7 VAKİT ın Tefrikası: 57 DAR A ve TEFRİKA Ne: 34 YAZAN: ISHAK FERDİ “Hükümdar sevgisi, kışın açılıp kapanan güneşe benzer!,, Arşe, Lidyalı kumandanla zindanda konuşuyordu: “Ben de Lidyalı bir kızdım. Bir gün İranlı bir tacir beni ölmüş kizına benzetti ve Babile kaçırdı..,, Lidyalı kumandna etrafı dinli- yordu. Hışırtılar çoğalmıştı. Kumandan, ince bir kadın sesi işitti: — Ben varım.. Ölüme mahküm bir kadın. Esir kumandan şaşırmıştı. Demek ki koskocaman zindan- da bir kadm, bir de kendisinden başka kimse yoktu. Kumandan sordu: — Çoktanberi burada mısın?... — Beş gündür buradayım.. — Kabahatin nedir?. Adam m: öldürdün.. Hırsızlık mı yaptın?. — Saydıklarının hiçbirini yar» madım, Hükümdarın gözdesiyim. Bir papağanın aleyhimde söyledi- ği sözler üzerine zindana atıldım. — Kıskançlık desene.. — Dârâ beni çok seviyordu. Gözünden bu kadar çabuk düşe- ceğimi zannetmezdim. -—— Hükümdarların sevgisi kış mevsiminde açılıp kapanan güne- şe benzeri yavrum ! Dârâ'nm aşkı- na sen de mi inandın?. ğ — İnanmıya mecburdum. Beni çok seviyordu. Diğer gözdelerinin | Yüzüne bakmıyordu. İ © Rakibelerinden birinin pa - Pağana ders verdiğini tahmin ede- medin mi7. ! — Şim ahmin ediyorum. Fa- kat o vakit düşünememiştim. — Nerede yatıyorsun?. — Bir yüksekçe taşın üstünde. Kumandanm ayaklarına bir ta- | kım böcekler tırmanıyordu. — Burası haşarat yuvasına ben- ziyor. ; — Her şey var. Hatta yılan bi- le, — Yılan mı dedin?. | — Evet. İlk gecesi boynumun kenarına sürünerek geçtiğini bis- settim. — Bir daha gelmedi mi?. — Hayır... — Burası geniş bir yere benzi yor. — On adım kadar sonun (o bulamadım. kaybetmemek © için, tekrar adım geriye geldim. Şimdi yük- yürüdüm: Yerimi on sekçe bir taşm üstünde oturuyo * | rum, — Haşarat taşın üstüne çıkmı- yor mu?. — Yerdeki kadar kolay değil. Taşın kenarları cilâlı, Tırmanan hayvanlar yarısına kadar çıktık - tan sonra, yere düşüyorlar. — Seni bu taşa kim çıkardı?. — Rahip Mega çok iyi bir adam. Beni buraya getirirken: “Kapmın sağ tarafında yüksekçe bir taş vardır. İçeriye girer girmez he - men bu taşın üstüne çık. Haşara- tn tehdidinden kurtulursun!,, de- | di, — Merdivenlerden inerken, ba- na hiç kimse böyle bir şey tavsiye | *tmedi. | — O halde senin bir an evvel ! kaçırdılar. Bir daha haber alama- ölmeni istiyorlar! Çünkü burada- ki hasaratın icinde . ölmek için # (Merduk) mabedinin zindarına kırk ayak merdivenle inilirdi.. bir gece yamak kâfidir... | — Beş gündenberi ne yeyip içi- yorsun?. | — Rahip Mega sabahtan saba - | ha biraz ekmek ve su getiriyor. -— Acaba bana da yiyecek ek - | mek ve içecek su verecekler mi?. | — Bilmem.. — Rahipten soramaz mısın?. — Yarın sabah sorarım.. — Ondan evvel kimse gelmez mi?. — Sabahtan sabaha geliyorlar dedim ya. Lidyalı kumandan içini çeke » rek, yavaş yavaş (Halâs) mabu - duna dua ettikten - sonra, bir iki | adım sağa doğru yürüdü. — Adın ne senin?.. — Arşe.. — Ne güzel isim.. -- Güzel mi?. Ben bu ismi hiç | sevmem... — Niçin?. — Bu