ie ği & iğ i KE rilmaz yeni bir nişanlı buldu. w& — Şu Muallâda bir bilsem mı var, medir?... Eski nişanlısından ayrılır ây- Hem ne yakışıklı bir delikanlı! Tilesm, kızda değil, zengin baba sında! KARIM Moda Mecmualarına Göre Giyinir? | Yazı Büyükadada geçiren bit adam , ve karısı... Adanın şık ve büyük evle- rinden birinde oturuyorlar. Hizmet - Şi iki tane.. Biri erkek, | biri kadın. | Asçı, bu hesaba dahil değil, eğer o- | mu da hizmetçi sayarsaniz, hizmetçi | iki değil, üç!... ! Evet, aşçının hizmetçi sayılıp sayı- İamıyacağı, bir bakıma düşünülecek mesele?.. Çünkü, kocasının fazla mas- rat edildiği o yolundaki itirazlarına karşı, karısı, şöyle der: — Ayol, ne masraf ediyoruz. Me - | selâ fazla olarak?.. Söyle de, bari ben | de öğreneyim! — Daha öğrenemedin mi?.. Olur sey değil doğrusu. Ayol, söyliye söy. | liye dilimde tüy bitti! — Unuttum. Bir daha söyle! İ — Peki, işte bir daha söyliyorum. | Meselâ, ilke aklıma gelen şu hizmetçi. | ler! © —Çok mu? — Elbette çok ya!.. Tek hizmetçi- #i olmiyanlar var. Halbuki bizde bir | değil, iki değil de, tam üç tane! Kadın, bir kahkaha atar: — Aman, ne diyorsun sen?. Say | gu üç hizmetçiyi bakalım! — Canım, biri orta hizmetine ba - kan kız. Diğeri, sokak hizmetini gö- ren uşak... — Ya üçüncüsü? — Ode çe dap — sey değil! e meiçiden sayıyorsun iğ “ — Pek tabii. bir nevi hizmetçidir. Madem ki öy ledir, aşçı kadın da hizmetçidir! » — Sen onu afedersin. Meselâ, gü. nün birinde ben mutbağa inip te bi, omlet pişirecek olsam, hizmetçi mi o. lacağım? — O başka, efendim, o başkal, Sen bu işi yaplızından dolayı para al. mıyacaksın ki benden! Konuşmanın tam burasında, kadın, sözün gidişini değiştiriverir: — Ha, az kalsın unutacaktım. Ter- ziye borcum olacak.. Yeni elbisele - rim için... Merak etme, çok şey 5 - marlamadım, Ancak beş kat! — Ne? —A a, çok mu?! — Yok... Hayır. Yani. Koca, elbise masrafı bahsinde yut- kunur, Karısı, bu bahiste hiç müna - kaşa kabul etmez, derhal üst perde - ye çıkar, ortalığın altını üstüne geti » rir, o sırada eline göçen kırılacak şey- leri kırar. Bu onun zayıf.. oOHayır, kuvvetli tarafıdır. Öfkelenince kuv - vetlenir. Artık, kırdığı tam manasiyle” kırdıktır! — Akşam üzeri tur yapacağız, de- i masrafının kendisinden başkası namı- İ Ada vapuruna bindirmişti. İ ona göre şıklaşması icap etmez mi? | | Kabahat Ve Ceza! mi? — Hay hay! — Ha, terzinin parası? — Ne kadar? — İyi hatırımda kalmadı. Lâkin yüz elli ile iki yüz arası bir şey.. Yüz sek- sen galiba!... Şaşırma öyle. Söyleme- ği unuttum. Kumaş parası da bu he- sabın içerisinde.. o Ben, öyle insafsız bir kadın değilim! İ Koca, ne desin?.. Susar ve parayı tedarik eder. Yalnız, burada şuraşını not edelim ki, şık kadının kocası çok sade giyinir. Karısı da, onun böyle gi- yinmesine karışmaz. Giyim, kuşam na çogalması işine gelmediği için... Geçenlerde bir akşam oturdukları köşke bir misafir gelmişti. | Kocanm mektep arkadaşlarından bir zat... Ken- disi daha evlenmeden, bu arkadaşı taş- raya gitmiş, senelerce görüşememiş - lerdi. Mezuniyetle (| İstanbula gelen arkadaşına Köprüde rastgelince, o pek sevinmiş, onu kolundan tutup, zorla Yemekten sonra, köşkün veranda - sında, hasır koltuklara ötürmuğ, meh- taba karşı kahve içerlerken, misafir, eski arkadaşına sordu: — Hanımefendi, fevkalâde şık gi- yiniyor. Halbuki sen, öyle değilsin. Karısı bu kadar şık olan bir kocanın, | Kadın, yemekten sonra üst kata, elbise değiştirip tuvalet tazelemeğe çıkmıştı. Kocasi, misafir arkadaşın bu | sualine karşı, çesaretle şu cevabı ver- | di: — Azizim! Karım modâ mecmua- larına göre giyiniyor. Bense... bütçe- me görel İ —— Muallim, talebesine çıkışıyor: — Ahmet, sen dün mektebe gel- medin. Halbuki, rahatsız filân de- | gilmişsin, Seni gezmede görenler var, Ayıp değil mi?. — Muallim bey!., En iyi insan- lar bile bazan kabahat işlerler, a- rada mazur görmeli, demiştiniz. Şu halde siz de dün mektebe gel- mediğim için bana ceza yermeyi- niz! Miras Bahsi / — Demek evlenme sence suya düştü?. Kızına, peşini bırakma - yan o gençle evlendiği takdirde mirasından mahrum kalacağını! söyledin mi? | — Hayır. Kızıma