NET EE TİNKER YAZ DAR A ve İSKENDER Kn YAZAN: ISHAK FERDİ abahleyin mabede ilk giren adam F irikya)ya Kral intihap edilmişti İ tekerlikli arabayı ilk önce Firikyalılar icat etmişlerdi. (Midas)ın babası, kendi öküz arabasını (Zevs ) mabedine getirmişti bi Ermenistandaki valiye iş, < ordu göndererek haddi- İrmi zi #miye karar vermişti. — İÇ Hele bir Babile | döneyim. | p; Pacağımı bilirim. Yordu. İyi şarki Ermenistan üzerine de b Ski Ermeniler de Frikyalıları Sağ salışıyorlardı. yn Ne temas eden her şeyin al- e, “ğu iddia edilen Midas'ın işi, tDârâileboy — ölçüşecek » İİ Ve siyasetle uğraşmıyan d., “alkla geçinen kimseler- | Yağı Menilerin tesiri altında kal» N Mahkümdular. İopyi ilya hükümdarı olan Miay.?As) basit bir adamdı. ag. *tin baştan başa cahiller almasından müteessir ol - KN N i olarak hükümdar olmuş- iy iğ bir gün . tarlasında €n öküzlerin boyundu» Graz bir kartal konmuştu. li e bunun her halde mühim Yy, alâmet olduğüNu imla - le Mabetlere koşmak üzere iç Birerken güzel bir kıza tesa- Ya, Garip bir tesadüf eseri dş, “Dukız da hem büyücü, hem : Gay, bircisi idi. b, “diyaş meseleyi kıza anlat - — ergen ömrümde bir defa bile den #örmedim. Bu hayvan ben- EN “tiyor? dedi. # in: — m pek yakmda hükümdar # Va > İek kendisini dul zevceliğe Ünü esini rica etti. (e Gordi- 2 h rel shr shrrdsd vk aberden pek ziyade hoş - e * Tekrar köyüne (döndü. Ve; in gitti. Hile meşgul olmağa geçince y z A z İikyalan biraz zaman Miş, A bir karışıklık 2 Kâh; br ae İhap, Mi birini kral olarak e. N Diyorlarg i I ayı ida kral O seçmek $$ değild; | Kâhi ra , bulayın biri halka şu tek- (2 Sabahi, Zey) apakleyin ilk defa kimin dip edine gittiği görülür - Yay ordi SBA edilsin. ve. ga bir seyden haberi . basina sabah herkesten Bel; uhur et- a A, YY, A, SE çk, VA p evel inerek (Zevs) mabedi- Mabet kapısı henüz bi ei tı, ta abad, © sab; t vel aa ah Gordiyastan va, ran 16 gelmemişti, Halk erken geldiğini göre- My tün k i, di | ana sonra yerine oğlu alıları saldırmayı düşünü. |! Halbuki Suriye ve havali- | | te 118 değillerdi. Fakat, hepsi || | uyurken karıncaların ağzına büğ- | geçince | *ndisini kral intihap | Porsepolis sarayının muh reklerinden birinde (Dâ tında oturuşu görülüyordu. Midas geçti. Midas daha beşikte day ve kuşların süt getirdikleri ri- vayet edilirdi!. Kâhinler O bunu (Midas) ın büyüdüğü zaman çok zengin ve uğurlu bir adam olata- ğına hükmetmişlerdi. Bir müddet sonra Midas büyü- dü ve mabut (Diyonizos) un lüt - funa mazhar oldu. Mabut kendi- sine öyle bir hassa vermişti ki, Mi» das neye dokunursa altın olurdu! Hatta (Sarabat) nehrinin kum- larının tamamiyle altm © oluşunu da Midasm bu nehirde yıkanma” sından ileri geldiğine atfederlerdi. Midas Firikyalılarca pek meş - hurdu, Kendisinden sonra gelen hü - kümdarlardatı biri; Midasın namt- nı ihya için, Sakarya nehri civa- rında (Genbet) mevkiinde (Yazı İr kaya) namiyle büyük bir mezar yaptırmıştı. Bu mezarın cephesi halr taklidi işlenmişti. Mezarm ci- varında birkaç kral mezarı daha vardı. Midasın ölümünden evel söyle- diği: “Tali kuşu babama nasıl kon- öyle kondu. Ya- rcakür. Fakat bu van hükümdarlık habe- ez... Bazan'da ölüm ha- idir.,, (1) Firikyalılar cehâlet içinde ya - şarlardı. Dinleri gayet basit ve hissiyat üzerine imüestesti. Firik- yalılar (Amas) (o mabudesine ta- parlardı. Bu mabudenin diğer adı | İ (1) Gordiyas hükümdar olduktan | sonra, bu lütfün hâtırası olmak üzere (Gordiyon) şehrini tesis etmişti. Şeh- rin mabedine arabasını koymuş ve tâ- Tih kuşunun konduğu boyunduruğu ©- kadar sikr bir iple bağlamış ki. 9 de - virde hiç kimse 'bu ipi