Ğ ÇİÇEĞE BENZER Nazlı Hanım. yaşı hayli ilerle- Miş bir kadındır. Gençken de herhalde pek okadar gürel olma! Yacak ki yaşlılığın okerdisine mahsus bir nevi güzelliğine de sahip değil. Yüzüne karşı söyle- nilmek yakışık almaz, fakat bu - rada söylenilebilir: Pekçirkin ka- dındır? Halbuki, bir de kendisine sorü- hvz, Sormağa da hacet yok ya... O, zaten * sık sık. kendiliğinden güzelliğini anlatıp durur. Hayır, durmaz, durmamasıya devam e- der, Söyle: — Ben, bügünkü tazelere ba * kıyorum da şaşıp kalıyorum. İç“ erinde hiç, ama hiç mi hiç güzel Şöyle biraz göze çarpan - larda hep boyalı bebek!, Hiç biri kendiliğinden güzel değil.... Hal- buki, eskiden böylemidi ya?. me- salâ, ben boyasız gezerdim. ““Ca- mi yıkılsa da mihrabı yerinde- dir!,, derler. Ne doğru söz! gerçe ben okadar yaşlanmadım, orta “Yaşlı sayılırım, ama haydi kendi - mi yaşı ilerlemiş sayayım. Gene boyalı tazelerin yanında onlar - dan taze, onlardan güzelimdir! Nazlr o Hanım, işte böyle hiç dumadan: - kendi. güzelliğinden hs eder. Bu yolda sözlerini din- Hyenlerden kimse, onun sözlerine Bi olmasa da hakikati yüzüne Arsı ap açık söylemek şöyle dur- *un, söylediklerini mevcut vazi- Yete uygun bulmadığını imayı bi- © göze aldıran o ortaya çıkmaz. Srşısında herkes (ağız ucunda eliren istihza kıyrılışmı gizle - Meze, gülümseyisini belli etme -| Meğe çalışır, herkes onu aşağı yu! karı şöyle tasdik eder: , — Sahiden öyle, Nazlı Hanım. Siz dün nasılsanız bugün de öyle- Hani şöyle bir karşılaşışta çıların bakışlarını bile ü - ze çekiyorsunuz. Herkes is- ter istemez güzel bir kadın karşı- vnda bulunduğunu — hissediyor. İzin güzelliğinizi dille tasdik et: Miyenin bile, içinden inkâr ede - Mediği yüzünden okunuyor. Mu- yk böyle... Yalan değil, eğer 2 Nazlı Hanım, bu sözleri kati- Yen alay manasına alıp ta kız - maz. Bilâkis, gözlerini kapa- tarak, gülümsiyerek tatlı bir nağ- Me gibi dinler ve..... Kırıtır!. Kendisine karşı bu yolda ha - reket edilmesinin sebebi, © Nazlı anımın ayni zamanda pek acu- 20 bir kadın olmasıdır. o Acüze, dedikoducu bir kadın!.. insan di- Me düşmiye görsün, Bire bin ka- ! rak öyle yalanlar uydurur ki... “Oşuna gilmiyen kimseleri, bin - ir dedikodu ile yedi mahalleye tellal eder! i Fakat, senelerden beri tanış - "ğı herkesi susa durduran bu gü- zellik iddiasındaki çirkin, © yaşlı VE ücuze kadın, geçen gün öyle bir taarruza uğradı ki..... Bu ta - tanıdıklarından birisinin misafir gittiği zaman, mi - *ving i - “afirlerden biri, © zamana kada, Nİ (/ (5 N ix Kibar hırsız, baloda kendi kendine söyleniyor : — Artık bizede iş kalmadı. Moda değişti, elmasın, incinin yerini adi cam parçaları tut'u! Uzun Bir Şiir ! Ali, haylaz bir çocuktur. Der- di, günü mahalle arasında kendi gibi arkadaşlar ile oynamaktır. Dersine hiç çalişmaz. Bütün höca- ları, kendisinden şikâyetçidir! Bir gün, ezberlemesi icap eden uzun bir şiiri ezberlemediği görüldü. Tek mısra bile çıkara - mıyordu. Anlaşılan, şiiri ezberle- | mek niyetiyle bir defa okumamış" İ tı bile... | Hocası, onun şiiri ezberleme: | diğini tesbit edince, kaslarını çat- | tı ve sordu: | — Söyle bakalım. Şiiri on defa kopye etmeği mi. tercih edersin, | yoksa fena bir numara mı? Ali, bir an düşündü, sonra şu cevabı verdi: Te? — Şejiri beş defa kopye etsem de orta bir numara verseniz ol - | maz mi?.. Ne on defa kopya, ne de fena bir numara!.. İkisinde de bir fark olsun! tanımadığı Avrupada nebatlar bilgisi tahsili yapıp İstanbula yeni (dönmüş cüretli bir kız! Nazlı Hanım, mmutadı sıraşını getirmiş, gene kendi gü - zelliğinden bahs açmıştı: —- Aman şu erkekler! Söz a - tanların cezelandırılacağını bil miyorlar galiba... Alabildiğine söz atmaktan çekinmiyorlar. A - ma ben de hepsinin ağzınm pa - yını veriyor, bir daha böyle bir söz söyledikleri takdirde, kendi - lerini yakalarından tutup en ya - kın noktaya teslim edeceğimi bil- Yalnız, bana söz a- üzere diriyorum. rişinin yakasına yapışayım?. Bi - rini tutarken (öbürü kaçacak... Birini cezaya çarptırıp ta öteki - lerin yaptıklarını