Baca. SAN avi hi Ajyon yutan bir İngiliz | ” şairi: Çolcridge Son zamanlarda İngiliz yazıcı- İngilterenin en tanınmış ede- bi şahsiyetlerinden Coleridge hak- verimli şahsiyet, güç yazılır hsiyetlerdendir. Çünkü yalnız hn. affakiyet kazandı. Ona dair nlatdan menkibeler saymakla tükenmez. Güzel ve sürekli söz öyliyenlerin birincilerindendi. Fakat'münekkitlerinin “bir kimisi | onun güzel söz söylediğini kabul, ir kısmı da sözünün sürekliliğin. den şikâyet ederler. Bu büyük edip hakkında anla- og hikâyelerin en meşhurların: | dan biri şudur: Bir gün Coleridge yolda biri- ine rast gelerek çaketinin düğme - erinden birini tutmüş, ona meş hur filozof Eflatundan bahse baş» | mış. Adamcağız, meğer bir ye re söz vermiş imiş. Oraya yetiş- “iğ mecburiyetinde imiş. Üsta- lin elinden kurtulmak için cebin» usulcacık çakısını çıkarmış, üğmesini kesmiş ve onun karşı - inn sıvışmış, Üstadın muh - tabı işini bitirerek geri man bir de bakmış ki üstat hâ- düğmeyi elinde eviip çevire » a iz felsefesinden bahs | of!” ik ibtlâli hakkmda ateşli Hir eser yazan muharrir, kuvvetli i vler yazmasını da bilirdi. hi alinin zirveleridir. Bunlara En it ile Uzanabilecek dil yoktur. Bunları muhayyelesinin esraren - Siz kudreti yaşatıyor. Gerçi bu| rengiz kudret “bir anarşiden korkunçtur, fakat onun da ndine göre küönünları yardır. Ve hiç bir insan bu kanunları he- müz teticik edemedi. Yalnız şiir- İen anlıyan kimseler, ri; ğ e kemi e madığını tanımalarındaki isabet - le, şiirin bu kanunları ne kadar latmin edebildiğini idrak ederler, Riyaziyatçı bir hesap ameliyeşi « ün neden doğru veya eğri oldu - izah edebilir. Fakat şiiri evenler şu kelime veya-şi haya- in neden güzel olduğunu izah e- emezler. Muhayyelenin kanun- iyle hareket eden her dimağ tanır. Şair muhayyelesiyle ada uçar, çünkü muhayyele-! ni ayakları yok, kanatları var- ır. Halbuki muhayyelenin ka - nunlarmı izaha kalkışanlar, ka * tir değil, © Onun için Coleridge gibi bir ıhsiyet, münekkitlerin meşgul kleri bir şahsiyet değil ayaklı insanlardır. Onların bu şair hakkında bir iyecekleri varsa onu şiir ola - yazmalı. Ne yazık ki bütün ekkitler nesir yazarlar. Bu ıların içinde şiirin en belirsiz ksini veren, büyülü birer tılısım n şiir hayallerinden bir iz gös- eren bir şey okuyamadım. Bu- | un meğicesi olarak in Üoleridge ribi bir şahsiyetten bahseden ya- ancak ikinci derecede mese- e dokunuyor ve münekkitler bir çok eserler yazdılar, Bu | yolda değil, bir çok yollarda | Fa-! asıl onun en büyük eserleri, | ns | onun muhayyelesindeki genişliği, afyonkeşliğins'atfediyorlar. Afyo- | mun kudsiyetine, yani onun bir ilâh gibi insandan başka bir in- san yaratacağına inanmıyorum. Fakat galiba Coleridgein muasır larından her hangisine onun yut- | tuğu afyonun bir kısmını vermiş olsaydık. bunların tek biri de o- İ nun mısralarından birini olsun İ ibda edebilirler miydi? Goleridgin « afyon -yutmasına müteessir olmâmak ta mümkün dir. Cünkü bu yüzden onun büyük dimağı rüyalar içinde eri » İdi. Bununla beraber bu büyük edibin eserlerini . kendisi : yazdı, afyon yazmadı . ve afyon bir şey de ibda etmez. Münekkitler üstadın afyonkeş- liğinden tutturunca onun buna benzer bir çok tiryakiliklerinden ve kusurlarından bahse koyulu- yorlar. Bunların ileri sürdükleri ku - surlardan biri de, üstadın Fran- sayı bırakarak birdenbire Alman- | yaya