değil, bunu © gence söyledim!. — Azizim, ben gene eskisi gibi borç ediyorum ve edeceğim, ama bundan sonra hiç ödemiyeceğim. — Zaten öder miydin ki?. — Ödememekle pek iyi ediyor- muşum — Ne demek?. — Ne demek olacak?.. Bakkal Faik efendiye altı senedenberi el- li yedi lira borcum vardı ya hani? — Ha, şu eski mesele! — Evet, işte bir yerden para e- ilme geçmişti. Para yanımda iken yüz yüze geldim, valvardı yakar - dı, yüzüm tutmadı. Borcumu öde- dim... Ve adamcağız o kadar se - vindi ki. Bü ummadığı şey, ertesi gün onun rabatsızlanmasına se - bep olmus, Malüm ya, cok yerin- mek gibi. rok sevinmek de.. “ iyi değildir?.. Onun için bundan son- ra borç ödevit de hirbir alacak - İumr sevindirmiveseğim! Şimdi ortadan kalkan içki yasağını hatıra getireri bir Amerikan karika' - türü. Plâjda mehir soruyor: — Sa- kalınızr kaldırınız da göreyim. Altın. da kaçak bir gey var mı? Brezilya karikatürü. Riyo dö Ja- nero civarmda bir gemi, on bin çuval kahveden ibaret yükünü denize at - | mıştr. Okyanosu geçen tayyareciler, | denize inerek birer. fincan tuzlu kah. ve içtiler! Iştah Ve Terbiye! AMAN — Niçin melon şapkanı başından çıkarmadan yüzüyorsun? — Sahilde otufan karım, beni gözden kaybetmemek için böyle istiyor. Kıskanıyor da! Uyutma, Unutmasın, Bana Borçludur! Bir tiyatro salonunda ipnotizme tecrübeleri yapılıyordu. Bu tecrü- | beleri yapan adam, sahneye çık- tı. Seyircilere karşi bu © husustaki meharetinden, bir türlü şaklaban- lıkla bahsettikten sonra, nihayet tecrübeye girişeceğini bildirdi. Ve | seyirciler arasından bir zatın, sah- neye gelmesini rica etti, Seyirciler, bir tereddüt rüzgü- rile dalgalandılar. Hiç biri, bu teç. rübenin kendi üzerinde tatbiki .ci- hetine yanaşmıyordu. Hemen her defasında karşılaştığı bu o tered- düt, ipnotizmeciye mutat veçhile dil dökmek lüzumunu anlattı. O da gene bin dereden su getirerek, ! bir kişinin olsun tereddüdünü gi - İ dermeğe çalıştı. Sözlerini şöyle ! bağladı: | — Şu halde, lütfen biriniz sah- | | neye teşrif ediniz. Kadında olur, | i erkek te olur. İkisinden herhangi biri olur, Rica ederim... Buyurun! | O kadar kişinin. içerisinden, | Hamdi Efendi ayağa kalktı: — Ben, geliyorum! — Buyurun, . efendim, buyu- | run... Çok teşekkür ederim! | İpnotizmeci, sahneden indi, eğ- adamın koluna girdi. Hem düşme- sin diye, hem de gösterdiği feda - kârlığa filen teşekkür yerine geç « sin, diye... — Şimdi, efendim, ben size en mühim ipnotizme numarasını gös“ tereceğim. Ne yapacağım, biliyor musunuz? Gördüğünüz bu adam uyanık, değil mi? Dört bir taraftan kahkahslar ğe ik iğ — Elbette!... Hem ayakta ge - zer, hem de uyur bir adam değil! — Pek âlâ,., Mükemmel!.. Ben, şimdi gözlerimi onun gözlerine çe vireceğim ve o, bir kaç dakika son ra mil mışıl ayuyecak ve artık her şeyi unutacak! ; Sahnedeki ipnotizmeci bunu i söyler söylemez seyirciler arasın - da oturan Avram Efendi, telâşla yerinden kalktı, bağırdı: — Aman, ne yapıyorsun, be as dam? Benim yüreyime mi indire- teksin? Vazgeç onu uyutmaktar.. Bildiğini unutturmaktan!.. İpnotizmeci, şaşırmıştı. Etraf- tan sesler yükseldi: — Canım, sana ne oluyor? — Nasıl bana ne oluyor?.. Asıl Küçük Nihat, annesiyle birlikte | eti basamakları çıkarken düşme - | ne oluyorsa, bana oluyor!.. Bu a - gittiği misafirlikte çay içti. Bir de | sin diye, kırcıllasmıs ton sakallı! damın bana elli lira borcu var! pasta yedi. Halbuki pastayı çok severdi ve önünde istif halinde bir çok pasta duruyordu. Onun çayı içip tek pasta vedik- ten sonra bir köşeye çekildiğini farkeden ev sahibi hanım seslen- di: — Nihat,.. oğlum!. Niçin pasta yemiyorsun .. Yoksa iştahın mı yok?. Çocuk, annesinin yüzüne baka- rak şöyle söyledi: — İştahım var, ama, hanım tey- ze,.. terhiyem de var!, Kaza Dair.. Muallim, arkadaşları arasmda oburluğu ile tanınmış Tosunu der- se kaldırmıştı. Ona şöyle sordu: — Kızım yaşmr nasıl anlarım? — Dişle! — Kazın dişi yoktur ki? Obur çocuk sırıttı: — Evet, ama benim dişlerim var!, Saadet, Süreksizdir! Genç karısiyle birlikte deniz kıyısında iki haftadır sefi süren delikanli. (günün birinde karşısında kaynanasını gördü! ; — e m