TEFRİKA Not 29 ETT İİİ Ye AY YAY İY İSKENDER YAZAN: İSHAK FERDİ Dârâ: “Kanun karşısında herkes müsavidir,, kitabesini astırırken.. KE e b e ai Sİ Sokaktan geçen bir yolcu: “ Asilzadelere karşı, bütün nizamlar, bize olduğu gibi, müsamahâsız tatbik edilirse, bende o vakıt kanuna ve temizliğe riayet ederim! ,, demişti... Eski ve yeni Babil Dârâ vergi işlerini tanzim ve İ ıslaha çalışırken, şehrin o imarını | da ihmal etmiyordu. Geldanilerin son devirlerinde Babil, dünyanın en büyük şehri olmuştu. Babile “Asyanın kraliçe- | si,, adını vermişlerdi. Geniş cad - delesi, muntazam sokakları, zarif ve yüksek binaları, köprüleri, ma- İ betleri ve üzüm bağlariyle meşhur | olan Babil şehrini çok uzak mem- leketlerden görmeğe gelirlerdi. İsan ordusunun işgalinden son- ra birçok yerleri harap olan şeh - Tin eski hale konulması için, bo- Zuk yollarda binlerce smele çalı #yor, Dârâ hükümet varidatının | büyük bir kısmını şehrin imarına sarfediyordu. Babil, Frat nehrinin iki sahili» / he bir ova üzerinde inşa edilmişti. İ Sehrin etrafında iki büyük sur | vardı, Şehri kaplıyan bu büyük tur dört köseli olup, her köşesi on beş kilometre uzunluğunda İdi. Surun etrafında geniş, içi au, i- Wüslu büyük hendekler vardı ÜŞman hendek önüne kadar ge diği halde, şehre giremiyerek çok defa geri dönerdi. Herdekten Şt * karıları toprakla tuğla yapılmış ve surlar bu pismiş tuğlalarla inşa e» dilmişti, Bu suretle yapılan sur doksan beş metre yüksekliğinde, Yirmi beş metre kalmlığında İdi. Surun üzerinden yan yana iki ara ba geçebilirdi. Surun yanlarında iki yüz elli kule, kanatları kalm tunçtan yüz de kapı vardr. Frat'nehrinin her iki sahiline tuğladan yüksek rıhtımlar yapıl » hirşt. Bu yrhtımların aralarında u- fak ufak sokaklar vardı. Nehrin sahiline bu sokaklardan inilirdi. Nehrin üzerine, karşıdan karşıya layca geçilen büyük bir köprü Yapılmıştır. Köprüden gece kimse geçme- Mesi için, güneş batarken üzeri u- Zun sedre ağaçlariyle kapatılır, sa bahleyin tekrar kaldırılırdı. Şehrin büyüklüğü bu tedbiri İcap ettirmişti. Karşı tarafa geçip de nasılsa güneşten sonraya kalan kimseler o gece evlerine gelemez lerdi, Geldaniye hükümdarların - dan (Merduk Beleddin) tarafın - dan konulan bu usul, aradan uzun asırlar geçtiği halde hükmünü Kâybetmemişti. Babil kimlerin eli- Ne geçmişse, güneş battıktan son- ra karşıdan karşıya halkın geçme” *İ menedilmişti. Bir bakrma da bu memnuiyet | u lehine neticeler veriyordu. | Çünkü bangi devirde * olursa ol- tun, Babilde gece hırsızlığın önü- De geçmek kabil olmuyordu. Ge - —Seleri ikiye bölünen şehrin bu su- *etle inevbatmı temin etmek ko - laylaşıyordu. Dârâ, Geldanilerin hırsızlar «hakkında tatbik ettiği nizamlar - » aamir Üçbin sene evvel, sokakların nizamlar vareden Babil bükümdarı dan birçoğunu aynen almış ve tat- bika başlamıştı. Meselâ Geldani » ye hükümdarlarmdan (Merduk Beleddin) in gece hırsızları hak - kında vazettiği ahkâm, hırsızlığın tamamiyle değilse bile kısmen ö- | nüne geçebilecek kadar ağırdı. Bir koyun çalan bir öküz Oödemeğe; bir at hırsızı bir deve vermeğe, ve harimine kadar girmeğe cesaret edenlerin elleri bileklerinden ke » silmeğe; hırsızlık yüzünden adam öldürenlerin bütün emvali gaspe * dilerek kendisi (Ölüm — kuyusu) na atılmağa mahküm edilirdi. İraniler Babili zapt ve işgal et- tikten sonra, hırsızlık hakkındaki kabul ve tatbika başlamışlardı. ! Dârâ, yeni yapılan evlerin iki kattan fazla olmasına müsade et miyordu. Yüksek binalar şehrin manzarasını ve zarafetini ihlâl e « diyordu. Yeni açılan sokaklar 88- | kisinden fazla genişletiliyordu. | Şehrin ortasından başlıyarak Frat nehrine doğru uzanan yirmi beş büyük cadde vardı. Amut ola rak ayrıca yirmi beş cadde geçi * yordu. Bu yollar surun üzerindeki yüz kapıda nihayet bulurdu. Yollar şehrin pek az kısmını işgal ederdi. Şehir içindeki bahçe- ler ve bağlar hemen hemen Babi- | lin yarısını kaplamıştı. Bütün bu bağlar ve bahçeler içinde çok Za” rif köşkler vardı. Şehir her zaman zamlar müsamaha ile tatbik edili- | değildi. kendisini besliye - için tamamiyle M âdi lk İM EL “e. temiz tutulması hakkında çok giddetli Merduk Beleddin. bilecek bir hale getirilmişti. Er - zak ambarlarından daima bir se - nelik zahire bulunur, bundan baş- ka ayrıca her evin zahire ambarı ağzına kadar dolu olurdu, Halk arasında aç ve yardıma muhtaç bir kimseye pek nadir tesadüf e- dilirdi. Dârâ sık sık sokaklarda dola- şır, halkın ihtiyaç ve dertlerini so- rar, yeni ihtiyaçlara göre tedbir- ler, nizamlar vazederdi. İran hükümdarı eski Babili ih- yaya çalışıyordu. Dârâ sokakların başlarına şöy - le levhalar astırmıştı: “Geçtiğiniz yolları ve evlerini- Zin önlerini temiz tutunuz! Şehri harap etmekten çekiniriz!,, Dârâ bir gün yolda giderken, çok temiz bir caddenin ortasında |” yürüyen bir adam gördü, Bu a- dam elindeki muzları yeyip ka» buklarını sokak ortasma atıyordu. Döârâ bunun iki mahzurunu gör - müştü: Biri sokağr kirletmek.. Diğeri de üzerine basanların ka - yıp düşmesi... Dârâ bu adamı yolundan çe- virdi ve kendisine temizlik nizam- | larma neden riayet etmediğini sordu. Yolcu, hükümdara şu cevabı verd: — Asilzadelere karşı, bu 'ni - yor. Onlara da, bi salladı “ie. ğu gir | kumların aldı, usulca kapıyı açtı, VAKTI ın Tefrikası: 52 Bunu sordu. Fakat kızm ne! demek istediğini anlar gibi olmuş ve titremişti. Sözünü değiştirdi. | — Şahinde Hanım bana açık cevap veriniz... Sözleriniz haya- trma ait olacaktır. Şahinde önüne baktı; İ — Sorunuz. — Amcanızın ölürken söyle « dikleri sizin hissiyatmıza tercü- man oldu mu? | enç kız kıp kırmızı oldu. Ba-| İ şmı biraz daha eğdi. ; Celil bu sükütun manası an- ladı. Fakat beyhude bir ısrarla tekrar sordu: — Demek... Beni seviyorsu - | nuz? | Tekrar etti: — Rica ederim söyleyiniz, be- ni seviyor musunuz Bir nefes gibi cevap verdi: — Evet, Celilin oboğazı düğümlendi, göğsü inip kalktı ve birden kendi- ni topladı. Kalktr, kolunu Şahin- deye uzattı: — Şahende, bu suallerimi af et. Bir ölünün vasiyetini tutmak için, ömrünüz oldukça betbaht yaşamanıza razi olamazdım. Tepeden indiler, evlerine yak- laştılar. Kapıdan girerken Celil Şahindenin iki elini tuttu, öptü. İçeri girdiler. Celil müsaade istedi, odasma gitti. Kapıyı kilitledi. İ Masasının başma oturdu, uzun bir mektup yazdı, zarfı cebine koydu. ' Sohra kalktı, resim ta * tr, İhtiyar bir kadm yemek pişi» riyordu. Bu, Şakir Bey merhumun e « mektar adamıydı, İ Celil mutbağa girdi: — Kadırınm, dedi, bana bir iyi- ! lik eder