dönmesidir. Halbuki ro-| mantik bir adamın Alman orman- larma, bilhassa Alman peri ma» sallarına sığınmasımı çok tabil görmeliyiz. Onun asıl talihsizliği İ Alman filozoflarına iltica etmesi | idi. Çünkü bunlar afyonla bir o-| larak onu sisli sonsuzluklara sü - rükledildr ve onun asil dehâsmı bir takım tarifler ve kaziyeler i- çinde boğdular. İ Gergi Alman edebiyat ve tefek- İ kürünün en büyük deyri olan Gö- te ve Lesing devri bu sayede İn - giltereye açıldı. Fakat Götenin İ kendisi iyi ve tesiri iyi olduğu halde filozof Kantın tesiri daha! büyük ve daha fena idi. Bu iki | böyük Almanın beğenilecek ve! İ tenkit edilecek bir çok tarafları vardır. Fakat Göte Almanyayı Avrupadan bir parça yaptı. Bus na mukabil Kant onu Avrupadan kopardı ve vahşi bir ışık altında, kimsenin bilmediği bir yere sü - rükleyip götürdü. Onun için mü- tefekkir Coleridgei tenkit etmek mümkündür, Fakat şair Coleridge asla tenkit edilemez. G; K. Chesterton yg İl Kim. Bilir Güneşle beraber söndüğüm akşam Ağtıyacak banzi rüzgür kimbilir? Mermer bir heykele döndüğünn alin Baş ucumda kimler yazar kimbilir? ında yanık bülbüller öten den bir çim sessiz geçerken Tabutuma yeşil dallar içinden Seyredecek hangi bahar kimbilir ? “Nerdb bizi ondan seven 0 yolu. Niçin gitti başka yerde uyudu "a ça kokusunu Yollıyacak hangi dağlar kimbilir? O ya güllerimi kiler derse :? ğımda üzümler nasl erecek? en san yuğum suyu verecek Hangi pnar, hangi par kimbilir? ömer Bedrettin yy yy yy ag Tg i | ibnirrefik Ahmet : : : Nuri Beyin yeni : : bir piyesi İhtiyar ve eski tiyatro muharir- lerimizden İbnirrefik Ahmet Nu- ri Bey, son zaamnlarda yeni bir piyes yazmış, üstat piyesin baş ro- lünü de bizzat temsil etmiştir. Pi- yesin adr “Himmetin oğlu,, dur. Ahmet Nuri Bey, piyesini Ankara Halkevi temsil şubesi mensuplari- birlikte oynamıştır. Ankara Halkevi temsil şubesi sanatkârla- rı Ahmet Nuri Beyle birlikte 9 ey- lül beynelmilel panayırı münase- betiyle İzmire gitmişler ve piyesi ora Halkevinde temsil etmişler- dir. İzmir valisi Kâzım Paşa, C. H. F. İzmir vilâyeti idare heyeti reisi Yozgat mebusu Avni Doğan, le İ Balıkesir mebusu Hacim Muhid- din Beylerle bir çok kimseler bu temsilde davetli olarak bulun- muşlardır, İzmirde çıkan “Anadolu,, ga” zetesi piyes vetemsil hakkında şu malümatı veriyor: İbnürrefik Ahmet Nuri Beyin yazdığı üç perdelik “Himmetin oğlu,, piyesinde Himmet ağa ro - lünü bizzat eserin muharriri de - ruhte etmişti; Perdede güzel Sakaryanın ruh- İ ları açan bir köşesini görüyoruz. | Sakaryanın kenarindaki köy evi- nin önünde Türk soyunun — özlü doğruluğunu her söz ve hareke - #nde gösteren (Himmet Ağa) yı göğsümüz “iftiharla kâbararak takdir ediyoruz. Himmet Ağa; köyün yakti ha- li yerinde bir adamıdır. Oğlu Ve- liyi İstanbulda okutuyor, o, yakın- da avukat olacak. Himmet Ağa; o kadar doğru- dur ki; ken e olan on lira bor- cumu verdiği halde nasılsa unu- tan ve parayı tekrar kendisine ge- tiren Hasan (Ekrem Tok) a çatı- yor, onü koyuyor. Bu sahnede köy imamınnı raya karşi olan düşkü lr rüyoruz. O; güya Hilâkahmet cemiyetine (o yatırmak için — iki köylünün borç vealacak diye “bir türlü kabul etmediği — parayı a lıp kuşağının arasma sokuyor. Himmet Ağa; köyün çocukla- rına, delikanlılarına okumalarını, yükselmelerini dalma tavsiye edi- yor, o inkılâbı hazmetmiş bir köy- lüdür. Nihayet Veli; Himmet Ağanın biricik