bir yeri ol - mamak üzere çek alıcr bir güzelliği bu güne kadar korumuş, güzel bir ka- dın idi, Giyinişi pek yolunda, sonradan gör- melerde rastladığımız süsler (o altında kabalığı sezileeşk hiç bir şey yok, düz ve toplu bir giyinişi, inceliği gö - rünen bir giyimi var idi. Bu hanime « fendinin Türkten başka bir soyun ka- dınr olduğunu düşünmek istiyen bey- nime, gönlüm yol vermek istemiyor - du, Bu kadar yüksek ve güzel bir ha- mm Türk olmamasını (gönlüm bir türlü çekemiyordu. Ancak orlada görü- nen bir en doğru vardır ki, hanımefendi düzgün bir söyleyişle işte karşısındaki gençle Fransızça konuşuyordu, Genç de bir sen jozef Fransızçası ile İ karşı veriyordu. Beriki bölmedeki Demir yolcu beyefendi, hanım efendi- ye Türkçe bir şey söyledi. Hanım bu- na hangi dil U ile karşılık (verecekti? Tatlı bir sesle gönül ve kulak okşyan ! bir Türkçe ile söze (o başlamasınmı? - Çok sevindim ve düşündüm: Bir frenk ortakbk kuruluşu, olan doğu Demir yolunda yüksek bir yer tutmuş, dolğun aylık alan bir Türk, gene orada çalışan bir tatlı su frengi ile hiç gerekliği yok iken yaban dil ko- nuşuyor, Cumhuriyetin gölgesinde bu yere girdiğini düşünmiyor bile. Türk ülkesinde Türk diline bu kadar saygı- sızlık gösteren bu şaşkını, Türk Cum- huriyetinin güçlü kolu tulmasaydı, şu Demir yolu onu bir silici, bir süpürge- | <i bile yapmazdı. Buna çok yerindim ve işte ötede, Topkapınm, Edirnekapmın, Beyazıt, ve Çarşanbanm, Üsküdar ve Bağaziçi- nin kıyılarına sığınmış katıksız ve vanlı Türkü ile şu çek yazık olmuş, frenkleşmek isterken yarıda kalmış ülküsüz Türkü birer birer gözümün önünden geçti. Gene haykırıyorum ki Türk İstanbul, tatlısu frenği İstanbu- İu yeni baştan açmak için bir uğraş, bir savaş ünlemek gereklerindedir. De. mek oluyor ki, ne yüksek okuma, ne bir konak yaşaması Türk kültürünü vermiyor, İşte Demiryolen Türk, işte şu genç okumuş Türk ve işte şu çok yüksek hanımefendi Türklüğünü, ta- rihler yaratmış, bütün #oy'ara düşün me ve yükselme öğretmiş Türklüğü anlamamışlar, duymamışlar ve Yeşil - köyün eteklerini öpen Oo Marmaranm mavi o sularına dalarak, yalnız yük - tekliği frenkleşmiş olmaktan © başka türlü anlamamışlardır. Batınm yüksekliğini kü'türün yap- toğını anlamıyarak Türk kültürüne gi- vecek iken ikisi arası kalmış, ne Tür- kün yücelikler dolu varlığına, ne de İrenizlerin eksiksiz inan ve benliğine girememişlerdir, Üniversitede okuyan Büyük Gazi çocuğu bilsen seni bu gü- zel yurtta ne büyük isler bekliyor! Edirne Mebusu Şeref | Arsen Lüpen, oğlunun düşmanı?” Yazan: Maurice Vesinet'deki icraatını der - hal tatil etmesi için Gusoya hita - ben bana bir kâğıt vermek lütfun- da bulununuz: Bu hafta nihaye « tinde orada her şeyin sükünet i - çinde cereyan etmesi lâzımdır.,, Bu sözlerin tesiri altında kalan M, Ruselen eline bir v0. aldı. Kaul dedi ki: — “Beyhüde zahmet İM eyiiz. Müsnadenizle ben mektubu ken- dim yazdım. Siz yalnız imza edi- niz... Mektup işte orada duruyor.,, Bu sefer M. Ruselenin keyfi büsbütün yerine geldi. Kahkaha ile güldü. Mektubu imzalıyacağı yerde Gusoya telefon etti. Ondan sonra Raul d'Averny'ye sofanın nibayetine kadar refakat etti, Ra- ul sofadan geçerken Moleonu ve arkadaşlarını görünce biraz dizle- rini kırarak ve başını eğerek onla- ra selâm verdi. Perşembe ve cuma günleri Ra- ul ile Felisiyen evlerinin etrafm- daki duvar çemberinin haricine çıkmadılar. oDenilebilirdi, ha - riçte olup biten hâdiselerle onla - i rın sanki katiyen alâkaları yoktu. İkisi de birbirlerini sik sık gö- rüyorlardı. Fakat bu görüşmeler tesisat ve