yanına kâr bı - rakmak ta haksızlık olacak! Nazlı Hanım, sözlerinin tesi - rini anlamak için, odada oturan:|. larm. yüzlerindeki izleri araşlır - dı. Bu'atada; yalnız şu Avtupa * da nebatlar bilgisini tabsil edip te diplomasını a'arak İstanbula dönen misafir genç kızın yüzün - deki izi beğenmedi. Onun dudak ucunda bir istihza kıvrılışı seç - mişti, Ne cüret!, Terbiyesi kıt kız! Zahir kendisinin kim oldu - ğunu bilmediği için böyle davra- nıyordu. Hem kim olduğunu bil sin, bilmesin, gören göz kılavuz ister mi? İşte kendisi pek âlâ gü- zeldi. Boyalı kız, sahici güzellik- “sn ne anlar! Böyle düşünen Nazi: Hanım, genç bir kız yaptı.; inadına bu mevzu üzerinde dur. i tirmek arzusunu duydu: İ — Karımla meşgul olmadığı- mı size kim söyledi?.. Ona her akşam buz gönderiyorum! — Şu halde karınız, &endisine Karşı soğuk davrandığınızı söy'e- mekte, tamamiyle hakir! mak, güzelliğine herkesin hayran kaldığın: bir kat daha barizleş — Demin buraya gelirken de, | çapkın bir delikanlı, tramvayda, o kadar kişinin içinde (bana ne söyledi, bilseniz!.. Arkamdaki si- rada oturuyordu, kulağıma doğ - ru eğildi, nefesini ensemde sıcak sıcak hissettim. Birden bire hı » şımla arkama döndüm, sert sert yüzüre baktım. “Ne var,.. ne olu- yorsunuz?” dedim. Ne dese be - ğenirsiniz?.. “Siz, bir çiçeksiniz, koklıyorum !” dedi. Bütün tram - N Z “ vaydakiler işitti, hepsi de “ kü tanlar o kadar çok ki;... Hangi bi: çük beyin hakkı var!” dediler! Odanın bir köşesinden çınçın öten bir kahkaha'koptu, Muazzez “Hanım, — hani su Avrupada ne - batlar bilgisi tahsil edip te İstan- bula yeni dönen genç Nazlı Hanımın hiddetle renkten renge girmesine hiç aldırış etme- den; şunları söyledi: -— Avrupada tahsil gördüğüm Üniversitede çiçek kolleksiyonu vardır. Bunlar arasında tıpkı size! behziyenler de bulunuyor. Yal - nız, bu kurumuş çiçeklerin koku - su yoktur. Eğer tramvaydaki genç, nebatlar bilgisi tahsil etmiş olsaydı, sizi boşuna koklamağa kalkışıp ta gülünç olmazdı. Bü « İ tün tramvaydakiler ona hak ver! İ diler demek?. O halde siz kuru - muş çiçekler kolleksiyonunda yer kız! —,|! Berberin Tıraşı! Kırtasiyecilik eden arkadaşı Velinin dükkânına gelen Cazim, onunla konuşurken, yandaki dük- kânda devamlı bir konuşma baş- ladı. Çok yüksek sesle, durup dur- mamasiya bir konuşma! Veli, Cazime sordu: — Yandaki dükkân, senin dük- | Keşke sen | kândan işlek galiba !. de kıratsiyçeiliğe heves edeceği » | ne berber olsaydın! Arkadaşı gülüd: — Yanılıyorsun. Bitişik dük » kânda şimdi kimse yoktur! — Acaip!.. Peki, bu konuşan: Tapy —Sesinden tanırım. Bu, ber - berin kendisidir. Kendini tıraş e- derken, aynadaki aksi ile konu - şur. Pek geveze bir adamdır da! Eğer Su berberden başka ! Sabri Beyle Süheylâ Hanım, yemeği somurtarak yediler. Biri - birlerinin yüzlerine doğrudan doğ- ruya bakmıyorlar, göz ucuyla baktıklarını sezdirmemek için iki- İsi de ihtiyatlı davranıyorlardı. Kadm, kocasından daha hiddetli görünüyordu! Senelerden beri bir arada ya- şıyan karı koca, gene kavga et * mişlerdi. Onlar, hem birbirlerin- den ayrılamazlar, hem de kavga etmekten vazgeçmezlerdi. Bu seferki kavgada, araların da şöyle konuştular: — Sen, bana eskiden “Kanar- yem” derdin. Şimdi hiç böyle söy- lediğin yok! Karısının bu sitemine karşı, koca, şu imukatıvlede bulundu: — Senin o zaman saçların sa» rı idi. Böyle deyişim, yakışık a » lırdı! Kadın, öfke ile kocasına bak» ti — Saçlarım şimdi de sarı de- gil mi? Erkek, bu söz üzerine gözleri- ni karısının (o saçlarına çevirdi. Sonra gülümsedi: — Hakkın var. Yalnız... De « yişimin yakışık alması için, mü - saade et de, sana bir i le es ki hitabı tekrarlıyayım! — Nasıl ilâve 0?.. Söyle ba « kayım! — “Boyali kanaryem”! Ma Lâzımsa 1. — Leh Karikatürü — Geçende Lehistanda evleri su bastı. Bu karikatür, o hâdise- den mülhem olarak yapılmıştır. Su şirketinin bir memuru, sandal'a tutmağa değeri olan bir çiçeksi - niz! İ e GR A gelmiş, dama çıkanlara soruyor: — Eğer evdeki musluklar bozul- du ise, tamir edeyim... Susuz kalmayınız!