eliyle çözeme- mişti, Kâhin: “Bilâhara bu ipi kim çö - zerse, Asyaya o hâkim olacaktır!” d- | İ mişti. İşte biraz sonrü (Büyük İsken- | da (Gibel) idi. (Gibel) Ayaslağ mabudesi (Diyana) ya benzerdi. Onun kadar rahim ve şefik idi. Kullarmı himaye ederdi. Kendi- ne uzanan elleri diğer mabutlar » dan evel görürdü. ı (Gibel)in Diyonizos isminde bir İ oğlu vardı. Firikya rahipleri oğ- lunun doğumu için şenlikler, ölü- mü için de matemler yaparlardı. Gök mabudu (Zevs) e Firikyalı - lar (Bagayus) derlerdi. Yağmuru o yağdırır, fırtınaları, okasırga” ğuna çıkanlar evvelâ (Bagayus)a ibadet ederler, ondan (himaye dilenirlerdi. Firikyalılar adaleti de çok se- raat aleti çalan hırsız! idama mah- küm ederlerdi. Hırsızlık hem ayıp, bem günah sayılırdı. Yemin etmek en büyük şaha - detti. Bir insanın yeminle temin ettiği işi kanun temin edemezdi. Dört tekerlekli arabayı da ilk defa Firikyalılar icat etmişlerdi. kerlekli araba ile nakliyat yapar » lardı. Bu suretle çok sıkıntı çeken milletler, dört tekerlekli araba » nın icadmdan sonra Firikyalıları daima hayırla, takdirle anmağa başlamışlardı. (Devamı var) — Museviler cemiyetlerini birleştirecekler İzmirde mevcüt musevi cemi - yetleri adetlerini azaltarak bir İ çoğunu tevhit etmeğe karar ver » | mişlerdir. Bu maksatla vali mu - avinliği nezdinde musevi cemi - yetlerinin idare heyetleri kadınlı erkekli bir toplantı yaparak (o bu husus etrafında görüşmeler yap * mışlardır. Mustafa Enver Beyin heykeli İzmirin yarım asırlık meşhur hekimi Dr. Mustafa Enver Bey öldükten sonra İzmir belediyesi, caddelerden birine merhumun a « dını vermiş, bu caddeye doktorun bir heykelinin de dikilmesine ka - rar vermişti. Heykelin İstanbul « da heykeltraş Ekrem Hulüsi Bey tarafından yapılmasına başlanıl - dığı İzmir belediye reisliğine bil - dirilmiştir. m Türk Ginekoloji cemiye- tinde yeni idare heyeti Kadın hekimlerimiz tarafından ku- rulan Türk Ginekologi cemiyeti, yaz tatilinden sonra ilk toplantısını Cağal- oğlunda Etibba odasında yapmış ve yeni idare heyetini seçmiştir, Birinci reisliğe Kenan Tevfik Bey, ikinci reisliğe Refik Münir Paşa, Ali Esat Bey, umumi kâtipliğe de Ahmet Asım Bey intihap olunmuştur. Ce » miyet eskişi gibi her ay toplantıları » na muntazaman devam edecek ve ka- der) in kler ile çörmek istediği (Gor- diyon düğümü) budur. dın hekimliğini alâkadar eden fenni meselelerle meşgul olacaktır. ları © koparırdr, Deniz yolculu: | verlerdi. Meselâ bir öküz veya zi | | Bundan evel bütün milletler iki te | İYAKTI ın Tefrikası: 79 — Ölmeden evel onü görmek istiyorum. — Gene mi ölüm?... Yaramaz- lık, çocukluk ediyorsun Şahende. — Peki canım, mademki da- rılıyorsun bir daha söylemem... A- ma hastayım. Cavidi o görürsem daha çabuk iyileşeceğim sanıyo » rum.. Eskisi gibi, mesut olduğum zamanlar gibi, sizin aranızda o- layım istiyorum. Celil karısının bu ısrarrüzerine gene endişeye düştü: — Şimdi mesut değil misin? — Mesudum.. Ama öyle hatı- ralar vardır, ki insanı teselli e - der. — Peki, Cavide henemtel- graf çekerim ve ondan: sonra mam. Memnun oldun mu? Çocukça bir sevinçle: — Çok memnun oldum, dedi. İ o Celilonusevipokşadı, sonra uşmı yastığa koydu. Bir elini tut- tu: »- Haydi, artık uyu. Şehende minnettar gülümsedi, gözlerini yumdu... Celil Şahendeyi öperken, Oonun kendisini öpmediğini, okşamadı - ğını farketmedi. Şahendenin için- den: “.- Yalancı! Yalancı!.. Yalan söylüyorsun. Söylediklerinin hiç birine inanmıyorum,, dediğini sez» medi. Şahende artık her şeyi biliyor « du. Her şeyi öğrenmişti. Celilin mazisine yabancı değildi artık. Köşkten çıktıktan sonra, imza- sız mektupta yazılanlarla hepsini yaptı. Yollarda âdeta koştu. Sahile geldi. Kayalıklara indi. Dar pati » kadan tirmandı. Yüzü koyun yere yattı ve nefes almadan, Celil ile | Nesrinin bütün konuştuklarını duy | du. Çektiği işkenceyi, duyduğu aza- br ömrü oldukça unutmıyacaktı. İ Nasıl olmuştu da yüreğine inip öl- memişti!. Nesrin köşke girdikten sonra Şa hende deli gibi koşmağa başlamış tı, Yağmur altında koşmuştu. Ko » casından evvel köşkte bulunmak istemişti. Ayağının nasıl kaydığını, bü- yük bir hendeğe nasıl yuvarlandı. ğını bilmiyordu. Yalnız bildiği bir şey vardı. Yağmurdan elbiesleri a- #rrlaşmış, başı dönmüş, gözleri ka- varmıştı... Şimdi, sahte bir uyku ile gözle- rini kapamış yatarken zihninde tekrar ediyordu: “— Yalancı! Yalancı!..,, Şafak söktüğü zaman, Celil u - İ yuyakalmıştı. Başını yastığın © bir ucuna dâyantış; iki büklüm uyu - muştu. Şahende doğruldu, uzun müd - det ona azap çektiren adamın yü- İ züne baktı. Ne iyi, ne munis, ne tat İı bir yüzü vardı. Bu adamın fena- İrk etmesi mümkün müydü? Celil, Boğazında düğümlenen hıçkırıkları güç zaptediyordu... A- ma buna rağmen haykırmak, kal - bini kanatan dertleri bağırmak, o- na ruhunun azabını anlatmak arzu sile yanıyordu. Onu tehdit etmek, ona yalvar- mak istiyordu. Ona lânet etmek, onu affetmek istiyordu. da bir daha onu yanımızdan ayır | “ $ — VAKİT 16 Teşrinlevel 1934 —— K KR amam Olüme Susayan Gönü Yazan: Selâmi İzzet Biliyordu; Celili sevmemezlik edemiyecekti. Hayır, onu her şeye ve herkese rağmen sevecekti. Seyi yordu da... Başı gene yastıklarına düştü ve için için inledi: “— Ne yapacağım ?, Ne yapma- layım hş Bu hareket Celili uyandırıp göz- lerini açtı, Şahendenin açık gözle- riyle karşı karşıya geldi. Kalktı, Karısmın derin ve sami- mi bir şefkatle gene boynuna sa- rıldı: — Nasılsin canım ?.. Daha iyi » sin ya? — İyiyim, çok daha iyiyim... Sen ne mükemel bir doktorsun Ce- lil... Benim için en kuvvetli devayı buldun Celil; Aşk, senin aşkım be- ni tedaviye kâfidir. Başka ilâç, başka doktor istemem... Aşkın kâ“ fi. Aşkın bana en büyük deva, Celil, gayri ihtiyari geriledi. ' Bu kelime!, Bu kelime dudaklarını yakıyordu. Fakat bu kadını, bu biçare mahlüku ömrü oldukça böyle al - datacak mıydı?, Bunu Yapabile - cek miydi?. Canavar bir haydut bir cellât gibi, son nefesini ver « meğe uğraşan kadını boğazlıya- cak mıydı? Hayır bunu yapamazdı. Böy- le davranamazdı. Susacaktı, aş- kın yalanmı söyliyecekti. En gü- nahsız yalanlar, bu yolda şöyle- İ nen yalanlardır. İ Gülümsiyerek Şahendenin saç- İ larını okşadı: — Mademki senin: en büyük devan benim aşkımdır, iyileşece- ğine neden şüphe ettin? Şahende öyle bir heyecana ka» pıldı ki az kalsın sırrımı ifşa €- decekti: — Seni seviyorm Celil... Seni çok seviyorum... Bir sevdiğim sep varsın.., — Ben de seni seviyorum Şa- hende... Seviyorum.. Şahende gene boynunu büktü ve içinden inledi: l “Yalancı!.. Yalan söylüyor « sun!..,, Celil ilâve etti: — Bak yoruldun... Fazla konu Doktorun tembihlerini Şimdi neredeyse şuyoruz... unutuyoruz... doktor: gelir.. Biraz sonra ihtiyar doktor gel ;. Daha kapıdan girer girmez has“ tasmın yüzüne baktı: — Hımm! dedi... Celil yavaşça doktora sordu: — Nasıl buldunuz? Doktor başını salladı: — Hanımefendi, lâzım olduğu kadar istirahat etmemiş, Şahende güldü: — Hiç değil doktor, öyle çok uyudum ki... Doktor parmağını uzattı, genç kadının alnına değdirdi: — Öyleyse burası uyumuyor. Celil dedi ki: — Ben geceyi onun başucunda geçirdim doktor. çok rahat uyu du.. ; — Öyle olsun... — Şahendeyi soydu, dinledi. — Öksürüyorsunuz? — Evet... Ama çok değil. (Devamı vâr) göğsünü