*; . . gi adın kocasına başından geçen: Mehmet hayret etti: ” Sen rüya görmüşsün Melek. elek; “ Feyyazın “ bıraktığı 1 gösterdi. > Bunlarda mı rüya?... ü et gözlerine inanamıyor» Acaba kendisi de mi rüya gö- hu? O bey kimmi İkmedi mi? > Hayır, teşekkür etmeğe bile y Yakit bırakmadı. " ?.. İsmini söy» ii) 5 Mehmet düşündü: di LA İnsan durup dururken bu ka» şok para vermez... Melek, ben da Mar? bir şey yok mu? mi , — Hiç bir şey yok koca'ığım, | “Oğrüyu, hakikati, olanı söyledim. “. Mehmet garip bir endişeye düş- iştüz ir —-Tuhaf şey, diye söyleniyordu, yim parasız olduğumuzu nerder liyor?... Ne diye bize yardımı yor? Meleğin bu suallere cevap ver- 0 fesi imkânsızdı. Bütün bunlar, ya için'de sırdır, bir muamma» , .”. “eğ Hem gece yarısından sonra Ya gelen bey nereden geliyor- ? Nasıl gelmiş?... Kimdir2... , bu işte bir esrar var. Bu es- z Ti meydana çıkmadan bu para- m meteliğine bile el süremeyiz. ii Nasıl istersen... aralar elindeydi. Kapr açıldı. “be kadın girdi: v Li Sefa geldin Mehmet efendi, imaala mlelir mes mala? — Henüz geldim. — — Senin sayende iyiler. Me Ben zaten iyi olduklarına e- indim, Onun için gece bir daha maiden. Şu yavruyu bir gö - Mana Mehmet oğluna seslendi: ta, Şu kafesi aç ta oda aydınlan- np damın sefaleti aydınlıkta tama Yle meydana çıktı. Bütün bu uğa rağmen, Mehmet elin- deki paraları harcamak istemiyor- Ebe gördü: > 9. o, o... dedi, bu paralar'da Bizin mi oluyordunuz? Salam kızardı. Söyliyecek söz bağ, Dün buraya kayıkla” getirdi- genç bey verdi bunları? in halinden ebe şüphe- mi , İ ip oluyorsun Mehmet efen- Paraları çalmadın ya?. *hmet artık sabredemedi: haa gabit çalmadım, dedi, hem Oğruyu söyliyeyim, sen bize öğret, — Nea Mk koca, nefes nefese, bir s0- , Mâcerayı anlattılar. Ebe ka- İbiş kahkaha atti ni Bunun için mi sıkıyorsunuz? > Ben ya, size anlatayım. iü Sahi mi? & tel aralar size benim sayem > Ne? Bu “ka, Haya gelen beyin sırtında. Muydu siyah bir manto yok — Evy akardı ii andaki şapka genis kenar- kaşların. üstüne eğikti yüzü görülmiyordu ya? — Evet, evet... — Bunu derhal anladım. Mehmet telâşla sordu: — Onu tanıyor musun? — Hem tanıyorum, hem tanımı: yorum... Dün gece buradan çıktık» tan sonra, meyhaneye uğradım... Biraz su aldım... O beyi orada gör- düm... — Bundan ne çıkar? — Acele etmeyiniz... Üç kişi i- diler... Arabayla gelmişlerdi. Ara- bacılar, bulut gibi sarhoştu. Ben Meleğin doğurduğunu, senin iyi namuslu bir adam olduğundan bah| settim. Onlar dinlemiş olacaklar. Cömert insanmış, buraya gelmiş Meleğe para vermiş... İşte bu. Balıkçıya bu makul göründü: — Olabilir, dedi. — İşte olmuş ta.. Meyhaneciye de sormuğlardır. Evinizi öğrenmiş“ lerdir... Bazan böyle (kendilerini tanıtmadan iyilik eden zenginler vardır. — Demek bu parayı çekinme - den sarfedebiliriz öyle mi? — Elbette, düşündüğün kaba - hat... Ne duruyorsun ?.. Eğer bu para bana verilmiş olsaydı, der- hal rahatıma bakardım. Mehmedin yüzü güldü, Kadının sözleri hoşuna gitmişti... — Hele ben biraz sokağa çıka” yım, dedi, şu meyhaneye kadar bir uzanayım, Ben gelinciye kadar sen burada kal ebe hanım. — Kalırım Mehmet “efendi.... Yalnız bu parayı benim sayemde aldığını unutma hal... e NA ray er — mahı. - Balıkçı oğlu ile beraber çıktı... Mehmet, karısından bri kaç yaş ihtiyar, fakat dinç