Sip Saltan *T kaj l | Taspa ) Mısırda rin Yard y va mer ordusu şebrin ! ki inlerce karşılayıcı ! ir ata zak binmiş ve yanın - er le ordunun: önüne! P reldiğini oturuyordu. Tas- ılarını şehrin büyük dermişti, “valisi, Dârânın yeğeniy- .T it, “Payı karşılamağa çık- â e Yeğeni, Mısıra gelen danın nihayet bir » Dam biliyordu. iyetinde de Taspa Serli kumandanlar vardı. Deni Mısır kumandanın ii askeri bıraktık- h a, itirdan çıkıp gitse, Ziyade memnun ola- iyi Taspa Mısırdan ko » i (iy L tarafa gidemiyecek - ii ıyılarında baş kaldı - a lap erle döğüşmek ve on - a *tirmek lâzımdı. Bu ka- cok eski © asırlardaki Sid, VE sefalet içinde yaşı" *ü İnn ârânin, yeğeni buralar- ' ta medeniyet ve refah ” i lüzumsuz addetmişti. ti yıkıldıktan son- Sir halkının ihtişam ve ve) Mideki yerliler hâlâ es- e ve tuğladan yapıl- ew penceresiz evlerde Nil İl poylarındaki Mısır» €ğenmiyorlar, on- İnç ele o) Kl ei yakala beraber bütün May erine İluk içinde geçiyor- 4 idir, * #öze çarpacak kıy- dan yi ie b tesadüf edilmez- Ds “Miş toprak kaplar- », saz veya ot ile ö- an, buğday öğüt- i değirmen taşın ve hn sandık ve is- ilkassa tahta yas - Yanı diz yalar yoktu. Her| ma mn İğerine benzerdi. Ça- m topraktan yapılır, araligi Mge boyanırdı. Sok i Mısırlar sarı! erlerdi, ber üzerine de Sizgilerle çiçek, Ve kuşu, ceylan ve i go Parlardı. ei da severlerdi, al edilirdi. » #“lâmlanıyordu., Tas -| i haber alınca mai- | * asker istemişti. Taspa | en de eser kalmamış» | Yor, rdı, i #lima girmek iste-| Firavunlar devrinde Bir taraftan Ehramlara sırtlariyle taş taşırlar, çalışırlardı, Mısır halkı, çok daha ağır rına iç yağı ve zöytin yağı sürerler | ve yüzlerini dövmelerle süslerler- di. ra zadegân sınıfından hemen ta - mamiyle denecek kadar kalkmış - | vaktile Fıravunların eserleri tara- sa da, halk arasında hem dövme, hem de gözlere sürme çekme âde- ti doyam etmekteydi. Herkes kaş ve kirpiklerini böyamadan soka- ğa çıkmazdı. İraniler Mısri ( işgal ettikten sonra, zadekân arasında pösteki sarmak âdeti yerine beyaz peşta- mal ile bellerini örtmek âdeti ta- mim etmişti. Beyaz peştamal tak- ma âdetine rahipler'de itina eder- | lerdi. Bilhassa sokağa çıkan ra- | hipler beyaz uzun bir elbise giyer- lerdi. Kadınların elbisesi erkek: ! lerinki kadar karışık değildi. Ka dınlar ketenden dar bir eteklik gi- yerler, memelerini kısmen kapa- yapark uçlarını omuzlarına asar - ierdı. Kolarıma ve o boyunlarına taktıkları çakmak taşı, fildişi, çakıl taşı bilezik ve gerdanlıklar cok iptidai olmakla beraber, ka - dınların en değerli süslerinden sa- mask ini kadar a| 2ad, alaz halk taba- | lerinden başka bir şey yemezlerdi. 9 Otmuzlarına bir | En çok yedikleri av etleri de ya”! a veya peşta » | ban boğası, ceylan ve keçiden iba- ine bağlamak | retti. Tarlalara buğday, arpa, da- Vücutla «İ rı ekilir ve merkep, koyun, keçi, ! yılırdı. Erkekler odundan bir gürs, bir kılıç, ucu çakmak taşı veya ke - mikli yay, ok ve mızrak kullanır - lardı. Mısırlılar çok eski devirlerden- İ beri bakır, tunç ve demirden yapı- İan eşyaya kıymet verirlerdi. ğüslerinde, boyunlarında süs ve si- lâh namina ne varsa hepsi bu mâ” denlerden yapılırdı. Tahta ve taş silâhlar yalnız av- mı