isim, sahibine şeameten ve Felâketten başka bir şey getir “ miyor. Adımdan nefret ediyo - rum. — Hakkın vari. -- Hakkım mı var?!. Nereden anladın?.. ğ | — Benim'de bu isimde bir kr zım vardı. — Öldü mü?. : — Hayır.. Küçükken İraniler dım, Öldü mü, yaşıyor mu?. Bil miyorum.. — Siz nerelisiniz?. — Lidyalıyım.. — Düzgün konuşuyorsunuz.. Ne iş yaparsınız ?. — Muharibim.. — İranilere nerede esir düştü- nüz?, z — Lidyanın kapısı olan (Kü- çükkale)de.. Kaleyi Taspaya tes- | muştu,. Fakat, Libyadan lim etmemek için gök Oy; TAaştım. Fakat, tafiim YA İml askeri bizden çok fazlaydı. — Bir kumandan olduğunuz anlaşılıyor?, — Evet.. (Lidya) nın kapi mu- hafızı Arzames.. Arşe bu ismi duyunca şüpheye düştü. O, kendisinin küçükken Lidyadan Babile kaçırıldığını ha - tırlıyordu. O vakit dokuz yaşında idi, Kendisini Babile getiren tacir onu, ölen evlâdma benzettiği için kaçırmıştı. Birkaç sene sonra, ta - | cir ölünce, Arşe çadırcı ile evlen- | mişti, Arşe babasının adını bile unut- Babile geldiğini biliyordu. — Ben de Lidyalıyım.. Diyerek, esir kumandanla tek- rar konuşmuya başladı: — Libyadan kaçırılan kızınız kaç yaşındaydı?. — O vakit dokuz yaşında var- mış. — Siz bilmiyor Musunuz?, — Ben o zaman Zipar şehrinde idim. — Ziparda çok mu kalmıştı» nız?. — Dört sene.. — Demek ki kızmız beş yaşm- dayken ayrıldmiz.. Zipara gitti- | niz.. Ve sonra kızımızı görmedi - niz, öyle mi?. — Evet.. — Kızımızın saçları nasıldı?. — Kumral ve kıvırcıktı, — Gözleri?.. — Siyah.. i li TEE 3 — VARIT © 24 EYLÜL 1034 — Ölüme Susayan Gönül Yarım saat sonra hücüm başla- dr. Düşmanı önümüze katıp sür- meğe başladık. Yarım saat içinde ben bütün karargâhı uyandırmış» tım. Lâzımgelen tertibat alınmış- tr. Araplar kaçıyordu. — Ben, hem konuşuyor, hem de haykırıyordum; Şikita.. Şikita., Nihayet çadırın önüne geldim. İçeri atıldım. “Fakat duraladım. Şikitanm sesini duymüştum: — Geldin mi?.. diyordu. — Şikita!,. Diye üzerine atıldım. o Fakat derhal geriledim.. Şikitanın baba- sı yerde kanlar içinde yatıyordu. Yanında kızı vardı. Kızının elle rini tutuyordu. — Sizi bekliyordum, dedi. Şikita kımıldamıyordu. Babası gözlerini ona çevirdi: — Bana her şeyi itiraf etti. Ve acı bir tebessümle ilâve et - ti: — Yer yüzünde Allahtan baş - ka kimsesi kalmıyor. Ölen ihtiyarın yanına sokuldum o söylendi: — Size hakikati anlatmalıyım. İ Ben ailenizin en yakın bir dostu idim. Annenizle babanıza anla - | tırsınız. İçimi çektim: — Onlar öldüler. Benim de Şi- kita gibi, dünyada allahtan baş - ka kimsem yok. — Ama sizin için bunun ne e- hemmiyeti var?. Siz zenginsiniz. Şikita fakir, — Benim param oldukça kızı- nız parasız kalmaz. — Onu size emanet ediyorum, — Müsterih olunuz. — Artık son dakikalarım yak- laştı.. Küçük bir sandıkta evr kım vardır. O kâğıtlardan benim kim olduğumu anlarsınız, Başını biraz kaldırdı: — Hayatta kimsenin sözüne iti- mat etme,. Ebülcenap Ben inandım da mahvoldum.. Ve bir kere daha: — Kızımı size emanet ediyo- rum, dedi. Bu son sözü oldu. .. 