eden yaptığını — Aydın Yürükali,Hayırsız çık- mazında oturuyorsun. Son zaman lara kadar bir demirci dükkânın- da çalıştın. O zamanlar herkes le- hinde şehadet ediyor, işiyle gücü ile meşgul bir amele imişsin. Ka- zanıp geçiniyormuşsun. Karın ça- maşır yıkıyor, ortalık temizliyor, sana da yardım ediyormuş. İçiki kullanmadığını herkes o söylüyor. Fakat karın öldükten sonra sapıt- mışsın. Geceleri yollarda serseri dolaşmıya, sabahlara kadar içme- ğe, kötü kadınlarla düşüp kalk - | | mıya başlamışsın. Geçen ayın 27 inci gecesi de, bir demirci dükkâ- nının yaftasını törpülerken yaka- lamışlar. Yaftanın demirini neden törpülüyordun? — Çünkü törpüm vardı, a ran eğer törpün olma - saydı, törpüleyemezdim, ama bu sebep teşkil etmez. Hi Affedersiniz ama, sebeptir. Elimde törpü oldu mu bir şey tör- pülemeden duramam, — Polis raporunda sarhoş ol » duğun yazılı değil. > Rapor doğru yazılmış, sar - hoş değildim. Bir şey törpülemiş olmak için yaftanın demirini tör - pülüyordum. — Polise karşı geldiniz mi? — Zannetmem. — Karşı gelmişsin, iki tokatla bir yumruk vurmuşsun. | — İki elim var efendim, üç kere bir arada nasıl vurabiliri — Uzatmıyalım, inkör ww edi - yorsun?, — Hem ediyorum, hem etmiyo- rum, — Açık konuş. — Belki de rasgele yumruk sal- lamışımdır. Ama salladımsa, se- bebini bilmiyorum, Sallamışımdır — Şahidi dinliyelim. işte. İ © Yürükaliyi yakalıyan bekçi an- lattı: — Geçen ayın 28 inde, gece devre çıktım. Güzel bir mehtap vardı. Ortalık nur içindeydi. A - yaklarıma dolaşan bir iki köpeği Koğdum, yoluma devam ettim. Herkes mişil mişil uyurken ben | gece yarıları kaldırım tepiyor- dum.. — Bunlara lüzum yok, sadede geliniz. — Peki efendim.. O gece yalnız dım. Arkadaşım birdenbire sancı. landı, evine gitti. Ben, başka sey- ler düşünerek, kaldırım kenarm - da yürüyordum. Kulağıma uthaf bir ses geldi.. Bir şey gıcırdıyor- du.. Bu bülbül sesi değildi. “— Sadede geliniz. — Peki efendim. Başımı kaldır- dım. Bir de baktım, elektrik fene- rinin direğine biri tırmanmış, kar- #ı demircinin yaftası törpülü - yor. “İn aşağı, dedim. Cevap verdi: ” “ww Haydi ordan deniz sapı. — Deniz sapı mı?. ”— Evet efendim, deniz sapı. 7 — Hayır; deniz sapı demedim, “su kulpu dedim. — Ne demek 6?. > "Ne bileyim ben, lâf diye söyledim. “ — Devam ediniz. «— İnmediğini görünce ben tır- HİKÂYE bilmeyen adam. Nakleden ; İzzetoğlu , | mandım, Çektim. Bir taraftan tör- | püyü başıma indirmek istiyor, bir taraftan da küfrediyordu. Aşağı | kaydık, ben törpüyü almiya çalı- şırken o evvelâ sağ yanağıma bir tokat, sonra sol yanağıma bir sille | vurdu ve karnıma bir yumruk in- dirdi. Bereket güçlü kuvvetliyim. ! İ Son yumruğu vururken sendeledi, düştü. Üzerine çullandım. Törpü « yü aldım. Ondan sonra mümana- at etmedi. Merkeze kadar i gibi geldi. — Söyliyeceklerin bu mi? — Evet efendim. Bir şey daha var. — Nedir?. — Sarhoş değildi. — Siz gidiniz.. Şimdi sen söyle, | ne diyeceksin?. — Bütün bunları neden yaptır ğımı Kederden ne yaptığımı bilmiyorum. Yoksa ben kuzu gibi bir adamım. Sinek in - citmem.. Nerede kaldı ki, bekçiye : karşı geleyim. — Muhakkak yaftayı kesecek, okkayla satacaktın. — Cebimde bir buğuk lira