ümidi İstanbuldan geliyor, nişanlısr Ziba (Handan) Hanım onun gelmesini sabırsızlıkla bek- lerken İstanbulda fena kadınlarla, barlarda, gazinolarda (ne kadar çirkin bir hayat yaşadığını öğre- niyor, fakat buna rağmen Veliyi seviyor ve bir tefeciden yüzde yüz faizle aldığı, eğlence âlemlerinde sarfettiği paralardan dört bin beş yüz liralık borç ettiğini, babasının tefecinin eline düşürdüğünü gör- düğü halde onu gene seviyor. Him met Ağa; kendisini mahveden. ve tahsilini ikmal için ayrıca her ay ellişer Tira gönderdiği oğlunu ko- vüyor, ikinci perdede bu ayrılışm hazin manzarası herkesi ağlâtr yor... Veli; o sırada babasına, anası- na, nisanlısina yalvarıyor ve: — İnkisar etmeyin, bana dua edin, ben çalışacağım, iyi bir ev- Bozkıra hasret — Bir vagon penceresinden Bozkurı gördüm — Londra : Eylül 192 Londra sokaklarında, her kö - şede bir yenisi açıldığı göze çar - pan ve bir haftalığını —yalnız ev adresine bağlayıp— depozitsiz beş kuruşa, kitap dağıtan kütüp - haneleri cok dolaşırım; bu, mahal leden çok ayrılmak - istemediğim ve ders saatini böylece (o bekledi- ğim bulutlu zamanlardır. Ve çok defa, bunlardan birine girerken yağmurun çiselediğini biraz sonra bardaktan boşanircası na bir yağış başlar. Her seviyede ve her yaştaki insanm okuyacağı! ve faydalanacağı yığın yığın ki -! tapların ortasında seller gibi akan yağmura bakarak kaç defa mırıl- dândığımı hatırlarım: “İşte boz- kırın hasreti: - “Kitap ve yağmur!..,, Ve dün, Sadri Etem'in bana bu intibar ilham eden güzel yazısı değerinde bir çok parçayı içinde toplıyan “Kıyılardan Step,, kita - bı okudum.. Aka Gündüz'ün üzümlerini as- görürüm; ! çoğaltabilirsiniz.. kerlere mahsus aşırtan bir hikâye kahramanından sonra bu kadar kısa bir yazıda bu kadar kuvvetli bir intiba, karakter 'çizilişin, bir | kahraman takdim edilişini hicbir ! yazıda bu açıklık ve sadelikte| görmemiştim: “Stepte Billi Dov,., | “Wa ptrğrir kürük oğren adam. “Zekânm arkasında gizlendiği! maske gibi bir yüz,, gibi... Genç arkadaşlarım! Edebiyatı cedide “Mensur şiir, kitaplarmı | ister hürmetle ister istihfafla mü- | zelik saflara bırakmız; alınız: | Yeni çıkan “'usta;; kitaplarını; | ve meselâ; “Keremin ; geçtiği yol- | lar,, : okuyunuz; ve yalnız dava- | ct san'at ve birşey; hepsi ve bep- $#inin üstünde halis, göz” yaşarta- cak kadar halis san'at, selim zevk ve bedii heyecan. Ömürleri teğbih avlamakla ge- çen eski hüner, hırfet ve sade söz üstatlarma soruyorum: Taymis Musiki vereememsansene 1 kıyılarının ve bu kitabım şu benze- tişlerinin bir eşini yaratabildiniz mi? “ Japon dokuma fabrikalarının altı milyon iği, uzaktan, uzun dev tırnakları gibi uzamış, İngiliz ada sını bir kâbus növbeti içinde tutu- yör,, ve “İngiltere, müşterisi ile a- lay eden bir sirk!,, , “Toprak ana bir doğum sancısı çekiyor: Biz buna buhran diyoruz, Kab- lettarihin üçüncü torunu dünyaya geliyor: Ona Öz Türkçeden bir ad bulalım!,; “... Teneke minare, zırhlara bü- rünmüş bir hafıza ne kadar ben - Ziyor..,, , “Taş duvarlar ve surlar, asırların üstünden bakan genç ve yaralı birer derebeyi..,, Bunları sayısız denecek kadar Demek istiyo- rum, ki: Bir ömür harcanan istia- re yazılarını düğme çevirip ampul ler yakar gibi satırlarma koyuve- riyorlar.. Sadri Etemin halk. sözü için dediği gibi: “... Bunlar söz hünerlerine ba » yılanlarca—, belki donuk fakat bu