misin? — Yapayım evlâdım. Celil mektubu uzattı: — Bunu Cavit Beye ver. — Peki, — Ama gelir gelmez ver. — Olur. — Yalnızken ver. — Küçük hanım görmesin mi? — Hayır. — Peki, gizlice veririm. — Söyle, yalnız okusun. — Peki, söylerim. -- Bunu benim tembih ettiği - mi de söyle. K Olur, olur. — Anladın ya? | — Anladım, anladım, merak | etmeyin.. Ben sır tutmasını bili- İ rim. ! Celil, o kimseye görünmeden gitmek istiyordu. Bunun için bah- çeye çiktı, arka kapıyı açtı. Keş- ! bi, şiddetli cezalar verilmeğe baş- / İanırsa, o vakit temizliğe ve bu-! na ait olan ahkâma riayet edece | ğim Dârâ bu cevaptan sonra çok müteessir olmuştu. O günden son- ra: i — “Kanun karşısında herkes mü- i ! savidir.,, İ | Kitabesini yazdırdı. Bu kita- be (Baal) mabedinin kapısına a- sıldığı gün, Dârâ mühim bir in- kılâp yapmış sayılabilirdi. Asilzadegânla halk sınıftnı bir seviyede göstermek kolay bir iş (Devamı var) 3 — VARIT a pen lğiiek GMİS 7 19 EYLÜL 1934 memek l Ölüme Susayan Gönül Yazan. Selâmi İzzet tirme yürüyüp istasyon Yoluna çıs kacakir. f Biraz ilerledi ve yolun döne « mecinde duraladı. Şahnide ile karşılaşmıştı. Kız sordu: — Nereye? Celil resim takımlarmı göster di: — Güneş batmadan evvel bir resim yapmak istiyordum. Ve biraz mütereddit ilâve et» — Ne yapayım, mesleğim... Bu huyumu mazur görünüz. Şahinde güldü: — Ben resme bayılırım... — Öyleyse haydi beraber gi » delim... Cevabı dört gözle bekledi.. Şahende: — Maalesef ben gelemem, de- di.. İşim var. Sonra da sizi bel kilâfa tutarım. Yalnız çalışınız. Bize bir şaheser yaratınız. — Alay etmeyin. — Neden alay edeyim? Celil genç kızım elini tuttu, son bir kere daha öptü ve uzaklaştı. ndıyereş.Sfü—lâ : Fakat birdenbire geri döndü... Şahendeye yaklaştı, başın; çekti, bağrma bastı, alnından öptü: — Şahende... Şahende... Be» ni affet, Ve bu sefer koşarak uzaklaştı. ... Cavit gelir gelmez: — Açlıktan ölüyorum, çabuk yemek, dedi... Şahendeyi öptü, etrafıma gör gezdirdi: — Kız nişanlm nerede? Şahende kıp kırmızı oldu ve i heyecanlı; bir sesle; — Celil Bey sokağa çıktı, de- idi. — Sokağa mı çıktı? — Evet. — Ne zaman? — Öğleden sonra... — Öğleden sonra.. Seni bu» rada yalnız bıraktı ha.. Nereye gitti? —— Seni yolda karşılayacağını söyledi. * N — Yolda tesadüf etmedim. — Resim yapacağını da söyle di. MA : — Malüm. Gene tek çizgi çek- meden gelecek. f : — Zannetmemi. (Devarm var | Yeni neşriyat Holivut Holivut'un 18 Eylül nüshası renkli çok güzel resimler ve çok zengin bir münderecat ile intişar etmiştir, Salon mecmuası Bugün çıkan ( ikinci sayısmı üç renkli iki kapak resmi ve Bronzlö iç sayfa resimleri süslemektedir. Ve » nüs korsanları romanı heyecanlıdır. Kadın, sinema, tiyatro, mizah, eğlen- ce ve meraklı yazılar sayıfaları var - dır. Bu sayısı “gösteriyor ki, © Salon her hafta daha güzel çıkacaktır. Zen- gin mükâfatlı bir bilmecesi vardır. Demiryolları mecmuası Demiryollar Mecmuasının 115 inci sayısı güzel bir kap içerisinde faydalı münderecat ile dolu olarak çıkmıştır. Bu sayıfa değerli fenni yazılardan başka Nafia Vekili Beyle birlikte yeni yapılan Demiryollarımızı tetkika gi - den heyetin seyahat intibaları ve bu sefere dair bir çok resimler, tenzilâtlı . tarife hakkımda makaleler vardır, SM malina lr AZ