harpler için saklanırdı. Eski Mısırlılar balık ve av et- i Gö-| bu | da kullanılır, tunç ve demir kis-| İ rait altında yaşarlardı. YAZAN: İSHAK FERDİ Mi “Taspa,, yı Menfis kapısında karşılamışlardı atı yıkıldıktan sonra, eski Mısır haikının ihtişam ve debdebesinden! mamıştı. Nil boyundaki yerliler İranilere silâhlarını çevirmişlerdi diğer taraftan da yol yapmağa öküz ve domuz ehli hayvanlar a| i rasında kullanılırdı. | Dövme âdeti İranılerden son» | İranilerin gözü önünde bulutla- ra doğru uzanmış duran ehramlar fından yaptırılmıştı. Dârânın yeğeni esirlere yol yap» tırırken, halk mabetlere koşarak eski Mısır mabutlarından merha- met ve himaye dilenirlerdi. Mısır valisi yerlilerin şikâyet» | lerine kulak vermezdi. İraniler anlamışlardı ki, Mısır halkı Fıra sunlar devrinde çok daha ağır $€- O vakit hem ehramlarda çalışırlar, hem i de yol inşaatında sırtlariyle taş ve kum taşırlardı. (Nil) boyundaki kabileler bu işkenceli hayatı ne çabuk unut - muşlardı? Mısır Prensi, Taspaya yeni va- ziyet hakkında izahat verirken: — “Ben onlara yepyeni bir me- deniyet getirdim.. Kümes gibi ba- sık tavanlı evlerine birer pencere | açtırdım. ri sokakları yaptırttım.. o Onlara yemek yemelerini öğrettim. Mem- | leketlerini sefalet ve yoksulluk - | tan kurtardım.. Tarlaları ektir - dim.. Zahire anbarlarını doldurt «| tum. Bunlara mukabil, one yazık ki, onlar bana silâhlarını çevirdi- ler.. Isyan ettiler!,, Demişti. (Devam var) Antalyada muz yetiştirilecek Ziraat Vekâleti hesabına An - talyada tecrübeler yapmakta olan mütehassıs M. Tengal, Antalya bahçelerinin bir iki sene (içinde muz yeliştirmeğe müsait bir hale getirileceği neticesine varmıştır. | delildir. i İuyor. serait alında yaşarlardı, | © Sırtlarına beyaz elbise- | ler giydirdim.. Her gün geçecekle- | VAKTI ın Tefrikası: 83 3 — VAKİT 30 Teşrintevel 19 Simena Ölüme Susayan Gönül Doktor Cemil, Cavidin cidden | meyus, müteessir tavrını görünce karşısındaki adamın bizzat Celil olduğuna şüphe etmedi. — Sizde eseri (o kalmıyan eski hatıraları canlandırmanın. sırası İ olmadığını biliyorum. Maamafih | Nesrin hanımın hatırasına herhal- | de hürmetkâr kaldığınıza eminim. Cavidin aradığı fırsat ayağına gelmişti. Doktorun hemen vanı - na oturdu: İ — Elbette. — Esasen Dilterip hanımeten- diye yazdığınız mektup ta buna Cavit biraz şaştı: “Garip sey, bu mektup bu ada- mın el'ne nasıl geçti?,, Doktor devam etti: — Size gelmeme de bu mektup sebep oldu. Bu mektuptan cesa- ret aldım.. Bu mektuptan O tesa-| düfen bahsettiler de . Adamcağız kekeliyor, asıl nizi! sadı ziyaretini (o açabilmek için | girizgâh yapıyordu. Cavit bunu farketti ve ona ko- laylık gösterdi: — Ben Rıdvan beyefendi aile- sine karşı hürmetkârım.. Filvaki| hayat hissiyat üzerinde çok mües- Hissiyatı değiştiriyor.. | olan mu- sir oluyor. Meselâ bir zaman aşk habbet, birkaç zaman sonra sa -| mimi bir arkadaşlık muhabbeti o- Doktor Cemil geniş bir nefes aldı. “ — Sizin asil, necip bir zat ol- duğunuza şüphem yoktu. Son söz- | leriniz içimi biraz daba rahat et: tirdi. Size Rıdvan beyden bahse- deceğim. Cavit kaşlarını çattı: — Ne münasebetle! — Bir zamanlar dürüst, sözü- nün ebli olan Rıdvan Bey, bugün bambaşka b'r adam