4 Feyyaz bunları anlatıp bitir - dikten sonra, dinliyenlerden biri haykırdı: — Anladım, Ebulmuhsin Ara- binin piçi.. O serserinin biriydi. Memleketine ihanet etti. Fransız- lara iltica etti. Bize karşı harbet- ti.. Ahlâksız, rezil bir herifti, Feyyaz sözü kesti: — Rica ederim Mukbil bey, A- rabi hakkında böyle bir lisan kul- lanmayınız. Sizin dostunuzdu, be- nim de dostumdu. Kızını da bana emanet etti, — Peki, peki, kızmayınız «özü. nüzü tamamlayınız. — Bitti, — Nasıl bitti?.. Şikitanın ne ol- duğunu söylemediniz. — Benim kardeşim oldu, onu yanıma aldım. Herkes şaşırdı: — Yüzünde hiçbir işaret yok misiniz ?, muydu?, — Çenesinin sol tarafında si « yah bir beni vardı. Bu ben ona ne kadar çok yakışırdı, bilseniz. — Onu tekrar görseniz, sevinir Arzames boğuk bir sesle cevap İ verdi: — Burada ölmeğe razı olur - dum. Yavrucaımı o kadar çok göresim geldi ki,. (Devamı var) İ Feyyaz.. ! Yazan ;: Selâmi İzzet — Demek yanınızda gördüğü - müz kız?.. — Beraber gezdiğiniz kız?., — Locada gördüğünüz kız?.. — Sokakta görüp beğendiğiniz | kız?. Feyyaz güldü: — İşte o. — Şikita?. — Evet ta kendisi, — Feyyaz onu bize takdim et. Rıdvan bey sararmıştı. Bir şey söyliyemiyordu. Feyyaz devam et- ti; — Kaympederim sinirlendi. Siz dedikoduya başladıniz. o Bugüne kadar faşetmediğim esrarı sakla - mak kabil olmadı. Bu akşam © vimin kapılarını Ayşe Arabi ha- nım size açacaktır. Bu sözleri alkışladılar va sors dular: — Saat kaçta?. — Saat onda.. Caz ve dans.. -— Yani balo?. — Evet.. Ne isterseniz deyiniz i — Bravo! — Bu gece hepinizi beklerim.. Ben artık gideyim. İ o Yürüdü, kapıdan çıkacağı za « man koluna bir el dokundu: — Affet Feyyaz, Bu Rıdvan beydi.. Feyyaz gü- lümsedi: — Estağfurullah, siz beni affe- diniz.. Siz de herkes gibi görünü şe aldandınız, hiddet etmekte de haklıydınız. — Peki ama, neden bunu ben- dem gizlediniz?..... . — Çekindim, söyliyemedim. — Bana mı?. — Size, bareminize, Nesrine., Bilir miyim, bir türlü söyliyeme « dim.. Hem esasen onu bu kadar çabuk getirteceğimi zannetmiyor- i dum... İml Neredeydi? — Mektepte. — Burada mı? i — Hayır, Pariste. Fakatson zamanlarda yanıma gelmek için ısrar ediyordu.. Nihayet alıp gel- dim. — Parise mi gittiniz?. — Evet.. İşte bunun için mey- i danda yoktum.. Sonra da onu bu- İ rada yerleştirmeye uğraştım. A » partıman tuttum. — Neden benim yanıma getir- medin?. — Onun tavrı biraz acaiptir. Bir kere azami serbest büyümüş bir kız.. Üstelik de gençliğini Pa- riste geçirdi.. Hali tavrı hoşunuza gitmiyecekti. — Öyleyse sana hir sev söyli- yeceğim. — Buyurunuz. — Böyledir de, neden onu ras- # gele erkeklere takdim ediyorsun? — Ne yapayım?.. Onu evde hap sedemem.. Onun da eğlenmeğe hakkı vardır. Hem bizim (muhit kibar muhittir. Hepsi insan adam» lardır. — Öyle olsun.. ! a (Devamı var) Dr. Ihsan Sami Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ibölütlarına karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Divanvalı Sultan Mahmut türbesi No, 189;