para vardı. Paraya ihtiyacım yoktu. — Demek o demiri sebepsiz yere törpülüyordun?.. — Bilmiyorum. .Bekçiye neye vurduğumu da bilmiyorum. Her halde yalan söylemiyorum. Neye | yalan söylesin?.. Bana bir düşman lığı yok.. Ama bunları neye yap - ez yan kuzu kadar | bilmiyorum. Tr Bİ ya almıyor.. Meselâ su kulpu neye dedim?.. Bu ne demektir?.. Bunu da bilmiyorum. Bir şeye benze - miyor ki.. — Gece yarısı neden törpü ile geziyorsun?. — Bilmem. Galiba sokağa yal- nız çıkmamak için aldım. Gecele- ri uyuyamıyorum. Sokak sokak | dolaşıyorum. O gece geç vakte kadar odamda kaldım. Sonra ca - nım sıkıldı. Belki yolda ahbap bu- lamam diye yanıma törpümü al - dım.. Hata ettim. Çünkü elimde törpü oldu muydu, bir şey törpü- lemeden duramam.. Maznun muayene edilmek üze- re Tıbbı adliye gönderildi. | | mn Yeni Neşriyat emme Havacılık ve Spor Bu kıymetli mecmuamizın 127 mu- maralı nüshası çıkmışür. Bu; sayıda; 30 Ağustosta yeni tayyarelerimize isim konma merasimine ait resimler; Ame- rikalı Ceneral Çarlis H. Şerilin Gezi Hazretleri hakkında yazdığı kitap; Ad konma merasiminde Yeşilköyde söyle” nen hitabeler; Sovyet Rusyanm hava federasyonuna girmesi etrafındaki tay- yare cemiyeti reis muavini Şükrü Be-| yin sözleri ve daha bir çok yazılar ve resimler vardır. Tavsiye ederiz. Yeni Adam “Yeni Adam,, in 39 uncu sayısı bir çok canlı münderecat ile çıkmıştır. İs maji Hakkı Beyin “Döndürüyoruz, ni- çin?,, ve “Şehir tiyatrosunda: Tekâmül değil, inbilâl,, başlıklı maarif ve tiyat. rormuza sit alâka verici yazıları, Doktor Saip Ragıp Beyin “Eintein ziyayı bir madde gibi anlıyor, ve Abdülfeyyaz| Tevfik Beyin “Başka dünyalardan gel- miş taşlar,, başlıklı ilim yazıları yardır. Mühendis Nüvit Osman Beyin “Sine- ma bileleri,, ne dair yazdığı yazı ve Be- di Ziya Beyin “En iyi tedris tarzi, i- simli yazıları -ayrıca dikkate değer. » GÖRÜŞLER : Rekabet deği". hiyaneti.. Anadolu gazetelerinden birin- de okuduk: İzmirde bazı lar düşük fiatlarla harice mal sat- mak için birleşmişler, tüccar» best ticaret prensiplerine uydura rak “Çok satar az kazanırız kime ne?,, demişler! Herhangi bir ma lin harice bir kuruş fazla fiat ile satılması mümkün olduğu halde şahsi bir menfaat için eksiğe sa- tılmasına sebep olmak beynelmi- | lel iktisadi harpte o memleketin mücadele kuvetini “kırmak de- mektir. Bunun için milli malla- rm fiatlarını düşürmek O rekabet değil, iktısadi bir hiyanettir. Bü- tün vicdanımızla eminiz ki İzmi - rin Türk tüccarlarından hiç biri bilerek böyle bir hiynâet hareke- tine iştirak etmez. Anadolunun deği- şen profili AMA bar taraf 3 e Sayıda) Eskişehir yürüyerek yirmi İstanbul şöyle böyle 25 - 30 kıllıdan gündür. gündür. Biraz daha ilerleyin.. Kayseriyi gö- receksiniz. Burası mensucat fabrikası- ni beslemek için kuvvete sahiptir. Bün- yan elektrik merkezi Orta Anadoluyu hem aydınlatacak, : hem de” yerinden kımıldatacak kadar enerjiye sahiptir. Srvas, dün bir kervan pazarı idi. Bu- gün yaylı arabaların barındığı hanlar, arpacı dükkânları, nalbantlar, saraç- lar, küçük el sanatları can çekişiyor. Fakat yarn pancarla geçinen o büyük şeker sanayii Sıvasın tarlalarını — İay- metlendirseek, hayvanlara