ve gürbüzdü. O- muzlarının genişliği, ellerinin bü: yüklüğü pek az erkekte bulunur - du... Namuslu ve dürüst bir insan olduğu da yüzünden belliydi. Hayatta çok sıkıntı çekmiş, çok yoksul kalmıştı. İşte nihayet tali ona gülmüştü.. O meçhul adamın verdiği para; ile memleketine dönecek, bir dal- yan kuracak, orada çalışacaktı. Mehmet, şen, neşeli, keyifli yü- rüyordu. Meyharenin kapısını çaldığı za- man saat yediydi. Meyhaneci a- ğir uykusundan güç uyandı. Meh- met güldü: — Yahu, hâlâ mı uyuyorsun?.. Meyhaneci esnedi: — Ne yapayım ya Mehmet, bu rada sabaha kadar içenler oluyor. Ben de ihtiyarladım, artık uyku - suzluğa tahammül edemiyorum... Gel bakalım... Ne var, ne yok? — İyilik, bir oğlum daha oldu. — Allah ömürlü etsin.. Bu ge- ce ebe hanım söyledi. oBen de: “Mehmet bir oğlu oldu diye zen- gin olacak değil,, dedim. — Bunu ebeye mi söyledin? — Ya ebeye veyahut ta burada içenlerden birine... Mehmet sevinçle ürperdi... De- mek ebe doğru söylemişti. o Ded: ki: — Onların dünya umurunda de- ğildir ki... “-— Öyle deme.., Giderlerken ba- na seni sordular. Nasıl adam ol - duğunu anlamak istediler. — Sahi mi? — Bilirsin ya, ben yalan söyle:| Ali Rana Bey dün, ziraat vekâle:| lerdir elbet... Elbiselerini sandık. tinin Erenköyündeki asma fidan-| larda güvelere yediren, öteye beri-| hafi olan içme suyu herkese açıl lığı müesseselerini gezmiştir. mem.,, (Devamı var) İ merkez heyeti ve kürültay merkez Jİ YAKI in Tefrikası: 77 amm! Kurultay ? Ölüme Susayan Gönül mamanın Yazan: Selâmi İzzet | Aza yazılanların üçüncü listesi Türk Dili Tetkik Cemiyeti umumi bürosu dün saat onbeşte | İbrahim Necmi Beyin reisiliği altında Çanak - kale Mebusu Ahmet Cevat, Aksaray mebusu Besim Atalay, Müzeler mü - dürü Hâmit Zübeyr, Orta tedrisat w- müm müdürü Hasan Âli, Konya me - busu Naim Hazun ve profesör dok- tor Saim Ali Beylerden mürekkep o- larak toplanmış, kurultaya gönderilen tezler hakkımdaki tetkikatıma devam etmiştir. Toplantıda Sovyet bilginle- rinden profesör M. Samoiloviç, pro » $ — VAKIT Örücüler arasında : “Farelerle güveler bizim velinimetimizdirler!,, örücülerin en başta gelen Ömründe bir kere olsun “Örü- cü,, ye muhtaç olmıyan bir insar tasavvur edemiyorum. Üstünüze, başınıza benim kadar dikkatli ol - mıyasınız. Ben bile tam iki kere, çarşı içinin örücüler kapısını boy- fesör M. Meşaninof ve Eskişehir me- busu proneför Yusuz Ziya Beyler mi- safir olarak hazir bulunmuşlardır. Umumi merkez heyeti bugün saat onbeşte toplanacaktır. i 1.13 Ağustos 1934 Cumartesi günü saat 14 te toplanacak ikinci Türk Dili kurultayına aza olarak iş- tirak etmek üzere müracaat edenlerin üçüncü listesi şudur: Abdüleebbar, âbidin, ağaoğlu #h- met, Ali riza, ali sedat, a. asim, a, zü- huri, apti tevfik, Aptullah riza, müte- kalt miralay atif, avni, avram galandi, ayşe vesim, bedri, bedriye mustafa, bedros zeki, behice, behire hilmi, be- sim, burhan sabir, dr. cahit, cevat, celâl esat, cemal, cemal, dr..cemal z€- ki, dr. vecdet, mülâzım doğan, ek > | rem, emin, fahirettin raşit, fahri, fah- ri, faruk, fehmi razı, feridun, feridun dündar, fevzi mukip, fikri, dr, fuat, fuat, gurdikyan efendi, güzide osman h.lüdner, hayri h. riza, h. vasfi, h. uluğ, hafız cemal, hakkı ateş, halim sabit, halime, balit ziya, hamdi, ham- mi, hamit, hasan remzi,hatice musta- fa, hatice, hıfzı tevfik, hicri, hidayet, hikmet, hüseyin danış, hüseyin büse- mettin, hüseyin maral, doktor ibta - him, hanif, ibrahim osman, iffet ha - lim, a. ibsan, ihsan, inayetullah ce - mal, ismali sıtkı, öz türk ahmet oğlu EY hanım, keverk şimşekyan efendi, icev- ser ferit, lâtif bekir, leman cevat, m. ağım, m. baha, m, cemil, m. fuat, m. izzet, m. izzet, m. mesut, m. vahit, mehmet emin, meliha, meliha hanım - lar ve beyler. 