tezyinat-işleri içindi. Ne bir gün evvel vukua gelen hâdise- ler ve ne ertesi günü vukua gele- cokhâdiseler mevzuu bahsoluyor - du. Yapılan taharriyat, yeni yük - ler, zabıtanım o kadar tehditkâr tazyiki, harekâtta birdenbire ser- best kalınması, Rolande ile Je - romenin evlenmeleri, bunların hiç birisi artık hesaba katılmıyordu. Ve hakikat halde Raul bunları biç düşünmiyordu. Fakat vukua gelen haller kabalığı ve esraren - gizliği itibariyle onun nazarmda kıymetlerini kaybetmişti. O şim- di meseleyi yalnız psikolojik nok- tai nazardan tetkik ediyordu. Me- selenin büsbütün halline çalış- makta devam etmesi üç faiilin ka- rakterlerini henüz bilmemesinden ileri geliyordu. İki aydanberi Felisiyenin he - men bütün hayatına iştirak et - mişti. Onun yaptığı gizli hareket- leri keşfetmeğe bir türlü muvaf - fak olamamıştı. . Çünkü onun düşüncelerini ve derin ilhamlarını bilm'yordu. Rolande ile Jeromenin hakiki bisleri hakkında da hiç bir fikri yoktu. Onların ikisi de hayalle - rin sisleri arasında kaybolup gi - den uzaklarda kalmış iki insandan başka neydiler? Raul M. Ruselene karşı gayet katiyetle ifadatta (bulunmuştu. Müphem vaziyetlerde böyle ha - reket etmek onun âdetiydi. Bu ka- tiyet karşısında M. Ruselen inan- mağa mecbur olmuştu. Fakat ber halde Rolande ile Jeromenin ev - lenmesi haddizatında (meseleyi öyle bir surette halledecekti ki bu hal esnasında Rolande, Jerome ———m——---- ve Felisiyen o meselen'n izahına | yardım etmiş olacaklardı. Halbuki Felisiyen son dakika- ya kadar o meseleye karşı gayet lâkayt görünüyordu. Şüphesiz, onun kaçırma teşebüsü Clemanti- tes kapılarını kendisine kapıyordu a yek | ve ona ne belediyeye, seye gitmeğe imkân bir” Fakat cumartesi sabahi ” akit saati yaklaştığı za nün bir adelesi bile heyecanda olduğunu du. Hattâ bilâhare kili” ları çalındığı zaman bile” yi de bir heyecan eseri gö ti. Parmağma da evlilik” geçirmişti. Acaba Felisiyen hissi a” liyor muydu? Asabına K* te hakim miydi? Onu katle tetkik eden Raul h* keşfetmeğe muvaffak © Genç adam kendi ney oluyor ve tezyinat pi zime çalışıyordu. Sanki © hâdise bütün mevcudiy€. 4 etmemiş gibi hareket ©“” Bütün öğleden sonr? # eylül gününün sulh ve *” çinde bu suretle gelip “ Değişiklik olarak yalnız? r&da ağaçlardan bir iki kopup sükünetle yere & a rülüyordu. Raul ise büt” bütün akşam kendi keni retle konuşuyordu: — “Mustarip değilsin di olup bitecek şeyi dü sun değil mi? Nasıl! Sev” dın başkasının oluyor daf kabul ediyor musun? O hangi sebepten dolay! tın?,, Ortalık kararmıştı. tamamiyle bastıktan s0. garaj kapısını açarak €“*. den çıktı, binanın etrafi tı ve karanlıkta g'dip Pİ arkasında beklemeğe 9” takım karışık fikirler 94 cum ediyordu. FelisiYe” Dugrivalin evinde kas”. de diz çökmüş ve elm meceden çıkarıp cebine di bir vaziyette gözünün © yordu. Genç adamın *. / gözleri önünde Jerom€ ettiğini ve Rolande: yi öldürecek!,, diye bağır” çet tırlıyordu. Bu esnad2 rafından gösterilen ta*” ketin de bir muamma | wi düşünüyordu. Şimdi Fe ba ne olmuştu? Çü faciada bu dört şahıst 1 sikti, i ii Fost'ne, gizliden 8. dığı rolü terkedecek mıydı? Bu aralık iaaelerdeli çaldı. Raul, Roland! olan Filip Gaverelin 9 nastbetiyle oğlu ve ge İĞ, raber Mididen avdet ©. metçilerden haber al”*. Felisiyenin de bilmesi * ile yemeği şimdi bitik Vi Artık Clematite de h*” gif karı kocadan başka Pİ gf yoktu. Felisiyen fer*”. yordu? Mudahale ed" 4 nını vuracak ve Ro yatını ortadan kaldır?” 4 İzmir Şehir M 7 İzmir Şeh'r Meclisi lanıp İzmirin yeni b?” ni intihap gi SS

Bu sayıdan diğer sayfalar: