Aİ EE Ye YY DARA ve TEFRİKA No: 47 “ Eşiğinde ölmek istiyorum, ey ateş ve güneş beldesi!,, Dârânın Persepolisteki karısı, oğlu (Sarkes)i veliahtliğe kabul ettirebilirse, kendisinin de (Babil) e gitmesi mümkün olacaktı Libya) Re- b kadının ktubunu oku- hca Tan'ın e- ide fazla otu- | Mamıştı. Za» #o bu evde üç nden fazla İamazdı. Mu - fızlar söylen - iğe başlamış - kdr. Dârâ bu Biyeti duya - k olursa, mus izların gide - h yer (Ölüm | İyüsu) O ndan (ka ne olabi - di? Man horul ho- İl uyuyordu. E Mısır dilberi ipin başını Waşça yere bı- ikti... : Libya Tam - b nefret et- iile ateşli, hareketi; bir ka» (Tan) 8slince, ç ışıklıydı, : sizdi. süzeldi.. hi Gençti, Fakwt, hare. Bir kadını uzun müddet eliyamıyor, avuta; Libya mıyordu, Yavaşça giyindi. Ve o Persepolis Sarayında Dârâ'nın, hükümdar olmazdan Dârâ bu Şocuklarından en bü. lü (Artabazanı) yı veliaht yap Persepolis İva) kendi oğlu: pzet görüyordu. (Atosya) oğlu (Sarh z iığa kabul getirelil 4 v8 nin de Babile mu veliahtlığa ilirse, ken - gitmesi mümkün Suriyede, yapılan rebelerde muzaffer olmuş - ârâ'nm altı aydanberi Perse- | raları Dârâ'nın sinirine dokunu » yordu. Vaktiyle Sarayın meşhur salonlarında ziyafetler verilecek, © bahçelerde bin türlü eğlenceler yapılacaktı. ! Dirâ, Persepoliste imar işlerile | de meşgul olacaktı. Büyük (Za- fer) mabedi istikametinden açı - lan geniş yolun başına Dârâ'nm muhteşem heykeli dikilmişti. Dâ- Tâ bu heykelin açılış merasiminde San Fransanın “Kollej dö Frans, profesörlerinden M. Nicolle tara” | fından, gayet mühim bir sarı humma aşısı keşfedildiği hakkın- da Fransız fen akademisi tarafın- dan vaki olan beyanat telgraf ha- vadisi olarak verilmişti. Fransız gazetelerinde bu habe- re dair okunan tafsilâta bakılacak ağı sayesinde tamamiyle yenilmiş- tir. Tunustaki Pastör enstitüsü doktorlarından Laigret usulü sa * yesinde tatbik edilen bu tehlikesiz | ası, sivrisineklerin ısırmasile si » İ rayet eden sar, humma ( afetine karşı insanları daimi surete muha- faza etmektedir. Bu aşı ile garbi Afrika Fransız müstemlekeşinde 3000 kişi üzerinde yapılan tecrü - beler tam bir muvaffakiyetle ne- ticelenmiştir. Sıcak memleketle » | ri istilâ eden büyük bir afet bun- dan sonra tamamiyle (ortadan kalkmış olacaktır. Profesör Nicolle'in fen akade- misinde verdiği izahata nazaran sarı humma mikrobu, m'kroskop | | re kork binden fazla idi. Esirler a* de bulunacaktı Dârâ'nın heykeli, (Yahudile » rin Babil esareti) devrinde yapıl- mış olan çok kıymetli bir kitaba - nin yerine konacaktı. Yahudilerin Babil esareti hatı» Geldaniyeden Kudüse dönen Yahudilerin mikta» rasında yahudi peygamberleri bi- le vardı. Yahudiler Babilde esaret hayatına ait büyük ve acıklı hatı» ralar bırakmışlardı, Halk bu hatıraları o okudukça | ve dilden dile dinledikçe neşesiz” liğe düşüyordu, Dârâ şehirde neşe | sizliği icap ettiren sebepleri kö * künden yok etmek niyetindeydi. Dârânın Persepolisteki karısı da yahudi hatıralarının aleyhine idi, Persepoliste bu devre sit'ne varsa, hepsini yıkmak ve yok et- mek istiyordu, (Atosya) Dârânm ne maksat» | la Persepolişe geleceğini bilmiyor | | du. Fakat içinde bir sevinç vardı. Dürâ'nm bu defa Pertepolise ge- lişinde her halde hükümdarla uz» leşmış ol akt (Atösya) nin bütün emeli Per » sepolisin ruh sıkan yüksek duvar» İr saraylarından kurtulup şehir ve güzel Babile kavuşmaktı. Atosya (Babil) i hatırladıkça: (YAKTI ın Jöfrikası: 70 Ölüme Susayan Gönül | edilmiyordu. Cavit diyordu ki; Şahende Celilin telgrafmı alm- ca fena bir hissikablelvukua düş» | tü: | “Neden bu kadar uzun kalı » | yor?.,, diye üzüldü. Cavit işi şakaya bozuyordu: — Adamcağızın işleri vardır... Fakat Şahende bir türlü teskin — Ben onun neye gittiğini bili- yorum.. Hani o sizin köşke.. Ve birden dilini ısırdı: — Hay allah belâsını versin.. Az kalsın yumurtlıyacaktım.. Ve sözü değiştiriverdi; — Ben maalesef Celil geldiği zaman burada bulunamıyacağım. Ve şarkı söylüyordu: Güneş ufukta şimdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar.. Şahende sızlandı: — Sen deli mi oluyorsun?,. Ne- dir bu söylediklerin? — Aşkere gidiyorum yavrum... haftalık bir manevra, — Ne zaman gidiyorsun?, — Yarın sabah şafakla bera - ber.. Nereye gidiyorsun?, — Bakalım artık, nereye gön » derirlerse.. Ertesi sabah Cavit çanlasını hazırlamış, Şahendeyi veda etmek üzere uyandırdı. — Şahende, dedi, kocan gelin - ceye kadar canın sıkılmasın diye, sana Çelilin yapacağı sürprizi ha- ber verereğim.. Fakat o geldiği za muşsun gibi davran.. — Söyle haydi söyle.. — Kocan İstanbul belediyesi hudutları haricinde, deniz kena - rmda bir köşk almak fikrinde, Se- .— — Eşiğinde ölmek istiyorum, ey ateş ve güneş beldesi.. Zevk ve İ neşe kaynağı olan şirin memle- ket! Diyerek gözyaşı dökerdi. (Devamı var) humma hastalığı | bir aşı ile yenildi! dığı biliniyordu, Sivrisinekler bu mikrobu kan emerken alıyorlar ve ısırdıkları bütün mahlüklara aşı » nyorlardı. Bu mikroplardan en ziyade maymunlar müteessir olu - yorlardı. Bu hastalığa karşı bir aşı bulmak için yapılan tecrübele- rin hepsi akim kalmıştı, Nihayet, Doktor Theiler bü» | olursa, sarı humma hastalığı bu | tün mikropla meydan okuyan fa» renin, bu sarı humma mikrobu beynine aşılanır aşılanmaz öldü» ğünü keşfe muvaffak olmuştu. Bu ilk keşiften sonra (sarı humma mikrobiyle (Amerikalı Sellards uğraşmış, onun mesaisine Doktor Laigret devam etmiş ve metodu nu tesis edinceye kadar İ uğraşmıştır, Nişanlanma Muallim İsmet Beyin kızı A »| dalet Hanımla muallim Necati Beyin oğlu Turhal şeker fabrika» sı memurlarından Mehmet Halis | Beyin nişan merasimi dün İsmet Beyin Pangaltıdaki evinde yapıl- ile de görünmiyecek kadar küçük- | tür. Fakat onus kan içinde yaşa» tebrik eder, yeni nişanlılara sa » adetler dileriz, iki sene | mıştır. İsmet ve Necati Beyleri | ni alacak ve orada yaşıyacaksınız. İşte bu.. Ben sizin nerede oldu » 6 — VAKIT Yoklama var, ondan sonra da üç! man sen gene hiçbir şey bilmiyor- | 7 Teşrinievel 1934 sanan Yazan ; Selâmi İzzet mişti, Çelil evlenmiş.. Projelerim alt üst oldu.. Karısına işi anlata - mam Ya..,, Bu ziyaret Şahendenin âsabını bozmuştu. Sinirleri gerilmişti. So- kağa çıkmaktan vazgeçti.. Odası na kapandı, uzandı, başını avuç * larının içine aldı, “Ben deli oluyorum ( galiba.. Neden her şeye fena mana v yorum ?.. Neden her şeyi büyütü yorum?.. O gelen zatın ziyareti biraz garip.. Ama bu ziyaretle Ce- lilin mazisi arasında münasebet a» ramıya ne lüzum var?.. Her şeyin altımda Nesrin Feyyazı (görmek | istiyorum. Celil bu haleti ruhiye » İ mi bilse benimle alay eder.., Tekrar kalktı, hizmetçisine bir otomobil çağırmasını söyledi. Çıktı, otomobille Çırçıra kadar gidip geldi. Asabı biraz sükün İ bulmuştu. Akşam yemeğine oturduktan biraz sonra bir mektup geldi. Celildendir diye sevinçle zarfı kaptı, Fakat zarfın üstündeki ya Zıyı tanıyamadı. Bu mektup kimden geliyordu?. Açtı, imzaya baktı ve ürperdir “Bir dost..., Sonra okudu: “Hanımefendi, “Kocanız giderken size ne de- di, bunu #ilmiyorum. Yalnız her ne dediyr, yalan söylemiştir. Ben size hakikati söyliyeyim: o Celil beyin karşısıs > Kugünlerde eski tf» hatırası çıktı, Ve eski gençlik aşkını yaşadığı yerleri tekrar gör» mek, eski hatıraltrı ihya etmek ip çin oralara gitti.. Zesaederim Ce- hil gençliğinde Tuzla civarında bir aşk raacerası yaşamıştı. # “Beni tanımazsınız hanıme * fendi, ben de sizi tanımam. Yal- ğunuzu elbette arar bulurum., Şahende herhangi bir şeyi uzun uzun düşünüp tahlil edecek halde değildi. Cavidin sözlerini kabul etti, inanmış göründü. Öğleden sonra giyindi, #okağa çıktı. Kapı çalındı. Şahende kendini yaşlıca bir za- tın karşısında buldu. — Celil beyi istiyorum dim.. — Celil burada değil efendim. Buyurunuz dinleniniz. Ziyaretçi girdi: — Ben bizzat kendisiyle görüş- mek istiyordum... — Söyliyeceklerinizi bana #öy - lemez misiniz?.. — Kiminle müşerref oluyorum? — Celilin karısıyım: — Ya,. Öyle mi., Biliyordum.. Müşerref oldum.. Ziyaretçinin bu şüphesi, bu te- reddüdü, bu telâşlı hali Şahende- yi endişeye düşürdü. Sordu: efen - — Siz kimsiniz efendim?. — İsmim. Söyliyeyim.. Evet. Fakat Celil bey beni tanımaz. Biraz tereddütten sonra muırıl - / dandı: — İsmim doktor Cemildir, Ve kalktı, sözü uzatmak vazi- yeti karıştırmak olacaktı: — Müsaadenizle gideyim, dedi. Celil beyi bulamadığıma mütess « İ sirim,, Birkaç gün sonra tekrar uğrar, bizzat kendisiyle görüşü » rüm, Ve doktor Cemil çıktı. Sokakta düşünüyordu: l “İşte bu hiç hatırıma gelme » nız aldatıldığınızı haber (alınca size haber vermek istedim. “Siz şayanı hürmet ve aldatıl - mıya lâyık olmıyan bir hanme - fendisiniz.. Bunu herkes söylüyor. Aldatılmanıza vicdanım razı nl « madı. Bunun için yazdım. Bir dest,, Şahende sarardı. Şaşaladı. Ne yapacağını, ne düşüneceğimi bile- miyordu. Mektubu büktü, göğtü * ne soktu, kalktı, hizmetçisine: — Yatağım hazir mı?, dedi. — Haşta mısınız?, oo»! — Hayır.. Yorgunum. © t Yavaş yavaş odasına girdi. Bit» kin bir halde soyundu. Yattı. Başmı yastıklarının arasına sok tu ve mendilini ıstrarak, sessiz ses” siz hıçkırmıya başladı. Yataktan, Çelilin geleceğini haber verdikleri gün kalktı. Ay - naya baktı, kendi kendini tanıya — “ğa TE madı.. (Devamı var) İngiliz tayyareleri Halebe doğru uçtular İngiliz sivil tayyare teşkilât na mensup dört tayyare, ( evelki gün şehrimize gelmiş ve dün ak - şam Yeşilköy istasyonundan Eski- şehir, Konya yolu ile Halebe doğ- ru uçmuşlardır. ” 'Tayyarelerde dört Hintli tay » yareci ve tetkik seyahatine çıkmış olan bir Avusturyalı vardır. Küçük bir filotilâ © halindeki tayyareler bir İngiliz pilotun ku » mandasındadır.