donukluk, istiaresiz, teşbihsiz ve için için gelen bir aydınlık!..., Ne benzetiş, hüner; ne hiciv, sade nükte; ne tasvir sade san'at! San'at ve dava.. Fikir ve his.. , Ben, bu satırları ** meşhurlar» Ann olan Pivamivi okumıya vakit bulamadım,, diye söze başlayan ve kendini frengistana ancak lâ- yık gören münekkit gibi değil; bir güzel manzara bir arslanca döğüş Sanat 2 görmüş te heyorana düş» müş © bir “insan: çgibi ya zıyoruna? > Çünkü yeni yurt duy: gularınâ gebe ilhammm aş yerdi « ği o bir olgun üstüva meyvasının kabukları şeklinde toprakları çat- lamış— kığıl bözker guruplarını tâ büradan bütün kokusu ve ren « gi ile “bir vagon pençeresinden,, gördüm... Behçet KEMAL Asri bir Alman bestekârı “Mitler geçen çün Berlinde milli sosyalist fırkasınm kültür kongresinde gayet uzam ve diklinte şayan bir nutuk iradederek bütün milli sosyalizmin sah'atı, güzel san'atı nasıl telâkki ettiğini anlattı. Fütüristler, kübistler ve dndaistler gibi gürel san'atın yeni türedilerini birer yamar- cak telâkki ederek onları tal'in etti, Benan sebeplerini milli sosyalizm telâkkilerim göre izah eyledi, Hiç şüphe yoktur bi san'at Aleminde bir çok yenilikler doğurmak Ürerodir. Şimdiki erreyana bakılacak olursa hu yenilikler, eski san'at hudutları Kinde asrmamza biyik fikirler uyandırmaktadır. Bu fikirler daha şimdiden parluk neticeler ver- Almanvadan Alman sosyalizmi lât olacağım; diyor. Şefkatli anasile kucaklaşarak ayrılırken herkes gözlerinde biri- ken damlaları kurutmak için bilâ ihtiyar mendillerini çıkarıyor. Üçüncü perde Veli bir-tüccarın yanında çalışmış ve zengin olmuş, kendi yüzünden borca giren baba- sının borçlarını ödemiş, anasiyle babasınm ihtiyarlık Ogünlerinde onları yanma almış ve Zibasiyle de evlenmiştir. Ankaralı misafir- lerin muvaffakiyetleri sürekli bir şekilde alkışlanmıştır. ahenkli SİİRİ NER a ealarılmasiyl. #nlur tarıfundan temmil edi ten san'at dehasının da Almanyadan - uzak- inşacağı kayyusa bir lAfızdan ibaret kulmuş, tır. Bunu ispat etmek için eslddenberi çok yarşhur olan Laypçiz #neslki muhitinin ya- rattığı genç bestekiiri göstermek KAfidir. Bugün 37 gaşında olan Mermam Am, broslus'dur, Ambroslus'un diğer iki menlek- deyındin şü fark vupdır ki © unumü harbi yaşamış ve görmüştür ve onun için eserle inde urmimi harbin tesirieri görülmektedir. Bu müsikişinam daha çocukluğumda meniki parçaları bestelemiye başlanmış, mektebe de- vam etmiş, oradan değen cepheye gitmiş ve harp sonamda konservatıyar tahsilini üzen. suz, görerek bazi Alman musiki profesörle- rinden ders aimakla ikti etmiştir. “İ söneet Amhreslas'un san'at hayatımda > yeni devir gemis? Gidip Prusya san'at akademi. sinde meşhur beslekâr Poiener'den üç sene ders atmıştır. Pilianar, talebesi olan Am beoslüs hakkında diyor ki: “Kendisi bir senfonik besteküm olarak doğmuştur. Şayanı hayret bir ibğan reslik olan harlkulâde bir istidadı vardır. Bulduğu bastelerin safiyeti, armöni İsnsunda'd 68 süreti, bestilerine gekil vermekteki hür ha veketiyle beraber kolaylıkla eserlerini mey, dana çıkarmaya muvaffak olması kendisini buztünüin en hirinei bestekfirları sırasına ko- yar... Büyük Pfitzner tarafından verllen bu sa- hadetnameden sonra Ambrosine — mx zaman #artmdn Laypziz masiki âleminde büvük bir mevki Kazanmıştır. On senedenbesi Layp- ziy devlet radyo İstasyonunun musiki şefi 0- tarak çalışmaktadır. an ©