en güzel Sama S LAM ay e menbar eh -» dü yepyeni bir servet olacak, Yapılan hesaplara göre Sıvastaki şeker fabrikası kurulduğu zaman Türkiyenin şeker ihtiyacının yüzde altmış kadarı elde edilmiş olacaktır, Şekeri, alkolü, küsbesi, hayvan gi- dası, gübreliği hesap edilirse her sene üç yüz milyon liradan fa: bir servet Sıvas pazarında devredecek. Demiryolu geldikten sonra Turha- Im mermerleri dünya piyasasına çıktı. Anverste metre mikâbı üç yüz liraya satıldı. Turhalın renkli mermeri iş a- damlarını ve işçileri taş ocaklarma çek- 6 Turhal geçen sene 200 vagon anti muvani piyasaya çıkardı. £ Havzanın kömürü, Sekilinin tuzu, Develi Kara- rın demiri işe susüyan memlekette bir iş nüvesi açtı. İşte size 1934 Anadolusunun profi Tinden bazı parçalar. Sadri Etem phi Nuri Beyin cevabı,, ve “ kiki,, ayrıca alâka veren yazılardır. Sa nat sayıfasında “Çocuk resmi ve diri mitif sanat,, makalesi ile Süreyya Hay- ret Beyin Vahdet Gültekin Beye ve ği cevap bulunmaktadır. “Sait Çelebi, dramı devam etmekte ve Baltacıoğlu imzalı “Taşçı Osman Efendi,, hikâyesi zevkle okunmaktadır. £ Bu sayının re- simlerindeki ve basılışmdaki © güzellik de ayrıca göze çarpmaktadır. La Türki Kemalist Matbuat umum müdürlüğü tarafın- dan iki ayda bir defa fransızca olarak neşredilmekte olan bu güzel mecmua- nm ikinci sayısı da çıkmıştır.. , Çok iti- nalı bir baskı, enfes resimler ve dolgun münderecatiyle hakikaten güzeldir. On beşinci asırdan kalma güzel bir Türk halısının renkli resmini, Vedat Nedim Beyin, Profesör Falkenin, Şevket Sü- reyya Beyin ve Profesör Bostert'in, Remzi Uğuz, Sedri Ethem Beylerin ya- zıları ile inşa halinde Ankaranın güzel resimlerini ihtiva etmektedir. Sedri Et hem Beyin Anadolunun değişen profi. li adlı makalesinin türkçesi bugün ü- cüneü rayıfada işaretler sütunundadır. LArsen Lüpen'in Sergüzeştleri asma, | bunu ser- — Felisiyen bütün manasiyle tamülsıhhadır. Öyle değil mi Fe- lisiyen? Guso dedi ki: — Ya öyle mi? Ne âlâ, ne âlâ!., Yalnız bu civarda bir silâh sesi i- şitildiği ve intihar haberleri şayi oldu. Hattâ buna dair makine ile yazılmış imzasiz bir mektup bile aldık, Velhasıl, hiç birine inan - madığım bir sürü palavra!... Ma- sumiyeti sabit olan bir insan inti- hara kalkışmaz. — Tabii kalkışmaz. — Ancak, masum değilse... — Bu, hali aklına gelmiyen bir meseledir. — Öyle değil.. — Yapmayınız!.. — Netekim — Polis muamele tarzını mazur görmenizi rica ede- i tim — hapishaneden çıkar çık - maz genç dostunuzun.. — Bana telefon ettiğini... — Sizden sonra da matmazel Roland'a telefonla müracaat ede- rek kendisini ziyaret müsaadesini isted Raul sinirli bir halde: — E.. Sonra?. dedi. — Ve mumaileyhanın da bir ti- cayı reddettiğini haber aldim. — Pek âlâ bunlardan çıkardığı nız mana nedir?. — Mumailavhamını. Eni masumiyetini kabul etme nası çikarıyorum.. Yoksa, böyle hazırda kimsenin olmıyaydı. . tınızın verdiği netice bu mudür?. -— Doğrusu bu.. Raul müfettişin kolunu yakalı - yarak sokak kapısını göslerdi. Guso kapıya yaklaşmca döndü ve müstehziyane: — Ah, dedi, affınızı rica ede - rim. Adeta söylemesini unutuyor» İ dum. Paris istasyonlarından biri - ne Simon Loryana ait olan