oldu. Ne evini düşünüyor, ne karısını, ne de kızı” Bi. — Rıdvan bey ha! —- Mahvoldu. On parasız kal- dı. İsmini de şerefini de lekeledi. — Garip şey.. o Bu hale nasıl düştü? — Onu bu hale damadı soktu. | — Damadı kimdir? — Feyyaz Bey, Cavit sevinçten haykırmamak için kendini güç zaptetti.. Gülüm- semesini kaşlarını biraz daha ça- tarak, gözlerini açarak kesti, -—- Ebülcenap Feyyaz Bey öyle mi? — Evet. İşte o adam.. Her- halde o adamı sevmediğinize emi- | nim. Bu sizin için bir fırsattır.. | Cavidin gözleri gayri ihtiyari! parladı: İri Doğru beyefendi. Oadam bana çok çektirdi.. Fakat artık o- na hiç bir şey yapamam, o çünkü Nesrin hanım onun ismini taşıyor. | — Evet, fakat ağır, ezici bir yük gibi taşıyor.. Nesrini evlen- meğe nasıl razı ettiğini bir türlü! anlıyamadım. Fakat o adamdan nefret ettiğine katiyen (oem'nim.. O adam hem Nesrini, hem de aile- sini mahvetti. Ocağma incir dik- t., Doktor Cemilin kini kabarıyor, daha coşkun devam ediyordu: — Evet, Rıdvanm başına gelen felâketi o getirdi. Kırk yıllık na- | musunu, şerefini o mahvetti.. Bir Yazan: Selâmi İzzet kaçakçı şebekesinin başıma getir- di.. Onur isminden, şöhretinden istifade etmesini bildi.. Onlar ka- çakçı (o vedolandırıcı.. Dünyayı dolandırdılar. Para çektiler. Bir gün bütün bu borçlar (o Rıdvanın üstüne yıkılacak... — Fena.. Dolandırıcılık cür « mü ile hapsedilir. — Muhakkak.. On sene yatar. — Facia... — Çünkü yaptıkları yalnız do- landırıcılık değil, ayni zamanda sahtekârlık. Bir iki bankanın sah- te çeki benim (elime geçti. B- çeklerde Rıdvanın imzası var — Vaziyeti vahim, Doktor başını salladı: — Zannettiğinizden de vahim Eğer Rıdvanm başına bu felâket : ler gelirse, karısiyle kızı ölür.. Ve sonra sordu: > — Onları kurtarmağa çalışırar- nız değil mi? Bu hususta size gü“ venebilir miyim? — Bana mı? — Evet, Rıdvan acayip, serseri bir kadına tutuldu. Bu felâketle- re o kadın onu teşvik etti. | Onu bu kadının pençesinden kimse kur taramıyor. — Kadınlar en tehlikeli mah lüklardır. Karısı henüz ölen bir adamın ağzından çıkan bu garip hükmün bereket versin doktor farkına var- madı. — Bu kadını yalvarmakla mı tehditle mi olur, neyle olur» sa olsun, ne pahasına olursa ol » sun yola getirmek elzem.. Bu işi bizzat ben yapmağı (düşündüm. Fakat yapamazdım. Bir kere ihti- yarım, sonra Feyyaz beni (tanır. O kadmla görüştüğümü götürse şüphelen'r.. Cavit gülümsedi: — Beni tanımaz, ben ihtiyar da değilim. — Tamam.. Bende Dilferip hanıma ümit verirken sizi düşün » müştüm. — Olur. İyi düşünmüşsünüz. — Demek razı oluyorsunuz? — Elbette... Ben o Feyyaz de nen adama gösteririm. Doktor bu ani (sevince biraz şaştı. Ve Cavit onu daha da şa» şarttı: — Güzel kadınmış değil mi? — Fevkalâde güzel... Habeş » miş. — Mükemmel.. Habeşlere bayr lırım, Doktorun gözleri dört açılmış» tı. Cavit soruyordu: — İsmi nedir? — Şikita. — Ama da isim. — Babası buralardan bir serseri.. — Kaç yaşında? — ok genç.. Henüz gonca? — Ne koncası?.. — Gül koncesi... — Adresi? — Kolay? — Şimdi gitsem bulabilir mi- yim? — Evet ama... —— Nerede oturduğunu söyleyi: niz, Doktor adresi verdi. Vavit bir kâğıda yazdı, cebine koydu. Sonra doktorun iki elini tutüp sikti: (Devamı var) olur, kaçan