2 — Kurultaya daimi dinleyici o - larak iştirak etmek üzere (Omüracaat edenlerin üçüncü listesi şudur: Muazzez, muhtar, mukaddes 0s - man, mustafa hayret, mustafa hulki, İ mustafa nuri, muzaffer muhittin, mü- fide, münevver, m. doğan, naci, nafiz, madam n. nargileciyan, nebiye müs - tafa, nefise, neriman, nermin ziya, ni- met, nurettin, nurettin, nuri, nuri a- dil, nüriye, orhan, orhan, pavlaki ne- titopolo efendi, pirizade borlu asım, rabia rahmeti, ragıp, rahmi, nara, re- cai, sabri, sabri güzel, dr. sadi, m. sad. ri, safi, safiye. doktor saim ahmet, doktor sip ragıp, salim riza, sema - hat, semahat, semiha, sezai, suat, hüs- nü, şahap mahmut, şaziye, şefika, şe- | fika ismail gâspirali, şemsettin, şev - ket, şükrü, tahsin, tevfik, tevfik, teo- logos efendi, madam thaliya ikens, türkân muhittin, vahdet, vasfi, yusuf ziya,zeki, zeki, zekiye, zühre hanım - | lar ve beyler. | 3 — Bu üç liste ile evvelki fiste - lerde adları yazılı zatlar her gün #a- at 10 dan 12 ye ve 14 ten 17 ye ka- dar Dolmabahçede Milli saraylar mü- dürlüğü dairesinde açılan © davetiye dağıtma merkezine müracaatla kart - İarını alabilirler. 4 — aza ve dinleyicilerin dördün- cü listesi yarın neşredilecektir. gi > Dört yıl hapis Beykozda Şaban isminde birini öldürmekle maznun korucu Alinin muhakemesi dün ağır ceza mahke-| mesinde neticelenmiş, Ali dört sene ağır hapse mahküm olmuştur. Zi lamağa mecbur kaldım. Bizde en kıt zenasatkârın “örü cü,, olduğunu söylersem şaşmayı- nız. Ben bir vakayı tespit ediyo- rum. Bugün Örücüler kapısında yedi, Karaköyde bir, Beyoğlunda dört örücü çalışıyor. Zenaatkârın kıt oluşu zenaatın güçlüğünder mi, yoksa az kârlr oluşundan mı i- leri geliyor? yesinde çalışan Reşat, merak etti: İ ğim'bu zenaati bana anlattı: Örücülükten geçinen kaç © kişi İ vardır? Ne kazanırlar? Müşterile- ri naarl insanlardır? En çok hang” İ mevsimlerde iş yaparlar? ve ilâ... Reşat, sekiz on senedir bu işte çalışan, muvaffak olan, zeki bir delikanlı... Bühran, rekabet, işten anlamı - yan yabancıların girişi zenaati gün günden öldürmüş; zenaatkârı da- Zıtmış. Sade İstanbulda değil, bü- tün Türkiyede zenaatin ancak ik”| kıdemlisi kalmış. Biri Hoca Bur-! han efendi, öteki Sükrü efendi... | Mevcut örücü esnafının hepsi de iri Hoca Burhan e iye r yuyorlar, ve büyük bir sevgi bes- liyorlar. Evet... Bugün Örücüler kapısın- da yedi, Karaköyde bir, Beyoğlun» da 4 örücü varmış. Fakat, eğer za- naatlarındaki maharetleri itibariv- le sıkı bir elekten geçirilecek olur- saymış, Kürkçüler (kapısında ki yedi örücü üçe, Beyoğlundak' dört, ikiye inermiş. Reşat; — Örücülüğün memleketimizde hemen hemen bir buçuk | asırlı! hayatı var! Diyor, ve anlatıyor ki, örücülül evvelâ şal üzerinde < başlamırş sonra çuhalara geçmiş. Örücülere gelen müşteri — sad fakir veya orta halli değilmiş.. Bu