bir ba- vul bulundu. Bu bavulun içinde şu İ kart dö vizit zubur etti. Bu kart üzerinde bir evin üst katının plâ- nı ve bu plânın da kırmızı mürek- keple işaretlenmiş kurşun kalem- le bir noktası var, Bu nokta Feli- siyenin dostu Simon Loryanm ba- basının paraları olan yeri gösteri- yor. — Kart kimin adını taşıyor?. Felisiyen Şarlin adını. Guso, muhataplarını alayla 8e * lâmlıyarak: — İkinci derecede vesika, de - di, bu vesikayı yalnız hatıra ola - rak dikkat nazarına aldığımı söy- lememe lüzum var mi7, Raul koşarak müfettişin yanına gelid ve: — Baksanıza müfettiş bey.. — Emirlerinize muntazırım M. İ d'Averni.. İ © Bir emrim yek. Şu kapıyı görüyor musunuz?. — Aman efendim, görmez olur ! muyum?. — Şu helde bu kapıdan bir da- ha içeri ayak atmamanızı tavsiye ederim. k — Polislik san'atım ne olur?. ! — Bu san'attan ancak terbiye dairesinde hareket ederek müs - — Şu halde?.. Çirkin tahkika - | B Arsen Lüpen, oğlunun düşmanı mı? Lal Yazan: Maurice Leblan —28- tefit olabilirsiniz. Yoksa yaptığı - nız gibi sinsilik ederek değil. An- lıyorsunuz ya?. Raul, hâdise esnasında katiyyen tek söz söylememiş olan Felisiyene döne- rek: — Rolandı görmediğinizi söy - lemiştiniz. — Evet, beni kabul etmek iste- mediğinden göremedim. — Onun için intihara kalkış tığmızı hâlâ inkâr edecek misi » niz?. Felisiyen cevap vermedi. Raul bdevamla: — Bu kart dö vizit nedir? — Bu kartı avdetinizden bir « kaç gün evvel Simon benden al » muştı. — Ya bu “Oranyeri,, köşkünün plânı ne oluyor?. — Bunu Simon çizmiştir. Be« nim kat'iyen malümatım yoktur. — Polis nazarında hâlâ maz: nun mevkiinde (o bulunduğunuzu gösteren bu haller sizi düşündür- müyor mu?. yerinden yanaşmıyan ve — Hayır efendim! Bana karşı her şey yapıldı, fakat hiçbir şey elde edilmedi. Bir kabahatim yok- tur ki düşüneyim. nı Esrarengiz Ziyaret netice vermiyeceğini gören Râul inünakaşayı daha ziyade uzat - İmoktan vazgeçti. Herhangi bir tehdit, zahiri bile olsa, bu lâkayt- liği, kırılmaz bir mahiyeti haiz o- lan bu mukavemeti mâğlüp ede » mezdi. Sözlerle Felisiyenin esra » rına nüfuz etmek çok imkânsiz görünüyordu. Demek harekete geçmek icap © diyordu. Bu hareket Faaliyetine, ilk an » lexda, hâdiseler yardım etmiyor » du, Fostin Klinikteki vazifesinin başına dönmüştü. Köşkte yemek yiyen Felisiyen öğle yemeklerini Roland ile birlikte yemek yemeğe başlamıştı. Öğleden sonra daima “Oranjeri,, de kalıyordu. Beş gün sonra Raul, vaziyeti görmek için “Oranjeri,; ye gitti, kapıyı açan ahçı kadın Roland'ın bahçede bulunduğunu ve : yemek salonundan geçerek genç. kızın bulunduğu yere | gidilebileceğini söyledi. Raulün karşısında iki kapı var» dr. Bunlardan biri salona. diğeri de yemek salonuna açılıyordu. Raul yemek salonuna recek yer- de salona girdi » ve penceredeki tiller arasından iç salona baktı, Burada gördüğü manzara hakika» tn şaşılacak bir levha idi. (Devamı var) esmer Alınacak vapur Türk vapurculuk şirketinin yes ni vapurlar almıya karar verdiği ni ve bir heyetin Avrupaya gitti; İ ni yazmıştık. Heyet halen Marsil. yada Lâmartin ve Piyerleti vapur- larını almak üzeredir. Bu vapurla- rın sahibi kumparyalârla mürn- kereler müspet bir lenmiştir.