ralara zenginler de düşermiş, Bil hassa büyük terzihaneler, 8“ zü: lerin belli başlı müştetilerini teş- kil edermiş... Nasıl biliyor musunuz ?.. Terzi- ler, elbise dikerlerken bazan kos- tümün bazı taraflarında yanık. lar yaparlar, delikler açarlarmış Şüphesiz, müşterinin kostümü bı halde kabul etmesi im”'nsız bir şey... Açık göz terizler bu elbisele- ri derhal örücülere gönderirler, w fak yanıkları, delikleri ördürerel kapatırlar ve zavallı o müşteriye yulturur giderlermiş!., Reşat:. — Buna en çok, terzilerin bay- ramlarda, yortulasda, furya (ya; ni sıkı) çalışmaları sırasında ras: lanır.... diyor. — Birinci müşterileriniz terziler Gümrükler Vekili Gümrükler ve inhisarlar vekili anlaşılıyor... Ya ikinci müşterile- riniz? — İkinci müşterimiz dikkatsiz- “Bakırköylü örücü Şükrü, , atel 14 AĞUSTOS 1934 müşterileri büyük terzi. hanelermiş.. Neden mi? Bu yazıyı oküyunuz garibinize gidecek bir şey söyliye- yim, bey.. Fareler, güveler, bizim velinimetimizdirler... Bize hti'şte- riyi onlar teminederler... Onların köklerinin kuruyuşu, bizim de kö- kümüzün dibine kibrit suyu döke- bilir; itiraf edeyim ki, geçimimiz bu menfur görülen hayvancıklar yüzündendr... — En çok hangi mevsimde iş görüyorsunuz? — İlkbaharda ve (sonbaharda çok iş yaparız... İlkbaharda yaz- lıklar sandıktan çıkar.. Bittabi gü“ veler, fareler tarafından sahipleri nin dikkatli oluslarının derecesine göre, yenmiş bir halde... Ayni hal, son baharda da kışlık elbiseler i- ! çin vaki... Yaz ve kış ortalarında i hepimiz de hiç iş yapmayız... Ben bunun sebebini şunda görüyorum: | Herkes, yaz ortasında azami de- recede dikkatlidir. Kış ortas'-Ja gene herkes azami derecede ka » | lenderdir, “paltonun altmda kos- tümün yırtığınr, söküğünü kim gö- recek?,, der. e Örücülük: zanaavnda kazanç yarı yarıya azalmış, usta olmıyan örücüler, yaptıkları işlerin kötülü- giyle, örücüleri müşteri gözünden alçaltmaktaymışlar. Zanaatın gün günden ölüşünün sebebini her ş67- den evvel bunda aramalıymış. tı, adeta İstanbula munhasırmış. Genç zanaatkârın söylediğine gö“ re, Perisi örücülükte en ileri bilen Avrupalılar; o Örüsüler kapısına düştüler mi, yapılan işin mükem- melliği karşısında şaşırıyorlarmış. İtalyada örücülüt nedir bi'inmi - yormuş. Bizden İtalyaya gidecek bir örücü, muhakkak ki, milvener olabilirmiş. Yunanistanda bir pek ve kötü örücü Fulunuyormuş. A- vusturyada hic “okmuş.. N REN “ Kalecikt | | Belediyenin başladığı güzel işler Kalecik, (Hususi) — Belediye i bükümet © caddesindeki © ş0se- | yi istasyon şosesina raptetmek üzere 800 metre mahallin istimlâ- kini yaparak faaliyete geçmiştir. Hükümet civarında pek çirkin bir manzara teşkil etmekte (bulunan küllük kahvesi ve müştemilâtını maili inhidam olmasından dolayı yıktırarak arsasını istimlâk edip burasını şehir bahçesi haline ifra- ğa çalışmaktadır. Kasabaya kırk, istasyona iki dakika mesafede ve Kızıl ırmak kenarında bulunup asri bir hale if- rağ eyliyen çay kumluk namiyle maruf mesireye Ankara, Çankırı- dan cuma günleri yolcular gelmek- te, istirahatleri temin edilmekte- dir, 4 Kaleciğin Çandır - nahiyesine merbut Tüney istasyonundaki iç- mede baraka yapılmış gelenlerin ye iliştirip yırtan kimseler.. Size, istirahati temin edilmiş, mıştır. K ÜrÜCMUK zarar sıhhi ve © iğ 2 DA m is 5 len Bir